Feminist Edebiyat Eleştirisi Üzerine Bir Değerlendirme
Feminist eleştiri ile feminist edebiyat eleştirisi arasında keskin bir ayrım olamayacağı ancak özdeş sayılamayacakları da açıkça ortadadır. Genel olarak feminist eleştiri toplumsal uygulamalar ve ideolojilere yönelirken, feminist edebiyat eleştirisi bu toplumsal ideoloji ve uygulamaların edebi metinleri nasıl şekillendirdiği ile ilgilenir. Temel bir çözümleme kategorisi olarak her ikisi de cinsiyete odaklanır. Her ikisi de kuramlar ve yerleşmiş feminist uygulamalarla ilgilidir. 1990’lı yıllarda başka disiplinlerdeki feminist düşünce ve seçkin bilim adamları topluluğunun dışında kalan feminist düşünceden etkilenmeden feminist edebiyat eleştirisi yazmak imkânsızdır.
Giriş: Feminist Eleştiri: 1960’lardan 1990’lara: Feminist eleştirinin üç temel varsayımı vardır:
- Cinsiyet dil yoluyla kurulur. Ardından yazı üslubunda görünür hale gelir. Üslup genel olarak cinsiyet ideolojilerinin ifadesini temsil eder. İdeoloji kavramını, kendi deneyimlerimizi kendimize ve başkalarına açıklamak için kurduğumuz düzenek, deneyimlerimizle başa çıkma yöntemimiz olarak bellemeliyiz.
- Cinsiyetle bağıntılı yazı stratejileri vardır. Kadınlar ve erkekler dili farklı biçimlerde kullanırlar. Her ikisinin de farklı söz dağarcıkları vardır. Bu söz dağarcıklarını farklı türlerden cümlelerle dile getirirler.
- Edebiyat eleştirisi geleneği, kadın eser ve eğitimlerini dışarıda bırakıp, var olanı takdir etmemek için eril normlar kullanır.
Sonuç olarak feminist eleştirinin temel amacı; bilginin kadın düşmanı organizasyonunu, bu bilginin akademik hayattaki, kitle iletişim araçlarındaki ve gündelik toplum hayatındaki politik kurgusunu açığa çıkarmak yoluyla temelinden sarsmaktır. Kadın ve erkeğin kültürlere göre değişerek biçimlenen kurgusal yapılar olduğu biçimindeki postmodern kanı da sürekli sorgulanmalı, evrensellik gözden kaçırılmamalıdır. Feminist edebiyat eleştirisi ise sürekli olarak toplumsal cinsiyet, sınıf, ırk ve cinsel tercihe seslenmelidir. Helene Cixous’un dediği gibi “Feminist metinlerin nabzında atan bir başkaldırı ve parçalanma retoriğidir.” Hiçbir zaman unutulmamalıdır ki, metin erkek unsurunu çevresinde dişinin tüm var oluşunun dönendiği gizli bir merkez, bir eksen haline getirir.
İkinci Dalga:Simone De Beauvoir, Kate Millet, FriedanGreer.
Mit Eleştirisi: Feminizmin merkezi sorunu kamusal ile kişisel arasındaki ilişkidir. Buna bağlı olarak edebiyatta otobiyografik yazı tarzları ön plana çıkar. Otobiyografi, popüler metinler ve bütünüyle edebiyat; bilinç biçimlerinin üretimi ve yeniden üretimi için uygun araçlardır.
Bütün kadınların güçlü erkek koruyuculardan hoşlandığı miti, en yaygın gündelik mitlerdendir. İğdiş eden dişinin geleneksel simgesi Medusa’dır. Geleneksel mitolojide dişi bilinçaltını temsil eder. Mitsel anne-kız ilişkisi ise Demeter-Persophene ilişkisinde ortaya çıkar. Bütün bunlara karşılık olarak feministlerin görüşüne uygun geleneksel mit imgeleri; mağara, toprak, tohum ve sudur. Konuyla bağlantılı olarak Wirginia Woolf’un “ Deniz Feneri” ve Alice Walker’ın “ Renklerden Mor” romanları okunabilir.
Marksist/Sosyalist-Feminist Eleştiri: Lillian Robinson’ın ideolojiyi metnin sosyal içeriğinde bulduğu yerde, Michele Barret metnin üretiminde, Birmingham Merkezi metnin ima edilen okurunda, Marksist-Feminist Edebiyat Topluluğu ise metnin yokluklarında, söylenende değil söylenmeyende bulur. Böylece bizler, metinsel bir yapı olarak kadın yazarın kendisine sahip oluruz.
Fransız Feminist Eleştirisi: Dil, bizim toplumsal cinsiyeti kavrama, kendimizi cinslendirilmiş varlıklar olarak bilme şekillerimizi, toplumun toplumsal cinsiyeti kavrama ve cinslendirilmiş özneler yaratma şekillerini belirler. Dil, bireysel ve toplumsal anlamda bilme biçimlerini sağlar. Bu bölümle ilgili olarak Julia Kristeva, Luce Irigaray, Helene Cixous metinleri okunabilir.
Psikanalitik Eleştiri: Temel soru şudur: Feminist eleştiri psikanalizden ne öğrenebilir? Batı düşüncesi tarafından oluşturulmuş fallik sembollere karşı koymayı öğrenmek ve psikanalizle deşifre edileni kadın vücudunun deneyimleriyle yazmak. Psikanaliz; rüya ve konuşma tarzı yoluyla her bir öznenin metnini okumaya çalışırken, özellikle edebi formların- yokluklar, çarpıtmalar, sürçmeler- öznenin kişiselliğinin gizli bölümlerine geçit sağlayabilecek kısımlara odaklanır. Edebiyat, okurun kendi bilinçaltı fantezilerine doğru harekete geçirilmesini sağlar. Edebiyat eleştirisi ise edebi metinlerdeki mecazları, istiareleri ve yoklukları inceleyerek bir yazarın gizli alt metnini açığa çıkarmaya çalışır. Bu bölümle bağlantılı olarak kuşatılma, çift kişilik, hastalık ve temalarının işlendiği Jane Austen, Mary Shelley, George Eliot ve Bronte’lerin romanları okunabilir.
Postyapısalcılık/Yapısöküm/Postmodernizm:Modernitenin nihai özellikleri; geçicilik, evrimci süreç kavramına meydan okuması, kentlilik ve Avrupa merkezci olmasıdır. W. Benjamin’in modernitenin öncü örneği olan Berlin pasajlarını ele alan “Pasajlar”, C. Baudlaire’in modayı incelediği Modern Hayatın Ressamı ve K.Marx’ın mal kuramına adadığı Das Kapital yapıtları kavramın çerçevesini çizer.
Postyapısalcılığa göre geleneksel edebiyat eleştirisi; sınıf ve cinsiyet temeline dayalı bir denetim ve iktidar biçiminden başka bir şey değildir. Sorunun belirleyici noktası, gücün yeri ve nerede olduğudur aslında. Konuyla ilgili 60 ve 70’lerde temel metinler, J. Derrida’nın Of Grammatology, R. Barthes’ın S/Z , M.Foucault’unThe Order of Things, J. Lacan’ın Ecrits ve P. Macherey’in A Theory of Literary Production adlı yapıtlarıdır. Postyapısalcı eleştiri ve feminist kurmaca üreten yazarlar olarak Margaret Atwood, Angela Carter ve Jean Rhys okunabilir.
Baudrillard, Lyotard ve Jameson’ın yapıdan çok yüzeyi vurgulamaları postyapısalcılıktanpostmodernizmeen belirgin geçiştir. Kültürün yüzey olarak okunabileceği ve anlaşılabileceği düşüncesi hâkimiyetini kurar. Postmodernizm içinde yaşadığı tüketici kültürünü yüceltir. Modernizm için çok önemli kadınlar için uzlaşmaz olan, eve ilişkin-kamusal ayrımı, postmodernizmintüketiciliğe olan ilgisiyle delinmiştir.
Feminist Edebiyat Eleştirisi, Maggie Humm, Yayına Hazırlayan: Gönül Bakay, Say Yayınları, 1. Baskı, İstanbul, 2002.
Yazar: Serkan PARLAK - Yayın Tarihi: 22.02.2016 09:00 - Güncelleme Tarihi: 16.02.2016 13:15