Fatih Sultan Mehmet Han Ve Adalet Hayatı

Türkiye Adalet Akademisi tarafından altmış yedi yıl sonra yayımlanan Fatih Sultan Mehmet Han'ın hayatını ve padişahlık dönemindeki hukuk sistemini tüm ayrıntıları ile anlatan eser özellikle tarih ve hukuk alanında meraklısı için kaynak niteliğinde.
Kitap ilk olarak 1953 yılında İstanbul'un fethinin 500. yılında basılmıştı. Peki, altmış yedi yıl sonra bu kitabı tekrar bastıran sebep neydi? Türkiye Adalet Akademisi'nin Türk adalet sisteminin ilerleyişine katkı sağlamak ve bu alandaki yayın faaliyetlerine, düzenli olarak devam etme gayretlerinin bir sonucu olarak eser yeniden basıldı.
Ali Himmet Berki Kimdir?
1882 yılının Ocak ayında dünyaya açar gözlerini. Babası Demircizâde Osman Efendi Elbistan'da kadıdır o doğduğunda. Gerek aile içerisinde gerekse zamanın eğitim kurumlarında aldığı ilim ve terbiye onu babadan aldığı bayrağı taşıma yoluna düşürür. 1922'de Ankara Merkez kadılığına getirilen Berki, bir süre bu görevi sürdürdükten sonra istifa ederek ayrılmış sonrasında ise Eskişehir'de bulunan Temyiz mahkemesine üye ve hemen ardından İkinci Hukuk Dairesi'ne başkan olmuş ve bu görevden emekliye ayrılmıştır. Ancak emeklilik onu durdurmaz, Ankara Barosu'na kayıt olarak avukatlığını sürdürür böylece mesleki ve ilmi faaliyetlerine hız kesmeden devam eder. 24 Mayıs 1976 günü de ebedi âleme göç etmiştir.
Berki ailesi üç kuşak hukukçu; baba Osman Efendi ile başlayan kadılık, oğul Ali Himmet Berki ile sürerken, Berki'nin "oğullarından Osman Fâzıl Berki ve Mehmet Şâkir Berki Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nde profesör olarak, Ahmet Saadettin Berki de hâkim olarak görev yapmışlardır." Meslek ve mesleğin ilmi ile böylesine iç içe olan bu kıymetli şahsiyetin, Fatih Sultan Mehmet Han gibi önemli bir padişahın adalet ve hukuk sistemini kaleme alması elbette tesadüf değildir.
Fatih Sultan Mehmet ve Adalet Hayatı
Bilenlerin malumudur ki Fatih Sultan Mehmet Han bir peygamber müjdesidir bu dünyaya. Bu müjdeye mahzar olmak isteyenler İstanbul'u tam yirmi üç kez kuşatmış ancak almaya vakıf olamamıştır. Çünkü yirmi üç yaşında gözü kara, zeki ve adaleti terazisinde bir Türk bu iş için yaratılmıştır. Berki'nin bu eseri kaleme almadaki en büyük amacı ise bu fethin karışında duyduğu minnet ve mutluluk duygusudur. Ayrıca yeni nesle tarihindeki önemli kimseleri en doğru şekilde tanıtarak, bu işi Hristiyan kaynakların eline bırakmak istemez. Hele ki söz konusu Fatih Sultan Mehmet ise.
Fatih, tüm yaşamında ilimle meşguldür ve basit bir hayat yaşamıştır. Sürekli okumuş ve büyük fetih için harp hazırlıkları içerisinde olmuştur.
Eser Fatih'in adalet anlayışını altı farklı bölümde inceler, bu bölümler birçok alt başlığa ayrılır. Örneğin "kaza" müesseseleri önemlidir. Bu müessese halk ile saray arasında çıkan muhtelif krizleri çözmek için kullanılır. Böylece halk ve devlet arasındaki bağ pekiştirilmiş olur. Adaletin yegâne sağlandığı yerdir kaza müesseseleri. Buradan da anlaşılacağı üzere kaza ve adalet divanları devletin en çok önem verdiği kuruluşlardır.
Adalet müesseseni tesis eden birçok yer vardır; Divan, Şerî mahkemeler, İnzibat ve ihtisap müesseseleri. Bunlardan ayrı olarak şu yardımcı merciler de vardı: İftâ ve Esnaf heyetleri (loncalar). Görülüyor ki adaleti hakkıyla tesis edebilmek için, birçok birim aynı anda canla başla çalışmaktadır.
Dönemin en önemli özelliği, ilgili kurumların adaletle uğraşırken padişahın da adalet işleriyle doğrudan uğraşmasıdır.
Eserde Fatih dönemi öyle ince ayrıntılarla anlatılmıştır ki kurulan divanlardan görev alan kadılara, gayrimüslimlerin mahkemeleriyle Müslüman mahkemeleri arasındaki farka, hâkimlerin hareket ve hasletlerine kadar birçok nokta ayrıntılı bir biçimde ele alınır.
Eserin dördüncü bölümüne kadar genel olarak adli teşkilatın kurum ve işleyişlerinden bahsedilir. Dördüncü bölümle birlikte artık kanun ve hükümlerle ilgili bilgiler verilir. Osmanlı Devleti'nin her sahada İslami bir şuurla ilerlediği düşünüldüğünde elbette Fatih kanunnamesi ve devrinde yürürlükte olan kanunlar da bu düstura göre şekil almışlardır. Fatih devrinde kanunlar yediye ayrılır: Hususi Hukuk, Vakıf Hukuku, Arazi Hukuku, Ceza Hukuku, İdari Hukuk, Amme Hukuku ve Harp Hukuku.
Fatih döneminin hukuk ve adalet anlayışını iyice kavrayabilmek için Osman Gazi'den bu yana yürürlükte olan kanunları iyi bilmek gerekir. Eserin altıncı ve son bölümünde Orhan Gazi, Birinci Sultan Murad-ı Hudavendigâr, Sultan Yıldırım Bayezıd ve Sultan Çelebi Mehmed, İkinci Sultan Murad Han'ın devirleri ve yürürlükte olan kanunları incelenmiştir.
Eserin en dikkat çekici kısmı ise Fatih Kanunnamesi'nin incelendiği ve kardeş katli ile ilgili olan kısımdır. Öncelikle Fatih Kanunnamesi denilen belgenin Osmanlı arşivlerinde mevcut olmadığı, Viyana kütüphanesinde olan nüshanın üzerinde resmi bir imza ya da mührün bulunmadığından bahsedilir. Berki bu nüsha için "Bu Kanunname Fatih'in olsa idi kendisindekilerden sonrakilere (seleften halefe) devrolunması ve birer nüshasının da ulema ve devletin üst düzey yöneticilerinde bulunması ve zamanımıza da bu suretle ulaşmış olması gerekirdi." der, haksız da değildir. Dolayısı ile "kardeş katlinin mübahlığına olan inanç bu bilgilerden sonra sekteye uğrar.
Yozgatlı İhsan Efendi ve Eserin Arapçaya Çevrilmesi
1902 senesinde doğan İhsan Efendi'nin çocukluk ve ilk gençlik yılları Yozgat'ta geçer. İlk tahsilini yine bu şehirde tamamlayan İhsan Efendi, kısa bir süreliğine İstanbul'a gider ve oradan da Kahire'ye geçer ve son nefesine kadar burada kalır. Anne tarafından soyu Hz. Osman'a dayansa da o, bu bilgiyi sorulmadıkça ulu orta hiçbir yerde beyan etmez.
Mehmet Akif'le olan yakın dostlukları dikkat çeker. Akif'in yazmış olduğu Kur-an meali için kendisine başvurması Türkçesi kadar Arapçasının da iyi olduğunun bir göstergesidir. Geride bıraktığı mektup ve eserlerden de bu hâkimiyet anlaşılır. Günümüze ulaşan ve bu yazının konusu olan, Ali Himmet Berki'nin Fatih Sultan Mehmet Han ve Adalet Hayatı isimli eserin Arapçası incelendiğinde de bu dile olan hâkimiyeti anlaşılacaktır. Berki'nin de Arapçasının iyi olduğu düşünüldüğünde bu çeviriden her zaman büyük övgüyle bahsedecek ve İhsanoğlu'na yazdığı mektupta şöyle diyecektir: "Aziz Üstad, tercüme bir şaheserdir. Benim noksanlarımı da ikmal ediyor. Seve seve birkaç defa okudum. Belâgat-ı beyan ve metanet ve insicam-ı mazmun, her türlü tasavvurun fevkindedir. Tercüme, eserin tersi degil, tam yüzüdür. Var olunuz, lisan bakımından çok istifade edecegim..." (Aktaran, Avarbek 2019, syf.50) Eserin Arapçası da 1953'te Türkçesi ile eş zamanlı olarak Kahire'de yayımlanmıştır.
İhsan Efendi her ne kadar Kahire'de yaşamış olsa da dinine, diline ve kendi kültürüne bağlı bir isimdi. Kahire'de bulunduğu süre içerisinde kendisine birçok görev verilmiş ve o bu görevlerin hepsini Türk kültür ve medeniyetine olan bağlılığını ortaya koyarak ifa etmiştir. Kraliyet sarayında, Osmanlı arşivindeki evrakların Türkçe tasnifini titizlikle gerçekleştirmiş Kahire'de kurulan üniversitede Türk Dili ve Edebiyatı kürsüsünü kurmuş, Türkoloji alanına birçok eser kazandırmıştır.
Muhtemeldir ki Berki'nin ilgili eserini eş zamanlı olarak Arapça'ya çevirip yayımlanmasından, kendi medeniyet ve kültüründen çıkan kalemlerin yazmış olduğu kıymetli eserleri Arapça'ya kazandırarak yabancı bir memlekette Türk dilinin ve Türk müelliflerin gücünü sonsuza kadar yanacak bir meşalenin ateşini yakarak anlatmıştır.
Ali Himmet Berki
Fatih Sultan Mehmet ve Adalet Hayatı
Türkiye Adalet Akademisi Yayınları
119 Sayfa
Not: Bu yazı Çâre Dergisinin 14. Sayısında yayımlanmıştır.
Kaynakça:
Dr. Öğr. Üyesi Güler Doğan Avarbek, Yozgatlı İhsan Efendi'nin Türk Dili Ve Edebiyatı Sahasındaki Faaliyeleri, 2019
* Ali Himmet Berki
Yazar: Gülnaz ELİAÇIK YILDIZ - Yayın Tarihi: 05.06.2023 09:00 - Güncelleme Tarihi: 02.02.2024 16:07