Entelektüel Bir Çaba; Kusurlu Güzellik, Edebiyat, Ethem ERDOĞAN

Entelektüel Bir Çaba; Kusurlu Güzellik yazısını ve Ethem ERDOĞAN yazarına ait tüm yazıları Kitaphaber.com.tr sitemizden okuyabilirsiniz.

Entelektüel Bir Çaba; Kusurlu Güzellik

13.07.2022 09:00 - Ethem ERDOĞAN
Entelektüel Bir Çaba; Kusurlu Güzellik

Mehmet Özger 1977 Adıyaman doğumlu. Edebiyat dünyasının çok yönlü ve verimli bir kalemi. Edebiyat dergilerinde şiir, inceleme-eleştiri yazıları yayınlıyor. Aynı zamanda akademik dergilerde bilimsel yayınlar yapıyor ve ortak kitap projelerinde yer alıyor. Şair, yazar, editör, eleştirmen kimlikleri yanında akademi dünyasında da hocalığı devam ediyor. Kusurlu Güzellik (Özger, 2021) yedinci eseri.

Kusurlu Güzellik-Poetik Meseleler- kitabının hikâyesi; şiirin bir iletişim şekli oluşuyla başlıyor ya da bitiyor. Şöyle ki; şairin ve bütünsel olarak sanatın amacının "reel dünyadaki kopukluğun, eksikliğin imgelem ve zihin dünyasında tamamlanması" oluşu gerçeğinden hareket ediyor yazar. Gönderici konumunda bulunan şairin, iletişim şeklinin bir üst dil olan şiirle ve dolayısıyla basit olmayan –metaforik- bir anlamla yüklü ileti gönderdiği üzerine inşa ediliyor metinler. Bu iletişim şeklinin okur açısından durumunu da ele alıyor. Sanatçının iletiyi tam olarak imgeye aktarıp aktaramaması sorunu kadar, okurun alımlamasına ve algı potansiyeline göre iletinin kısmi olarak alınması gibi bir sorunla da karşı karşıya sanatçı. İlk sorunu sanatçı aşsa bile ikinci sorun (alımlayıcının algı sorunu) çeşitlenerek devam edecektir. Çünkü yazara göre, okurun ruh hali ve beklentisine göre iletinin eksik alımlanması hatta çarpıtılması da söz konusu olabilmektedir. Diğer yandan "Sanat ve şiir sübjektiftir. Nesnel yazılamayacağına göre sürekli bir kopukluk, eksiklik duygusu olacaktır". Yazar bu altyapıyı kurduktan sonra şu çıkarıma yönelir: hiçbir sanat eserine mükemmel diyemeyiz. Bu çıkarımla ilgili de şu açıklama gelir yazardan: şiirdeki mükemmellik arayışları umutsuzca sürecek olmasına karşın şiir hiçbir zaman mükemmel olamayacaktır. Çünkü insan mükemmel değildir. (Özger, 2021, s. 84)

Tanımak-Bilmek ikilemi ya da Özgür Çıkarıma Ulaşmak!

İlk insandan beri, ihtiyaçları karşılamanın normal uygun yolu çalışmaktır. Çalışmanın önemi, kutsallık atfedilecek derecede yüksektir. "İnsan için çalışmasından başka bir şey yoktur" ayeti durumu açıklamaktadır. İbrahim Tüzer Anlatı/yorum kitabında başka bir yazardan iktibasla çalışmanın anlamlı ve anlamsız olarak ikiye ayrıldığını aktarır. Anlamlı olanı da şöyle açıklar: yüksek değerlerle bezenen ve bu değerlerin yönettiği bir çalışma… (Tüzer, 2020).

Sosyal alanda yapılan çalışmalarda, pozitif bilimlerde olduğu gibi kesin sonuç alınamıyorr. Ancak derinlemesine bir ilgi ile bilgiye ulaşılabiliyor. Bağımsız bir bakış açısı kolay kazanılamıyor. Çoklukla tanıma üzerinden yürüyor bağımlı bakış. Bunun bir ucunda da "Tanımak bilmek demek değildir." cümlesi var. (Satre). İnsanlar üzerine yapılan bu tespiti biz "bilgi"ye uyarlarsak ilginç bir tablo ile karşılaşıyoruz, özellikle sosyal alandaki bilginin kesinliğinin değişebilirliği üzerinden bir kapı açmak gerektiğinde. İnsanların özel amaçlarının olduğu ve bu amaçların, yozlaşma sonucunda ortaya çıkan, temel çıkış noktası kâr ve tüketim olanlar tarafından kullanıldığı gerçeği vardır. Özellikle de sanat ve edebiyat adamlarının, retoriğin kullanılabilirliğini keşfeden politize güçlerin amaçlarına dönük çalıştırılması tüketim- kâr / daha fazla tüketim ve daha çok kâr döngüsüne alet olması bu kapsamdadır. Yine Sartre'ın bakışıyla duruma yaklaşırsak; sosyal alanda çalışan bir sanat adamı egemen sınıf tarafından bilgi teknisyenine dönüştürülmüş olur. (Sartre, 2019). Şair ve yazar kültürü tanıyor elbette, buna tanışıklık, aşinalık denebilir belki, ancak derinlemesine bildiğini söylemek kolay değil. Bu noktada ileri bir cümle olması kaydıyla; yazar ve şairlerin çoğu Satre'ın tanımladığı şekilde "teknisyen" ve "aydın" sınıfında kalıyor. Bir üst alana; özgür çıkarımların alanına –entelektüel alana- ulaşamıyor.

Entelektüel sosyolojik bir anlam. Sosyal bilimlerin diğer kavramlarının başına gelen şey burada da yaşanmıştır; uzlaşılamamış ve tanım yapılamamıştır. Hayata dair şeyleri; eşyayı, nesneyi tanımlamak için alan teknisyeni hatta aydını olmak bile; kavrayış ve çözümleme yetisiyle geniş açıdan bakabilmeyi gerektirir. Oysa tanım yapan herkes kendine görünene göre tanım yapmaktadır. Biz bu metinde entelektüel tanımı yapma telaşına düşmeyeceğiz. Hazır tanımlardan birini baz almak yeterli olacaktır. Mesela; karar alırken entelektüel olmayanlara göre duygusal algılara daha az bağımlı olan kişi, zihnin işlevlerini etkinleştiren ya da bağlantısız düşünme olgunluğuna ulaşan kişi vb. Yapmamız gereken; tanımlarda belirtilen bakış açılarının, davranışa dönüşmüş somut bir örneğini sunabilmek.

Kusurlu Güzellik, Entelektüel Bir Örneklemdir!

Mehmet Özger Hoca; şiiri, dili, şairi ve genel anlamda kültürü temel alarak yazmaya devam ediyor. 'Yazmaya devam ediyor'dan kastım; çıkarımlarda bulunmaya devam ediyor. Bu anlamda bir "edebiyat teknisyeni" ya da aydın gibi tavır sergilemekten öte entelektüel olarak hareket ediyor. Edebiyat dünyasında pek çok kişinin yaptığı gibi burun kıvırmıyor. Örneğin bir metin için iyi ya da kötü derse nedenine dair çıkarımı açıklıyor. Bu duruma dair kitabından örnekler sunacağım aşağıda.

Kusurlu Güzellik eseriyle ilgili bu noktada bazı değerlendirmeler yapmak istiyorum; şiir-dil-edebiyat-kültür bağlamının temel meselelerini ele alan seçkin bir çalışma. Sadece içindekiler kısmına bakan ortalamanın üstü bir okurun bile almak isteyeceği bir kitap. Edebiyat dünyasında kronikleşmiş meseleleri –İyi Şiir, Kötü Şiir / Şiir ve İmge / İmgenin Cenazesine Kimler Katıldı? / Şiirde Gelenek ve Gelecek / Şiirde Ses ve Anlam / Şiirde Bağlam / Şiirde Mükemmellik ya da Kusurlu Güzellik- teşrih masasına yatırıp önemli çıkarımlarda bulunuyor. İşin nirengi noktası da burada ortaya çıkıyor. Doğal olarak yukarıda sayılan meselelerin pek çok şair-yazar tarafından dile getirildiği de karşı bir tez olarak ifade edilebilir. O halde fark üzerine eğilmemiz gerekiyor. O farkı şöyle açabiliriz: bir şair, dönem, topluluk ya da eser üzerine eğilmenin edebiyat dünyasındaki karşılığının; çok kısıtlı bir aidiyet duygusu belki de dürtüsü olduğunu biliriz. Hiçbir bilimsel veriye yaslanmayan, yalnızca kişisel beğeni ile hareket edilen metinlerle sık karşılaşırız ki bu fasit bir dairedir. Ancak bu fasit daireyi kırıp parçalayan, bilgi ve çıkarım temelli metin üretimi de var. Bu kapsamda Özger Hocanın önemli bir çıkarımını dikkatinize sunmak istiyorum: Kutsal kitaplardaki evrensellik ve kalıcılık da şiirde olduğu gibi imgeye bağlıdır.

İyi şiir-kötü şiir üzerinden çokça ve öznel değerlendirmeler yapıldığını belirterek kitaba başlıyor yazar. Şiir üzerindeki yanlış algılardan bahsediyor. Birisini zikredelim; "işlenen konunun modern şiiri oluşturan temel unsur olduğu" algısını –sanrısını- bu bağlamda bir çıkarım olarak sunuyor. Bu çıkarım karşısında işin doğrusunu da "başarılı şiir" kavramlaştırmasıyla açıklıyor: "Anlamın, sesin, imgenin, dize kuruluşunun bir bütün halinde başarılı olması, şiirin başarılı görülmesini sağlar". Yine bu ilk yazıda şiirin standart bir tanımı olmamasını da şiirin "insan üretimi" olması ve dolayısıyla insanların değişimiyle tanımının da değişmek durumunda olması ile açıklıyor.

İkinci yazı; Şiir ve İmge başlığını taşıyor. Bu yazıda imgenin kullanım alanlarına değiniyor. Felsefe ve siyaset gibi alanlarda, imgenin zengin anlam dünyası kurması üzerinden faydalanıldığını anlatıyor. İmge üzerine söylenenleri özetleyen Özger, imgenin ortaya çıkışına dair bir çıkarım yapıyor. "Edebiyat gibi, var olan dünyanın insan ruhu için yetersiz olmasından dolayı, yeni anlamlar, görüntüler, sesler oluşturma ihtiyacından ortaya çıkmıştır". Bu yazıda ayrıca imgenin çalışma sistemi ve oluşma şekillerini de anlatıyor.

Üçüncü yazı, İmgenin Cenazesine Kimler Katıldı adlı yazı. Bu yazıda Türk Şiirinde şiir dili ile konuşma dili üzerinden esasen şiiri tahfif ve tahrif çalışmalarına değiniyor. Bu bağlamda Platon'dan "şiirden imgeyi ilk kovan" şeklinde söz ederken, Garip, Madde şiir ve Neo Epik isimlerini vererek şiirdeki imge kavgasına ışık tutuyor. Özellikle dikkat çekmek istediğim husus; imgenin anlamı örtmesi, bunun karşıtının da anlamın tüketim nesnesine dönüşmesi; imgenin açık-pornografik olanın karşısında bir set oluşu ve şiiri tüketim nesnesi olmaktan koruması çıkarımları yapılıyor.

Şiir ve İdeoloji adlı metinde, ideoloji-dil pratiklerinden bahsettikten sonra "Hemen her ideoloji etrafında oluşan edebiyat güdümlüdür" çıkarımını yapıyor. Bu çıkarımı da örneklerle açıklıyor. Mesela A. İlhan'ın Garip şiiri için "İnönü diktasının şiiri" tanımlamasını aktarıyor. Toplumcuların da hidayet romanlarının da benzer bir sebeple başarısız oluşunu aktarıyor. Çıkarımına birkaç açıklama da ekliyor. Birini burada zikredelim: "Bir metin önce şiir olmayı başarmalıdır. Ondan sonra anlatacağı meseleyi anlatsın."

Şiirde Gelenek ve Gelecek adlı metin edebiyat tarihimizi ve has şiir serüvenini anlamak adına önemli bir metin. Çünkü medeniyet değişimleriyle beraber ortaya çıkan zihniyet değişimlerine ışık tutuyor. Yukarda ifade ettiğimiz bazı gerçeklerle ilintili şekilde, dil-konuşma dili-şiir dili üzerinden gerçek şiiri sağlayan, ortaya çıkaran özleri takip ediyor. Son aşama olarak deneysel, görsel vb şiirlerden de söz eden yazar "Sözden arındırılan" şiir denemelerinin "uzun soluklu olamayacağını" ifade ediyor.

Şiirde Ses ve Anlam adlı metinde şiir serüvenimizin çeşitli dönemlerinde sese yüklenen görev ve sesi sağlamak için şairlerin hangi dönemlerde hangi yöntemleri işlemeye çalıştığı ayrıntılı şekilde anlatılıyor. Garip şiiri üzerinden anlam meselesine açıklık getiren yazar; "anlam çoğaltma vasıtaları" ndan söz ederek (imge, edebi sanatlar, hayal) somutlaşan şiirin aynı zamanda basitleştiğini ifade ediyor. Anlam derinliğini kaybeden şiirin sesinin, sadece kelime uyumu ile sınırlanacağını açıklıyor. Ölçü meselesini de irdeleyen yazarın, bu yazıdaki verim için başat cümlelerinden biri şöyle: "şiirin sesi ölçünün sesini bastırıyorsa elbette yapılan taktire şayandır". Diğeri de şu: "ancak anlamın ve sesin uyumunun sağlandığı yerde büyük şiirler yazılabilir".

Şairin Oluşumu adlı metin kitaptaki önemli başlıklardan. Bu metin aslında üstad Sezai Karakoç'un Edebiyat Yazıları I kitabı ve hatıralarından faydalanılarak; bir şairin baştan sonra doğru kendini gerçekleştirme serüveni adına bir kılavuz olmuş. Şairin kendisini ve varlığı tanıması, kendi olması, sahih olması vurgulardan bazılarıdır. Üstadın düşüncelerinden süzülerek tablet haline getirilmiş ilkeleri sıralıyor yazar.

Şiir İktidar ve Kültürel İktidar adlı metin ülkemizde bir süre gündemi meşgul eden bir mesele olması hasebiyle oldukça yerinde bir yazı. Önemine istinaden şu bölümleri alıntılamak istiyorum: "En az sanatçılar kadar iktidar da edebiyat sahasında etkili olmak ister. İnsanlık tarihi boyunca iktidarlar, sözü güçlü bir silah olarak gördükleri için sanatçıları yanlarında tutmaya çalışmışlardır.../.. Savaşta olduğu gibi barış zamanlarında da şairlere toplumun yönlendirilmesinde bir araç olarak bakılmıştır. İktidar, kendi dışındaki varlık alanlarını doğal yapılarıyla kabul etmemiş, onları kendisine hizmeti nispetinde kıymet biçmiştir.../.. Şiir her türlü iktidar ve kültürel iktidarlar karşısında daima varlığını sürdürmüştür Cemal Süreya'nın da dediği gibi şiir anayasaya aykırıdır. Şiir sivildir. Takım elbise de üniforma da şairin üstünde şık durmaz. Şiirin otantik yapısında bir özgürlük fikri yatar. Şehri kıymetli kılan da aslında bu tarafıdır. Hiçbir iktidara boyun eğmez. İktidarlar gelip geçer buna karşın has şairler ve has şiirler asırlar boyunca unutulmaz. İktidarın şiiri belirlediği değil, şiirin iktidarı belirlediği bir zeminde kültürel iktidar kavramından söz edebiliriz. Aksi takdirde kültürel iktidar değil iktidarın kültürü ortama hâkim olur."

Kültürel iktidarın oluş(a)maması, iktidarın kültürünün sahayı kaplamaya çalışması ve hatta bunu yaparken de tıpkı siyasi çevrelerde her zaman geçerli olan usulde (adama iş?) olduğu gibi "sen, ben, bizim oğlan" algısıyla hareket edildiği açıkça ortada dururken ciddi bir mesele olarak kimsenin ele almaması da büyük bir eksiklikti. Özger Hoca bu bağlamda bu çevreler tarafından da teşekkürü hak ediyor. İktidarların –güç uygulaması yasal olan örgüt olmasından dolayı- toplumu speküle edebilmesi ve yönlendirebilmesi için şaire araç olarak baktığından söz ediyor yazar. Burada sözü ve dili araçsallaştırmaktan çok şairin araçsallaşması büyük mesele. Çünkü yazara göre "kendi dışındaki varlık alanlarını doğal çevresiyle kabullenmez" iktidar. Bu kapsamda tarihi seyir içinde iktidar-sanat ilişkilerini inceleyen yazar bir kanaate varıyor elbette: İktidarın güçlü olduğu zamanlar şiir de güçlüyken; iktidar (devlet) zayıflamaya başlayınca şiirde de değişim başlıyor. Bu eksende son sözü yazarın bir tespitine bırakalım: Şiir, her türlü iktidar ve kültürel iktidar karşısında varlığını sürdürmüştür.

Kültürel iklim-Kültür Adamı ve Bir Örneklem: Özger Hoca!

Yazarın Şiir, İktidar ve Kültürel İktidar yazısı bağlamında şu cümleler de anlamını bulacaktır: Kültürel iklim ülkemizde biraz kaotik bir yapıya sahip. Bunun çokça sebebi var. Bu sebepler; kültür emperyalizminden cari yapıdaki egoya kadar geniş bir skalada sıralanıyor. Bu bağlamda pek çok insanın bizlere, "kör göze parmak metoduyla" kültür insanı olarak sunulduğunu ifade etmeliyiz. Bu durum; bir ucunda "üretim aydın tipi"nin diğer ucunda bizzat devletin yer aldığı bir tahterevalli şeklinde süregeldi. Burada işin içine devletin girmesi; tamamıyla meselenin olumsuz seyretmesindeki rolü sebebiyledir. Bu rolü de hadi açıklayalım: Kültür Bakanlığının merkezden taşraya neredeyse bütün bürokratik yapısı ile memur kesiminin kitap-kültür meselesine uzaklığı devletin rolü için açıklama olacaktır. Bir topluma özgü düşünce ve sanat eserlerinin bütününe kültür deniyor. Muhakeme, zevk ve eleştiri yeteneklerinin, öğrenim ve yaşantı yoluyla geliştirilmiş olan biçimi de kültürün anlamına dâhil. Kültürün terim anlamı hariç bütün anlamlarını karşılayan bir tavrı ve yönü var Mehmet Özger'in. Akademisyen olması hasebiyle, edebiyattaki değişimler üzerinden düşünsel ve kültürel sapmaları ve toplumu okuyan birisi. Bu süreci okumaya çalışırken, değerler zincirindeki kırılmaların, edebiyattaki tahrifat çalışmaları ile ilgisi ve bu kırılmaların restore edilmesi süreci üstüne, poetik meselelere çözüm getirerek düşünen ve görevini yapan bir kültür adamı Özger hoca.

Sonuç olarak; şiirin ve edebiyatın sosyo-kültürel yanlarını, ideolojik yaklaşımları, şiire görev yükleme yaklaşımlarını inceleyip tespitlerde bulunuyor. İçeriğe dair kitabın tanıtımında kullanılan şu cümleyi de alıntılamak istiyorum: "günümüz şiirinin eğilimlerinden hareketle şiirin sabiteleri ve değişkenleri arasındaki farka odaklanarak şiirin meselelerini ele alan eleştirel denemelerden oluşuyor". Mehmet Özger'in bu metinleri oluştururken sanata bir şekilde etki etmiş olan kuramları da temel aldığını söylemeliyiz.

Benzer meseleleri başka yazarların da ifade ettiği malumdur. Bu yazılardaki farkı şöyle ortaya koymak gerekiyor. Özger üç aşamalı bir planla hareket ediyor. Önce meseleyi tüm yönleriyle ortaya koyup sorunu gösteriyor. Sorunun nereden kaynaklandığını tarihsel süreç bağlamında açıklıyor. Son aşamada da çözüme dair açıklama yapıyor. Bu planın çıkarım-açıklama şeklindeki tarzı, şair-şiir-okur ve kültür ortamını da baz alarak devam ettiğini açıklamalıyız. Kusurlu Güzellik kitabı; geniş bir perspektif sunması; meseleleri derinlemesine inceleyip çözüm cümleleri vermesi, sorunlara bakış açısı imkânı sağlaması vb. yönleriyle; yazarlara, okura ve edebiyatın bir yerinde var olmaya çalışan her bireye faydalı olacak bir eser. Buna edebiyat öğretmenleri ve öğrenciler de dâhil.

Kaynakça

Özger, M. (2021). Kusurlu Güzellik. Hece.

Sartre, J. (2019). Aydınlar üzerine. Can.

Tüzer, İ. (2020). anlatı/yorum. Hece.

Bu yazı Hece Dergisi'nin 302. Sayısında yayınlanmıştır.


Yazar: Ethem ERDOĞAN - Yayın Tarihi: 13.07.2022 09:00 - Güncelleme Tarihi: 06.07.2022 14:18
754

Ethem ERDOĞAN Hakkında

Ethem ERDOĞAN

Kütahya doğumlu. 1995 yılında Alkım edebiyat dergisini bir grup arkadaşıyla beraber çıkardı. Yazı ve şiirlerini Alkım, Kırağı, İpek Dili, Edebiyat Ortamı, Hece ve Yediiklim edebiyat dergilerinde yayınladı.

Ethem ERDOĞAN ismine kayıtlı 168 yazı bulunmaktadır.

Yazarımıza ait 4 kitap bulunmaktadır.