Dünya Kimin Yurdu?, Edebiyat, Hayrettin DURMUŞ

Dünya Kimin Yurdu? yazısını ve Hayrettin DURMUŞ yazarına ait tüm yazıları Kitaphaber.com.tr sitemizden okuyabilirsiniz.

Dünya Kimin Yurdu?

05.05.2025 09:00 - Hayrettin DURMUŞ
Dünya Kimin Yurdu?

Asırlar önce Atebetü'l Hakayık'ta "Dünya al yeşil giyinmiş bir güzel" gibidir diyerek, onun cazibesinin bizi aldatmaması konusunda uyarmakta ve dünyayı yumuşak bir yılana benzeterek ona karşı dikkatli olmamızı istemektedir.

Yunus Emre "Dünya dedikleri bir gölgeliktir" der. Âşık Veysel'in dilinde "iki kapılı bir handır," dünya.

Zülfikar'ı kınından her çıkarışı yeni bir kahramanlık destanı olan Hz. Ali'nin dünyaya bakışını da çok anlamlı: "Başı cefa, sonu yokluk olan bir yurdu nitelemem. Helalinden dolayı hesap, haramından dolayı ceza vardır. Orada zengin olan sınanır, fakir olan ise üzülür. Kim onunla koşmuşsa dünya onu geçmiştir. Kim ondan vazgeçerse ona rastlar. Kim onu görmek isterse onu kör eder." (Nehcü'l Belağa. Beyan yy. s.79)

Etrafımıza bir bakalım. Ne çok gözü açık kör var. Her yüz yılda bir nesil değişir, geçmiş kavimlerin ihtişamlı eserleri harabeye döner, onların sonlarını görür, mezarlıkların kenarından geçeriz de, hâlâ dünya bizim olacak sanır, aldanırız.

"Dünya; pınarı bulanık, su içilecek yeri çamurludur. Görünüşü beğenilir, içi helak eder. Dünya ayaklarıyla şaha kalkar, ipleriyle tuzağa düşürür, oklarıyla vurur." (s.80)

"Dünya, körün görüşünün son noktasıdır. Onun ötesinde bir şey göremez. Gören ondan gidici, kör olan ise ona gidici. Gören azığını onda hazırlar, kör ise azığını onun için hazırlar." (s.141)

Bir ağacın gölgesinde dinlenen yolcu gibi yaşayabilsek, her an kalkıp gideceğimizi, yaşadığımız hayatın çok kısa olduğunu idrak edebilsek, bağlanıp kalır mıyız dünyaya? Uzun bir yolculuğa çıkacağımız zaman yükümüz az olsun istemez miyiz? Fazla yük yolcuyu da, yolu da yormaz mı?

Dede Korkut ne güzel söyler:

"Gelimli gidimli dünya

Son ucu ölümlü dünya…"

"Boz Dünya"

Bize bu satırları yazdıran, ilham eden Hüseyin Ahmet Çelik'in BOZDÜNYA[1] adlı Öykü kitabı oldu. Kitap on iki öyküden oluşmuş ve ara bölümler epigraflarla süslenmiş.

Hüseyin Ahmet Çelik Adanalı bir yazar. Genç yaşına rağmen büyük bir yol kat ettiği, öykülerinden belli. Öyküleri çok katmanlı. Sizi geçmişle gelecek arasında gizemli bir yolculuğa çıkarıyor, düşündürüyor, şaşırtıyor…

FERATZA kitabın ilk öyküsü. İç içe geçmiş katmanlı bir anlatım. Öyküyle piyesin birleştiği, yoksul bir bahçıvanın hayatından kesitlerin anlatıldığı sahneleri gözünüzde canlandırabiliyorsunuz. Bu hikâyeyi idealist bir yazarın sıkıntısı gibi okumak da mümkün. Yazarın dediği gibi belki de yarım kalmış bir rüya.

BEYHUDE Gece yarısı sokakta yürüyen adamın gözünden farklı insanların günlük yaşantısına değiniyor belki de boşa geçen ömürlerin hikâyesini anlatıyordu bize. "Torosların eteğinden kopup gelen bir konargöçer beyi, sevdalılar, evsizler, taksi şoförleri, düşünde kurşun kalemiyle kuşu yaraladığını gören çocuk, bisikletiyle eve dönen vardiya işçileri aynı öyküde buluşuyorlar. "Emindi, sıla özlemiyle kavrulmuş bir şarkıydı söylediği ve beyhude geçen bir ömürden söz ediliyordu nakaratında." (s.26) Bizimse aklımıza Mustafa Kutlu'nun "Beyhude Ömrüm"ü ya da M.Akif Ersoy'un "bir ömr-i heder"i geliyordu. Sahi biz nasıl yaşıyorduk hayatı? Hüseyin Ahmet Çelik'in bu düşündüren hikâyesini okuduktan sonra sormadan edemiyoruz.

RÜYABAZ sizi hem çocukluğunuza götürüyor hem de askerlik, evlilik gibi hayatınızın farklı dönemlerinde yaşadıklarınızı, ciddi bir yazarla evlenen kadınların sitemini, belki de yalnızlığını anlatıyor. Yazarımız Adana Kanal'da yüzen gençlerin halini öyle güzel resmetmiş ki bunu hakkıyla anlamak için Adana'yı Seyhan'ı, Taşköprü'yü bilmeniz daha doğrusu orada yaşamanız gerek. Yaşar Kemal'in Çukurova'yı anlatması gibi bir şey bu.

YOK, SES YOK öyküsü kısa öykülerden ancak siz uzun okuyorsunuz. Görmemenin ve duymamanın tarifsiz hüznü sarıyor içinizi. Görmeyen ve duymayan iki insanın dramının çok güzel ifade edildiği öyküde bekleyiş ve umut da çarpıcı bir şekilde anlatılıyor:

"Annesi tarafından terk edilmiş bir kurt yavrusunun ormanda yolunu kaybedip bir ceylanın memesine yapışıp onu anne bellemesi gibi kâinatın uzak bir noktasından kopup gelen bir ses, olur ya, yuva yapmak için hasarlı kulaklarımı seçer diye bekliyorum…" (s.42)

ŞEHRE NE ZAMAN UZUN UZUN YAĞMUR YAĞSA ne yaparsınız? Aklınıza ne gelir. Yazarımız sizi Nuh tufanına kadar götürüyor ve bir felaketin eşiğindeymişçesine heyecanlandırıyor. Kur'an'ın ikliminde bir gezintiye çıkarıyor. Öykü güvercinin "Uzaklara, çok uzaklara kanat çırpar, ayağında zeytin yaprağı, ayağı çamur içinde. (s.51) cümlesiyle sona eriyor.

KONTROL NOKTASI Hasan gibi size de yolunuzu şaşırtacak. Kemiklerinizin çatırdadığını hissedeceksiniz ve öykü beklenmedik sonla bitecek, şaşırtacak sizi. Kanayacak içiniz.

YAŞIYORDUK GÜZELDİ HAYAT öyküsünde mülteci bir kızın yaşadıklarına şahitlik edeceksiniz. Yaşadığınız güzel hayatın tadı kaçacak belki.

İYİLEŞMEYEN HİKÂYELER Biri sizden kötü başlayan hikâyeleri iyileştirmenizi istese ne yapardınız? İnsanı iyileştirmek mi zordu yoksa hikâyeleri mi? Bu sorunun cevabını bulacaksınız.

POLAROİDİN AĞZINDA tanıdık gelecek size. Pek çok ailenin hayatı canlanacak gözünüzde. Belki siz de son fotoğrafınızı çekeceksiniz o fotoğraf makinesiyle. Kim bilir kaç ailenin dökemediği derdi, açamadığı sırrı var. Yazarın dediği gibi "Bir insanın hayatına ışık tuttuğumuzda, kelimeler bilinenleri değil, gizlenenleri karşılar." (s.72)

KİMESNE yazarın okurlarıyla konuştuğu daha doğrusu okurun yerli yersiz yazara sataşmasının anlatıldığı bir hikâye. Yazarın muradı başka, okurun anladığı başka mıdır? Cevabı öyküde. Yazar kendi öyküsünü de değerlendiriyor aslında. "Hikâyem duvarda asılı görkemli bir tablo gibi. Bir yüzü aydınlık ve neşeli öteki yüzü karanlık ve sert." (s.76) demesi ondan olsa gerek.

SEN BANA BAKMA sizi çocukluğunuza götürecek. Tom ve Jerry'nin maceralarını izlerken birden kendinizi mahalle maçında bulacaksanız. Babası kütüphaneci olan çocukla birlikte siz de çekmeceleri karıştıracaksınız. Belki de yazar "Sen Bana Bakma" derken "Ben ne anlatırsam anlatayım siz kendi hikâyenize bakın" demek istiyor. Aslında anlattığı bizim hikâyemiz. Gel de Horatius'un "Quid rides? De te fabula narratur" sözünü hatırlama.

Sözü Neşet Ertaş'a bırakarak yazımızı noktalamanın vaktidir şimdi:

"Garip bülbül gibi feryat ederiz

Cehalet elinde küskün kederiz

Hep yolcuyuz böyle gelir gideriz

Dünya senin vatanın mı, yurdun mu?"

[1] ÇELİK, Hüseyin Ahmet. (2021) Bozdünya. Ketebe Yy., İstanbul.


Yazar: Hayrettin DURMUŞ - Yayın Tarihi: 05.05.2025 09:00 - Güncelleme Tarihi: 14.04.2025 16:11
748

Hayrettin DURMUŞ Hakkında

Hayrettin DURMUŞ

Afyonkarahisar’ın Sultandağı ilçesine bağlı Karapınar Kasabasında 1965 yılında doğdu. İlk ve orta öğrenimini doğduğu yerde yaptı. Liseyi yatılı olarak Ankara’da, Meteoroloji Teknik Lisesi’nde okudu. Daha sonra Çukurova Üniversitesi Seracılık ve Anadolu Üniversitesi İktisat Fakültesi Kamu Yönetimini bitirdi.

Şiir ve yazıları; Bayrak, Çınar, Yedi İklim, Yitik Düşler, Hikmet, Lodos, Şardağı, Diyanet, Güneysu, Altınoluk, Yolcu, Yüzakı, Söz Ola, Edep, Yeni Adana, Yaşam Sanat, Yörtürk, Bosna, Kültür Ajanda, Sincan İstasyonu, Gökmavi, Gergef, Ihlamur, Edebiyat Daima, Dil ve Edebiyat, Söğüt, Türk Edebiyatı, Türk Dili, Edebiyat Ortamı ile Hece gibi dergilerde ve internet sitelerinde yayınlandı.  Türkiye Yazarlar Birliği üyesidir.

Değişik tarihlerde şiir, makale ve deneme dalında aldığı ödüllerin yanı sıra; şiir ve yazıları antolojilerde, Kültür Adamları Ansiklopedisinde ve MEB ders kitaplarında yer aldı. Halen bir kamu kurumunda yönetici olarak çalışmaktadır.

Yayınlanmış Eserleri

- Yokuş Ömrüm, (Deneme-2024)
- Kitap Yürekli Adamlar (Deneme, Eleştiri-2017)
- Bir Irmaktır Yaşamak (Deneme-2014)
- Araya Dünya Girdi (Deneme- 2006)
- Kapına Geldim (Şiir-2003)
- Çağır Beni (Şiir-2001)
- Soylu Sevdalar (Şiir-1996)

Hayrettin DURMUŞ ismine kayıtlı 26 yazı bulunmaktadır.

Yazarımıza ait 7 kitap bulunmaktadır.

Kitapyurdu.com