Fevziye Abdullah Tansel’in Gözünden Mehmet Akif Ersoy
Fevziye Abdullah Tansel, 23 Şubat 1912 tarihinde Muş'ta dünyaya gelmiştir. Babasının görevi nedeniyle bulunduğu Elazığ'da özel hocalardan Kur'an okuma, Türkçe, Tarih ve Coğrafya dersleri almıştır. Anne ve babasını kaybetmesinden sonra ise İstanbul'a yerleşerek tahsil hayatına burada başlamış, ilkokulu Fatih'te ortaokul ve liseyi ise İstanbul Kız Lisesi'nde okumuştur. Akabinde de İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi'ne kaydolmuş ve 1935'de mezun olmuştur. Öğretmen olarak önce Konya'da daha sonra ise uzun bir süre Ankara Atatürk lisesinde çalışmıştır. Çeşitli üniversitelerde hocalık yaptıktan sonra 1973 yılında emekli olmuştur. Tansel 1985'te Türk kültürüne yaptığı üstün hizmetler nedeniyle yılın yazarı seçilmiştir. 4 Ağustos 1988'de hayata gözlerini yummuştur.
Fevziye Abdullah Tansel'in ilk ciddi araştırma-inceleme kitabi olan Mehmed Akif Hayatı ve Eserleri adlı çalışma, "Tenkidli Bibliyografya" eserin ilk baskısı 1945 yılında Kanaat Kitabevi tarafından İstanbul'da basılmıştır. Ayrıca 1973 ve 1991 yılında da Mehmet Akif Ersoy Fikir ve Sanat Vakfınca basılmış olan eser Ötüken Neşriyat tarafından 2021 yılında tekrar basılmıştır. Kitabı önemli kılan ise Akif ile ilgili yazılmış olan bibliyografyalar arasında açıklamalı olan tek bibliyografya olmasıdır. Kitapta, Ersoy ile ilgili olarak yazılmış olan eser, broşür, dergi ve özel sayılar ile ilgili bilgiler verildiği gibi, Ersoy'un eserleri ile ilgili bibliyografik notlar ile yazmayı planladığı eserleri ile ilgili bilgilerde içermektedir. Son bölümünde Ersoy'un Safahat'a almadığı şiirlerine yer vermiştir.
Ankara Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi Türk İslâm Edebiyatı ana bilim dalının ilk öğretim üyelerinden olan Tansel, aynı zamanda Türkiye Yazarlar Birliği'nin de ilk üyelerindendir. Bu açıdan bakıldığında eserdeki Ersoy'un şairliği ile ilgili ikinci bölüm daha da önem kazanmaktadır. İslami Türk Edebiyatı temsilcilerinden olan Akif hakkında yazılmış bu alandaki en yetkin eser olduğu söylenebilir. D. Mehmet Doğan, 1980'li yıllarda, bir dönem unutulmaya yüz tutan ve bazı kesimler tarafından da unutturulmaya çalışılan Tansel'in biyografisi ile ilgili olarak " Mehmed Akif'le ilgili çok şey yazılmış, çok esilip savrulmuştu. Buna rağmen Mehmed Akif'i hayati ve eserleriyle ortaya koyabilen mükemmel bir kitap bulabilmek güçtü." şeklinde kanaatini belirtmiştir. (Doğan, 1988, s. 45) Aynı şekilde Nihat Sami Banarlı da kitapla ilgili olarak: "Mehmed Akif Hayati ve Eserleri isimli bir monografisi ise bu tarz araştırmalar için ancak, bir örnek sayılabilecek ciddiyet ve olgunlukta bir ilim ve tetkik mahsulüdür." (Banarlı, 1983, s. 1232) Değerlendirmesinde bulunmuştur. Necip Fazıl Kısakürek de "Edebiyat Mahkemeleri" adlı esrinde Mehmet Akif Ersoy'un yargılandığı bölümde Tansel'e tanık olarak yer vermiştir. (Kısakürek, 2018, s. 52-53)
Bu eseri önemli kılan başka bir özelliği da, Akif'e ideolojik ön kabullerden veya kişisel etkilerden uzak; eserlerini merkeze alan ve malzeme olarak edebiyatı ön plana çıkaran bir bakış açısına sahip olmasıdır. Tansel bu durumu eserinin önsözünde;
"Akif hakkındaki neşriyat umumiyetle, onu, yenilikleri benimseyemeyen bir mutaassıp veya fazilet timsali, mukaddes bir varlık olarak tanıtır. Olduğundan fazla, hatta peygamber seviyesine yükselten dostlarının yazılarıdır; aleyhinde neşriyat ise, yine şahsî tesirler neticesindedir.
Kitabımızı yazarken dayandığımız esas, Âkif'in eserleridir. Manzum, mensur bütün yazılarını kronolojik olarak sıraladık; o zamana kadar, hayatının muhtelif safhaları hakkında dağınık, biribirine bağlanmayan ilgiye sahiptik; yaptığımız sınıflandırma ise, Âkif'i bütün hâlinde tanıma imkânı veriyordu. Bu yoldaki çalışmalarımız ilerledikçe, şairimizin, pek silik ve ehemmiyetsiz resmî hayatının arkasına gizlenmiş siyasî ve mânevî hayatı, hakiki şahsiyeti belirmeğe başladı" (Tansel, 2021, s. 17)
şeklinde ifade etmiştir.
Fevziye Abdullah'ın ifade ettiği gibi, Mehmet Akif, hayatının her anında halkının ihtiyaçlarını öncelemiş, bu doğrultuda düşünmüş, yazmış, mücadele etmiş ve yaşamıştır. Bu tutumunda son derece tutarlı, kararlı ve azimli olmuştur. Söylem ve eylemindeki bu tavrı yazı ve şiirlerine de aynen sirayet etmiştir. Kendisinden daha edebi değeri yüksek şiirler yazmasını bekleyenlerden biri olan Midhat Efendi'nin,
"-'Sizin eserleriniz arasında edebî olanlar hangileridir?' sorusuna cevap olarak: "Ben 'edebî' sayılacak hiçbir eser yazmadım. Çünkü benim eserlerimin çoğunu yazdığım sıralarda, memlekette edebiyattan anlamayanlar nüfûzumuzun bilâ-mübalağa yüzde doksan dokuzunu teşkil ediyordu. Benim emelim de, ekseriyete hitap etmek, onların dertlerine tercüman olmağa çalışmaktı. Zaten 'edebiyat' yapmağa ne vaktim, ne de kalemim müsait değildi. Edebiyatı Hâmitlere, Ekremlere, yani erbabına bıraktım. Fakat ne yalan söyleyeyim, eğer elimde olsaydı, onları da, o devirde 'edebiyat' yapmaktan men ederdim. Çünkü bence, nüfusun yüzde doksan dokuzu koyu cehaletten tamamıyla kurtulamamış olan bir memlekette, henüz en aydınlık ve basit fikirleri bile sökemeyen kimselere 'edebî' eser vermek, karnını doyuramamış bir kimseye meyve ikram etmek kadar garip bir hareketti." (Yazgıç, 1940)
şeklinde cevap vermiştir
Ersoy, her zaman halkını uyandıracak, onlara faydalı olacak şekilde yazmayı öncelemiş, tercih etmiştir. Ersoy, sanata da bu zaviyeden bakarak, estetiği değil faydayı önceleyen eserler ortaya koymuştur. Zira "Edebiyat" başlıklı yazısında da, şiir ve edebiyat için 'süs' diyenlerin bulunduğunu, bunun ancak karnı tok, sırtı pek olan milletler için geçerli olduğunu ifade etmiştir. Zira şu anda bizim toplumumuzun, öncelikle süsten, çerezden ziyade yiyecek ve giyeceğe ihtiyacı olduğunu, 'sanat' sanat içindir, sanatta amaç yine sanattır, edebiyatta edebiyattan başka bir gaye aramak sanatı takyîd etmektir' gibi yüksek nazariye ve söylemlerin bizim idrakimizin çok üstünde olduğunu ifade etmiştir.
Fevziye'nin de vurguladığı gibi, Ersoy'un yetiştiği dönemde, Batı edebiyatının etkisinde kalan Servet-i Fünûn devrinde hüküm süren realizm akımı öne çıkmıştır. Ersoy'un klasik şekillere bağlı olması, vezni ve dili belli kaidelere uygun olarak kullanması bakımından daha çok Parnasizm akımına yakın olduğu zaman daha ziyade Mısır öncesi kaleme aldığı şiirler için söylemek mümkündür. Halbuki ki Mısır'da bulunduğunda kaleme aldığı şiirleri, daha ziyade duygu yüklü şiirler olduğu görülmektedir. Mısır'da yaşadığı süre zarfında dini-didaktik manzumelerin yerini dini-lirik şiirler almaya başlamıştır.
Tansel'e göre zaman içerisinde Akif'in şiirleri gerek üslup gerekse içerik olarak değişmiştir. Buna göre Akif'in 1945 Hilvan'da de yazmış olduğu "Gece" adlı şiir ile "Hicran" ve "Secde" adlı şiirlerinde, Vahdet-i Vücut felsefesini şiirleştirerek mistik şahsiyete bürünmüştür. Bu şiirlerinde Allah'a olan özlemini, hasretini dile getirerek adeta kavuşamadığı bir sevgili şahsiyeti vermektedir. 1926 yılının Ocak ayında kaleme aldığı bu üç şiiriyle lirizmde zirveye çıkmıştır.
Mehmet Akif, Mısır'a gelmeden önce, Ankara'dan İstanbul'a dönünce büyük bir hayal kırıklığına uğramış ve artık cemiyet içerisinde içtimai bir mücadele sürdürmenin imkânının ortadan kalktığını görmüştür. Bunun üzerine mücadelesini Türk edebiyatına yeni eserler vererek gerçekleştirmeye karar vermiş ve bu düşüncesini de Eşref Edib'e şu sözleriyle ifade etmiştir.
"Niyetim artık çekilmek, yazılarımı yazmaktır. Umumî Harbe dair hatıralarımı yazdım. Bundan sonra Millî Mücadele hatıralarını yazmak istiyorum. Sonra daha birkaç mevzuum var. Çocuk şiirleri yazacağım hemde mensurım. Manzum bir piyes de yazmayı tasarladım. Tarihî bir vak'adan istifade edeceğim. Sonra Haccet'ül-Veda var. Maksadım şöyle bir kenara çekilmek, bu işlerle meşgul olmaktır." (Edib, 2011, s. 447)
Ersoy'un bu düşünceyle yazmayı düşündüğü eserler arasında Mısır yıllarında Selahaddin Eyyubi, İstanbul'un Fethi, Alpaslan, ikinci Asım, (bu kurguya göre Asım Avrupa'dan dönecek ve Kurtuluş savaşına katılacaktır. Yine bu eserde İnönü ve Sakarya savaşları anlatılacaktır.) İspanya'ya giderek Endülüs uygarlığının kalıntılarını inceleyip onları yazmayı, Himalaya dağlarına çıkarak Ganj vadilerini dolaşıp buralarla ilgili şiirler yazmak düşüncesi vardı. Ancak maalesef, Akif bunları gerçekleştirememiştir. (Tansel, 2021, s. 129)
Ersoy'un manzum hikâyeleri yapı olarak ortak özellikler taşımaktadır. Bu hikâyelerde genelinde tahkiye, tasvir ve diyalog değişmez öğelerdir. Bununla beraber hikâyelerdeki durum ve olaylara tanıklık yapan bir anlatıcı da bulunmaktadır. Bu anlatıcı zaman zaman birinci ağız olurken bazen de üçüncü şahsın ağzından hikâye aktarılmaktadır. Ersoy, şiir ve manzum hikâyelerinde Türkçeyi başarılı bir şekilde kullandığı görülmektedir.
Fevziye, Ersoy'un yazım ve şiirleri olan kalem ürünlerinde genellikle anlamı açık, belirli bir durum veya konuyu, düşünce veyahut duyguları ifade ettiğini, eserlerinde anlamın dolaylı değil direkt olarak yer aldığını ifade etmektedir. Zira Akif'de kendi sanatını değerlendirirken yazdıklarının şiir değil, manzum olduğunu ifade etmektedir, Akif aynı zamanda sanatı hakkında değerlendirmelerde bulunarak kendi poetik görüşlerini de açıklama ihtiyacı duymuştur
Mehmet Akif Ersoy, tefsir yazılarını da hem mensur hem de manzum olarak yazmıştır. Ersoy'un tefsir konusundaki yazılarında, çalışmanın gerekliliği, tembelliğin kötülüğü, ilmin değeri ve cehaletin kötülüğü, münafıkların tanımlanması, yanlış kader ve tevekkül anlayışı, ümitsizlik, milliyetcilik, umumi azap sebepleri, işlerimizde dürüstlük ve doğruluk, salih amel, taklitçilik, tarihten ders çıkarılması, afaki ve enfüsi ayetler, dinde orta yol, sabır, düşmanlara karşı kuvvet hazırlamak ve teceddüt gibi konuları işlemiştir.
Fevziye Abdullah'ın bu eseri; Ersoy ile ilgili olarak yazılmış olan bibliyografyalar içerisinde açıklamalı tek bibliyografyadır. Tansel bu esrinde, o ana kadar Ersoy hakkında yazılmış bulunan eserler, broşür, makale, dergi ve özel sayılar, Akif'in kendi eserleriyle ilgili bibliyografik notlar ve hatta yazmayı planladığı eserleriyle ilgili bilgileri de içermektedir. Her ne kadar daha sonra çok kapsamlı araştırmalar yapılmış, daha geniş kapsamlı çalışmalar olsa da, Ersoy la ilgili yapılmış ilk, yayınları hakkında oldukça değerli, kıymetli bir rehber olması hasebiyle Akif'i anlamak isteyen herkes tarafından okunması gereken bir eserdir.
Kaynakça
Banarlı, N. S. (1983). Resimli Türk Edebiyatı Tarihi. İstanbul: Milli Eğitim Basımevi.
Doğan, D. M. (1988). Sessizce Giden Biri. Türk Edebiyatı, 46.
Edib, E. (2011). Mehmed Akif: Hayatı, Eserleri ve Yetmiş Muharrririn Yazıları (2.Baskı b.). İstanbul: Beyan Yayınları.
Kısakürek, N. F. (2018). Edebiyat Mahkemeleri (7.Baskı b.). Büyük Soğu Yayınları.
Tansel, F. A. (2021). Mehmet Akif Ersoy (4.Baskı b.). İstanbul: Ötüken Neşriyat.
Yazgıç, K. (1940). Ahmet Midhat Efendi Hayatı ve Hatıraları. İstanbul: Tan.
Yazar: Nihat ÇINAR - Yayın Tarihi: 11.10.2023 09:00 - Güncelleme Tarihi: 11.10.2023 09:30