Eleştirinin Eleştirisi ve Güzel Hata Şiirinin Anlamına , Düşünce, Ethem ERDOĞAN

Eleştirinin Eleştirisi ve Güzel Hata Şiirinin Anlamına Giriş yazısını ve Ethem ERDOĞAN yazarına ait tüm yazıları Kitaphaber.com.tr sitemizden okuy

Eleştirinin Eleştirisi ve Güzel Hata Şiirinin Anlamına Giriş

05.08.2022 09:00 - Ethem ERDOĞAN
Eleştirinin Eleştirisi ve Güzel Hata Şiirinin Anlamına Giriş

Eleştirinin Eleştirisine Doğru

Eleştiri türünün halihazır durumundan geriye doğru bakınca, temelinin yansıtma kuralı olduğu ve buna bağlı olarak gelişen diğer eleştiri anlayışlarının (tarihsel, sosyolojik, marksist vb.) bir sanat olayının nedenleri üzerine yoğunlaştığını öncül cümle olarak kuralım. Bu öncül cümle, söz edilen eleştiri geleneğinin, eserin anlamını eserin dışında araması gerçeğini dile getirmek içindir. Edebi eserin bizatihi kendisinin bahse konu olması, söz edilen eleştiri geleneğinin itiyadı olan "eserin dışındaki şartları" anlatma, "o şartları betimleme" vb anlayış, metne estetik bir değer olarak yaklaş-a-mama, metni gör-e-meme gibi zafiyetlerden kaynaklanır.

Yansıtma'dan uçlanan eleştiri ekolleri, eser yerine eserin dışını esas alır. Gökhan Reyhanoğulları şu tespiti yapmaktadır: "… eseri, toplumsal bağlam içinde anlamlandırma yoluna gitmişlerdir." (Reyhanoğulları, 2021) Yansıtma kuramı ve bağlı eleştiri ekollerinin anlayışının, kabaca, eserin yazıldığı dönemin gerçekliklerinin sanatçıya tazyiki ve etkisiyle eserin yazıldığı / yazdırıldığı gibi bir açıklamasının olduğunu da belirtelim. Yine kabaca 2021 / 2022 yıllarında yansıtma kuramına göre ülkemizdeki yayınlanan bütün şiirlerin / hikayelerin salgın ve ekonomik sıkıntılarla ilgisi olması gerekir ki bu muhaldir.

Eski Yunan'da "mimesis", taklit anlamına gelir. Bu kelime bağlamında Platon ve Aristo'nun sanatı taklit olarak gördüğü söylenebilir. Dolayısıyla mimesis-taklit, estetik ve sanat kelimesi yerine kullanılmıştır. Platon'da "mimesis", maddi dünyanın bire bir yansıtılması, Aristo'da "mimesis", evrenselin, genelin ve idealin yansıtılması demektir.

Son tahlilde, taklide yeltenilen şey ayniyle değil bir versiyon olarak üretilebilir. Bu durumda gerçeğe ulaşmaya çalışan için, taklidin taklidi / suyunun suyu olacağından yani varlık olarak da gerçek dışıdır. Üstad Sezai Karakoç'un "yaratılanı değil yaratmayı taklit" (Karakoç, Edebiyat Yazıları 1, 2007) anlayışı yansıtma kuramı ve uzantılarının önünde büyük bir engeldir. Çünkü yaratmayı taklit "eşyayı teslim almayı" gerekli kılar. O sebeple klasizm, romantizm ve realizm dönemlerinin / sanat algılarının günümüzde pek karşılığı kalmamıştır. Yine aynı sebeple günümüz sanatında metafizik maddeden öndedir. (Klasisizmde gerçeğe benzerlik ya da olması gerekenin ifadesi doğrudan Aristo'nun taklit / mimêsis anlayışından, Romantizmde dış dünyanın taklidi, doğanın üretkenliğini taklit etmesi, Realizmde ise duyulur dünyanın bire bir taklit edilmesi…)

Yansıtma dışında da sanat kuramları var elbette. Mesela "Oyun kuramı." Zamansızlık, özgürlük, zorunluluk gibi değerleri temel alarak sanatta fayda yerine estetik zevki önceler. Yaratma Kuramı özellikle yansıtma kuramının sanatçının doğuştan getirdiği bir ruh ve yaratma gücünü göz ardı etmesinden dolayı ortaya çıkmıştır. Sanat eseri, sanatçının maddi varlığa yaratma gücünü, duygu düşünce ve hayallerini katmasıyla ortaya çıkar. Maddi varlığın ölüm ve yok olma karşısında ruh kazanması sanatçıya bağlıdır. Sanatçının insan olurken kazandığı özü-ruhu maddeye aktarmasıyla eser kalıcı hale gelebilir.

Şiirin Anlam ve Bağlamına Dair

Şiire dair ve şiirin aurasında oluşan anlamların temelinde olan gerçeklik, gönderici ile alıcı arasında gerçekleşen iletişimden ibaret değildir. (Bu iletişim aslında ikincil bir husustur.) Çünkü şiir anlam olarak bir sabite değildir. Kesin kabul ve değişmezlik ifade etmez. Buna mukabil alımlayıcı açısından görecelik ifade eder. Göndericinin gönderdiği ile alıcının aldığı ancak müspet bilimlerde aynı olabilir. Orada sayısal verilere dayalı kesinlik ve objektivite vardır çünkü. Şiirde böyle bir durum, toplumsal işleyişin ve değerlerin tamamen dışında, gerçek hayatla sınanması hiçbir şekilde gerekmeyen, yazınsal işleve aykırı olur. "Bir şiirin anlamı başka bir anlam olmaya elverişli" dir, diyor Haşim. Bu cümlenin anlamı, her okurun / alımlayıcının o şiire kendi anlamını vermesidir. Kendi anlamı meselesi başlı başına müstakil bir konudur elbette. Şiirin anlam olarak çoğaltılmasıdır mesele. Tersinden işleyişi açarsak, duyarlıklar açısından sınırsız bir genişlik elde edilmesidir. Bu konunun asıl dayanağı, Haşim'in de örneği olan Valery'nin şu sözü: "Şiirlerime ne anlam verilirse anlamları odur." Buraya kadar olan kısım alımlama estetiği bağlamında makuldür. Ancak bu noktanın diğer ucu var bir de. Bu diğer uca Mehmet Özger'in bir cümlesiyle girmek istiyorum: "Sözün bağlamı varsa şiirin de bağlamı olmalıdır." (Özger, 2021, s. 58) Bu çıkarımı onu ulaştıran saik, günümüz şiirlerinde şairin ne yazdığı ne anlattığı ne iletmek istediği gibi hususlardaki belirsizlik. Aynı eserde Özger "okur, şiirden ne çıkaracağını" bilemiyor, serzenişinde bulunuyor. Buna mukabil şiirin bilimsel bir metin gibi, her cümlenin diğerini beslemesi ve paragraf bütünlüğünün oluşması gibi düşünülemeyeceği de not edildikten sonra önemli bir noktaya geliyoruz. Yine de şiirin kendine özgü bir bağlamı olması… Çünkü kendine has bir anlam dizgesi var şiirin. Valery gibi "şiire ne anlam verilirse anlamları odur." Deme noktasında bile olsak okurun ulaşacağı anlamların da bir düzlemde alımlanması gerekir. Dolayısıyla anlam çerçevesinin bir bağlam oluşturması temel gerekliliktir. Bu gereklilik şiirin kalması içindir. İşin özeti, şiirde gönderici (şair) ile alıcı arasındaki iletişim, metnin bildirisinin yine metne dönük olmasından dolayı, normal iletişim boyutunu aşan bir özel iletişim çeşididir. Daha açığı şudur: gönderilen mesajın bildirisi, direk okura yönelik olmamasına karşın alıcı / nesne okurdur. Şiirin temel işlevi okurda yeni bir hal meydana getirmektir. Bu yeni hal, okurun, en zayıf ihtimalle, kendi alımlamasının, bir dizge-düzlem ve bağlama oturmasıdır.

"Güzel Hata" Şiirinin Anlamına Doğru

Mehmet Yılmaz'ın son kitabına da isim olan şiir "Güzel Hata." (Yılmaz, 2022) Kitap, Hece Yayınlarından bu yılın haziran ayında çıktı. Bu şiir kitabına dair cümlelerimi "Güzel Hata" şiiri üzerinden kurmaya çalışacağım. Her edebî eser gibi bu şiir kitabı da bir dil prosedürünü tamamladı ve kitap haline geldi. Bu kitaba isim veren "Güzel Hata" şiirini temel alarak kitabın geneli için geçerli olabilen cümleler etmeye çalışacağız bu kısımda.

"Hayatı güzelliğe dönüştüren bulutun içindeyim / çiziktirdiğim kağıtları yağmur ıslatıyor

aceleyle yolculuk yazıyorum / bu yüzden valizler boşluk taşıyor yanlış adreslere

dokunduğu ne varsa teselli olsun diye iniyor su"

Bu metin parçasında şairin hayatın dışından -yatay- içine doğru -dikey- bir hareketten mısra kurduğunu görüyoruz. En basit haliyle, şeriat yatay-tasavvuf dikeydir. İlki toplumsal ikincisi temelde bireyseldir. Kişinin örneğin iş hayatı yatay, edebi çalışmaları dikeydir. Yatay olan yaşantıyla temel ihtiyaçlar, dikey olanla içsel zenginlik sağlanabilir. Hayatın dikey boyutunun, gündelik-yatay boyutla ilişkisi bağlamında kurduğu bir dünyayı haber verir. Bu dünyada insana dair her şey vardır.

Metnin içeriğine gelirsek; "yağmur" olgusu bir fenomen olarak alınmış ve fazlaca görev yüklenmiş. Bu birimin bağlamı da "yağmur" olgusu üzerinden sağlanmış. Diğer kelimeler ortama bağlı olarak cümle içerisinde "yağmur" kelimesi dolayımında anlam kazanıyor. Bağlam, anlatım unsurlarının, kullanıldıkları yere ve zamana göre, kendinden önce ve sonra gelen unsurlarla kazandığı farklı anlam ve değerler, şeklinde tarif edilir.

Öncelikle yağmurun hayatın devamı için öneminden söz etmek gerekiyor. Hayatiyet yağmurla devam edebilir. Tabiatın güzelleşmesi, canlanması… Şair bu güzelliğin yani bulutun içinde ve ıslanıyor. Elinde şiir yazdığı bir kâğıt olmalı ve o da ıslanıyor. Oysa yağmur görevini yapıyor. Şair korunmaya çalışıyor. Aceleyle yolculuk yazması da buna dahil. Silinmesi, dağılması da normal. Şiirsel üst dil burada başlıyor. "Yolculuk" silindiği-silineceği-dağılacağı için yolun da valizin de asli görevinden çıktığından bahis açılabilir. "Yanlış adres" ifadesi muhtemelen tercihi olmayan şeyleri yaşamak zorunda kalmasını işaret ediyor. Bu sıkıntılı durumun da tesellisi oluyor yağmur.

"Gökten inen bir yanlışlık gibi duruyor köşede / sırtını banka dayayan adam

ne çok unutulmuş dua var sesinde / ne çok kurutulmuş zaman

hiç gülümseyerek bakmamış bir sevgilinin yüzüne / kat kat örtünmüş bütün kartonları

bir telaş bir zavallı bekleyiş / çaresizlikten yapılmıştır bazı insanların ayakları"

Bu şiir biriminde ilk örnek aldığımız metin parçasıyla "gökten inen" kullanımı üzerinden anlamın bağı kurulmaya çalışılmış olmalı. Ancak burada başka bir fenomen var: bir adam… Bu adam şairin kendisi ya da görüp tanıdığı birisi olabilir. Dünyada kaderin gülmediği bir adamın tasviri var bu birimde. Banka sırtını dayanmış olması muhtemelen terk edildiği anlamına geliyor. Orada terk edilmiş ama hayatta kalmış-ayakta kalmış, düşmemiş çünkü banka sırtını dayamış. Duaları kabul edilmemiş hem de uzun zaman. Aşkına karşılık bulamamış. Adamın kimsesizliğini anlatabilmek için sokakta yaşama raconunu işlemiş şair. Kartonlara sarılıp çaresiz bekleyişler. "Çaresizlikten yapılmıştır bazı insanların ayakları" bu mısra birimdeki bağlamın şiiri ürettiği yer. Öncesi ve sonrasının yokluğu ayak imgesiyle anlatılmış. Ayak imgesi ayakta kalmak anlamıyla onuru, çaresizlik anlamıyla geleceği olmayan ama onurunu koruyan bir anlama uzanıyor. Bank kelimesi ise dünyadaki "şey"i, dünyevi olanı imliyor.

"Bir istasyonun sıkıntısında gördüğüm hata / bana mı aitti yoksa aynı hatadan mı erişti bilince Âdem / kendini bulmak için tren / bazen raydan çıkmalı"

Bağlam bu birimde "insan" üzerinde yoğunlaşıyor. Terk edilmiş adamın oturduğu bank bir istasyondadır. Dünya da istasyon. Hayat denen tren burada duraklar. Dünya hayatı bu kadardır. Hz. Âdem de zelle işleyince bu istasyona geldi. Geçici bir süre Havva ile de buluşamadı. Bekledi. Hatasına tövbe etti. Bilinçlendi. Durumu, cenneti yitirip dünyada medeniyet inşa eden Hz. Adem'in ve dirilişi gerçekleştirenlerin yolculuğuyla da açıklamalı belki. İnsan düşe kalka öğrenir. Hz. Âdem ve Hz. Havva'nın cennetten çıkarılıp imtihan alemi olan dünyaya sürgünü büyük ders, büyük temsil. Üstad Sezai Karakoç'un Yitik Cennet eserinde malum bu mesele ele alınır. O eserden iki alıntı: 1."Cennette hiçbir sarsıntıya uğramadan yaşayacak olan insanoğlu mu, yoksa ayağı kayarak yeryüzüne düşen ve orada âb-ı hayat ararcasına karanlıklar arasında geçen, dünya çilesini çektikten sonra Tanrı'ya özlem duyan insan mı? Yurdunu hangi insan daha çok sevecektir? 2. "Adem'in Âdem olması için şeytanın, yılanın ve insanın cennet varlığı olmaktan çıkmaları, cennetin şartlarından faydalanma kolaylığını yitirmeleri, Cenneti yitirmeleri gerekiyordu. Cenneti bulmak için yitirmek gerekiyordu." (Karakoç, Yitik Cennet, 2013)

Sonuç

Şair, dilin imkânlarını kendi anlam haritasının aktarımına yönelik bir çıkış bir atlama yapabildiği ve dili, "şiir dili" katına yükseltebildiği için vardır. Biz "Güzel Hata" şiirini temel alarak kitabın geneli için geçerli olabilen cümleler etmeye çalıştık. Sözü anlam ve bağlamla çevrelemenin çeşitli yolları var. Mesela çağrışım yapmak, mesela imge oluşturmak. Şair Mehmet Yılmaz, bağlamı değiştirerek kullanmayı tercih etmiş. Örnek olarak aldığımız ilk birimde "yağmur" fenomenini zemin yapıp diğer anlamları üstüne sermiş. Yorum olarak, yağmurun kâğıt üstündeki yazıları silmesi dünyanın geçiciliğine gönderme vb olabilir. İkinci birimde "adam" fenomeni… Bu fenomen üzerinden insan ontolojisine dair veriler özetlenmiş. Son birimde "dünya" fenomeni işlenmiş şiire.

Şair okuyucunun alışık olmadığı bir söylem oluşturmuş, söylenenle kastedilen arasında sıra dışı bir ilgi kurulmuş. Bu atmosfer şairin içe doğru / dikey gerçeklik kurgusuna yönelik. Bir metin anlaşılmadıkça tenkit edilemez, fehvasınca hareket ettik. Metni anlama çabamızda bu şekilde sona geldik. Dolayısıyla eleştiri hakkı elde ettik. Şairin birimlerde bağlam oluşturma tarzı, uzak ve çapraşık bir ilgi kurma şeklinde ve biraz "zoraki" duruyor. Ancak diğer planda anlam; tümdengelim şeklinde bütünleşiyor. Yağmur dünya hali, terk edilen adam insanın dünyaya atılışı vb. Bir de her birimde o birimi kurtarmaya dönük birer iyi mısra var. Oysa şiirde esas olan mısraların çoğunluğunun iyi olmasıdır. Böylece az sayıda iyi olmayan mısra kurtulabilir.

Kaynakça

Karakoç, S. (2007). Edebiyat Yazıları 1. İstanbul: Diriliş Yayınları.

Karakoç, S. (2013). Yitik Cennet. İstanbul: Diriliş Yayınları.

Özger, M. (2021). Kusurlu Güzellik. Ankara: Hece Yayınları.

Reyhanoğulları, G. (2021). Dergipark.

Yılmaz, M. (2022). Güzel Hata. Ankara: Hece Yayınları.


Yazar: Ethem ERDOĞAN - Yayın Tarihi: 05.08.2022 09:00 - Güncelleme Tarihi: 30.07.2022 00:44
892

Ethem ERDOĞAN Hakkında

Ethem ERDOĞAN

Kütahya doğumlu. 1995 yılında Alkım edebiyat dergisini bir grup arkadaşıyla beraber çıkardı. Yazı ve şiirlerini Alkım, Kırağı, İpek Dili, Edebiyat Ortamı, Hece ve Yediiklim edebiyat dergilerinde yayınladı.

Ethem ERDOĞAN ismine kayıtlı 179 yazı bulunmaktadır.

Yazarımıza ait 5 kitap bulunmaktadır.

Twitter Kitapyurdu.com