Fahreddin er Razi Hayatı ve Eserlerine Genel Bir Bakış
Hayatı
Fahreddin er Razi 25 Ramazan 543 (6 Şubat 1149) tarihinde Rey'de doğdu. Bekrî, Teymî ve Kureşî nisbelerinden anlaşıldığına göre soyu Arap asıllı bir aileye dayanır. Şafii ve Eş 'ari kaynaklarında "İmam" unvanıyla anılır. Begavî'nin yanında yetişen ve kelâm ilmine dair Gâyetü'l-merâm adlı eseriyle tanınan babası Ömer, Fahreddin'in ilk hocasıdır. On altı yaşında iken babasının vefatı üzerine Simnân'a giderek burada Kemâleddin es-Simnânî'nin derslerine devam etti.
Bir süre sonra Rey'e döndü ve İşrâkî filozofu Sühreverdî el-Maktûl'ün hocalarından olan Mecdüddin el-Cîlî'den kelâm ve felsefe tahsil etti. Cîlî ile birlikte gittiği Merâga'da da ondan ders almaya devam etti. Üstün zekâsı ve azmi sayesinde kısa zamanda kendini yetiştirdi. İbn Rüşd el-Hafîd, Muhyiddin İbnü'l-Arabî, Abdülkâdir-i Geylânî, İzzeddin b. Abdüsselâm gibi meşhur âlimlerle çağdaş olan Fahreddin er-Razi'nin üne kavuşmasında yaptığı ilmî seyahatlerin büyük payı vardır. Cürcân, Tûs, Herat, Hârizm, Buhara, Semerkant, Hucend, Belh, Gazne ile diğer Hint beldeleri uğradığı belli başlı ilim ve kültür merkezleri arasında yer alır.
Hârizm'de iken Mu'tezilî âlimlerle yaptığı münazaralar sonunda bazı olayların çıkması üzerine orayı terkedip Rey'e dönmeye mecbur kaldı. Daha sonra medreselerinde, kendi eserleri olan el-Mebâhisü'l-Meşrikıyye ve Şerhu'l-İşârât gibi bazı eserlerinin okutulduğu Mâverâünnehir beldelerini dolaştı. İlk olarak Serahs'a uğradı ve orada meşhur tabip Abdurrahman b. Abdülkerim ile tanışıp dostluk kurdu. İbn Sînâ'nın el-Kânûn adlı eserini onun için şerhetti.
İran, Türkistan, Afganistan ve Hindistan bölgesindeki bazı şehirleri dolaştıktan sonra Herat'a yerleşti (600/1203). Hayatının geri kalan kısmını Herat'ta geçirdi; bir yandan eserlerini telif ederken öte yandan sayıları 300'ü aşan talebe yetiştirdi. Razi 1 Şevval 606'da (29 Mart 1210) Herat'ta vefat etti. Kerrâmîler'ce zehirletilerek öldürüldüğü de nakledilir (Sübkî, VIII, 86).
Üstün zekâsı, güçlü hâfızası, etkili hitabetiyle tanınan ve VI. (XII.) yüzyılın en büyük düşünürlerinden biri olarak kabul edilen Fahreddin er-Razi kelâm, fıkıh usulü, tefsir, Arap dili, felsefe, mantık, astronomi, tıp, matematik gibi çağının hemen bütün ilimlerini öğrenip bu alanlarda eserler vermiş çok yönlü bir âlimdir. Bundan dolayı "allâme" unvanıyla da anılmıştır. İmâmü'l-Haremeyn el-Cüveynî'nin eş-Şâmil'ini, Gazzâlî'nin el-Müstasfâ'sını ve Ebü'l-Hüseyin el-Basrî'nin el-Mu'temed fî usûli'l-fıkh'ını çocukken ezberlemesi güçlü hâfızasının delili olarak zikredilir. Eserleri ve talebeleri vasıtasıyla görüşleri yayılmış, tesirleri çağını aşmıştır.
Fikirleri/Görüşleri
Nesh hakkında
Razi asıl dinî ilimler alanında üne kavuşmuştur. Fıkha dair görüşlerini Gazzâlî'nin el-Vecîz'ine yaptığı şerhte bir araya getirmişse de bu eser zamanımıza ulaşmadığından fıkhî görüşleri kısmen Münâzarât'ından ve Mefâtîhu'l-gayb'ından öğrenilmektedir. Usulde ve fürûda Şafii mezhebini savunmuştur. Usûl-i fıkha dair yazdığı el-Mahsûl adlı eseri Gazzâlî'nin el-Müstasfâ'sı, Cüveynî'nin el-Burhân'ı, Kâdî Abdülcebbâr'ın el-'Ahd'i ve Ebü'l-Hüseyin el-Basrî'nin el-Mu'temed'ine dayanan bir ihtisar kabul edilir (İbn Haldûn, III, 1020, 1065). Şâfiî mezhebine bağlı olduğu halde nasların zahirine göre hüküm vermeye meyletmiş, Kur'an-ı Kerîm'in kıyasla değil haber-i vâhidle tahsis edilebileceğini savunmuştur. Ona göre haram olduğu hakkında nas bulunmayan her şey mubahtır ve Ebû Müslim el-İsfahânî'nin benimsediği gibi Kur'an'da nesih yoktur (M. Salih ez-Zerkân, s. 42-46).
Tefsirde Dirayet Yöntemini Kullanmıştır
Dinî ilimler içinde Razi'nin daha çok temayüz ettiği alanlar tefsir ve kelâm ilimleridir. Tefsirinde dirayet metodunu başarıyla uygulamış ve kendisinden sonra gelen hemen bütün müfessirlere kaynak olmuştur. Kur'an'ı tefsir ederken döneminde mevcut bütün ilimlerden faydalanıp ilmî tefsir hareketine öncülük yapmıştır. İbn Sina'nın etkisinde kalarak tefsirinde dünyanın yuvarlak olduğunu belirtmekle birlikte dönmediğini söylemesi (Mefâtîhu'l-gayb, XX, 9), devrindeki ilmî anlayışın tefsirine yansıması olarak görülmelidir. Ona göre aklî bir muhale götürmedikçe naslar zahirî manalarına göre anlaşılmalı; sarih akılla sahih nakil arasında çelişki bulunmadığından zahirî manaları itibariyle aklın ilkelerine aykırı görünen ayetler müteşâbih kabul edilip bütün ihtimaller dikkate alınarak aklın ışığında ve dil kurallarına uygun şekilde tevil edilmelidir. Razi genellikle dirayet metodunu kullanmakla birlikte ayetlerle ilgili rivayetleri, nüzul sebeplerini ve kıraat farklılıklarını zikretmeye de önem vermiştir. Ancak bunlar arasından birini tercih ederken tercih edilen anlamın ayetlerin ruhuna uygun olmasına dikkat etmiştir. Ona göre en doğru tefsir Kur'an'ın yine Kur'an'la yapılan tefsiridir (Muhsin Abdülhamîd, s. 83-159). İbn Teymiyye, Mefâtîhu'l-gayb'da tefsirin dışında her şeyin, yani çağının bütün ilimlerinin mevcut olduğunu söyleyerek eseri eleştirmiş, Sübkî ise onda tefsirle birlikte dönemindeki ilimlere dair her şeyin bulunduğunu belirterek Râzî'yi savunmuştur (Safedî, IV, 254). Ayrıca M. Reşîd Rıza da hadis ilmini bilmeden Kur'an'ı tefsir ettiği ve Kur'an'daki bazı tabirlere onun semantiğiyle bağdaşmayan manalar verdiği için Razi'nin tefsirciliğini tenkit etmiştir (Tefsîrü'l-Menâr, V, 301; XI, 376).
Kelama Bakış Açısı
Razi en çok kelâm alanında eser vermiştir. Ona göre kelâm bütün ilimlerin en şereflisidir. Zira Kur'an-ı Kerîm başından sonuna kadar peygamberlerle kâfirler arasındaki itikadî mücadeleleri anlatır. İslâm akaidini kesin delillerle kanıtlayıp muhalif görüşleri reddetmeyi peygamber mesleği olarak gören Râzî (Mefâtîhu'l-gayb, II, 90-98; XVII, 195-218), Gazzâlî'nin yaptığı gibi İslâm filozofları karşısında Eş'ariyye'nin kelâm sistemini savunmuş, Gazzâlî'ye nispetle eserlerinde felsefî konulara daha geniş yer ayırmış, özellikle tabiat ilimlerine ait konularda İbn Sînâ'nın etkisinde kalmış ve felsefe ile kelâmın konularını birleştirip felsefî kelâm dönemini başlatmıştır (İbn Haldun, III, 1083, 1146). Genç yaşından itibaren kelâm ve felsefe ile meşgul olmasına ve bu sahaların otoritelerinden biri olarak ilim tarihine geçmesine rağmen kaynaklar onun ömrünün sonuna doğru, kelâm ve felsefenin uyguladığı yöntemlerle akaid konularında insanı kesin bir tatmine ulaştıramayacağı kanaatine vardığını ve herkesi Kur'an'ın yöntemine dönmeye davet ettiğini kaydeder (Sübkî, VIII, 91). Ölümünden önce öğrencisi İbrâhim b. Ebû Bekir el-İsfahânî'ye yazdırdığı vasiyetinde kaynakların bu tespitini doğrulayıcı bilgiler mevcuttur (M. Sâlih ez-Zerkân, s. 638-643).
Felsefe, mantık, astronomi, tıp ve matematik konularında da eserler yazan Râzî ilimler tarihi araştırmalarına konu olmuştur. Felsefe ve tabiat ilimleri alanında geniş ölçüde faydalandığı İbn Sina'dan etkilenmesine rağmen atom nazariyesiyle feyiz ve sudur teorisi başta olmak üzere bazı konularda onu eleştirmiştir. İbn Haldun'a göre, kelâm âlimleri içinde mantığı bir alet olmaktan çok bağımsız bir ilim dalı kabul eden ilk âlim Fahreddin er-Razi'dir (Mukaddime, III, 1140-1141). Onun kuvvet, hareket, ışık ve ses konularındaki görüşleri önemli bulunmuş, matematiğe dair eserleriyle devrinin matematikçileri arasında sayılmıştır (M. Sâlih ez-Zerkân, s. 41-53).
Arap dili ve edebiyatı alanında Hz. Ali'ye nispet edilen şiirlerle Ebü'l-Alâ el-Maarrî'nin şiirlerinden etkilenen Razi, Şerîf er-Radî'nin eseri Nehcü'l-belâga'yı şerhetmiş, belâgatta Abdülkâhir el-Cürcânî'ye ait Delâ'ilü'l-i'câz ile Esrârü'l-belâga adlı eserleri birlikte ihtisar edip yeniden düzenlemiş, Zemahşerî'nin el-Mufassal'ını şerhetmiştir. Ayrıca orta seviyede Arapça ve Farsça şiirler yazıp nahve dair eser de vermiştir (Safedî, IV, 248-249).
Tasavvufa Bakışı
Razi'nin tasavvufa ilgi duyduğu, bunda çoğunlukla Eş'ari âlimlerinin tasavvufa meyletmiş olmalarının yanı sıra babasının da aynı yolu seçmesinin ve büyük çapta faydalandığı Gazzâlî'nin önemli tesiri olduğu belirtilmektedir. Tefsirinde yer yer işârî teviller yapması, Kur'an'da söz ve yazıyla ifade edilmesi mümkün olmayan sırların, tevhidin en yüksek mertebesinde bulunduklarını söylediği ehl-i keşf tarafından bilinebileceğini belirtmesi (Mefâtîhu'l-gayb, I, 6, 220; 'Acâ'ibü'l-Kur'ân, s. 99) onun tasavvufî temayülünün işaretleri olarak görülmüştür. Ünlü sûfî İbnü'l-Arabî'nin Râzî'yi tasavvuf yoluna girmeye davet eden mektuplar yazdığı da bilinmektedir. Taşköprizâde, kaynağı meçhul bir rivayet naklederek onun Necmeddîn-i Kübrâ'ya intisap edip müşahede ehli arasına giren bir sufi olduğunu söylemiştir (Miftâhu's-sa'âde, II, 117, 122-127). Çağdaş yazarlardan Muhsin Abdülhamîd de Razi'nin evrâdü ezkâra devam eden bir sufi olduğunu savunmasına karşılık Süleyman Uludağ onun bir sûfî olarak kabul edilemeyeceğini ileri sürer (Fahrettin Razi, s. 105-106). Razi'nin bir tarikata intisap ettiğine dair yeterli bilgiler yoksa da eserlerinde insanda kutsiyet gücünün bulunduğunu ve sadece keşf ehlinin bilebileceği ilâhî sırların mevcudiyetine ilişkin görüşleri savunduğunu dikkate alarak onun sufîliği benimseyen, en azından tasavvufî düşünce ve hayata değer veren bir düşünür olduğu söylenebilir."[1]
"Bir kelamcı olarak Razi'nin felsefi konulara ilgisi onun biyografisini yazan müellifler tarafından genellikle vurgulanan bir konudur. Genel kabul Razi'nin bir Eşariyye kelamcısı olduğu yolundadır, ancak, İbn Teymiyye onu İbn Sina'nın izinden giden ve felsefe yapan bir kelamcı olarak nitelerken, Taşköprizade onu filozof olarak görmektedir.
Fahreddin er-Razi kelam geleneğinin önde gelen bir temsilcisi, ama aynı zamanda İbn Sina'nın eserleri çerçevesinde iyi bir felsefe okuyucusu, eleştirmeni ve yorumcusudur. Onun ilim yolculuğu kelam ile başlamış, Gazzali'nin açtığı yoldan ilerleyerek felsefe okumaları ile devam etmiş, eleştiri ve yorumlarıyla felsefe ile mezcedilmiş kelam sistemini oluşturmasıyla amacına ulaşmıştır."[2]
"Fahreddin er-Razi, Müteahhirîn dönemi kelamına entelektüel dinamizm kazandıran ve İslam tefekkür tarihinin diyalektik ve sentezci yönelimini sistematize eden fikir mimarlarından biridir. Razi'nin kelam tarihinde açtığı en büyük çığır, birbirlerine mesafeli olan kelam ile felsefenin arasını uzlaştırmak olmuştur. Razi, benimsemiş olduğu felsefi kelam yöntemiyle iki disiplini mezcederek alternatif bazı ispat yöntemleri geliştirmiştir. Mezc metodunu en fazla konuşturduğu alan, kelam disiplininin üçlü ayağının merkezini oluşturan ilahiyat konusudur. İlahiyat bahsinde de en fazla yoğunlaştığı alan, Tanrı tasavvurunun şekillenmesinde kilit rol oynayan haberi sıfatlar konusudur. Razi'nin mezc metodu, salt nakilcilik ile salt akılcılık yaklaşımlarına alternatif bir metottur. Mezc metodunun en başat özelliği, akıl ile naklin birlikte iş görmesidir. Razi'nin teolojik problemlerin çözümlemesinde kullandığı akıl; anlayan, tahlil eden, yorumlayan, eleştiren, serbest düşünebilen, işlevsel ve en önemlisi de vahiy ile birlikte iş gören bir akıldır. Mezc metodunun işlevsel aklı, en fazla Tanrı tasavvurunun tasvirinde problem konusu olan haberi sıfatları tahlil etmede iş görmüştür."[3]
Şefaat Hakkında
"Fahreddin Razi (v. 606/1209) bu konudaki ayetleri tefsir ederken şefaatin Allah'ın dilemesine bağlı olarak, ahirette küçük ve büyük günah sahibi Müslümanların affına vesile olacak bir ilahi lütuf olduğunu söyler."[4]
Tanrı Tasavvuru Hakkında
"Razi, Tanrı tasavvurunu temellendirirken belli başlı ilkeler belirlemiştir. Onun tenzih kuramının en temel ilkesi, 'Tanrı'nın hiçbir surette yaratılmışlara benzemediği' esasıdır. Bu esası daha çok selbi sıfatlar üzerinden temellendirmiştir. Razi'ye göre selbi sıfatlar tenzih akidesinin temelini oluştururlar. Razi, tenzihi zat, sıfat ve fiil olmak üzere üç yönlü bir şekilde işlemiştir. Bu bakımdan Razi, aşkın Tanrı tasavvurunda üç boyutlu bir olumsuzlama yöntemi uygulamıştır diyebiliriz. Birincisi, Tanrı zatıyla münezzehtir. Her türlü hâdis nitelikten beridir. Yani O, cisim, cevher ve araz olmadığı gibi her türlü cihet ve mekândan da münezzehtir. İkincisi, Tanrı sıfatlarıyla münezzehtir. Yani Her türlü kusur ve noksanlık ima eden niteliklerden beri ve aşkındır. Üçüncüsü, Tanrı filleriyle münezzehtir. Yani her türlü batıl ve abes iş ile iştigal etmekten, küfür ve zulüm gibi çirkin iş yapmaktan alidir."[5]
Bilgiyi Elde Etme Hakkında/Akıl Ve Kalp Birlikteliği Hakkında
"Razi, bilgininin sadece akıl ve onun faaliyetleri neticesinde elde edilmediğini belirtir. Önemli bir bilgi edinme yolu ve merkezi daha vardır ki o da kalp ve onunla elde edilen sezgisel bilgidir. Aslında düşünce ve sezgi özünde birdir. Fark şu noktada ortaya çıkar; kalp, bilgiyle doğrudan muhatap olur. Akletme fiili belli bir zaman sürecinde gerçekleşirken, sezgide bilginin adeta zamansız olarak bir anda kazanılması söz konusudur. Hakikatin bilgisine ulaşmada akıl ve kalp birlikte olmalıdır. Razi akıl derken çoğu zaman bu şekilde kalple birlikte olan aklı kasteder."[6]
İman Hakkında
"Razi'ye göre iman, kalbin tasdikinden ibarettir ve kalbin fiilidir. Eğer Haricilerin iddia ettiği gibi amel imandan bir cüz, ameli yapmayan kafir olsaydı ya da Cehmiyye'nin dediği gibi iman Allah, peygamber ve ondan gelen bütün haberler konusunda kişide kesin bir bilginin meydana gelmesi, inkâr ise bu bilginin teşekkül etmemesi olsaydı Allah birçok ayette iman edenler için cennete ileten fiilleri zikretmezdi. Bir yerde de Razi imanı; Hz. Peygamber'in getirdiği zorunlu olarak bilinen her nesneye inanmak şeklinde tarif eder.
Razi, "Eğer kalben tasdik ve lisanen ikrar meydana gelmişse, bu ikrar da zorla değil, ihtiyarî olarak tezahür etmiş ise bunun sahibi ittifakla mümindir" diyerek imanın özgür irade, şuurlu bir şekilde olmasının önemine işaret ederek imanın ruh, amelin kalıp olduğuna vurgu yapar. Kemâl ise iman ve amelin birlikteliğiyle ancak olabilir."[7]
Akıl-Nakil Çatışması Hakkında
"Razi, naklî bilgilerin aklî doğrulara ters düşemeyeceğini ve muhtemel bir tenakuz durumunda şayet, naklî bilgi tevil yoluyla aklî bilgiyle uzlaştırılamazsa, reddedilmesi gerektiğini savunur."[8]
Sofistler Hakkında
"Razi, sofistik görüşleri İslami gelenek içerisinde dolayımlayarak, sofizmin İslam içindeki imkânını tartışır izlenimi verir gibidir. Diğer bir ifadeyle, Razi'nin sofistlerin tarihselliğini aşıp İslami gelenekle bütünleşmiş, güncel ve hayali bir muhatap olarak sofistleri çözümleme girişimini, İslam kültürü içinde cereyan eden tartışmalardan sofizmin çıkıp çıkmayacağı yönünde kelami ve felsefi bir "soruşturma" olarak değerlendirmek mümkün."[9]
Sevgi Hakkında
"Razi, bu sevgiyi sadece ahiret saadeti için gerekli görmez. O, bunu insanı insan yapan temel bir unsur olarak da kabul eder. Çünkü ona göre insan, ancak aklın nurunu elde ettiği, gayb âlemine ve ilâhî nurlara muttali olduğu zaman gerçek anlamda insan olur. Şayet insan, sürekli bedenî lezzetleri elde etmeyle meşgul olursa, onun akıl yetisi bulanıklaşır; bilgi yolları kapanır, hayvanî yön baskın hale gelir, onu insan yapan değerler körelip kaybolur."[10]
Eserleri
Kelam alanında: el-Muhassal. el-Metâlibü'l-'âliye. Kitâbü'l-Erba'în fî usûli'd-dîn. Esâsü't-takdîs. Te'sîsü't-takdîs. el-Me'âlim. Levâmi'u'l-beyyinât. 'İsmetü'l-enbiyâ'. Nihâyetü'l-'ukūl. el-Mesâ'ilü'l-hamsûn fî usûli'd-dîn. İ'tikâdâtü fırakı'l-müslimîn ve'l-müşrikîn. Münâzarât. Halku'l-Kur'ân beyne'l-Mu'tezile ve Ehli's-sünne. Münâzara fi'r-red 'ale'n-nasârâ.. el-Halk ve'l-ba's. Metâli'u'l-îmân. Şerhu'r-rubâ'iyyât fî isbâti vâcibi'l-vücûd. Hudûsü'l-'âlem. Zâd-ı Me'âd. Kitâbü'l-Îmân
Felsefe ve Mantık alanında: el-Mebâhisü'l-Meşrikıyye. el-Mülahhas fi'l-hikme ve'l-mantık. Şerhu'l-İşârât ve't-tenbîhât. Lübâbü'l-İşârât. Aksâmü'l-lezzât. Ta'cîzü'l-felâsife. Şerhu 'Uyûni'l-hikme. el-Âyâtü'l-beyyinât fi'l-mantık. en-Nefs ve'r-rûh ve şerhu kuvâhumâ. el-Mantıku'l-kebîr.
Tefsir alanında: Mefâtîhu'l-gayb. et-Tefsîrü'l-kebîr diye de bilinir. Esrârü'l-Kur'ân. Mefâtîhu'l-'ulûm. Esrârü't-tenzîl ve envârü't-te'vîl. 'Acâ'ibü'l-Kur'ân.
Fıkıh ve Usûl-i Fıkıh alanında: el-Mahsûl. el-Müntehab fî usûli'l-fıkh. el-Burhânü'l-Bahâ'iyye. el-Kâşif 'an usûli'd-delâ'il.
Tıp, Astronomi, Matematik alanında: Câmi'u'l-'ulûm. Şerhu'l-Kânûn. et-Ṭıbbü'l-kebîr. er-Ravżü'l-'arîz fî 'ilâci'l-marîż.et-Teşrîh mine'r-re's ile'l-halk. el-Eşribe. er-Riyâżü'l-mûnika. Risâle fî 'ilmi'l-hey'e.
Arap Dili ve Edebiyatı alanında: Nihâyetü'l-îcâz fî dirâyeti'l-i'câz. Şerhu Nehci'l-belâga. el-Muharrer fi'n-nahv. Şerhu Sakti'z-zend. Muhassal fî şerhi'l-Mufassal.
Biyografi alanında: 1. Menâkıbü'l-İmâmi'ş-Şâfi'î. eş-Şeceretü'l-mübâreke fi'l-ensâbi't-Ṭâlibiyye. Feżâ'ilü'l-ashâb.
[1] TDV İslam Ansiklopedisi
[2] Eşref Altaş, İbn Sina Felsefesi ve Eşariyye Kelamı Arasında Fahreddin er-Razi'nin Yöntemi, Marmara ilahiyat fakültesi dergisi, Sayı 36, 2009
[3] Ruhullah Öz, Fahreddin er Razi'nin aşkın Tanrı tasavvuru, Uluslararası Anadolu Sosyal Bilimler Dergisi, Sayı 1, 2022
[4] Süleyman Narol, Fahreddin Razi ve Kadi Abdülcebbar'ın Şefaat Konusundaki Ayetlere Yaklaşımı ve Değerlendirilmesi, KSÜ İlahiyat Fakültesi Dergisi, Sayı 26, 2015
[5] Ruhullah Öz, Fahreddin er Razi'nin aşkın Tanrı tasavvuru, Uluslararası Anadolu Sosyal Bilimler Dergisi, Sayı 1, 2022
[6] Asiye Aykıt, Nefis nazariyesi çerçevesinde Fahreddin er Razi'nin ahlak düşüncesi, C.Ü. İlahiyat Fakültesi Dergisi, Sayı 1, 2014
[7] Osman Oral, Fahreddîn Er-Razi Örnekliğinde Müminûn Suresi'ndeki Hidayete Ulaştırıcı Fiiller, Kafkas Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, Sayı 8, 2017
[8] Şuayip Seven, Kelami Görüşleri Bağlamında Fahreddin Er-Razi'nin Hadislere Bakışı, Eskişehir Osmangazi Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, Sayı 1, 2021
[9] Ebubekir Pilatin, Fahreddin Razi'nin Sofistleri Eleştirisi, Milel ve Nihal dergisi, Sayı 17, 2020
[10] Hülya Alper, Sevgi-Bilgi İlişkisi Bağlamında Allah ile İnsan Arasındaki Sevginin Mahiyeti (Fahreddin er-Razi Örneği), M.Ü. İlâhiyat Fakültesi Dergisi Sayı 30, 2006
Yazar: Ferhat ÖZBADEM - Yayın Tarihi: 27.02.2023 09:00 - Güncelleme Tarihi: 27.02.2023 16:22