Dünya Masalları: Rus Masalları

Dokuz masal içeren ve bunların sonuncusu "Ayaz Ata" olduğu için kapağını açar açmaz okuma şevkimi artıran Rus Masalları, Dünya Masalları serisinin okuduğum ve değerlendirmelerimi sizlerle paylaştığım beşinci kitabı oluyor.
Kitabın ilk masalı "Kurbağa Prenses", adıyla batı klasiği malum masalı, tarzıyla Binbir Gece Masalları'nı ve önce yardım gören, sonra borcunu ödemek üzere yardım eden ayı, ördek, tavşan, balık dörtlüsüyle de Norveç Masalları kitabındaki "Kalpsiz Dev Anent" masalını anımsattı. O masalda da prensesin peşine düşen prens önce kuzgun, somon balığı ve kurda yardım ediyor ve zamanı geldiğinde de onlardan yardım görüyordu. Yardımların karşılıklılığı ilkesinin karşılıksız yardım itkisini nasıl etkileyeceği, her iyiliğin iyilikle karşılık bulacağına dair oluşacak inancın hayal kırıklıklarına sebep olup olmayacağı konusu pedagojik tartışmaların konusu edilebilir. Kuzeybatıdan merkeze doğru inerken masallardaki yardımlaşma öğelerinin nasıl değişim gösterdiğini görme imkanı bulacağımızı umuyorum. Şimdilik yardım, mutlak suretle somut ve eşdeğer karşılığı olması gereken bir olgu olarak çocuğa sunuluyor. Diğer yandan yakın coğrafyanın kültürel çakışmalarını sezdiren ifadelere rastlamaya başlıyoruz: "Kadim Rusya'da adet böyle midir? Yorgun misafirlere yiyip içecek bir şeyler vermeden ve temizlenmeleri için biraz su ısıtmadan önce onları sorguya çekmek adeti mi vardır?"
"Yedi Simeon" masalı bu kısa kitabın en uzun masalı. 'Sanatına hor bakan boynuna torba takar' atasözümüzün ters açıdan bakarak öğütlediği, işini iyi bilen ve yapan insanların başarısı üzerine güzel bir kurgu. Tok gözlülüğü övüyor, sanatına sahip çıkanın daha büyük servetlere ihtiyacı olmayacağını vurguluyor. "Ustalık yük değil, kazançtır." "Eğer birisi toprak anayı ihmal etmez de zamanında ekip biçerse toprak ana da ona cömert davranır, pek çok ekin verir, hem de gün gelip yaşamaktan yorgun düştüğünde onun için ebedi bir dinlenme yeri olur." Masaldaki yedi sanatkâr kardeşten altısının övgüye değer sanatlarına karşın yedincisinin sanatı hırsızlık. Kral önce onu ölümle cezalandırmak istiyor ama bu sanatı henüz kullanmadığını şu sözlerle ifade edince cezası zindana atılmakla kalıyor. "Yakalanmayan birine de bir şey çalana da hırsız denmez, sadece soygunu teşvik edene hırsız denir." Gün gelip de kral ondan bir prensesi çalıp kaçırmasını isteyince söz yerini bulmuş oluyor. Bu erdem hikâyesinin içine, hem de olumlu karakterler tarafına hırsızlık bulaşmış olması anlatıcının da içine sinmemiş olacak ki masalın sonunu "hikâyemi çok da ciddiye almayın, hikâyeler anlatılır ve kelimeler de serçeler gibidir, bir kere uçtu mu bir daha geri gelmez" cümlesiyle bitiriyor.
"Kuş Dili" kaderin önüne geçilemezliğe dair bir masal. Bizim dokuz köyden kovduğumuz doğrucuların Ruslarca da açık denizlerde ölüme terkedildiğini anlıyoruz. Ama bu da onların prens olmasının önüne geçemiyor. Masal, kötülük görse de iyilik ve merhametten ayrılmayan evlâdın babasına öğüdüyle bitiyor. Bir nevi Hz. Yusuf hikâyesi de denebilir.
"Avanak İvanuşka" masalı, mesnetsiz böbürlenme ve özgüvenin karşısına alçak gönüllü ve samimi çabayı koyan uzun, bol tekrarlı, pekiştirmeli bir sabır ve mücadele hikâyesi. Binbir Gece Masalları kurgusunu ve tadını tekrar hissediyoruz.
"Woe Bogotir" zevk ve sefa ile insanın varlığını tüketen savurganlığın kişileştirildiği, bu canavarı dizginleyebilen fakir adamın zenginliğe kavuşmasının, tamahla ona aldanan zengin adamın ise fakirliğe düşmesinin hikâyesi.
"Birinin aklına kötü bir düşüncenin bir kez düşmesi ne demektir bilir misiniz? Kötü düşünce zehirli bir çiçek gibi hiç durmadan büyür ve yavaş yavaş tüm iyi düşünceleri öldürür." Kötü üvey anne masalı bu tüyler ürpertici uyarıyla başlıyor ve merhametli büyükannenin şu öğüdüyle devam ediyor: "Herkese karşı daima iyi ve nazik olun, kimseye kötü bir söz söylemeyin, güçsüzlere yardım edin ve size de yardım edecek birisi olduğunu umut edin her zaman." Ve öksüz ikizler bu öğüdü tutarak üvey annenin tuzaklarından kurtuluyor, babalarına gerçekleri gösterip huzura eriyorlar. Çocuk zihninde olan ama hayatında hemen hemen hiç olmayan "zorlu yolculuk" imgesi bu masalda çocuğun evden uzakta bir göreve çıkarılmasıyla tamamen somutlaşıyor. Bu görevde tutunulacak tek dalın sıcak kucaklardan, güvenilir ağızlardan alınan iyimser öğütler olması ise çocuğa masal ama biz yetişkinlere yol gösteren bir gerçek. Bakın şu son cümle nasıl da incelikle tasarlanmış: "Bu hikâyenin doğru olduğunu nereden mi biliyorum? Birisi bana öyle olduğunu anlatmıştı da oradan."
"Çiftçi Dimian" inatçı, egoist ve otoriter insanlara karşı kurnazlıkla kârlı çıkabilineceğini anlatan basit bir kıssadan hisse. "Altın Dağ" ise hak edenin hak ettiğini bulduğu bir intikam hikâyesi. Kitabın sonlarına doğru okurun içini soğutmuş, iyiyi mutlu sona taşırken kötüyü de amansız cezaya mahkum etmiş.
Ve son masalda yine bir üvey anne tarafından evden kovulan, kış kralına teslim edilen iyi kalpli, her hâline şükretmeyi bilen kızın "Ayaz Ata"dan merhamet görmesi, zenginlik ve güzelliklerle evine dönmesi, onun yerine kötü hanımın kem bakışlı kızının soğuk ölüme sarılması anlatılıyor.
Bu defa hiçbir satırda çeviriden şüphe etmediğim gibi dizgi ve imla hatasıyla da karşılaşmadım. Kısa, öz, anlaşılır, berrak, akıcı masallardan oluşan, serinin özenilmiş kitaplarından biri diyebiliriz. Ama bu derlemenin daha fazla masal içermesi gerekirdi. Rus edebiyatına âşinâ olanlar masallarının da 9 adet ve 80 sayfadan ibaret olmayacağı konusunda bana katılacaklardır. İkinci baskıda tatmin edici bir genişlemeyi umuyorum. Kitabın okur notunu verirken denge siyasetinde mâhir olduğumuzu gösterelim, on üzerinden yedi diyerek Amerikan-Rus kıyasının tarafı olmaktan sıyrılalım ve kalan dokuz kitaptan yeni bir tane seçerek yolumuza devam edelim.
RUS MASALLARI
Vera Kalamatiano de Blumenthal
Çev. Ferda Kütükçüoğlu
Salt Okur Yayınları
Yazar: A. Erkan AKAY - Yayın Tarihi: 04.01.2022 09:00 - Güncelleme Tarihi: 31.12.2021 14:55