Düşüncelerin Tutsaklığı
George Orwell'in "1984" adlı romanının bağlamı, 20. yüzyılın ortalarındaki siyasi ve toplumsal iklime dayanmaktadır. Totaliterliğin, propagandanın ve bireysel özgürlüklerin erozyonunun tehlikeleri hakkında uyarıcı bir hikâye. Roman, Winston Smith'in yürek parçalayıcı yolculuğu aracılığıyla, gerçeğin şekillendirilebilir olduğu, muhaliflerin cezalandırıldığı ve insan ruhunun kırılabileceği bir dünyanın çarpıcı bir tasvirini sunuyor.
George Orwell, 1948 yılında yazdığı "1984" adlı romanında okuyucuyu Okyanusya dünyasına götürüyor. Romanın adı da buradan geliyor. Bir diktatör tarafından yönetilen bu bölgede eleştirel düşünmeye izin verilmiyor ve toplum yalnızca bir Partinin yaydığı resmi versiyonla yönetiliyor.
İkonik tarzda yazılan bu roman, 1984'te ortaya çıkan totaliter ve her yerde hazır bulunan bir hükümetin tehlikelerine karşı bir uyarı görevi görüyor. Hikâye, gizemli Büyük Büyük Birader'in liderliğindeki güçlü bir grup olan Parti tarafından kontrol edilen ve izlenen bir dünyada geçiyor.
Başrol oyuncusu Winston Smith, Parti için çalışıyor, kendisini, sadakatini ve bu baskıcı toplumdaki rolünü sorgulamasına neden olan ahlaki ve etik ikilemlerle karşı karşıya buluyor. Orwell, Winston'ın gözünden gözetim, bilginin manipülasyonu ve bireyselliğin kaybı gibi evrensel temaları araştırıyor.
Romanda, kontrolsüz gücün tehlikeleri ve totalitarizmin yayılma potansiyeli hakkındaki endişelerine tanık oluyorsunuz. Romanı anlamak için totaliter kelimesinin kökenine ve etimolojik manasına da bakmak gerekir. Totaliter rejimin gerekçesinde, dünyayı güzelleştirmek, onu dünkü ve bugünkü günahlardan kurtarmak, en yüksek gerçek iyiliğe hizmet etmeyi öngören bir plan vardır.1 Bu nedenle totaliter rejimde iyilik olduğu iddia edilen düşünceler dizisine hizmet eden bir ideoloji bulunur. Ardından bu ideolojiye dönük uygulamalar ve ideolojiden kaynaklanan terör yaşanır. İdeoloji doğrultusunda ne farklı bir düşünceye yer bırakılır ne de bireye özel bir alan kalır.
Hikâye kurgusal olsa da verdiği dersler, teknoloji ve bilginin hâkim olduğu modern dünyada her zamankinden daha önemli. Hikâyenin gerçekçi olması, Orwell'in ileri görüşlülüğünün mü yoksa başka kaynaklardan mı beslendiği düşündürücüdür, çünkü romandaki kurguların, güncel toplumumuzda gözetleme, mahremiyet, propaganda ve gerçeğin doğası hakkındaki tartışmalarla devam ettiğini görüyoruz. Günümüz dünyasında, bireysel özgürlüklerin korunması ve gerçekliğin korunması, baskıcı hükümetler ve otoriter eğilimler tarafından engellenmektedir.
Sürekli izleme
Sürekli gözetim 1984'ün ana temasıdır. Parti ister tele ekranlar ister gizli mikrofonlar ister casuslar aracılığıyla vatandaşların hayatlarının her yönünü izliyor. Romanın baş karakteri, Winston Smith, en ufak bir yanlış adımın onun çöküşüne yol açabileceğinin farkında olarak sürekli bir paranoya halinde yaşıyor. Bu aralıksız gözetim, insanların Partinin otoritesini sorgulamamaya ve uymaya teşvik edildiği bir güvensizlik ve korku ortamı yaratıyor.
Günümüzde gözetim, Orwell'in hayal edebileceğinden çok daha karmaşık ve yaygın hale geldi. Akıllı telefonlar, sosyal ağlar ve güvenlik kameraları günlük hayatımızın ayrılmaz bir parçasıdır. Bu araçların faydaları olsa da önemli gizlilik ve özgürlük risklerini de beraberinde getiriyorlar.
Kontrolün zihinsel ve davranışsal sağlığımız üzerindeki etkisinin farkında olmak çok önemlidir. İzlenme korkusu, otosansüre ve ifade özgürlüğünü kısıtlamasına neden olabilir. Özgür düşünce ve ifade özgürlüğü, kişisel gelişimimizin temelini oluşturur. Ayrıca, verilerimizin nasıl toplanıp kullanıldığı ve gözetim için kullanılan teknikler hakkında bilgi sahibi olmak çok önemlidir.
Bilginin manipülasyonu
Bilginin manipülasyonu 1984'ün bir başka merkezi unsurudur. Parti sadece bugünü değil geçmişi de kontrol etmektedir. Tarihi, mevcut anlatılarına uyacak şekilde yeniden yazıyorlar, her türlü çelişki veya muhalefet izini siliyorlar.
Bu, nesnel gerçeğin var olmadığı, yalnızca Partinin gerçek olarak ilan ettiği şeyin var olduğu bir dünya yaratır. Winston, Gerçek Bakanlığı'nda çalışıyor ve burada tarihi kayıtları Partinin resmi versiyonuna uyacak şekilde değiştiriyor.
Günümüz dünyasında bilginin manipülasyonu, daha incelikli ama bir o kadar da tehlikelidir. Sahte haberler, yanlış bilgiler ve medyanın önyargısı gerçeklik algımızı değiştirebilir. Bilgiyi doğrulamak, kaynakları dikkate almak ve eleştirel düşünmek her zamankinden daha önemli.
Kişisel olarak gelişmek için bilginin nasıl manipüle edildiğini ve bunun dünya algımızı nasıl etkileyebileceğini anlamak için çaba sarfetmeliyiz. Çeşitli ve güvenilir bilgi kaynaklarını aktif olarak aramak ve farklı bakış açılarına açık kalmak mühimdir. Ayrıca kendi önyargılarımızın farkına varmak, onlara meydan okumak, eleştirel düşünceyi geliştirerek, aktif olarak gerçeği arayarak, etrafımızdaki dünyayı daha iyi anlamaya çaba göstermeliyiz.
Bireyselliğin kaybı
1984'te bireyselliğin kaybı yinelenen bir temadır. Parti, vatandaşlarındaki her türlü bireysellik izini ortadan kaldırmaya ve onları totalitarizm makinesinin yalnızca dişlilerine indirgemeye çalışıyor. İnsanlar kendi iradeleri doğrultusunda düşünme, konuşma ve hareket etme özgürlüklerinden mahrum bırakılıyor. Partiye bağlılık her şeyin, hatta aile bağlarının önünde gelir.
Günümüz toplumumuzda sosyal normlara uyma baskısı çoğu zaman bireyselliğimizi engelleyebilir. Medyada, profesyonel dünyada veya sosyal ağlarda kendi yolunuzu çizmek yerine kalabalığı takip etme eğilimi vardır.
Bununla birlikte, bireyselliğimizi korumak çok önemlidir. Eleştirel düşünmek, mevcut durumu sorgulamak; inançlarımıza ve değerlerimize göre seçimler yapmak anlamına gelir.
Başkalarının bireyselliğine saygı duymak ve kabul etmek de çok önemlidir. Aktif olarak dinlememiz, farklı görüşlere açık olmamız ve farklı bakış açılarına değer vermeliyiz. Kendi bireyselliğimizi geliştirerek ve başkalarınınkine saygı göstererek daha duyarlı ve eşitlikçi bir toplum oluşturabiliriz.
Dilin gücü
Dilin gücü 1984'ün çok önemli bir temasıydı. Parti, dili bir kontrol aracı olarak kullanıyor, gerçekliği manipüle etmek için kelimeleri ve anlamları değiştiriyor.
Parti tarafından icat edilen bir dil olan "yeni söylem", kelime dağarcığını azaltmak ve dilbilgisini basitleştirmek, eleştirel düşünmeyi veya muhalefeti imkânsız hale getirmek için tasarlanmıştır. Örneğin, yeni söylem'de "özgürlük" kelimesi artık yok; çünkü özgürlük kavramının kendisi Parti tarafından tehlikeli görülüyor.
Günümüzde dil, çevremizdeki dünyayı nasıl algıladığımız ve onunla nasıl etkileşim kuracağımız konusunda önemli bir rol oynamaktadır. Seçtiğimiz kelimeler, başkalarının yanı sıra düşüncelerimizi ve davranışlarımızı da etkileyebilir. Bu nedenle kullandığımız sözcükleri ve bunların yaratabileceği etkiyi dikkatle düşünmeliyiz.
Ek olarak, başkaları tarafından dili manipüle etme girişimlerine karşı dikkatli olmak ve düşüncelerimizi derin şekillerde etkileyebilecek bilinçaltı mesajlara karşı tetikte olmalıyız. Dilin gücünün farkına vararak ve onu akıllıca kullanarak iletişimimizi, anlayışımızı ve dünya üzerindeki etkimizi geliştirebiliriz.
Zihinsel dayanıklılık
Zihinsel dayanıklılığın önemi 1984'ten alınan hayati bir derstir. Başrol oyuncusu Winston, Partinin beyin yıkama ve manipülasyonuna karşı sürekli mücadele eder. Totaliter rejimin ezici baskılarına rağmen eleştirel düşüncesini ve kendi kendine düşünme yeteneğini korumaya çalışıyor.
Bununla birlikte, en derin inançlarına ihanet etmek zorunda kalır ve sonunda çok fazla işkence ve zihinsel manipülasyon geçirir. Bu, bütünlüğümüzü korumak ve manipülasyona direnmek için zihin gücümüzü geliştirmemiz gerektiğini gösteriyor.
Günlük yaşamımızda sürekli olarak zihinsel dayanıklılığımızı sınayan zorluklarla karşı karşıya kalıyoruz. İster iş baskısı ister kişisel zorluklar ister sosyal zorluklar olsun, güçlü ve odaklanmış kalma yeteneğimizi geliştirmek çok önemlidir. Bu, zihinsel sağlığımıza dikkat etmek, farkındalık uygulamak ve stres yönetimi teknikleri geliştirmek anlamına gelir. Dayanıklılığımızı geliştirerek bütünlüğümüzü koruyabilir, inançlarımıza sadık kalabilir ve dünyada güvenle ve amaç ile dolaşabiliriz.
George Orwell'in 1984'ü, totalitarizmin, kontrolün ve özgürlüğün sona ermesinin tehlikelerine dair güçlü bir uyarı sunar. Bu kitaptan çıkarılan dersler, benzer siyasi, sosyal ve teknolojik zorluklarla karşı karşıya olduğumuz çağda hayati önem taşımaktadır.
Bu romanda totaliter bir rejimin ben ve öteki kavramını içselleştirerek kendi fikri dışında herkesi düşman olarak görmenin somut örneğini gördük. Toplumun ve tek bir yurttaşın tamamını kontrol eden bir sistem. Yukarıda belirtildiği gibi, bu sistem günümüzde farklı uygulamalarla devam ediyor.
Daha huzurlu bir toplum için eşit hak ve özgürlüklerin uygulandığı bir dönemi düşündüm. Hz. Muhammed'in (s.a.v) devlet başkanı olduğu döneme atıfta bulunmak isterim. İnsan aklıyla ortaya konulan tüm yönetim şekilleri başarısız olmaya mahkumdur. Kuvvetli bir referansın olması çok önemli. İslam hukukunda yegâne kanun koyucu Allah'tır. Hz. Muhammed'in yaşadığı dönem siyasi otorite ve dini otoritenin Peygamberin şahsında birleştiği dönemdir.
Hz. Muhammed'in Medine'ye gitmesinin ve orada bir devlet kurmasının en önemli nedeni Medine'de var olan din özgürlüğüydü. Mekke'de din özgürlüğü yoktu. Mekke'de "atalarımızın dini" dedikleri bağnaz bir puta tapıcılık vardı.2 Allah vahiyle evrensel yönetim ilkelerini göndermiştir. Yüce Allah, "danışın, adil olun, görevi ehline verin" demiştir.
Bu nedenle, Hz. Muhammed (s.a.v) İslamiyet'i yayma konusunda Mekke'de özgür değildi. Medine'de kabile hâkimiyeti yoktu. Din özgürlüğü vardı. Medine'de Yahudiler, müşrik Araplar, az sayıda Hristiyan ve Müslümanlar bir arada yaşıyordu. Hz. Muhammed (s.a.v) İslam'ın dünyevi ve beşerî hükümlerini uygulamaya koymak için bu devleti kurdu. Şura, adalet, ehliyet, liyakat, eşitlik, barış hakkaniyet, hürriyet, sosyal adalet ilkelerine dayalı refah içinde güvenli bir toplum.
Dünya hızla gelişmeye devam ederken, yaradılış amacımızı düşünerek, burada olmamızın sebeplerini idrak ederek, nasıl bir dünyada yaşamak istediğimize karar vermeli ve bunun için gerekli adımları atmalıyız. Toplumun huzurunun bireylerden başladığını düşünürsek, İslami değerleri hayatımıza entegre ederek yaşamak, kişisel sükunetimiz için kaçınılmaz olduğuna inanıyorum.
Kaynakça
1 Sartori- Demokrasi Teorosine Geri Dönüş- Sayfa 221
2 Nihat Aytürk, 2021, Astana Yayınları, Hz. Muhammed'in Devlet Başkanlığı ve Liderliği
Yazar: Elif MERT - Yayın Tarihi: 05.07.2024 09:00 - Güncelleme Tarihi: 26.06.2024 10:30