Ferit Edgü ile Hakkâri’de Bir Mevsim

Pirkanis köyünden hiç çıkmadım ki. Kalbim orada kaldı. Kalbim çatladı. Ben kendimi arıyordum ve kendimi Hakkâri'nin Pirkanis köyündü bulmuştum. İçinde sonsuzluğu barındıran bir mevsimi geçirecektim orada, bütün gözlerden ırak.
Beni anlayamasın; çünkü iki uç arasında gidip geldim. Bir başıma Batı'nın bir ucunda Doğu'nun öbür ucuna yolculuk yaptım. Kimseler yoktu. Sadece kitaplar vardı, bir de Süryani'nin gölgesi. Aşk uzak bir yalnızlık olup dolanmıştı boynuma, ayaklarıma. Beni buralara getiren gemiyi çoktan kaçırmıştım. Keçileri kaçırmama da ramak kalmıştı.
Denizi olmayan Hakkâri'ye mevsimden mevsime gelir gemiler. Beyaz gemiler çaresizlikler getirip giderler, arkalarında bir iz bırakmadan. Ben beyaz bir geminin içinde gözlerimi açtım. Öncesi uçsuz bucaksız denizdi ömrüm, sonrası uçurum uçurum dağ. Dağ ve deniz arasında kalakalmıştım bütün arayışlarımla, yarım kalmışlıklarımla. Rüzgâr ve su arasında kalmıştı ömrümün en zor mevsimi. Dilini bilmediğim insanlar gelip gidiyordu. Ağzımdaki dilim karıncalanıyordu. Kurşuni gökyüzünden kuş ölüleri dökülüyordu, arkamda bıraktığım kardan mezarlara. "Hakkâri" diyordum, kendi kendime "ben seni hak etmesem de haktanmış senin hayatıma girmen, bütün varlığımı alt üst etmen."
Hak ile Hakkâri arasındaki boşlukta duruyorum. Düştüm belki de buraya sınırların öbür ucundan. Tanımsız kayıtsız bir düşüştü benimkisi. Kafka'nın karabasanlarından fırlamış yersiz yurtsuz bir düşüş. Anadilimin hakkını vermediğim için Hakkâri'ye düştüm. Her şeyin dönüp dolaşıp Hakkın etrafında dönmesi tesadüf değil. Tek yalan, benim, geçmişim. Yani kendimi, aslımı inkâr etmem. Anadilimin hakkını verseydim gerçekten, belki de bütün bunlar başıma gelmezdi. Bir gün dağdan denize indiğimde anadilimin hakkını vermiş mi olacağım? Bütün dillerin hakkını verdim mi? Onların birlikte kardeşçe yaşaması için elimden geleni yaptım mı? Hiç bilmiyorum.
Gün ortasında dilimi mezada çıkarıyorum. Bu, suskunluğumu ve yalnızlığımı daha da artırıyor. Beyaz geminin düşüş düşünü görüyorum. Karla karışık kuş ölüleri yağıyor yalnızlığımın üzerine. Neden acı acı susuyorsunuz kuşlar? Siz de mi bana acıyorsunuz? Her köşe başına kardan bir mezar kazıyorum kendime. Korkularım depreşiyor. Ben herkesten ve her şeyden koptum. Düşüş ve kopuş birbirini tamamlıyor içimin kayıp kentinde. Hak etmesem de ömrümün bir mevsimlik Hakkâri'sini. Buradayım ve hiç yoktan ölüme yenilen hayatlara şahitlik yapmaktayım. Dilim çekiliyor, küçülüyor, ufalıyor. Anadilim gördüklerimi ifade etmede yetersiz kalıyor. İlk defa böylesi başıma geliyor. Kelimelerimi bir yere yerleştiremiyorum.
Boşlukta her şey. Nefesim boşlukta. Nefsim kör bir isyanı körüklemekte. Gördüklerim göremediklerimden çok daha fazla, çok daha ağır, çok daha tarifsiz. Yoruluyorum ve düşüşümü unutmak için kardan mezarlar yapıyorum ömrüme. Güneş ısıtmıyor içimi. Hiçbir yüzde kendimi, geçmişimi, geleceğimi göremiyorum. Baktığım gözlerin hepsi uçurum uçurum dağ. Dokunamıyorum onların uçurumlarına. Ulaşamıyorum hiçbirine. Bu tarifsiz temassızlık kahrediyor beni.
Halit'i, Muhtar'ı, Mustafa'yı, Seyit'i, Ramazan'ı, Alaaddin'i, Mehmet'i, İbrahim'i, Ali'yi, Ebubekir'i, Zaza'yı tanıyor muyum gerçekten? Ama onlar aklımdan hiç çıkmıyor. Biliyorum bundan sonra hep benimle olacaklar. Yollarımız kesişti bu dağ başında. Sonra ben gideceğim buradan, eski hayatıma döneceğim bir başkası olarak, bir başkasına benzemeden. Evet, bir başkasıyım artık. Her şeyimle değiştim, dönüştüm. Başı sonu olmayan yersiz yurtsuz bir düşüşüm ve kopuşum.
Mutlak bir değişim geçirdim, nesnel koşulların ötesinde. Marks ve Kafka'yı bir kenara bırakıyorum. Kendimi Süryani'ye daha yakın hissediyorum. Bundan sonraki hayatımda hep bu insanlar olacak, Süryani hep benimle muhabbet edecek. Ben onların şarkılarını okuyacağım onların sesiyle. Belki biraz kendi sözümü katacağım suskunluğuma, yalnızlığıma dayanak kılmak için. Ne yaparsam yapayım, yalnızlığımı güzelleştirmeliyim, yalnızlığımın iki yakasını bir araya getirmeliyim. Hakkari'de Bir Mevsim'in bana öğrettiğidir: İki yakası bir araya gelmemiş, eli ayağı birbirinden kopuk bir yalnızlık, haritada ismi olmayan bir şehre benzer. Mahsur kalırsın kendi içinde. Yokluk içinde yoksunluk, yoksunluğa gark olmuş bir yokluk. Çaresizce fiziki eksikliklerini içsel yalnızlığına giydirirsin.
Sevdim sana Hakkâri. Dağlarını, tek mevsimini ve tek mevsim içindeki yalnızlığımı sevdim. Pirkanis köyünde ölmek isterim. Son nefesimi düşüşümü ve kopuşumu tamamladığım uçurum uçurum dağlar arasında vermek isterim. Nasip olur mu, bilemem.
Ben hiç çıkmadım Pirkanis köyünden. Beyaz gemi ile Hakkâri'ye indiğim günü hiç unutamam. Kıştı. Yerde boyumca kar vardı. Yürüdükçe ayaklarım kara batıyordu ve adımlarımın bıraktığı boşluk ömrümün kardan mezarlarına dönüşüyordu. Buydu hikâyemin özü, özeli, öznesi, özeti. Arkamda kardan mezarlar bırakarak yürüyordum. Biliyordum, nereye gidersem gideyim, hep arkamdan gelecekti kardan mezarlar.
Hakkâri'de Bir Mevsim
Ferit Edgü
Everest Yayınları
252 sayfa
İstanbul, 2022
Yazar: Faik ÖCAL - Yayın Tarihi: 29.03.2024 09:00 - Güncelleme Tarihi: 03.03.2024 17:28
Harika bir inceleme olmuş emeğinize sağlık