Faydasız Kitaplar 3: Yeşil Gece, Edebiyat, Salih BORA

Faydasız Kitaplar 3: Yeşil Gece yazısını ve Salih BORA yazarına ait tüm yazıları Kitaphaber.com.tr sitemizden okuyabilirsiniz.

Faydasız Kitaplar 3: Yeşil Gece

09.12.2024 09:00 - Salih BORA
Faydasız Kitaplar 3: Yeşil Gece

Reşat Nuri'nin Yeşil Gece romanı, ilk bakışta aşk gibi kişisel meseleleri, "ilke ve inkılaplar" etrafında toplumu değiştirme odağını da fon olarak kullandığı bir içerikten oluşuyor. Roman kahramanı Ali Şahin, kendisi de öğretmen kökenli olan yazarın birçok eserindeki gibi öğretmendir. Ama o çok farklı bir öğretmen profilidir. O aşk yerine ideallerini temel alan, ömrünü buna vakfeden bir karakterdir. İdealleri, laik eğitim sistemi kurmak ve laik yeni nesiller yetiştirmektir. Bu durum, bu romanın "sipariş" üzerine yazıldığına dair ciddi şüpheler uyandırmıştır. Türk edebiyatının önemli akademisyenlerinden Birol Emil, Atatürk'ün Reşat Nuri'den yobazlığı eleştiren bir roman yazmasını istemesi üzerine yazıldığını öne sürer. (Emil, Birol (1984). Reşat Nuri Güntekin'in Romanlarında Şahıslar Dünyası, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yayınları, İstanbul). Rivayet olarak gelen başka bir kırıntıda da Atatürk'ün Meşrutiyet sonrasına dair bir roman yazmasını isteği üzerine Yeşil Gece'nin yazıldığıdır.

Bu kitap 1928 yılında basılmıştır. Cumhuriyetin ilanının beşinci yılıdır. Toplum yeni sisteme ve değişikliklere ayak uyduramamıştır. Dünyanın hemen her yerinde, pek çok alanda değişimler, reformlar yapılabilir. İlginç olan dil ve din alanında ya da bu ikisi üzerine birlikte devrim-değişim-reform hiç mümkün olmamıştır. Böyle bir şey olursa o toplumların kabullenmesi de imkân dışıdır. Dönemin sistem kurucusu kişilerin kendilerine yakın olan, sözlerinden çıkmayacak bir yazara bu tarzda imaları ya da açıktan talepleri olması durumu, özellikle de halkın hassasiyetlerinin aşındırılması isteği bizde de "olmuştur" düşüncesi oluşturuyor. Reşat Nuri'nin beklenen tarzda ve o beklentiye cevap veren bir kitap yazması tesadüf olmasa gerektir.

Roman bir sanat eseri olmak vasfıyla sanatın temel ilkelerine bağlı kalmak zorundadır. Bir fikrin-düşünce ve hayat tarzının anlatımı için şiir ne kadar yazılamazsa roman da o kadar yazılamazdır. Hele hele toplumu bir fikre bir hayat tarzına kanalize etme yani toplum mühendisliği yapmak sanat eserinin bir çeşit intiharıdır. Reşat Nuri'nin bu romanı, bahsettiğim şekilde oluşmuş bir tezli romandır. Hatta bir tez romanıdır. Roman, ikinci meşrutiyet, 31 Mart vakası, dünya harbi ve kurtuluş savaşı dönemlerinde geçer. Buraya kadar bir sorun yok diyeceğim ama aklıma, Sodom ve Gomore, Esir Şehrin İnsanları, Esir Şehrin Mahpusu romanları geldi. Onlar da bu dönemleri anlatıyor. Bu arada bu romanları da okuyup karşılaştırmanızı istirham ederim. Belki o dönemlerin nasıl anlatılması ve anlaşılması gerektiği aklınıza yatar.

Çocukken çobanlık yapan, köydeki hocanın zeki bulmasıyla eğitime başlayan, camiden tekkeye oradan da medreseye oradan da muallim mektebine eğitim için geçişler yapan Ali Şahin'in hikâyesi anlatılır kitapta. Ali Şahin'in hikâyesi üzerinden, camilere, hocalara, tekke ve medreselere çok ağır ithamlarda bulunulur. Oysa saydığımız kurumların tamamı devletin kurumlarıdır. Konu şöyle gelişir: din, iman aşkıyla yanıp tutuşan kahramanımız zaman geçtikçe bilinçlenmeye başlar. Din, Allah, kitap lafını dillerinden düşürmeyenlerin aslında dini çıkarları için kullandıklarını, kendinden olmayanları çeşitli iftiralarla toplumdan dışladıklarını görür. Önceden saydığı ve güvendiği bu insanlardan uzaklaşıp, onlar gibi olmamak adına sembolik bir hareket yapar: başındaki sarığı çıkartır mektebe yazılır. Dolayısıyla etraftaki hocaların nefretini üzerine çeker. "Susarsam, beni kendi içimdeki ateş yakacak." (S.157) cümlesi onun mottosu olur.

Mektebi başarıyla bitirip diplomasını alan Ali Şahin İstanbul'a atanıyor ancak o şiddetle eleştirdiği ve kendisinde ray değiştirmeye sebep olan ortamı yaşamak istemediği ve Anadolu'da hizmet üretmek istediği için İzmir'in Sarıova kasabasına tayin istiyor. Ali Şahin hocanın amacı gençlerin beyinlerini zehirleyen şeriattan arındırıp tertemiz beyinli yeni nesiller yaratmaktır. İlginç olan taraf aslında bir zehirden kurtarmak için başka bir zehir vermek gerektiği, tıp bunu söyler. Ancak işler pek de istediği gibi gitmez. Sarıova da dine körü körüne bağlı, kendilerinden olmayanı kâfir ilan eden tekfircilerle doludur. Bu tekfircilik illeti dini bütün insanlar tarafında da illet kabul edilirken lâ dini olanlar tarafından -tıpkı bu kitapta olduğu gibi- makul çoğunluk olan dindar insanlara mal edilmesi de ayrı bir garabet. Yazar elbette dindarları hakir görmekte ve kötü göstermekte o kadar ileri gidiyor ki; kadına değer vermeyen şeriatçılar, tekkelerde şeriat fikriyle beyni zehirlenen çocuklar, sokakta dolaşan biraz da serbest kıyafetli kadınlara hakaret savuran şeklinde bir tipoloji ortaya koyuyor. Bunun gerçekle bir bağı varsa spesifik bir olaya dayalıdır. Asırlarca gayri Müslimlere bile ses etmeyen Müslümanların kendi inancındakilere böyle davranması kabil değildir. Ama yazar bilinçli ve kasıtlı olarak okurun gündemine bir suç ve suçlu çıkarır: şeriat. Oysa şeriat bir hukuk sistemidir.

Ali Şahin'in bir mücadele adamı olarak doğru tipolojisi, mücadele ettiği kesim de yanlış tipolojisidir. Bir örnek verelim: kitabın 23. Sayfasında "Annesi bir gün babasından dehşetli bir dayak yedikten sonra ölmüştü. Bunun için babasına kabahat bulmaz: - Kim bilir? Kadın milleti bu... Eksik etek. Ne kabahat etti ki babam, terbiyesini verdi. Amma eceli gelmiş... Öldü, ne yapalım? Derdi." (S. 23) İmam öğrencisini sopayla döverek öldürüyor ve ailesi çocuğu suçlayacak neredeyse neden hocasını kızdırmış hocası haklıdır kanaatine ulaşıyor. Böyle bir duruma böyle karşılık vermek eşyanın tabiatına aykırı. Ama yazar tam gaz gidiyor: "Cahil insan, her zaman, her yerde ya kendi kuruntularına, batıl fikirlerine yahut da başkalarının hırslarına ve menfaatlerine kurban oluyor." (S. 42)

Ali Şahin kendi gibi düşünen üç arkadaş bulunca Sarıova'da sarıklı-fesli savaşını başlatmış oluyor. Bütün mesele esasen modern mektebe öğrenci çekme çabası olarak gösterilir ki bu çok zayıf bir gerekçe. Netice başlatılan bir savaş var ortada. Yazar aldığı gazla devreye giriyor hemen: "Demek ki ne istediğini bilen açık fikirli tek bir adamın, bazen karışık düşünceli bütün bir kitleye karşı durabileceğine inanmakta haklıydı." (S. 156)

İkinci bölüm daha ilginç. Yunan kasabayı kuşatınca olanları durun ve olacakları tahmin edin. Elbette sarıklılar gâvurla işbirliği yapacak, fesliler düşmanla savaşacak. E bunu bilmeyecek ne var? Kurgu o kadar aptalca ki, sanki Mustafa Kemal camilerde minbere çıkmamış, meclis dualarla açılmamış, dine her zaman karşıymış gibi. Yazar ısrarla din-şeriat-arap karşıtlığı üzerinden yeni kurulan düzenin oluşturduğu politikaları desteklemeye çalışıyor. Bunların karşısına da bir şey koyuyor elbette: (Deli Necip üzerinden) her köye tekke ve cami yerine mektep ve hastane yapılsa bu karanlık zihinli insanların tasallutundan kurtuluruz düşüncesini ileri sürüyor. Garip olan her köyde bir tekke-tasavvuf ekolü varmış gibi göstermesi. Bu gerçek değil. Osmanlıda kimse çıkıp ben şeyhim, burası benim dergâhım diyemez. İcazetnamesine bakılır, kendini şeyh ilan etmenin cezası idama kadar gider.

Hâsılı kelam: İstanbul'da yaşanan yozluk, yobazlık, kokuşmuşluk ve çıkarcılığı bir "Yeşil Gece" ye benzeten Ali Şahin, bu yeşil geceden kaçıp Anadolu saflığına, aydınlığına, sığınmak ister. Ancak burada da aynı bozulmuşluklar vardır ve onda büyük hayal kırıklığına sebep olur. Yazarın okura gönderdiği mesaj buradadır. Düzeni komple yıkmak. Mesaja halktan önce yeni kurucu kadrodadır ve oradan yazara ulaşmıştır zaten. Sistem komple değişmiştir. Yazar da güya kendine düşen görevi layıkıyla yapma gayretindedir. Okura bunu kabul ettirmeye çalışır. Daha garip yanları da var elbette romanın. Kasabada istibdat(!) ve yobazlığı temsil edenler işgalcilerle iş tutarlar. Ali Şahin direnir ve Yunan adalarına sürülür. Savaş bitip yeni düzen kurulunca tekrar muallimlik yaptığı kasabaya döner. (Nasıl kurtulduğu yoktur kurguda.) Mutludur, Cumhuriyetin kurulmuş ve "Yeşil Gece" son bulmuştur. A o da nesi? Manzara öyle değildir. Köhne düzenin, yobazlık ve çıkarcılığın temsilcileri şimdi Cumhuriyet yanlısı olmuş ve köşe başlarını tutmuşlardır. Tanıdık geldi mi size de? Son olarak yazara dair birkaç cümle kuracağım: Saint Joseph Lisesi'nde öğrenim görmüştür. Erenköy Lisesi'nden mezun olan öğrencisi Hadiye ile evlenmiştir. M. Kemal'in sağlığında vekil olamamıştır. Ölünce 1939'da Çanakkale mebusu olmuştur. Bunu okumaktansa bozkırı seyredin.

Yeşil Gece

Reşat Nuri Güntekin

İnkılap Yayınevi

263 sayfa


Yazar: Salih BORA - Yayın Tarihi: 09.12.2024 09:00 - Güncelleme Tarihi: 18.11.2024 00:30
2.443

Salih BORA Hakkında

Salih BORA

Yazar, Eleştirmen, Dergici

Salih BORA ismine kayıtlı 51 yazı bulunmaktadır.