Ece Özbaş ile ❝Babamın Çirkin Kadınları❞ Eserine Üzerine Bir Konuşma

Ece Özbaş ile Mavi Nefes Yayınları tarafından yayımlanan yeni romanı Babamın Çirkin Kadınları hakkında konuştuk.
Ece Hanım, kurmaca türlerle olan ilişkiniz, yazma serüveniniz ve yeni kitabınızın ortaya çıkış sürecini sizden dinleyelim.
Ben 80'lerde büyüyen çocuklardan biriyim. Sosyolojik olarak ailelerin ileri seviyede öfke ve kaygı problemleri yaşadığı bir toplumun içine gözlerimi açtım. Özellikle büyükşehirlerde ev içi konu, aile ve yaşam değildi, insanlar vatan ve can derdine düşmüşlerdi. Üstelik hangi tarafta olduğunuzun da bir önemi yoktu, fikirler farklı olsa da yaşanan duygular aynıydı. Bizden bir önceki neslin, modern yaşama adapte olma ve keşif süreci vardı ama biz ortada kaldık. Politik düşünceleri olan bir ailede doğmuşsanız kendi kendinizi büyütmek zorunda kalmışsınız demektir. Bu ortamda her ilişki başlı başına sorunludur. Bu durumda doğal olarak yaşayabilmek için kendinize yeni bir alan açmak zorunda kalıyorsunuz. Ben de romanları böyle keşfettim. İlkokul dönemimin büyük bir kısmı özel yatılı bir okulda geçti, çocuksu dedikodular ilgimi çekmiyordu, ben de kütüphaneyle iyi bir ilişki kurdum. Okuma yazma öğrendiğimden itibaren kitap okuyorum diyebilirim. Bu sayede kendime özel bir dünya yarattım. Öyle çok kitap okudum ki -sanırım on iki yaşında olmalıydım- yetişkin tarih ve polisiye romanlarına yöneldim. O eşiği geçtikten sonra rüyalarımda yayınlanmış kitaplarımı görmeye başladım. Ufak tefek öykü ve şiirler kaleme alıyordum, ama tatmin olmuyordum çünkü çok kitap okumak insana aynı zamanda tereddüt duygusu da verir.
Okuma aşkım mesleğimi de bu alana taşımama sebep oldu ve alaylı olarak başladım. Bilirsiniz eskiler "musahhih" derler, ustalarına çay taşıyan genç bir kız olarak yazının dünyasına adım attım. Acemilik ve eğitim süreçlerini geçtikten sonra inceleme araştırmayla ilk eserlerimi verdim ve sonra ilk romanımın araştırma sürecine başladım. Sihrin Kovulmuş Melekleri ilk göz ağrım, yıllar süren araştırmalarım ardından, Mezopotamya'yı gezip havayı soluduktan sonra yazmaya başladım. Serinin ilk kitabın bittikten sonra ikinci kitap hazırlığına başladım, Mısır'a gidip geldim, fakat motivasyonumu kıran bir dava sürecine girdim. Benim eserim başka birilerinin elinde ufak tefek oynamalarla dizi haline getirilmişti. Devletin atadığı Bilirkişi Heyetinin Raporu da "Yüzde 70" oranında "intihal" belirlediği için rahatladım. Ve şimdi devamı olan Büyücü Ninva'yı bitirmek üzereyim.
Yeni romanınızın temaları hakkında neler söylemek istersiniz?
Daha önceki bir söyleşimde belirttiği gibi roman benim sıcak yuvam. İstediğim gibi tiratlar atarım, istediğim gibi düşer doğrulurum, yüksek sesle müzik dinleyip dans ederim, söverim, âşık olup ağlarım, tutkudan dişlerim kamaşır, büyük büyük kahkahalarla gülerim, çünkü romanlar benim yuvam.
Dergiler, dijital mecralar, sosyal medya, filmler… Yazarların, yayıncılığın ve okur kitlesinin geldiği son noktayı da göz önünde bulundurarak hem Dünya geneli hem Türkiye özelinde roman türünün geleceği hakkında ne gibi öngörüleriniz var?
Roman her zaman var olacak, çünkü daha önce de söylediğim gibi insanı anlatıyor. Bana göre şu anda ülkemizdeki yayıncılığın en büyük sorunu "maliyet". Siz de çok iyi biliyorsunuz ki kitap basım maliyeti yüksek, bu sebeple ünlü olmayan hakiki yazarlar zorlu bir süreçten geçiyor. Popüler kültür bu alana da hâkim oldu. Yazarın önünde, hakkını vererek yazma dışında ayrı bir alan belirdi: ünlü olma zorunluluğu. Sosyal medya hesabınızda takipçi sayısı, eserlerin önüne geçiyor. Basit bir düşünce biçimi yerleşti, ünlüysen ya da kitabını sattırabiliyorsan iyi bir yazarsın. Paran varsa kitabını bastırırsın, yoksa iki dudak aralarından sızan birtakım müphem cevapları beklersin.
Yazarların olmadığı bir yayıncılık düşünebiliyor musunuz? Neredeyse öyle bir büyüklenme oluşmaya başladı yayıncılıkta. Sihirli kapı: satmak, üretimin niteliği değil. Cidden kalbim kırılıyor bunları dillendirirken, emek hırsızlığı ileri seviyede, harislik ve hırs kol geziyor. Yazar sadece güçlüyse, biliniyorsa, çevresi varsa sayılıyor, yoksa yok işte.
Sizce romanda, öyküde, şiirde döneme göre bazı konular, izlekler ön plana çıkıyor mu, son dönemde ilişkiler, kadınlık ve erkeklik durumları, aile ve yabancılaşma mesela, sizin de bu anlamda zamanın ruhundan etkilendiğinizi söyleyebilir miyiz?
Sizin de söylediğiniz gibi son dönemde kadınlık erkeklik durumları ön planda çünkü yeni yüzyılın yaşam biçimleri farklılaştı. Önceki nesillere bakın, aile kurmak şu yüzyıldaki gibi çok düşünülerek oluşturulan bir oluşum değil. Kriterler çok farklılaştı, yaşamdan beklentiler değişti, dallanıp budaklandı, doğal olarak iletişim biçimleri de karmaşıklaştı. Bu kaotik ortamda âşık olup evlenmek de zor. Eskiden her şey kapalı kapılar ardından yaşanıp geçip gidiyordu, şimdi herkes ne yediğinden ne içtiğine kadar sergiliyor. Sergi ve panayır varsa, kaos da hareket de vardır.
Ben yazar olarak birkaç türde eser verdiğim için zamanı bükebildiğimi düşünüyorum. Büyülü gerçeklik ve toplumsal gerçeklik türleri dışında fütürist roman da kaleme aldım. Sihrin Kovulmuş Melekleri'nde mitoloji ve efsaneleri yorumluyorum, devam niteliğindeki Büyücü Ninva da zamanlar arasında dolaşıyor, Osmanlı ve günümüzün iç içe geçtiği bir kurgu oluşturdum. Yazar dostum Rıza Özal ile birlikte kaleme aldığım, Selma, Leighter ve Yeni Irk romanımız fütürist ama II. Dünya Savaşından öğelerle oluşturuldu. Çocuk kitabı türünde iki farklı eser ortaya koydum, Cumhuriyet Sevdası, çocuklar için bir novella, cumhuriyet kavramını ve Atatürk'ün cumhuriyeti kurma serüvenini anlattım. Sihirli Pat Güm Bam Kenti, sevgili Atilla Ağırbaş'la kaleme aldığımız ve onun sihirli çizimleriyle can bulan bir eser. Serinin ilk kitabı Gökkuşağı Kapısı zamandan tamamen arınmış bir kitap.
Roman türünde başucu yazarlarınız kimler, başucu kitaplarınız hangileri?
Başucum kitaplarla dolu. Birini ansam öbürü kırılır gibi geliyor bana, çünkü benim dünyamda hepsi kanlı canlı insanlar. Romanımdaki Kaan karakteriyle cevap vereyim bu sorunuza: "…Şimdi buraya ardı ardına yazar isimleri sıralayabilirim, ama mutlak eksik kalır biri, küserler sonra bana. Küsmesin bana yazarlar. Yazarlar benim babam. Roman karakterleri benim gerçekliğimde hakiki ailem."
Yazar: Serkan PARLAK - Yayın Tarihi: 20.12.2023 09:00 - Güncelleme Tarihi: 12.12.2023 14:08