Evlilik Yazıyı Öldürür mü?
Yazar düşünüldüğü gibi yalnız değildir. Bilakis, zihninde sürekli deveran eden düşünceler ve yığınlarca kitapla en kalabalık yaşayan kimse durumundadır. Bunca kalabalık arasında hangi sevgili ve hangi eş kendine yer bulacaktır? Ya da yazmak gibi bir sevda… Evlilik gibi en güçlü bağların kurulduğu bir dünyada "Leyla'ya rağmen Leyla" varolabilecek midir?
Belki bu bir taht kavgası belki dünyanın en güzel sulhu olacaktır. İşte bu nedenle sorduk: Evlilik yazıyı öldürür mü?
Yazmak gibi aşkın bir durumun evlilik gibi bir kap içerisinde kendini sunuşunu müşahede etmek isteyiş.
Katkı sağlayan tüm dostlara selam ola...
İBRAHİM EYİBİLİR (Eğitimci - Yazar)
Kabul etmem gerekir ki tehlikeli bir soru. Öldürür demek evliliği yazıya engel gösterecek bir cevap. Oysa evliliğin yazıyı şiiri öldürdüğü durumlar olduğu gibi tam tersi verimliliği artırdığı da bir gerçektir. Öyleyse bu sorunun şeklini değiştirerek bakmak faydalı olabilir. Yazıyı ne etkiler ya da nasıl yazarsınız? Bu soruya da yazan kişi kadar farklı cevap almak mümkün. Sorunu tehlikeli olan bölümünü bu şekilde çevirdikten sonra yazının bendeki karşılığı ve etkileyenlerini nelerdir? Şöyle cevaplayabilirim; yazı, öncelikle hayatın ortasında olmak isteyen rakip kabul etmeyen bir tutku. Gerçek yazar, (buna profesyonel yazar da denebilir) yazıyla hayatını kazanan kişi demektir. Bu anlamda kendimi amatör bir yazar olarak gördüğümü belirtmeliyim. Maişetimi temin için yazı yazmıyorum.
Yazıya geri dönersek, ben en çok "sancı" kelimesini kullanmayı tercih ediyorum. O sancı ne kadar ağır ne kadar güçlü ise ortaya bir şeyler koymanız da o kadar mümkün. Bu tanımsız acıyı çağrıştırdığı için tercih ettiğim sancı kelimesi bazılarınca ilham diye de adlandırılabilir. Ürkek bir serçeye benzer, pır diye uçuvermek için bahane arar. Başta söylediğim gibi nasıl yazarsızınızın cevabı buralarda saklanıyor. O serçeyi ürküten bazen bir eş, bazen bir çocuk olabileceği gibi sessizliği bozan bir araba kornası, gece biten sigara… Bilirsin ki bunların hepsi o sancının kıvrandırmasıdır.
Yazıyı ne öldürür o zaman? Yazı bir ateş denizi o denizi mumdan gemilerle geçmeyi göze almak gerekir. Sesini saldığın uçurumların yankısız olmasını kabullenmek belki… Sessiz, sükût suretinde suikastlarla rüyalarının öldürülmesini göze almak gerekir. Heybene bu azıkları almadan yola çıkmamak, çıktığın yoldan dönmemek gerekir. Tüm bunlarda en küçük tereddüt yoğurdun akmaya kerametin bitmeye başladığı yazının öldüğü yerdir.
Yazı bir yangın yeridir diye devam edecektim fark ettim ki kınadığım ahkâm kesmelere, ukalalıklara başlamışım. Yazı; kanamalı bir yaradır, sargısı kalem, kelam olan vesselam.
ÜNSAL ÜNLÜ(Şair/Yazar)
Okumak ve yazmak her ne kadar keyfiyet işi olsa da işin temelinde bir disiplin olduğunu söylemek de fayda var. Yazar özgür olmanın imkanlarını her zaman arayandır. Bekar olmak, evli olmak yazar özgürlüğünü olumlu olumsuz ne kadar etkiler, kişiye göre değişir. Ben evliliğin yazarlığın disiplini ve daha verimli çalışmalar ortaya koymak açısından olumlu olduğunu düşünüyorum.
Evlilik sorumluluğu ile yazar sorumluluğunun çoğu zaman birbirini beslediğini, ancak buna rağmen arada boş alanlar (tampon zaman aralıkları) oluşturulmasının da faydalı olacağına inanıyorum. Yani, arada inzivaya çekilmek gerektiğini düşünüyorum. Her zaman yeniden dirilmek ve kalemin hakkını teslim etmek için yazarın bir Hira'sı olmalı.
RECEP ŞÜKRÜ GÜNGÖR( Hikaye/Roman yazarı )
Yazı bir yazarın asıl eşidir. Evlenince hanımı ona kuma gelir. Kumalar anlaşabilirse yazar huzura erer ve yazmayı sürdürür. Kumalar anlaşamazsa yazar için yol ayrımı başlar. Mutsuzluktan beslenerek yazmak veya kumalardan birini terk etmek. Birincisini seçenler evli ama bekar gibi yaşarlar. Eşleri ne hayallerle evlendikleri yazar eşlerinden büyük bir hayal kırıklığına düşmüş ve çıkış aramaktadır. Yazar da yazı ile anlaşamayan eşinden dolayı bunalıma girer, düşer ve o karanlıkta ilginç yazılar yazmaya devam eder.
Nadiren de olsa huzursuzluğa yazı yerine yazının kumasıyla mutlu olmayı seçenler çıkar. O durumda yazıdan da çıkar. Bambaşka bir dünyanın adamı olur. Huzurlu olur. Mutlu olur. Yaşar gider. Yazar denen garip adam değildir. Memleketi kelimelerle kurtarma derdi bitmiştir. Sözle gemi yürütme, sözle vatan savunma, sözle iz bırakma, sözle ses oluşturma derdi kalkmıştır. Mutludur işte. Bu evlilik ona yeni bir dünyanın kapılarını aralamıştır. O dünyada yazı ölü bir eştir.
YUSUF GÜROĞULLARI(Editör/Yazar):
Yazmak, sıradan bir eylem değildir.Bir çığlıktır,bir taşkındır bana göre. Aşkın,ıstırabın terennümüdür.Ki yazar,tüm duyguları en yoğun haliyle yaşayan insandır.Bu bastırılabilecek bir yoğunluk değildir.Yazar evliliğin kısıtladığı ve yeniden inşa ettiği hayatında,eskisi kadar rahat olamayabilir,eskisi kadar üretemeyebilir yahut ürettiğini kağıda dökemeyebilir.Yani romana,öyküye,denemeye zaman bulamayabilir mesela.Ama en kötü ihtimalle günlüklerinde,mektuplarında koşturur kalemini.Ve soluk alır bu şekilde. "Yazmasaydım çıldıracaktım",der Sait Faik.Hangi yazara sorarsanız benzer bir cevap alırsınız.
Cemil Meriç'in mektuplarını düşünün,Dostoyevski'nin günlüklerini ya da Oğuz Atay'ın günlükleri kendi başına bir edebi eserdir bana göre.Dolayısıyla evliliğin böyle bir taşkına engel olacağını düşünmüyorum.Kendinin dışında sorumluluğunu üstlendiği kişilerin olması,yani çoğul bir hayatın sınırlamaları olacaktır elbet. Okumaya,biriktirmeye eskisi kadar vakti olmayacaktır.Ama ne kadar zorlansa da yazmaya zaman ayıracaktır.Yazmadıkça,dışa vurmadıkça,paylaşmadıkça yaşamını devam ettirebilmesi zor,hatta imkansız gibi geliyor bana.Bir çığlığı bastırmak ne kadar mümkün olabilirse,bir taşkına ne kadar engel olabilirse,o kadar erteleyebilecektir yazmayı.
Savaşların,olağanüstü sansürlerin,okunmama yahut görmezden gelinme,hak ettiği ilgiyi görememe sıkıntısı -Tanpınar'ın sükût suikasti diye adlandırdığı ilgisizlik- nın engelleyemediği bir eylemden bahsediyoruz.Kafka'nın odasındaki soğuktan dolayı elinden kalemin düştüğü,parmaklarının uyuştuğunu biliyoruz,yazmaya devam etmiştir ama.Velhasıl yazma eylemini,şarkısı veya söyleyecek sözü olmak olarak nitelendirirsek,evlilik de diğer olumlu ya da olumsuz etkenler gibi yazarı durduramayacaktır.Her şartta şarkısını söyleyecek,içindekini haykıracaktır yazar..
SERGÜL VURAL(Şair/Yazar):
Evlilik iki insanın hayatını birleştiren bir akittir. Yeni bir başlangıç, yeni bir adım, yeni bir yol… Ancak yazar, kelimelerle evlidir; cümlelerle nefes alır; yazdığı yazılarda yaşar, yaşatır. Bu akit öyle bile isteye yapılmış bir anlaşma gibi değildir. Bu akit, içten gelen duygu şelalesinin, akıl yatağında demlenerek kelam yamaçlarından aşağı çağıldamasıdır. İlham ile yazan bir yazarın elinden kalemi almak, onu idam etmekten farksızdır.
Nasıl ki kaynağından fışkıran su engel tanımazsa yazarın da içinde kaynayan yazma dürtüsü engel tanımaz. Yazmak bir eylemdir. Bu eylemin evlilik akdiyle ölmesi mümkün değildir. Eşten gelen herhangi bir baskıyla, yazma eylemi belki bir süre sindirilebilir, engellenebilir fakat asla yok edilemez. Nadasa bırakılan toprağın veriminin artması gibi, evlilik nedeniyle yazıya ara vermek zorunda kalan bir yazarın da verimi artar. İç sesini duyan bir insanı hiçbir güç susturamaz. Toprağa düşen tohum, illa ki filizlenir.
Yazarlık, kâinatı ve yaratılmışları tanımlama sanatıdır. Evlilik bu sanatı öldürmez, öldüremez.
FAHRİ TUNA ( Portre Yazarı):
Tam tersi; evlilik yazıyı besleyen bir unsur dur. Evlilik yazıyı öldürmediği gibi aksine olgunlaştırıyor, Geliştiriyor,.lezzetlendiriyor düşüncesindeyim ben. Yazar, eşiyle kısacası dış dünyasıyla iç dünyası dengeli götürebildiği oranda iyi yazardır.
Eşi onun özgür, özgün, özerk bir kişilik sahibi olduğunu iyi bilmeli, gecede ona en az iki saat özgür zaman-alan-mekân tanımalıdır. Yazar çoğu zaman başka bir dünyanın, başka bir duyarlığın, başka bir gezegenin ve algının insanıdır.
İstanbul Beşiktaş'ta semte adı verilen evliyaullahtan Yahya Efendi'nin geçimsiz eşiyle yaşadıkları sonucu keramet ehli olması misali; şair-yazar esasında bir Allah dostudur ve bu yüksek duyarlığı, eşiyle ilişkileri iyi besleyebilir ve biz onu nice güzel imge, dize, şiir veya roman, öykü, portrelerde okuyabiliriz. Sonuç; Uyumlu olanıyla da uyumsuz olanıyla da, evlilik yazıyı besleyen ve olgunlaştıran bir öğedir; bunu bilir bunu söylerim ben.
Yazar: Ayşe BAĞCA - Yayın Tarihi: 03.07.2015 09:00 - Güncelleme Tarihi: 12.03.2024 19:07