el-Mevakıf Üzerine Bir Deneme

Oytun Efe Kuru yazdı...
Kalp atışlarının göz kırpışları kadar muamma olduğu yerde
İsimsiz, öylesine isimsiz ki tüm isimlerin hiyeroglifine dönüşen bir katre billur mürekkep, çöldeki şafak, elifbanın kıvılcım çemberi: Abdülcebbar en-Nifferi. Kendisine ait bilgi yok denecek kadar az, ne bir tarikat, ne bir mürit ne bir şeyh yürüdüğü yolun ufuk çizgisinde. "Mevakıf'' kitabının yazarı. Kitap duraklardan (77 durak) ve şehadet anlatılarından oluşuyor, seyr-i süluk boyunca, duraklarda ''durduruluyor'' en-Nifferi, bu kısım önemli çünkü durmak, hiçbir yerdedir; durdurulmak ise her yerde. Hiçliğe şehadet ise, sadece hiçlikte vuku bulur. Durduran, Allah'ın kendisidir. Böylece hiçbir şey durmaz, duran, durdurulamaz. Şehadet, paradoksların paradoksuna şehadettir, paradoksun şehadeti hüvel baki.
Vakfe, el-mevakıf kitabının etrafında döndüğü temel düsturdur, tasavvufi anlamı bakımından yolcunun bir mertebeden bir başka mertebeye geçişi esnasındaki alaca aydınlık bölgeyi simgeler, alaca aydınlıktır çünkü Allah'ın sonsuz ışığının gölgesi tarafından kuşatılmıştır, "haram'' kılınmıştır. Işık ve gölge, doruk ve uçurum arasındaki analojinin merkez noktasıdır vakfe. Dogmanın namzetidir. Mühr-ü Yusuf'tur, Kıyametin yosun tutmuş kuyusudur. Gitmekte olanın yakınlığıdır, geldikçe uzaklaşan turkuaz pembe bir şayaktır. Bu hasletten mürekkep, en-nifferi'nin konumu düşünülürse, ona atfedilebilecek en uygun sıfatın "ricalü'l gayb'' olduğu görülür. Gizi kendisine- kendisi gizine tanık olandır.
El- mevakıf, Allah'ın ilk elden kelamı üzerinde oluşturulmuş bir kitaptır, incecik ve keskin bir setredir; öyle ki çok sert ahlaki yükümlülükler talep eder. Nifferi, bu yükümlülükleri bir bir yerine getirir, yerine getirdikçe halis olanın ''ferahlama'' olduğu ortaya konulur. Öyle ki Allah, "Ben ferahlamayı severim'' der. Kitap, tabiri yerindeyse "esmer diyalektik'' üzerine kuruludur; bundan kastım, çelişkilerle ilerleyen, çelişkilerin aşılmasıyla bir ontolojiye-varlık sahasına evrilen bildiğimiz diyalektikten çok farklı bir noktada karşıtlıklar çatışkısının kurulmasıdır, öyle ki "çelişki'' amorf ve bucaksız bir putlar sofrasının/masmavi bir çölün, buz kızılı bir arş uçurumuyla aynı anlama gelmesini simgeler artık, diyalektiğin felsefece tarif edilen soyut ve tek katmanlı geometrik mekanizması yerle yeksan olmuştur. Bütün bir kitap, "Zilzaldır''/metafizik entelekheianın depremidir. İnsan, duraklar boyunca ''Ne oluyor buna?'' diye sormadan edemez, en-Nifferinin yolculuğunda. Nifferi bildirir ki çölün her bir kum tanesi puttur ve putlar hiyeroglif harf girdaplarında çözülür: Harf, iblisin ecelidir. Huruf, huruçtur, hicret, harf-i tariftir. Hicran diye bir şey ise yoktur.
"Benimle olduğunda zıtlıkları ve kendisine zıtlıkların gösterildiği kimseyi görürsün. Bu durumda bâtıl seni ele geçiremez, hakikat ise zayıflatmaz.'' Kitaptaki bu ifadede basit görünen ilginç bir nüans vardır: "zıtlıkların yapısının dışlaşması/dışarıya yansıtılması'' bu bir uzaklık/yakınlık üst diyalektiği kurar gözlemci ile gözlenen arasında, diyalektiğin içindeki dışarıya açılan/ dışından içeriye kapanan kapı-başlı başına ''gören tarafından içselleştirilir'' Böylece bir muvazene nüvesi ortaya çıkar: denge içinde denge vardır: denge, kendi içerisinde kendisine denktir- girdapsa seraptır. Duraklar arasında hıfz edilen "haram/sariya'' budur.
En-nifferi, giderken kalandır. Kalırken Aksa'yı tavaf eder. Yanındadır ve karşındadır, zamanı saçmış ve cem etmiştir, gözlerini açar ve kapatır, soluğu alır ve verir. Kalbi atar ve çehresi hicret eder. Kirpikleri kutsal kasedir. Ateştir, içinde sıvı gökkuşağı ışır. Son saattir, omurilik sıvısıdır, zamanın taktığı yeşil türbandır.
Mor ırmaktır, serçe parmaktaki süt damlasıdır, mürekkep ve civanın tutuşmasıdır, beyaz kaplandır.
Çöl biter, inanılması güç olsa da, çöl yürüyerek bitirilir, uçarak değil. Nifferi'nin kanatları yoktur ve bilinen anlamıyla bir ''sufi'' değildir. Cübbesiz ve dabbesizdir, seyreyler. Çölde havada asılı ve adımlayan bir su damlasıdır, habbe ve lirazdır. 12 köşeli felsefe taşıdır, ardına kadar açılmış dinginlik ve merhamet kapısıdır.
Tek bir geçişkenlik üzerinden anlatılmak istenirse, Mevakıf ''tüllerin iliğe dönüşmesidir.'' İlik, hayattır ve tülle sırlanır, aralarında hiçbir fark kalmayıncaya kadar tavafa uğrar, dengelenerek dönüşür, dönüştükçe sonsuzlaşır. Gece gelen bir kadın savaşçıdır, zırhtır, iman tahtasıdır. Zariftir, öyle zariftir ki varoluşa saygısından dolayı eğilen bir "elif''tir. Bilekleri sessiz bir gömüdür. Meselenin iç yüzünü anlamak bakımından, kitaptan bir pasaj, bir vahiy:
"Çöl Durağı
Beni Çölde durdurdu ve ben de arzın üzerinde yolların tamamını gördüm. Bana dedi ki:
Arz üzerinde hiçbir yol yok. Arzın üzerindeki tüm insanları gördüm ve tüm yollar boştu. Semaya nazar kılan kişinin, arzın üzerinde ortadan kalkmadığını ve arza nazar kılan kişinin ise yola indiğini ve üzerinde yürüdüğünü gördüm. Bana dedi ki:
Yolda yürümeyen, Bana yönelmemiştir.
Mekânını bildin; fakat Bana delalet etme. O'nun her şeyi perdelediğini ve her şeye vasıl olduğunu gördüm.
Perdelenene eşlik et ve mevsulü terk edip Bana izin olmaksızın dâhil ol; eğer izin istersen, seni perdelerim. Bana dâhil olduğunda, izinsiz huruc et; eğer izin istersen, seni hapsederim. Zira benim izhar olduğum her şeyi bir iğne olarak ve setrettiğim her şeyi de iplik olarak görürsün.
İğnenin deliğinde otur ve ondan ayrılma; iplik iğneye girdiğinde, ona dokunma; çıktığında onu çekme. Ferahla, zira Ben sadece ferahlamayı severim. Onlara de ki: "Sadece beni kabul etti ve tamamınızı reddetti. Seninle geldiklerinde, onları kabul edip seni reddedeceğim; onlar muhtelif olduklarında, onları affedecek ve seni suçlu bulacağım; tüm insanları beraat etmiş göreceksin."
Sen benim yarenimsin. Ben'i bulmadığında, zihninde Bana karşı en asi olanda Ben'i talep et. Ben'i bulduğunda, ona asi olma; ama Ben'i bulamadığında, ona kılıçla vur fakat onu katletme; zira seni onun için mes'ul kılarım. Benim'le senin aranı boşalt, fakat Benim'le tüm insanların arasını boşaltma. Benim'le hasım ol ve Bana karşı onlara tevekkül et; eğer dilediğin şeyi sana verirsem, onu ateşe kurban kıl. Fukaradan bir fakirin gölgesinde dur ve ondan Bana sual etmesini işte, fakat kendin Bana sual etme ki diğerlerinin senin için sual etmelerini yasaklamayayım; sen de Bana dargın olmayasın ve seni muaheze etmeyeyim. Her şeyin uzaklastırılışının galibiyet olduğunu gördüm. Bana dedi ki:
Eğer uzaklaştırırsan, bir müflissindir; zenginlerden başkasını sevmem ve fukaradan başkasını ikrah etmem; seninle ne zengin ne de fakiri görüyorum. Muhakkak ki ben nevlere nazar kılmam.''
Tüm bir dünya, iğnenin deliğinin içindedir, isimsizlere selam olsun…
(Bahsi geçen ve yararlanılan ''Mevakıf'' kitabı, Büyüyen Ay Yayınları tarafından basılan örneğidir.)
Yazar: Misafir Köşesi - Yayın Tarihi: 06.12.2023 09:00 - Güncelleme Tarihi: 01.12.2023 09:28