Faydasız Kitaplar: 9 Türk İnkılabının Karakterleri

İnkılap kelimesi, çevirmek-döndürmek, bir şeyin iç yüzünü dışına getirmek, bir durumdan başka bir duruma dönüşmek demektir. Terim olarak ise kısa sürede meydana gelen köklü değişim demektir. Açık bir söyleyişle inkılap, bir toplumun sosyal ve kültürel alanlarda geri olduğu ön kabulünden hareketle, çağdaşlaşmanın engellendiğini düşünerek ilgili kurumlara müdahale ederek kısa bir zaman zarfında o kurumların kaldırılması veya değiştirilmesi demektir. İhtilal ise bozukluk, karışıklık, düzensizlik anlamındadır. Hem siyasi hem ekonomik hem de siyasi olarak devletin iktidar düzenini değiştirmektir. Bunu sağlamak için hukuku rafa kaldırıp zor kullanılarak yapılan harekettir. Açıkçası ihtilal, sosyal-ekonomik ve siyasi dengesizlikler bulunan sosyal güçler arasında çıkan çatışmadır.
Atatürk'ün yolunda olduğunu iddia eden pek çok yazar ve özellikle kadro hareketi, "İhtilal inkılabın gayesi değil vasıtasıdır." Şeklinde kural koyup iki terimi ayırmış ama inkılabın gerçekleşmesi için ihtilali vazgeçilmez saymışlardır. Buna göre kadrocular ihtilalin bir inkılap için geçiş evresi olduğunu ifade ve iddia eder.
Atatürk inkılap kelimesini tercih etmiştir ama son asırda çeşitli niyetlerle inkılap yerine farklı terimler kullanılmıştır. Bunlar arasında reform, devrim, ihtilal gibi kelimeler geçmektedir
Türk İnkılabının Karakterleri adlı kitap hem eski hem yeni. Sadri Ertem'in bu fazla iddialı kitabı ilk olarak 1933'te son olarak da Mavi Gök Yayınlarınca 2022'de basılmış. En çok kitap satışı yapan platformda 15 adet de satılmış bu iki yıl içinde. Toplumumuzun maalesef bir kesimi değil 27 kesimi birden sözleşmiş gibi okumuyor.
Sadri Ertem'den söz edelim bu arada. Genç cumhuriyetin genç düşünürü, deniyor onun için. Yazar Sadri Ertem, inkılabı doğuran süreci, sebepleri, doğuracağı sonuçları ve onun karakterini Cumhuriyetin 10. Yılında açıklamaya çalışıyor. Edebiyatta ve siyasette Kemalizm düşüncesinin önemli isimlerinden sayılan Ertem, Kemalizm açısından eksiklik gördüğü şeyi gidermeye çalışıyor. Nerden bakarsanız bakın o, dönem politikalarını meşrulaştırmaya çalışan bir yazar. Yalnız bu sebep bile kitabı edebi ya da eser olmanın dışına itiyor. Ama kitap zaten genç cumhuriyetin temellerini atma döneminde önemli katkılar sunma derdinde.
Tanıtımda bilindik ve ezber ifadeler var. Bazı cümleleri buraya alalım: "Beklenmedik bir zamanda ve çok çetin bir coğrafyada, yedi büyük devletin işgali sırasında gerçekleşen büyük Türk İnkılâbı ise medeniyet tarihinin en hayret verici olgularından biri olarak zihinlere kazındı. / Tanzimat ile başlayan, Genç Osmanlılar ve Jöntürklerle olgunlaşan Türk modernleşmesi, yeni bir devlet, yeni bir vatan ve yeni bir toplum yaratabilmek adına en büyük hamlesini Gazi Mustafa Kemal Atatürk önderliğinde egemenliği kayıtsız şartsız millete teslim ederek attı. Türk milletinin çağdaşlaşma serüveninin son merhalesi olan Türk İnkılâbı, kendisinden önce ve sonra gerçekleşen devrimlerden sahip olduğu karakteristik nitelikleri sayesinde ayrıldı." Bu tanıtımda çok fazla sakil ifade var. "… yedi büyük devletin işgali sırasında gerçekleşen büyük Türk İnkılâbı", "… yeni bir devlet, yeni bir vatan ve yeni bir toplum yaratabilmek…", "…egemenliği kayıtsız şartsız millete teslim ederek…" gibi. İlk cümledeki inkılap işgal sırasında değildi sanki. Sonrasında gelişmedi mi mevzu? 2. Cümlede yeni bir vatan ifadesi çok enteresan. Devlet tamam da vatanımız yok muydu? En ilginç olan da yeni toplum… Hele 3. Cümle gerçekliğin hilafı. Bu iddiayı gerçekleştirdiği düşünülen ve ezberlenen kişi zamanında değil şu anda bile egemenliğin halkta olup olmadığı tartışmalıdır.
Kitabı bence çok önemsemeyin. Ben sizin adınıza bunu yaptım. Kemalizmle ilgili okuduğum her kitaptan sonra biraz daha beyin hücrem köreliyor, yok oluyor. Her seferinde sanat müziğinden 10 şarkı ve 2. Yeni örneği 10 şiir okuyarak kendimi toparlamaya çalışıyorum. Neyse. Kitaptan alıntı yaparak ve yorumlayarak ilerlemek istedim bu sefer.
"Bir memleketi tahrip etmek için filozofları vali yapardım." (S. 11): Bu aforizmatik bir patlama. Felsefeye ağır saldırı. Aksine devlet adamları biraz felsefe biraz da şiirle iştigal etse ne güzel olurdu.
"Tanzimatçıların toplumsal ve siyasi mücadele platformunda cepheleri halka dönüktür. Türk Devrimi ise cephesini padişaha ve emperyalizme dönmüştür. Tanzimat'ın ülkeyi Batı sömürü ve yağmasına açan ve Batı'ya dayanan ekonomik politikalarına karşılık, Türk Devrimi Batı'ya karşı siyasal ve iktisadi bağımsızlığı savunmuştur. Tanzimat taklitçidir, Türk Devrimi ise ülkenin koşullarına özgü bir çizgi takip etmiştir. Tanzimat, feodal-komprador merkezi iktidarı güçlendirmiştir. Türk Devrimi ise o iktidarı yıkmış ve bütün kurumlarını tasfiye etmeye çalışmıştır." (S. 15): ilginç bir durum. Tanıtımda inkılap son aşama. Diğer aşamalar Tanzimat döneminde gelişmiş. Buna göre tanzimat devleti zayıflatma şeklinde gelişmiş Sadri Ertem'e göre inkılap yıkmıştır. Bir yandan yeni devlet kurmaktan bahsederken bir yandan var olan devleti yıkma iddiası…
"Cumhuriyet Devrimi'nin önderliği, ders kitaplarını, yıktıkları Osmanlı Devleti'yle hesaplaşmanın en önemli ideolojik silahları olarak değerlendirmişlerdir." (S. 17): Osmanlı'nın yetiştirdiği devlet adamlarının kendi devletini başka bir devlet olarak yıktığı alenen ifade ediliyor. Sonra da ideolojik silah vb. insanın kanı donuyor. Nasıl bir kin bu? Kim adına bu kin? Anlamak imkânsız. Anlamamak ise başka bir şey.
"Osmanlı tarihinde fiili surette tasarruf hakkı fetih, zabıt, istilâ esaslarına dayanır. Teokratik bir telâkkiye göre yeryüzünde insanlar ancak Allah için ve Allah'ın gölgesi için yaşarlar. Bu sebepten dolayı kulların mülkü yoktur. Mülk Allah'ındır, insanlar ancak ona tasarruf edebilir." (S. 20): Bir önceki alıntıda sorulanın cevabı bu alıntıda ortaya çıkıyor. Düşmanlık ve kin İslam'a. Yönetilen toplumun bütün değerlerine karşı olmayı da açıkça ifade edemedikleri ortada ve bunun yerine yeni bir devlet ifadesinin yanına yeni bir millet sözünü ekliyorlar. Esas olan da bu yazarlar eliyle toplum mühendisliği yapmak.
"Medrese düşünür, saray emreder, yeniçeri icra ederdi. Türk inkılâbı, bu muhitten doğdu. Onun siyasî iktisadî ve beynelmilel münasebetlerinin neticesi olarak 24 Temmuz 1923'ün karakterlendirdiği millet hayatı ortaya çıktı." (S. 21): Türk inkılabı denilen şey için bir meşruiyet elde etme uğraşı bariz şekilde ortada duruyor. Kaynağı ve geçerliliği halktan alınmayan üstüne bir hanedan ya da hilafet olmayan durumda kaldığımızda yapılabilecek şey yapılanı bir güce dayandırmak: halka. Ama halkın burada durduğu bir yer olmadığı ortada.
"Gerçi bir zaman sonra bir hipopotam yahut sokaklarda yürüyen kocaman sürüngenler nasıl bizim için bir ucube gibi görünüyorsa, hükümdarlık da tarihin müzesinde hayretle seyredilecektir." (S. 32): Eskiye dair değerleri taşıyan herkes ve her şeyin hangi gözle görüldüğüne dair çarpıcı bir misal. Yeniyi benimsemeyenler ucube ve su aygırı… Türk milletinin en büyük devletini kuran ve dünyada adaleti sağlayan yapı böyle aşağılanıyor.
"Tanzimat'ın gayesi, hiç de Türkiye burjuvalarına hayat hakkı tanımaktan ibaret değildi. Bilakis o yaşamak isteyen saltanatın son eseriydi." (S. 36): İlginç olan Tanzimatı isteyen zihniyetle bu cümleleri serd eden zihniyet aynı. Çünkü Tanzimat da Osmanlı'nın çok istediği bir şey değil. Dolayısıyla Osmanlı'nın siyaseten (batıya karşı) yaptığı bir atraksiyonu onun saltanatına zemin yaptığı iddiası çok havada duruyor.
"Tanzimatçıların aradığı Osmanlı milleti, teşekkül edemeden öldü." (S. 38): Osmanlı çok uluslu bir yapı. Dolayısıyla o dönem ve Yunan savaşı sıralarında Osmanlı milleti ifadesi öne çıkarılıyor. Sınırlar içindeki herkes o milletten sayılıyor. Amaç Osmanlı milleti şeklinde yeni bir durum değil. Ama Sadri Ertem'in de içinde yer aldığı zihniyet devleti yıkıp yerine yeni devlet kurma hatta yeni millet üretme derdinde. Oysa genel geçer gerçeklik devletin devamlılığını şart koşar. Değişen sadece rejimdir.
"Tanzimat Fermanları ve onların tatbikatı tenakuzlarla, samimiyetsizliklerle doludur." (S. 53): Tanzimat Fermanını samimiyetle ölçeklendirmek siyaseten büyük bir yanlıştır. Çünkü zaafa düşülen bir dönemde batılıların Osmanlı'nın işine karışmasını engellemek adına yapılan bir atraksiyondur. Bunu anlamamak değil zaten mesele. Bu siyasi yaklaşımı halktan uzak tutarak kötüleyici ve kınayıcı cümleleri kurmak.
"Dil, bir milletin dili olmaktan çıkmıştı. İktisat bağımsız bir milletin iktisadiyatından tamamen uzaktı. Sanayi yıkılmıştı, ticaret Türklerin elinde değildi. Ziraat emniyet ister, yol isterdi. Hâlbuki Osmanlı Devleti, ziraatı körleştirmek için her şeyi yapmıştı. İktisat organizması milli olmaktan tamamen çıkmıştı. Hukuk milli değildi. Kanunlar, ancak şer'i şerife uyduğu zaman tatbik edilebilirdi. Estetik, Türk zevkinden tamamen uzaktı. Bu vasıfları gösteren bir cemiyete millet denemez. Bağımsız değildik. Çünkü bağımsız devleti ancak kendi iradesi sınırlar. Hâlbuki Osmanlı Devleti 19. asırda tamamen bağımsızlığını kaybetmişti. Valilerini büyük devletler sefirlerinin tavsiyeleriyle tayin eden, adaleti herkese aynen tatbik edemeyen, iktisatça sıfır olan bir camianın bağımsız olduğunu iddia etmek çok manasız olur." (S. 93): "Dil, bir milletin dili olmaktan çıkmıştı." İfadesi külliyen yalan. Ne yani devlet ya da millet Tanzanya dili mi konuşuyordu? Şeri hükümlere milli değildi demek de ilginç. Bugün cari olan hukuk milli mi? Estetik milli değildi ne demektir? Estetik zaten genel geçerdir. Bir millete göre değerlendirmek yanlıştır. Oysa milletin estetik zevkleri bu konuda ayırıcı olabilir. Osmanlı Devleti 19. asırda tamamen bağımsızlığını kaybetmişti, cümlesi de propaganda. Yani yazar diyor ki Osmanlı yıkılmayı hak etmişti, yıkmakta haklıyız. Nereden bakarsanız bakın saçmalık. Bunları daha fazla değerlendirmek istemem. Mideme kramplar giriyor. Alıntıları size bırakıyorum. Biraz da siz rahatsız olun. Eğer rahatsız olmazsanız bu kitabı okur ve yazarın ruhuna da Fatiha okursunuz. Belki ışıklar içine havale bile edebilirsiniz. Siz bilirsiniz. Unutmayın bu tür kitapların ne kadar beyin hücrenizi yok edeceğini kestiremezsiniz.
"Türkiye Cumhuriyeti, inhilâl eden Orta Çağ medeniyetinin yerine yeni bir medeniyete uyan milletin, en asil eseridir." Sayfa 74
"Necip ve mukaddes millet denen Araplar ise mukaddes cihada rağmen her taraftan Türk askerlerinin karşısına çıktılar. Yabancı bayraklarla aynı safta dövüştüler." Sayfa 65
"Milliyetçilik tarihe saplanıp kalmak değildir. Ananelerle örtülmüş eskiye hasret çeken milliyetçilik yahut bugünkü siyasî hudutların dışında emperyalist gayeler takip eden bir milliyetçilik değildir." S.125
"Ümmet siyaseti milletleri gerileten bir siyasettir." Sayfa 131
"İdeolojisi korku olan imparatorluk tebaayı, reayayı ve komşularını soyarak yaşadı. Fakat bir gün geldi ki, artık harp edecek bir hâlde değildi. Bütün iş kuvvetleri cephelerde sarf edilmiş, mütemâdi mağlubiyetler iktisadî faaliyetin inkişafına mani olmuş, sermaye yalnız sarayın etrafında toplanmış, medresenin ilmi artık foyası meydana çıkan bir düzenbaz hâlini almıştı." Sayfa 31
"Terbiye bir seniyete bilhassa demokraside bir millete istinat eder. Hâlbuki Tanzimatçılar, yekten bir millet yaratmak istiyorlardı. Tabiata aykırı bu hareket, Osmanlı İmparatorluğu'nun son asırda siyasetini idare edenlerin ne kadar safdil, ne kadar dar görüşlü olduklarını gösteren vesikalar hazırladı." Sayfa 48
"Medreseler bir ilim ocağı değildi, bir ümmet siyaset teşekkülünün âdeta siyasi karargâhı halinde idiler." Sayfa 154
"Din, bizi tabiattan uzaklaştırır. O, bir ütopya âlemidir." Sayfa 157
"Anadolu yaylasında Ashab-ı Kehf mağarasında uykuya dalmış gibi medeniyete ve tekniğe gözlerini kapayarak uyuklayan tarlalar, köyler, kasabalar gerinerek ve silkinerek ayağa kalkıyor." Sayfa 111
"Milliyetçilik tarihe saplanıp kalmak değildir. Geleneklerle örtülmüş, eskiye hasret çeken bir milliyetçilik yahut bugünkü siyasi sınırlar dışında emperyalist gayeler takip eden bir milliyetçilik değildir." Sayfa 98
"Şapkanın, fesin yerini alması; Arap harfinin sınır dışına atılması sadece bir teknik değişme değildir. Bir kıymetin, bir mantığın değişmesi, hislerin yeni bir kalıba göre dökülmesi demektir. Yeni ahlak kıymeti eşit insan davasına dayanıyor. Yeni hukuk eşit insanların hâkimiyeti davasına dayanıyor. Yeni iktisat kültürü milletçe kurtuluş ve sosyal adalet davasına dayanıyor." Sayfa 133
"Ümmet siyaseti, milletleri gerileten bir siyasettir. İnkişaf eden her millet, ümmet siyasetinden kurtulduktan sonra süratle medeniyet yolunda ilerlemiştir." Sayfa 170
Türk İnkılabının Karakterleri
Sadri Ertem
Mavi Gök Yayınları
184 sayfa
Yazar: Salih BORA - Yayın Tarihi: 10.03.2025 09:00 - Güncelleme Tarihi: 10.03.2025 10:49