Erhan İksamuk İle Şiir Üzerine
Kalbinin doğusunda kendini beklerken lal bir zamanın anlattıklarını eski bir kıştan incelterek yaptığı çok ortalı bir yeryüzü defterine yazan Erhan İksamuk'la son kitabı "Gizlenimler" üstüne konuştuk.
Erol ÖZYİĞİT: Sevgili Erhan kitabının adından yola çıkarak sorayım, şair gizlenmeyi neden kendine huy edinir?
Erhan İKSAMUK: Öncelikle bu söyleşi ve bana ayırdığın zaman için teşekkür ederim Erol ağabey. Kitabım uzun yıllardan beri "Gizlenimler" başlığı altında bir defterde biriktirdiğim, arka fonda yaşanılan mevsim duygusunun velut kıldığı bir duyarlığın yer aldığı, biraz biraz inanç meselesinin ve hemen hepimizin ruhumuzun bir köşesinde soluduğuna inandığım bu yeryüzü macerası garipliğinin atlatılamadığı hayret duygusunu ve gerilimini içeren çoğu üçer beşer dizelik kısa şiirlerden oluşuyor. Bu şiirleri yazdığım anlarda fark ettiğim, yazma çabamın benim için özellikle tinsel olanı ifade ettiğidir. Bu yüzden hem bir gizlenmek eylemini hem de mevsim ablukası altındaki izlenimlerimi birleştirerek "Gizlenimler" başlığını söz konusu metinlere uygun gördüm. Şair için gizlenmek dediğimiz galiba bütün dünyevî hesapların, yaşamak telaşının, gündelik gürültülerin uzağında kendisine münzevi bir duyguyla ayırdığı sessizliğin ve yavaşlığın anlarıdır, en azından gizlenmenin bendeki karşılığı budur.
Erol ÖZYİĞİT: Biyografinde "Urfa'nın Siverek ilçesinde doğdu. İlk ve orta öğrenimini Siverek'te tamamladı. İlk kitabı "Harf Lekeleri" 2021'in Nisan ayında yayımlandı ve aynı yıl "ŞiirAtı Seyhan Erözçelik İlk Kitap Şiir Ödülü kapsamında Erözçelik'in ailesi tarafından konan şair Sabri Önenoğlu Ödülü"ne değer görüldü." yazıyor. Bu bağlamda ilk kitap ve şiir ödülleri üzerine neler söylemek istersin?
Erhan İKSAMUK: Şairlerin asıl biyografisinin yazdığı şiirlerin kendisi olduğu, şiir kitapları için yazılan biyografilerin sadece bir görev duygusuyla yazılmış güdük şeyler olduğu inancındayım. İlk kitabın şairler için hep pişmanlık olduğu söylenir. Nitekim edebiyat tarihine baktığımızda ilk kitaplarını reddeden birçok büyük şairin olduğunu da görürüz. Benim içinse ilk kitabın anlamı kitap bütünlüğü taşımaktan uzak, yaşamın çeşitli dönemlerinde yazılmış şiirlerin yekunu olduğudur. İlk kitabımda on dokuz yaşımda yazdığım şiirler de yirmi dokuz yaşımda yazdığım şiirler de mevcuttu. Dediğim gibi benim için ilk kitabım "Harf Lekeleri"nin zayıf yanı kitap bütünlüğü taşımaktan uzak olmasıdır, bu kitabın mimarisiyle ilgili bir durumdur ve hem zayıf hem de güçlü yanlarıyla ilk kitabım "Harf Lekeleri" kabulümdür. Şiir ödüllerine gelince edebiyat camiasında tanınmayan, bir çevresi olmayan şairleri görünür kılmak gibi bir işlevi yerine getirdiği için ödülleri önemsiyorum.
Erol ÖZYİĞİT: "yılgın mevsim / korkudur / eksik parçalarıyla bir yontu gibi /
dünle bugün arasında ışıklarını saçan /gözlerimi bir şarkısında unutuşumla yaşıyorum"
böyle diyorsun kitabının ilk şiirinde. İşte tam da burada şunu sormak isterim: hatırlamak için mi yaşıyor insan, unutmak için mi?
Erhan İKSAMUK: "Hafıza-i beşer nisyan ile maluldür." derler. Gerçekten de unutmak insanın noksan halidir ama belleği de genel anlamıyla çoğu kez trajedisidir insanlığın. İş bireyin kendisine gelince özyaşamının geçmişle kurduğunun köprünün taşlarının ne kadarı gerçek ne kadarı kurgudur çetrefil bir meseledir. Herhalde herkes bir an için de olsa geçmişte yaşadığını hissettiği bir anı bir durumu gerçekten yaşadı mı yoksa aklının ona oynadığı bir oyun mu bocalar halde bulmuştur kendisini. Şiirlerimde nostalji duygusu her zaman için varlığını hissettirmiştir. Geçmişi olmayanın şiiri de olamaz düşüncesindeyim. Şair kurduğu şiir evreninde geçmişin kuru otlarını günün rüzgârlarıyla da olsa harekete geçirmek, beslemek ve yeniden biçim vermek ihtiyacı duyar, duymalıdır da. Unutmak ne kadar insani olanı ifade ederse de insan şüphesiz karşısına çıkması an meselesi olan kimlik krizinde önünde sonunda da olsa bakışını hatırlamaya, geçmişe çevirir.
Erol ÖZYİĞİT: İyi bir sinema izleyicisi olduğunu biliyorum, özellik de Andrey Tarkovski sineması senin için olmazsa olmaz. Bunu merkeze alarak şöyle sorsam: Tarkovski ve genel olarak da sinemanın Erhan İksamuk şiirindeki etkileri nelerdir?
Erhan İKSAMUK: Yazarken sinemadan, sinemanın sunduğu olanaklardan, görüntülerin ışığından beslenirim ama Tarkovski benim için salt bir sinema adamı olmanın çok daha ötesini ifade ettiğinden ona ayrı bir parantez açacağım. O, benim bakışımda hakikati arayan, bu yolda dikenli de olsa ölümüne yürüyen bir derviş, inancı bedensel yorgunluğuna baskın çıkan bir hüma kuşu, varoluşunun güçlü soluklu bir şairidir. Burada kesinlikle klişeleşen bir şairanelikten ya da şiirsellikten bahsetmiyorum. Tarkovski İz Sürücü'de Bölge'ye yürüyen insanın ruhunun derinliklerinde yatan istenci ve korkuyu; Nostalgia'da sürgünlüğü, yersiz yurtsuz oluşu, savrulup duran insanın aitsizliğini; Kurban'da çağdaş bir Eyyub Peygamber portresi sunarak dünyevî olan her şeyden vazgeçip adanmışlığı; Solaris'te günahlarıyla yüzleşen insanın derin acısını ve pişmanlığını; sinemanın bütün basmakalıplığını yıkarak yeni bir kurgu, anlatı biçiminin öncüsü olduğu Ayna'da çocukluğun cenneti ve cehennemini, ailenin yeri geldiğinde nasıl bir cendere olduğunu; İvan'ın Çocukluğu'nda savaşın insan üzerinde yarattığı korkunç tahribatı bir çocuğun paramparça olmuş kalbi üzerinden anlatırken bizlere de yeni bir bakma biçiminin kapılarını açmıştır.
Erol ÖZYİĞİT: Anılarını yazdığı "ışıkla karanlık arasında" kitabının girişinde Lütfi Akad şöyle der,
"Hiçbir şey çocuğun hayal dünyasına benzemez. Hep çocuk kalmak istedim... Kaldım da..."
Kalmakla gitmek arasında harf harf döküldüğün bu yerde sen neler söylemek istersin?
Erhan İKSAMUK: Çocukluğun evreni görüşüyle, imgelem gücüyle baktığı her nesneyi, her görüntüyü ve her insanı sonsuz bir çağrışıma ve renk cümbüşüne kavuşturur; bu yüzden her çocuk gerçek anlamıyla bir yaratıcıdır. Sanatçı, çocukluğun görüşünü, imgelem gücünü belleğin mahfazasında hangi yaşta olursa olsun korumayı bilendir. Kanımca hiçbir sanatçı yoktur ki yaratı çabasına çocukluğun dünyasını da koşmaktan geri durabilsin. O dünya ki günlerin kaba gürültülerinden, küçük hesaplardan, yüzeysel insan ilişkilerinden her daim muaf, kullanmayı bilen bireye ışığıyla ruhunu yeni biçemlere kavuşturan gerçek bir hazine, çekilme alanıdır.
Erol Özyiğit: Gidenlerden kalan ah nakaratı uzun bir boşlukta "kış sesleri biriktirmeyi" kendine dert edinen bir şair olarak aynı boşlukta neleri biriktirmeye devam ediyorsun?
Erhan İKSAMUK: Bu soruya Orhan Pamuk'un çok sevdiğim "Kara Kitap" romanından bir alıntıyla karşılık vereyim; "Hiçbir şey hayat kadar şaşırtıcı olamaz, yazı hariç." Sanırım benim için de kelimelerden ve birtakım görüntülerden başka yok daha hakikatli şeyler biriktirmek için.
Yazar: Misafir Köşesi - Yayın Tarihi: 15.04.2023 09:00 - Güncelleme Tarihi: 10.04.2023 00:07