Faydasız Kitaplar 1: Zeytindağı
2023 yılı aralık ayında Kitaphaber Filistin Özel Sayısı yapmıştık. Edebiyat dünyasında 7 Ekim sonrası sanırım ilk özel dergi sayısıydı bu çalışma. Bu cümle elbette söz ettiğimiz özel sayının reklamı için değil. Başka bir amaca matuf. Çünkü bu yazının yüzü Filistin meselesinin tam olarak 109 sene öncesini anlatan bir kitabın tek yanlı ve yönlü bakış açısını ortaya koymaya yöneliktir. Dolayısıyla o zamanla bu zaman arasındaki filmin kopukluğunu gösterme amacı da taşır. Söz ettiğimiz kitap cumhuriyeti kuran iradenin gönüllü ve kadrolu "herşeyeloglarından" biri olan Falih Rıfkı'nın Zeytindağı adlı kitabı. Yazıya asıl sebep de bu kitabın bir asırdır okutulmasına rağmen millete bir gram faydasının olmadığının ortaya konulmasıdır.
Bir yolculuğa hazırlanmak her zaman zordur. Eğer tarihin en acı sayfalarından birine; devleti âlinin çöküşüne, büyük yitirişlere ve yaşanan büyük acılara tanık olma durumu varsa her zamankinden daha da zordur. Üstüne bir de o devleti yitirmemizden haz alan bir "herşeyci" bu kitabı birileri için çok şey olması amacıyla kurgulamışsa acının katmerlendiği bir okuma yaşarsınız. Neresinden bakarsanız bakın Zeytindağı ile büyük kayıpların kanıksanması odaklı, "zaten böylesi daha iyi olmuş" içerikli bir alana girmeniz gerekiyor. Bu alan milleti Anadolu'ya açık bir cezaevi mantığıyla tıkıştırmanın ve hatta Anadolu'yu da savunmasız bırakmanın farklı bir okumasıdır. Irak ve Suriye'nin devletsizleştirilmesini, Lübnan'ın geçiş noktası olarak sahipsiz bırakılmasını arka arkaya düşündüğünüzde siyonist yayılmacılığı Anadolu'ya musallat olurken görmeniz gerekecek. Yıllardır söylüyoruz ama en son devlet başkanı da bu cümleyi söyleyince insanların dikkati çekilebildi. Oysa Gazze ve Lübnan hatta Suriye ve Irak bizim savunma hattımız olmalıydı. "Arap çöllerinde Mehmetçiğin ne işi var?" sorgulaması kurtuluş savaşı yapmamız sonucuna vardırdı işi. (Söz ettiğim kurtuluş da esasen arzı mevud sınırlarında kalan Maraş, Hatay, Antep ve Urfa gibi şehirlerimizde yaşananlar. Batıda yunana karşı verilen savaş bu metnin konusu değil.) Zeytindağı kitabı bu mantığı, bu ana fikri ya da bu ideali meşrulaştırmak amacıyla yazılmış ya da yazdırılmış gibi duruyor. Malum o dönemde pek çok sipariş kitap yazılmıştır. Bu mantığın esasen cumhuriyeti kuran iradenin de kabullerinden biri olduğunu gördüğünüz zaman Falih Rıfkı'nın ne yapmaya çalıştığının, kurulan kültürel komisyonlarda yer almasının ve sofra gediklisi olmasının sırrını çözersiniz. Falih Rıfkı resmi tarihin babasıdır.
Tarihi bütünlüklü bir perspektifle ele almak icap eder. Yüz kilometrelik ve üç ordu tarafından tutulmuş bir cephede olan spesifik olaylardan ve anılardan faydalanarak tarihe mal olmuş ve devlete – millete hizmeti geçmiş kişileri, paşaları yargılamak bize düşmez tıpkı Falih Rıfkı'ya düşmediği gibi. Bazı tarihi şahsiyetleri başka bazı şahsiyetler lehine kötülemek elbette doğru değil. Kaldı ki yapılan işin gereği hata da yapmış olabilirler. İttihat ve Terakki hükümetinin meşhur "üç paşaları", Talat Paşa, Enver Paşa ve Cemal Paşa da bu cümleye dâhildir. Bunların büyük facialara yol açan yanlışlarını da dile getirmek gerekir. Falih Rıfkı, Cemal Paşa ile çokça zaman geçirmiş bir yedek subay olarak, bu zaman zarfında yaşananları aktarmıştır. Hatta ilginç şekilde Cemal Paşa'yı yermek veya kötülemek için yazmadığını, olanları anlatmak için yazdığını iddia etmektedir.
İttihat ve Terakki Partisinin asker kanadında süren liderlik mücadelesi buraya aday olan subayların dış siyasi menşei ile ilgilidir aslında. Bir kısmı Alman yanlısı başka bir kısmı İngiliz yanlısıdır. Bu mücadele Alman yanlısı Enver paşa tarafından kazanılır. Dolayısıyla Alman hedefleri Osmanlı hedefleri olarak benimsenir. Almanlara olan güven yüzünden pek çok kayıp verilmiştir. Oysa Almanlar Osmanlıyı kullanmıştır. Falih Rıfkı bunun Mustafa Kemal tarafından anlaşıldığını ve üst makamlara iletildiğini ifade eder. Elbette bu cümlenin ne tarih ne siyaset ne de askeri hiyerarşi açısından normal olmadığı açıktır. Sonuçta yönetim nezdinde bir karşılığı olmamıştır. Belki de böyle bir tespit yukarıya hiç iletilmemiştir. Falih Rıfkı tarihimizin bu hatalarla dolu olduğunu da ifade eder. "İttihat ve Terakki'yi sorumsuz adamlar soysuzlaştırmıştır." (Sy.42) İttihat ve Terakki, II. Abdülhamit'i tahtan indirmiş, kontrolü eline almıştır. (Bu hususu aydınlatmak için tamamen dönemin gazete haberlerinden derlenerek Burak Turna tarafından yazılan "Osmanlı'nın Gizlenen İşgali 1909" eserine bakılabilir.) Tamamen Sultan Abdülhamit'i tahtan indirmeye odaklanan ve sonrası için planı olmayan bu ekip yönetim açısından uygun olmayan bir ekiptir. Zaten Sultan Reşat da bunların yönetimine neredeyse hiç karışmaz, karışamaz. Bir yönetim felsefesi olmadığı gibi bir plan da yoktur. Kendi aralarında da anlaşamazlar. Rütbe kavgaları, Enverci, Talatçı gibi ayrışmalar ön plana çıkmıştır. Hazine boşalmıştır. "Harbe nasıl, niçin ve ne hesapla girmiştik? Bunu bir adam biliyor: Enver!" (Sy.33).
Zeytindağı adlı kitap kapsam olarak savaştığımız cephelerde özellikle de Alman Generallerin komutasında Türk gençlerinin boşu boşuna öldürtüldüğü şeklinde bir görüşü işler. Yapılan bazı savunma ve saldırıların anlaşılmaz olduğunu aktarır. Alman komuta kademesinin başarısız olduğunu anlatır. Oysa daha 1911-12 yıllarında İttihat ve Terakki'ye bağlı subayların (M. Kemal de dâhil.) Balkan savaşlarında ne kadar başarısız olduklarına tek cümleyle bile değinmez yazar. Görmek ve bilmek isteyenler netten araştırsın elbette. Egzamili Savaşı denen bir savaş yaşadık. O savaş başarısızlığın daniskasıdır.
Zeytindağı! Falih Rıfkı cephenin gerisinden Cemal Paşa ile yaptığı gezileri ve gezilerde tanık olduğu bazı spesifik durumları genele teşmil ederek aktarmıştır. Bunların yanında dönemin gazetelerinde yayınlanmış birkaç anı ve mektuba da yer vermiştir kitapta. Genel çerçeveyi Osmanlı'nın zayıf oluşu, İttihat ve Terakki'nin kendi içinde bölünmüşlüğü, onlara hatalarını gösteren Mustafa Kemal gibi subaylarla ters düştükleri, şöhret peşinde koştukları yargısıyla oluşturur. Hatta kendince acayip güçlü bir argüman-aforizma patlatır: "Mustafa Kemal, Büyük Harbe girmek aleyhinde idi: Kafa ve sanat adamı olduğu için!" (s. 110). İttihat ve Terakki elbette zikredilen şeylerle malüldür. Aslında bize resmi tarihin gösterdiği o kişilerin iyi bir amaç için bir araya gelen ama başarısız olanlardır. Bunun karşılığı da Mustafa Kemal ve arkadaşlarının (hepsi ittihatçıdır esasen) başarılı olduğudur. Falih Rıfkı'nın tarihsel gerçekliğe bakışı oldukça sığ ve zayıftır. Ona göre adeta vatan toprağı dediğimiz yerler, bize zorla verilmiş ya da argo tabirle "ittirilmiş" yerler hükmündedir. Bütün kitap bu tez üstüne kuruludur. Adeta Arap kıtasındaki kayıplarımızdan mutlu olmuş gibidir. Oralar vatan toprağı değilmiş hissiyatı vermektedir okura. Buna dayanak olarak sunduğu argüman da çöllerde yaptığımız savaşların büyük can kayıplarına yol açmış olmasıdır. Çanakkale'de az kayıp yaşamışız gibi. Oralardan bahsederken çöl imgesi üzerinden hep bir olumsuzluk ve pişmanlık pompalar. Susuzluk, sıcaklık, eksik mühimmat, yırtık kıyafetler, ulaşım sıkıntısı vb. karşılığı da şudur: oysa İngilizler tam donanımlıdır. Onları durduran da Türk'ün vatansever yüreğidir. Oralarda yaşayan Arapların bu savaş esnasında yaptıkları affedilir şeyler değildir. "Aşiretlerin bulunduğu çöllerin içine henüz paradan büyük bir kudret girmemiştir. Para Uğruna yapılan her şey, Allah uğruna yapılmış gibidir" (Sy.104). Oysa aynı Falih Rıfkı, aynı kitabın Kanal harekâtını anlattığı kısmında bedevilerin hizmetlerini de anlatmaktadır.
Falih Rıfkı bu kitabını o kadar resmi tarihe endekslemiştir ki konuyu ısrarla; Ali Fethi, Mustafa Kemal ve İsmet İnönü'nün Filistin cephesinde yaşadıklarından uzaklaştırmak ve orada yaşananları boşa düşürmek ister görünmektedir. Filistin meselesinin asıl başlangıcı bugün yaşananların müteharriki bu durumdur. Konuyu şuraya getirir: Askere gidecek insan sayısı o kadar azalmıştır ki, yaşlılar ve çocuklar savaşmıştır! Karargâhın içinde: "Kudüs düştü!" sözü ölüm haberi gibi yayıldı. Daha şimdiden Beyrut'a, Şam'a, Haleb'e gözyaşlarımızı hazırlamak lâzımdı. Artık yalnız Anadolu'yu ve İstanbul'u düşünüyorduk. İmparatorluğa, onun bütün rüyalarına ve hayallerine, Allahaısmarladık!" (Sy.116). deli sorulardan biri geliveriyor aklıma: orada sathı müdafaa yok muydu?
Sonuç olarak bu kitap resmi tarih tezine dayanan ve bu resmi tarih tezini yaygın ve haklı gösterme gayretine düşen kitaplardan. Olanı olduğu gibi anlatmak elbette edebiyatın meselesi değildir ancak bir fikrin taşıyıcılığını ve yükünü omuzlayarak edebi eser vermek de kabil değildir. Bu kitapla ilgili söylenecek çok şey var. Bu kadarı yeterli olsun. Çünkü bilmediğiniz duymadığınız şeyler ya da ilk kez duyacağınız bilgiler sloganlar değil.
Bu kitaba bir tarih kitabı, bir anı kitabı, bir tarihi belge ya da yer yer bir gezi yazısı olarak bile bakabilmek mümkün değildir. Ama resmi tarih tezini kör göze parmak şeklinde sunan bir mevkute gözüyle bakılabilir. Artı güçlü bir Arap düşmanlığı (ki İngiliz projesidir.) hatta İslam düşmanlığı vardır. Mesela Hac ibadetiyle ilgili söyledikleri iğrençtir: "Medine, Peygamber ölüsü ile tüccarlık eden bayağı ahlaksız simsar yuvalarından biridir. Her Medineli uzaklardan gelen saf halka, bu harap ve pis çöl köyünün taşını, toprağını, kuyu suyunu kırk defa öptüre öptüre satar." (s. 60)
Okumasanız eksikliğini hissetmezsiniz vesselam.
Yazar: Salih BORA - Yayın Tarihi: 06.11.2024 09:00 - Güncelleme Tarihi: 06.11.2024 16:53
Kitaphaber’deki eleştirinin aksine, Zeytindağı eseri, Cumhuriyet'in kuruluşunu desteklemek ya da Osmanlı’nın geniş topraklarının terk edilmesini haklı göstermek amacıyla yazılmış bir propaganda kitabı değildir.
Falih Rıfkı Atay, Osmanlı İmparatorluğu’nun son döneminde yaşanan acıları, zorlukları ve çöküş sürecini bizzat deneyimlemiş biri olarak, bu döneme dair içten ve samimi bir anlatım sunmaktadır. Eser geçmişin değerli bir tanıklığı olarak tarih meraklılarına, dönemin koşullarını anlamak isteyen okurlara hitap etmektedir.
Kitabın esas önemi, imparatorluğun son demlerindeki dramı ve insan hikayelerini aktarmasıdır.
Zeytindağı, Kurtuluş Savaşı’na giden yolu ve Cumhuriyet'in doğuşunu daha iyi anlamamıza yardımcı olan bir şahit olarak değerlendirilmeli; faydasız bir kitap olarak görülmek yerine, dönemin ruhunu anlamamıza imkan tanıyan kıymetli bir kaynak olarak kabul edilmelidir.
Son olarak, İstiklal Savaşı Gazisi madalyalı, 6 dönem milletvekilli seçilmiş, Atatürk'ün yakın arkadaşlarının birinden bahsediyoruz..
Rahmet ve dua ile...