Duyguların Dili Dosyası: Hayal ve Gerçek İkircikliğinde İnsan

Zeynep Odabaş
"Hayat teselli bulmaktır."
Kemal Sayar
Nefes aldığımız sürece yaşadıklarımızla yaşamadıklarımız arasında gelir gideriz. Gerçeğe her çarptığımızda yeni bir hayal kurarız başka türlü yaşamak pek de mümkün değildir zaten. Hayal kırıklığının ardından yeni bir hayale tutunur gönlümüz. Söylemesi kolay. Yaşarken zor. Gerçek dediğimiz çok boyutlu, tahmin edilemeyen, bizi içine alan ama bizim dışımızda gelişen bir olgu. Hayalse bir o kadar bize özgü, kendi zihnimizin bir aynası, tecrübemizle, kişiliğimizle, hislerimizle sınırlı. Hayaller bizi bambaşka dünyalara götürür mü öyleyse? Bizi bambaşka dünyalara götüren olsa olsa rüyalardır. Hayalimiz bizim kadardır, bizim arzularımız, bizim iştiyakımız, bizim görmek istediklerimiz kadar.
Hayallerin en güzel yanı büyüyen insanın oyun oynamaya hasret yanını bir parça doyurmasıdır. Stefan Zweig'ın Kuş Kapanı adlı öyküsünde yaşlı bir adamın yeniyetme bir kıza yazdığı isimsiz mektuplardan söz edilir. Bu mektuplar genç bir aşık tarafından yazılmış gibi kaleme alınmışlardır. Yazılanların kızda meydana getirdiği heyecan ve duygu durumları yaşlı adamın ağzından anlatılır. Kızın solgun yüzü canlanmış, bakışları başkalaşmıştır. Hiç tanımadığı birinden gelen bu mektuplar onun tekdüze yaşamına heyecan katmıştır. Beğenilmek ve sevilmek ruhunu okşamıştır. Ama sonunda yazar bize fark ettirir ki bu hikâyede esas hayallerle yaşamı renklenen kişi yaşlı adamdır. Genç yakışıklı bir delikanlıymış gibi yazdığı mektuplara kendini fazlaca kaptırmıştır. Bu yüzden bir sonraki yıl kızla karşılaştıkları otele yine gelmiş, hayallerin büyüsünden kendine yarattığı dünyadan çıkamamıştır. Bu noktada bir avuntudur hayal. Gerçeğin acımasızlığından bir kaçıştır. Hayaller gerçek olsa ne olur peki? İnsanın karanlık yanı da devreye girer bu defa. Hayalimizdeki her şey daha yücedir. Bu yüzden kavuşulamayan aşklar daha büyüktür. Gidilemeyen yerler daha umutlu.
Yaşanmayan hayatlar daha merak uyandırıcı. "Hayaller gerçek olsa"nın en güzel cevabını kitaplar ve filmler verir aslında bize. Bunlar sayesinde gerçeğe dönüşen hayallerin insan hayatındaki tezahürlerini tecrübe etmiş oluruz. O zaman şu soru da akla geliyor: bazı hayaller hayal olarak mı kalmalı? Belki de evet, büyüsü bozulamaması için, insanın gerçek hayatın boğucu yanından kaçıp nefes alması için saklandığı ayrı bir dünyası olmalı. Kendine özgü sıcacık, tazecik, gölge düşmemiş bir dünya. Tekrar Zweig'ın hikayesine bakacak olursak yaşlı adamın bu hayal dünyasının ötesine geçip genç kızla bir şekilde tekrar bir araya geldiğini hatta onu kendisine aşık ettiğini varsayalım kısa bir baharın ardından gerçeğin çirkin yüzü zamanla bize kendini gösterecekti. Ortalık muhtemel ki buz kesecekti. Bıkkınlıklar, uyumsuzluklar, başka sıkıntılar devreye girecekti. Bunu dünya ve Türk klasiklerinde de sık sık görürüz. Anna Karanina, Madam Bovary, Bihter gibi kahramanlar tutkuyla kurulan hayallerin gerçekleşince bize ne kadar pahalıya patlayabileceğini gösterir adeta.
Bir başkasıyla değil de sadece kendimizle, kişisel gelişimimizle ilgili kurduğumuz hayallerin bile gerçekleşince can sıkan yanları yok mudur? Daha zengin, daha başarılı, daha göz önünde bir insan olmanın bile çeşitli bedelleri var. Zenginleşen bir insan riskli işlere kalkışıp stres yüklenebiliyor, işinde başarılı bir kişi ailesine ayıracağı vakitten çalıp vicdan azabı çekebiliyor, göz önünde olan bir kişinin hata yapma payı herkesten daha az oluyor. Örnekler çoğaltılabilir.
Burada esas nokta gerçekleşmeyen hayallerimizi de gerçeğe dönüşüp bizi yaralayan hayal kırıklıklarımızı da kucaklayabilmektir. Umduğumuz gibi olmayan, sırtımızda yüksünerek taşıdığımız ne varsa bunları bir tecrübe olarak görüp bizi olgunlaştırmasına izin vermektir. Aynı zamanda sakladığımız hayallerin gerçeğe dönüşmediği için ne kadar büyülü olduğunu ve bizi zaman zaman avuttuğunu fark etmemizdir. Çünkü bazı hayaller "gerçek olamayacak kadar güzel" dir.
İnsan yaşadığı süre boyunca gerçeklerle yorulur, yeni ihtimallere tutunur. Hayallerine ne kadar sürede kavuştuğu hatta kavuşup kavuşamadığı da değildir aslı mesele. Asıl olan göğsünde kıpırdayan o heyecanı zaman zaman hissedebilmek ve yeniden başlamak için gereken umudu orada bulabilmektir.
Yazar: Misafir Köşesi - Yayın Tarihi: 15.05.2024 09:00 - Güncelleme Tarihi: 13.05.2024 22:25