Edebiyat Raporu 2 : Son Çıkan Edebiyat Eserleri (Aralık, 2021)
Kitaphaber.com.tr olarak 2021 yılının Aralık ayında yeni çıkan kitaplardan gözümüze takılanları sizler için derledik. Bu seçkiyi yaparken en çok babil.com sitesinin yeni çıkanlar sayfasından faydalandık. 200 küsür eseri önce 80 daha sonra 40 ve en son 21 sayısına indirenmek konusunda çeşitli kitaphaber.com.tr yazarlarının katkısı oldu.
Yine de yeni yayın olmamasına rağmen listeye girmiş eser olabilir. Her liste gibi bu seçki de subjektif olup her okura hitap etmeyebilir. İlk kitap hariç sıralama rastgeledir.
Yeni listelerde görüşmek üzere.
Çözülme / Tevfik Uyar / Destek Yayınları
"En Kusursuz Cinayet Çaresiz Birine Sırt Çevirmekle İşlenir."
Halktan gelen tüm itirazlara rağmen ülkenin en güzel arazileri dünyanın en hızlı büyüyen şirketlerinden biri olan KRAYONİK'e satılmıştı. Ne kendisini ağaçlara zincirleyen aktivistler ne de ruhunu henüz şeytana satmamış siyasetçiler 10 futbol sahası büyüklüğünde dünyanın en büyük yeraltı deposunun kurulmasını engelleyebildi. Yerin üstünde, İstanbul'un en büyük gökdelenine sahip olan KRAYONİK, artık yerin altına da hâkim olmak istiyordu.
KRAYONİK, zamanı durdurup kendini geleceğe aktarmak isteyen "zengin züppelerin" hayallerini gerçekleştirme aracı olduğu kadar, dermansız hastalıklarla boğuşan insanların da son sığınağıydı. En azından parası yetenlerin...
Fakat umudu zamanın sırtına yükleyenler, yıllar sonra hiç beklemedikleri bir sonla karşı karşıya kalacaklarından bihaberdi:
Belki de zaman her şeyin ilacı değildi.
Yeşil Bambu ve Diğer Fantastik Öyküler / Osamu Dazai / İthaki Yayınları
"O yılın bir sonbahar gününde Saburou birini öldürdü. Bir oyun arkadaşını Kototoi Köprüsü'nden Sumida Nehri'ne itti. Kişisel bir sebebi yoktu. Tabancayı kendi başına dayayıp ateş etmek isteyen birinin dürtüsüne tamamen benzer bir dürtü tarafından ele geçirilmişti."
Yirminci yüzyıl Japon edebiyatının önde gelen yazarlarından, "sıradışı" hayatıyla da meşhur Osamu Dazai, Yeşil Bambu ve Diğer Fantastik Öyküler'de Japon masallarındaki tipik su perilerini, denizkızlarını ve intikamcı hayaletleri kendine has üslubuyla yorumlayarak fantastik bir alegori, çarpık bir masal dünyası ortaya çıkarıyor.
Bu öykü kitabında bir denizkızı peşinde helak olan samuray Çûdô Konnai'dan onurlu yoksulluğunun altüst olmaması için elinden geleni ardına koymayan krizantem sevdalısı Sainosuke'ye, para peşindeki yalancı Saburou'dan kız peşinde kendini yakışıklı birine dönüştürmek isteyen sihirbaz Tarou'ya kadar hiç kimse, Dazai'nin acımasız ve mizahi kaleminden kurtulamıyor.
Türk'ün Mektebi Türkü Mektebi / Cemal Kurnaz / Muhit Kitap
Ezgi ve sözün birlikte hayat verdiği türküler, milletimizin tarih içindeki duygularını yüklediği bir arşiv niteliğindedir. Değil mi ki müzik ruhun gıdasıdır, bizi besleyen en önemli kaynaklardan biri de türkülerdir. Bunları dinleyerek, söyleyerek şekillenir kimliğimiz. Türküler millet korosudur; bir üst dilin, bir mutabakatın adıdır. Türk'ün mektebi, türkü mektebidir. "Millî birliğimiz bağlamanın telleri arasındadır" diyen Muzaffer Sarısözen, türkülerin bu yönüne dikkat çeker.
Dil, ortaya çıkışı ve sistematiği bakımından nasıl gizemli, metafizik bir özellik taşırsa, türkü ile simgeleştirilen müziğimiz de tıpkı öyledir. Bizleri, bir tespihin ipine dizer gibi Türkçenin etrafında toplayan güç, aynı zamanda türkülerin de etrafında toplamıştır. Biz bu Türkçenin ve bu türkülerin çocuklarıyız. "Birlikte türkü söyleyebildiklerim benim milliyetimdendir." diyen Nevzat Kösoğlu, türkülerin millet hayatındaki bu önemli işlevine işaret etmektedir.
Türküler hakkında alanın uzmanı bilim adamları çok değerli akademik çalışmalar yapıyorlar. Türkülere kafa yoran her çalışma değerlidir. Elbette onlar hakkında bol dipnotlu, referanslı akademik çalışmalar devam edecek. Etmeli de. Bunlar, daha çok üniversite ve entelektüel çevrelere hitap ediyorlar. Bir de yeni nesillerin ilgisini çekecek, onlara türkülerdeki gizli güzellikleri gösterecek deneme yazılarına ihtiyaç var.
Milletimizin kültür kodlarını içinde barındıran türküler, hem ezgisiyle hem de söyledikleriyle bugün de gönüllerimizi beslemeye devam ediyorlar. İçlerinde şaşırtıcı güzellikte özgün şiir pırıltıları bulunduğu gibi, kültür tarihimizin eski hatıralarını yansıtanları da bulunmaktadır.
Türkülerin zengin dünyasına adım atacak genç şair, yazar ve müzisyenlerin, onlardan beslenerek yepyeni eserler vermeleri beklenir.
Elinizdeki çalışma, daha çok bu amaca hizmet etmek iddiasındadır. Ele aldığı konularla ilgili bütün örnekleri bir araya getiren bir malzeme yığını yerine, özgün örnekler etrafında yazılmış kısa denemelerden oluşan bir kitap.
Ardından / Natsume Soseki / İthaki Yayınları
"… Sen bana gülüyorsun. Ve ben sana gülemiyorum. Hayır, gülmek istiyorum ama toplum yapamayacağımı söylüyor, öyle değil mi?"
Japonya'nın ülke dışında en tanınmış ve en saygı duyulan yazarlarından biri olan, Ben Bir Kediyim, Gönül ve Madenci gibi eserlerin yazarı Natsume Soseki, ilk defa Türkçeye çevrilen Ardından'da birincil arzusu "pek bir şey yapmamak" olan Oblomovvari bir karakterin, Daisuke'nin trajikomik hayatını anlatıyor.
Varlıklı bir ailenin aylak evladı Daisuke, hem Meici dönemi sonundaki değişimlerle hem de hayattaki amacı ve kişiliğiyle dertleri olan genç bir adamdır. Günlerini ona tahsis edilen evinde kitap okuyarak, kafelerde vakit öldürerek ya da sokaklarda dolaşarak geçiren Daisuke'nin hayatı, uzun süredir başka şehirde yaşayan arkadaşı Hiraoka dönünce ve onun eşi Miçiyo'ya olan ilgisi tehlikeli bir aşka doğru evrilince tekdüzeliğini kaybeder.
Daisuke, bir yandan onu toplumsal normlara uygun bir yaşam sürmeye zorlayan ailesine karşı kişisel özgürlüğünden ve bağımsız hayatından ödün vermemeye çabalarken diğer yandan da Miçiyo ve Hiraoka'yla girdiği, benliğiyle çelişen umutsuz durumdan yakasını sıyırmaya çalışır.
Koltuk / Aleksandr Potemkin / Alfa Yayınları
Koltuk sevilir mi? Evet. Koltuk, Dulçikov'a inanılmaz mutluluklar sağlar. Koltuğuna hayrandır. Hayatının bütün anlamı, neye mal olursa olsun koltuğunu korumaktır.
Aleksandr Potemkin'in kitapları ilginç, alaycı, özlü ve zaman zaman hiciv doludur. Okuru coşkuya sevk eder. Kayıtsız kalmak mümkün değildir. Canlı, hayat dolu, içimizden birilerine dokunan kitaplar… Kolay okunur ve derin izler bırakır. Kahramanları günümüzde, bizim aramızda yaşar, o nedenle elimizden düşürmeden bir solukta okuruz.
Bozkırın İnsanlık Türküsü: Cengiz Aytmatov / Mehmet Yılmaz / Gufo Yayınları
Dünya edebiyatının en büyük yazarlarından birisi olarak kabul edilen ve aynı zamanda Türk dünyasının en büyük romancısı olduğu konusunda şüphe bulunmayan Kırgızistan'ın değerli evladı Cengiz Aytmatov'u kendisi de bir romancı olan Mehmet Yılmaz kaleme aldı.
İlk gençlik yıllarından itibaren Cengiz Aytmatov okumaları yapan ve bu konuyla ilgili önemli bir uzman durumunda olan Mehmet Yılmaz, bu kitabında Cengiz Aytmatov'un eserlerini incelediği gibi onunla ilgili olarak geçmiş yıllardan itibaren yazdığı pek çok makaleyi ve gerçekleştirmiş olduğu konuşmaları ortaya koydu. Kitabın akademik bilginin yanında ciddi miktarda Cengiz Aytmatov sevgisi içerdiği açık bir gerçektir. Bu kitap doğumunun 93. yıldönümünde Aytmatov'a bir saygı duruşudur.
Bir Aydının Günlüğü: Gözaltında 170 Gün, Turhan Dilligil / Arın Dilligil Bayraktaroğlu / Akıl Çelen Kitaplar
Askeri müdahalelerin sadece hedefledikleri kitlelerin değil, pek çok masum insanın yaşamında ne derin yaralar açtığını bire bir yaşayarak anlatan kitapların sayısı –hele Türkiye'de– hiç de az değildir. Ama merhum Turhan Dilligil'in 27 Mayıs 1960 tarihli ihtilalin ardından yaşadıklarını anlatan "GÖZALTINDA 170 GÜN: BİR AYDININ GÜNLÜĞÜ" kadar yaşanmışları içten ve doğruca anlatan kitap çok azdır. O nedenle bu kitap, merhum Dilligil gibi iyi bir gazetecinin Yassıada ve Balmumcu'da, kendi deyimiyle "gözaltında" yaşadıklarının düz bir kristal aynadaki görüntülerinden oluşuyor.
Kendisini "gözaltında" sayması boşuna değil. Çünkü hiçbir suçlama olmadan ve hakkında bir iddianame dahi hazırlanmadan 170 gün süreyle özgürlüğünden mahrum edilmiş, önce Yassıada'da sert ve acımasız kişiliğiyle tanınan Komutan Yarbay Tarık Güryay'ın katı disiplini altında kalmış. Sonra, Demokrat Parti iktidarı sorumluları hakkında ilk duruşmaların başladığı 1 Ekim 1960 gününden tam 12 gün sonra (12/13 Ekim 1960 gecesi) Beşiktaş'taki Balmumcu Garnizonu'na nakledilmiş. Gözaltında tutulması burada da tam iki ay devam etmiş.
En önemlisi, Dilligil gün be gün tuttuğu bu notları Tarık Güryay emrindeki ekiplerin yaptıkları titiz aramalardan kurtarıp o dönemde yaşananları öğrenmek isteyenlerin istifadesine ulaştırmış. Turhan Dilligil aslında sadece gözaltında tutulmakla kalmamış, Yassıada ve Balmumcu'daki günlerini iyi bir gazeteci olarak geçirmiş. Aksi olsaydı, günlüklerinden ne bu kadar içtenlikle ve ne de bu kadar akıcı yazılmış bir kitap çıkabilirdi.
Yassıada'da tutuklu kalanların gördükleri muameleleri, o dönemin DP'li ileri gelenlerinin endişelerini, sık sık uydurulan "Şu tarihte serbest bırakılacağız" türü lafların yarattığı heyecanları, gözaltında geçen günlerin doğurduğu sorunları, tutukluların endişe ve kaygılarını, kendi aralarındaki görüş ayrılıklarını ve kavgalarını, Eski Cumhurbaşkanı Celal Bayar ve Başbakan Adnan Menderes hakkındaki değerlendirmelerini merak eden herkesin bir solukta okuyacağı bu kitabı bizlere kazandıran Dilligil'in kızı, Cambridge Üniversitesi eski öğretim üyesi Dr. Arın (Dilligil) Bayraktaroğlu'nu kutluyorum.
Karanlık Büyük Hikayeler / Dante Alighieri / Artemis Yayınları
Dante Alighieri: Dünya edebiyatının en parlak yıldızı, İtalyan dilinin babası.
Onu herkes tanır ya da en azından isminden ve İlahi Komedya'sından bahsedildiğini duymuştur. Peki Dante gerçekte kimdir? Onun hayatı hakkında kesin olarak bildiğimiz çok az şey var, ama Büyük Şair olmadan önce çelişkileri ve şüpheleriyle ete kemiğe bürünmüş bir insan olduğu aşikâr.
İşte bu hikâye onu anlatıyor: Şiirlerini, bir daha asla unutamayacağı kızla karşılaştığı günü, hayallerinin peşinde koşarken harcadığı zamanı, tutulamayan sözleri, samimi arkadaşlıkları, tutkuları, ihanetleri, birbirine acımasızca karşı olan grupları tüm ayrıntılarıyla gözler önüne seriyor.
İlahi Komedya'sıyla dünya edebiyatının en bilinen ve okunan isimlerinden olan İtalyan şair ve siyasetçi Dante Alighieri, eserleriyle olduğu kadar hayat hikâyesiyle de unutulmaz olmaya aday. Dante'nin saplantılı aşkı, tutkuları, yaratıcılığı, talihsizlikleri, sıra dışı bir biyografiyle karşınızda. Çizimler ve eğlenceli yorumlarla anlatılan bu karanlık hikâye, sizi ölümünün 700. yılında bile bıraktığı iz silinmeyen şairin hayatına bilinmedik bir yoldan götürecek. Her yaştan okurun Dante'yi daha iyi tanıması için benzersiz bir biyografi.
Bilge Aliya / Osman Arslan / Anadolu Ay Yayınları
Bosna'yı ikinci Endülüs yapma emellerini durduran mucizevi zaferin mimarı bilge liderdi. Mezar taşında hayatının özeti yazar: "And olsun ki köle olmayacağız!"
Mücadele dolu hayatından bize bıraktığı iz, tarihte eskidikçe kıymeti daha da artan bilgece bir emanettir. Ahlak, erdem, bilgelik, tefekkür ve samimiyet dolu bir emanet…
Elinizdeki kitapta, kırıksız hayatı ve çarpıcı fikirleriyle ihtişamını tevazuundan alan bu yeryüzü yıldızının anlamlı hikayesi var.
Siz hiç eğilerek yıldızlara bakan birini gördünüz mü? Yıldızlara bakanların başı hep dik durur.
Aliya gibi yıldızlara bakanlar, Aliya gibi dik dururlar…
İşte, Bilge Aliya…
Ben Tituba Salem'in Kara Cadısı / Maryse Conde / Bilgi Yayınevi
Cadılıkla suçlanan kadınların simgeleşen ismi Tituba'nın hikâyesi…
Barbados adasında doğan Tituba, doğaüstü güçlere sahip Man Yaya tarafından şifacılık ve büyücülük konularında yetiştirilmiştir. Evlendiği Kızılderili John'la birlikte bir din adamına köle olarak satılır ve Boston'a, ardından Salem kasabasına sürüklendiği hayat mücadelesi başlar. Bu kasabada yaşayan püriten cemaatin histerik ortamında, 1692'deki ünlü Salem Cadıları davasında cadılıkla suçlanan ilk kadın olur, özgürlüğe kavuşabilmek adına büyük mücadeleler verir.
Tituba'nın çarpıcı hayat hikâyesi, Maryse Condé'nin olağanüstü dokunaklı anlatımıyla yeniden canlanıyor. Condé'yi Grand Prix Littéraire de la Femme (Kadın Edebiyatı Büyük Ödülü) sahibi yapan roman, Tituba'yı doğduğu ülke Barbados'a, adada ilk zenci köle isyanlarının yaşandığı döneme geri döndürüyor. Kölelerin çektiği acılar, ırkçılık, kadınlara yönelik cadılık suçlamaları, kadın dayanışmasının ve feminizmin ilk kıpırtıları, ölüm sonrası hayata dair bakış, Condé'nin etkileyici kalemiyle okuyucunun doğrudan yüreğine tesir ediyor. Tituba'nın mücadelesi bugün de "cadılıkla suçlanan" tüm kadınların mücadelesine ilham veriyor.
Aynalı / Fuat Sevimay / İthaki Yayınları
Kenar Mahalle'nin çeşit çeşit yolları, o yollarda kimi iyi kimi kötü, kimi dertli kimi gamsız yolcu. İçlerinde bir şey, biri kalp diyor öteki yürek. Bozacısı hurdacısı, tezgâhtarı işsizi, hademesi öğretmeni, dillisi dilsizi, Yetim'i Leblebi'si, kadını erkeği, genci ve yaşlısı koyun koyuna.
Fuat Sevimay, Aynalı romanıyla insanı tüm yönleriyle ele alırken sonunu kimsenin kestiremeyeceği bir hikâye sunuyor okura. Çarpıcı konusu, ustaca örülmüş kurgusu ve özenli diliyle üstünde durulması gereken, uzun zaman unutulmayacak bir roman.
"Aynalı'dan yansıyan sensin. Zeynep'in kaderi senin kaderin. Kalender'in aşkı senin aşkın. Kaderi ve aşkı sorgulayacaksın. Sorgulamamayı öğreneceksin.Ve sonra yine sorgulayacaksın. Ve sonra.... Ve sonra..."
Askıda Hayatlar / Hüseyin A. Şimşek / Fam Yayınları
Viyana'ya gidip iltica başvurusunda bulunmuş bir foto muhabiridir Mert. Hiç hesabında yokken bütün sevdiklerini, işini gücünü bırakarak dilini bilmediği bir topluma katılır. Büyük bir şok içindedir. Onun kalbinde, beyninde, dış dünya ile kurduğu ilişkilerde gezinerek "dilin gurbeti"nin ne demek olduğunu, iliklerimize kadar işleyen bir duygu aktarımıyla okuruz. Bir sığınmacının iç konuşmaları, iniş çıkışları, çelişkileri, içe kapanmaları ilmek ilmek örülmüş bir kurguyla verilir ve yaşanan travmayı çok derinden hissederiz. İstanbul'da bıraktığı sevgilinin gelmeyeceği kesinleşince, mecbur edildiği ıssızlığı ancak yeni bir aşka tutunarak aşabileceğini düşünmeye başlarsa da Mert, kendini ikna etmesi kolay olmaz! Viyana'dan da geçip sonunda Karadeniz'e dökülen Tuna'nın sularını, İstanbul Boğazı'na kadar akıtır; çünkü, geride kalanlara ulaştırılmasını istediği fısıltılar bırakmaktadır o sulara…
Göz Güneşe / Reyhan Karaarslan / Can Yayınları
Pencerenin önündesin. Dışarıya bakıyorsun. Hiçbir şey göremiyorsun. Kurşuni bir sis etrafı kaplamış. İnsanların, evlerin, ağaçların siluetlerini arıyorsun. Bulamıyorsun. Sisi delip geçen bir ışık görmeye çalışıyorsun, o da yok. Şaşırıyorsun.
Göz Güneşe'nin başkahramanı yaşlı bir kadın; bir bakımevinde ölüm kalım savaşı verirken unuttuğu anılarının yerine yenilerini yaratarak hayata tutunuyor. Hatırladıklarının sahte mi gerçek mi belli olmadığının içten içe farkında olan kadın, bir yandan dört elle kişisel tarihine sahip çıkmaya çalışırken bir yandan da bakımevinin günlük rutini içinde varoluş mücadelesi veriyor.
Özünde bellek, hatırlama, unutma gibi temaları işleyen Göz Güneşe, anı kırıntıları ve çağrışımlara bakımevinde yaşananların eklemlenmesiyle ilerleyen çok katmanlı bir roman. Bu parçalı ve yer yer şiirsel metni ustalıkla bir bütünde birleştiren Reyhan Karaarslan, varoluş, varlığı ispat etme arzusu, parçalanma, savrulma, yok olma korkusu gibi olguları ele alıyor. Sorunlu bir belleğe sahip yaşlı bir kadının bakış açısı üzerinden "Nasıl varlığa geliriz?" ve "Nasıl varlıktan çekiliriz?" gibi zorlayıcı meseleleri irdeliyor.
Transit Yolcular / Müge İplikçi / Can Yayınları
"Bütün yolculukların bir oyun ve hareket etmek fiiline endeksli bir macera olduğuna inanıyorsanız, gitmemenin de aynı dokuya sahip olduğunu keşfedersiniz kısa bir süre sonra. Gitmemek de bir oyundur aslında, içinde hareket etmek yerine durmak fiilini barındıran."
Çağdaş edebiyatımızın usta yazarlarından Müge İplikçi, Transit Yolcular'da gitme ve kalma eylemi, yolculuk ve dolayısıyla yaşam yolculuğu gibi asli konuları kurguyla harmanlıyor. Kadın karakterlerin ön planda olduğu bu öykülerde sıradanın sınırlarını aşan, yazgılarından kaçmaya çalışan kadınları ele alırken, aynı zamanda bu ortak mücadeleden doğan dayanışmayı anlatıyor.
Birbiriyle bağlantılı olan bu öyküler, mücadeleci kadınların kesişen ve iç içe geçen hayatlarını, tıpkı ayrılıp birleşen tren rayları gibi, kimi zaman birleştirip kimi zaman yan yana getirerek gözler önüne seriyor.
Gerçekten Gerçeği Yansıtmamaktadır / Osman Cihangir / İz Yayıncılık
Gerçekten Gerçeği Yansıtmamaktadır, Osman Cihangir'in öykü yolculuğunun üçüncü durağı. Hiçbir Zaman Yeterince Deliremeyeceğiz ve Hemen Hemen Hiç'ten hatırladığımız öykü anlayışını ileri bir safhaya taşıyan yazar, öykücülüğünü tahkim ediyor.
Gerçeği aşan bir gerçek, büyülemeyen bir olağanüstülük sinmiştir öykülere. Gerçektir, çünkü her şeye rağmen insan kalmaya çalışan kahramanlarla karşılaşırız. Büyülemez çünkü hüzün verir. Dünyayı kırmızı ve mavi olarak çift görseydiniz, hangisini seçerdiniz? Durup dururken kırmızı lekeli küçük bir mendil, neden çıkar ortaya? Heykel midir insanlar? Devam eden şey hayat mıdır?
İnsan doğar, büyür ve mecbur kalır. Duvara çarpmak ile onu aşmak arasında bocalayan insanların hikâyesi aşağı yukarı böyledir. Masallar mutlu sonla biter, ya hikâyeler?
Tuğla, ayna, ok, silgi, iskarpela… Zamanda yolculuk yapan vampir, arkadaşlarını aynaya dönüştüren güvenlik görevlisi, kötülükleri silgiyle yok etmeye çalışan bir adam, hastane çatısında başka bir dünyayla tanışan doktor… Osman Cihangir, fantastik öğelerle yüklü öykülerinde kahramanlarının başına gelenlerin acı mı, komik mi, tuhaf mı yoksa düpedüz gerçek mi olduğuna okurun karar vermesini istiyor.
Yolcu ve Burjuva / Ömer Faruk Dönmez / İz Yayıncılık
Ömer Faruk Dönmez "yolcu ve burjuva" ikilemiyle; Doğu ve Batı, eski ve yeni, dindarlık ve laiklik, gelenek ve modernizm gibi kavramsal çatışmalara bir yenisini ekliyor gibi görünse de aslında: Doğulu veya Batılı olmak, dindar veya laik olmak, gelenekçi veya modern olmak, bir iddiadan ve adlandırmadan ibarettir diyerek tüm bu kategorilerin dışında, görmezden gelinemeyecek bir soruyu edebiyat ve düşünce dünyamızın gündemine taşıyor: "Zihnine, kalbine, hayatına bak ve cevap ver: Yolcu musun burjuva mı?"
Yolcu, bu dünyaya sırnaşmayan ve yerleşmeyen onurlu insandır. Bir insanı onurlu kılacak en önemli bilgiye, yani bu dünyanın fâni olduğu ve herkesin bir gün mutlaka öleceği bilgisine sahiptir ve yaşamını bu gerçeği unutmadan sürdürmeye çalışır. Burjuva ise dibine kadar bu dünyalıdır, menfaate dayalı toplum düzeninde yerleşik ve ölümü asla hatırlamadan yaşayan çıkarcı tipleri temsil eder.
Yolcu ve Burjuva; ölüm ve tanrı, adalet ve devlet, dünya ve burjuva, yol ve yolcu kavramlarına yoğunlaşarak insanın ontolojik hikâyesine ulaşmaya; hakikat yolcularının asimetrik yürüyüşünü, görüntüye tahvil edilemeyecek bir dil ve üslupla anlatmaya çalışır. Korkularını ve arzularını putlaştıran modern bireyin çıkmazlarını, dijital diktatörlük ve sınırsız özgürlük karşısındaki bocalayışını resmeder. Yüklerden sıyrılmak, fazlalıklardan arınmak, benliğin katmanlarından geçip enfüsî ve âfâkî sahte ilahlardan kurtulmak için parola bellidir: "Ben yolcuyum!"
Yolcu ve Burjuva, niçin kaleme alındığını kendi açıklar: "Ne tezahürata aldırırım şu saatten sonra ne sövgüye, ne uslu çavdarın tülbendi ikna eder ne yaramaz usturanın yanaz üfürüğü tereddüde düşürür beni, ne büyüklerime arz ediyorum ne küçüklerime yol gösteriyorum, hâlin gereğini yapıyorum."
Ömer Faruk Dönmez, biçimsel olarak fragmanlardan oluşan Yolcu ve Burjuva'da edebiyat ve düşünce dünyamıza kışkırtıcı başlıklar açmaya devam ediyor ve bunu, malûm dilin makul sınırlarını zorlayarak yapıyor.
Bin Yıl Bir Gün / Maruf Öztoprak / Vadi Yayınları
Maruf Öztoprak, bu romanıyla okuyucusunu 90'ların Türkiye'sinde eğlenceli ama bir o kadar da netameli bir yolculuğun içine çekiyor. Kahramanların iç dünyalarındaki korkular, zıtlaşmalar, kıskançlıklar, çatışmalar, takıntılar, ölümcül zaaflar, geç kalmışlıklar, tamamlanamayan, askıda kalmış hayatlar, içi boşaltılan kavramlar üzerinden, geçmişten bugüne yaşanan sosyo-politik dönüşümleri, imkânsız ve özgün bir aşk hikâyesinden aktarıyor ve Türkiye'nin kritik bir dönemecine farklı bir bakış açısı sunuyor.
Öztoprak'ın anlatımındaki olağan hayatın içindeki olağanüstülüğe, durağanlıkta bile kendini daima hissettiren aksiyona hazır olun. Ayrıca edebiyat, müzik ve sinema dünyasına âdeta bir saygı duruşu, döneme ince bir eleştiri niteliğinde olan "Bin Yıl Bir Gün" ile 90'lara bir de bu açıdan bakmaya kesinlikle değer.
"Kenan diyarında Yusuf'un içine atıldığı derin ve karanlık bir yalnızlıkmışım. Yusuf benden alındı diye gücenmişim, o günden sonra insana, kurda kuşa kovalarca hep yalnızlık içirmişim. Bastiani Kalesi'nde, Tatar Çölü'nün sisli tedirginliğine karşı, gitmek ya da kalmak, isyan etmek ya da kadere teslim olmak, arzular ya da alışkanlıklar, rıza ya da gurur arasında uygun adım gidip gelen bir Giovanni Drogo olmuşum, bu şehrin tozuna toprağına, sessizliğine, gürültüsüne öylece karışıp boyun eğmişim. Bir nevi yanlışlıkla sürgün yerime hicret etmişim."
Dostluk Köprüsü: Öğretmen Anıları / Reneta Sibel Yolak / Alter Yayıncılık
Öğretmenler de doktorlar gibi yemin ediyor. Hangi din, dil, ırk ve ülkeden olursa olsun hepsine eşit ve sevgi dolu davranmak bir öğretmenin görevi. Savaşta bile olsa, öğretmen her çocuğu sevmeli ve ayırım yapmamalı. Bu kitapta da hem Yahudi, Hem Müslüman, hem Rum, hem de Ermeni Öğretmen ve eğitimciler anılarını paylaştılar. Din Dil ırk ayırımı yapmadan. Çünkü Dini ırkı dili ne olursa olsun, Öğretmen öğretmen, öğrenci de Öğrenci.
Adem İle Havva'nın Güncesi / Mark Twain / İlgi Kültür Sanat Yayınları
Âdem ile Havva'nın Güncesi, dünya edebiyatının başlıca aşk günlükleri arasında yer alıyor. Mark Twain, daha çok macera kitaplarının yazarı olarak bilinse de bu eserinde kadın ve erkeğin aynı anda yaşanan olaylara nasıl farklı baktıklarını kaleme alıyor. Twain, yeryüzünün ilk insanları Âdem ve Havva'nın hayatına günlükler eşliğinde ışık tutarak aşkı, doğayı, hayvanları keşfetmelerini farklı bir üslupla okuyucuya aktarıyor.
Şarkıyı Kes / Ahmet Murat / Ketebe Yayınları
Dünü kapatmak için orada durdum bir fener bekçisiydim
Balıklar da durdu en dipte, ışıklarını söndürmüşlerdi
Kan biraz durdu, uyku çok durdu, kan biraz daha
Madenler dinlendi günün geçemeyişinden
Yazar: Yeni Çıkanlar - Yayın Tarihi: 04.01.2022 09:00 - Güncelleme Tarihi: 05.12.2023 11:22