Fırtınan Kutlu Olsun
Çağın balans ayarlarıyla oynandığı günümüzde herkesin her şey hakkında yorum yapmaktan geri durmadığı bir zaman dilimindeyiz. Herkesin bir sosyolog, psikolog, biyolog, spor yorumcusu, haber analisti, stratejist, siyasi parti temsilcisi, etimolog, gurme, sosyal medya uzmanı olduğu bu çağda okuyup yazmak ve bu bir çok özelliği barındıran insanlara bir şeyler söylemek, belki hatırlatmak, belki kendine dönüşün hikâyesini anımsatmak, belki de unutmaya yüz tutmuş duyguları, iyilikleri, tavırları hatırlatmak çok zor iştir.
Unutulanları hatırlatmak, vicdanî olanla insanî olanın eşdeğer olduğunu söylemek için kimi zaman kimi yazarlar girişimlerde bulunur. İyi olan vicdani olandır ve vicdani olan aslında insanî olandır. İnsanın vicdana çağrısı yine insanlar için olduğu için aslında bir nebze de olsa durumun izahtan vareste olduğunun işaret edilmesidir.
Sorumluyuz. Birbirimizin birbirimize yaptıklarından. Birbirimizin birbirimize kırılmalarına, darılmalarına, eziyet etmelerine, vurmalarına, kırmalarına, ezip geçmelerine, kovmalarına, hatta ve hatta sövmelerine karşı bir sorumluluk duygusu ile insanî duyguların yeşertilmesine… Çok mu hayalperestiz ya da çok mu iyimser.
Çok mu kurgusal ve renkli düşüncelere sahibiz yoksa çok mu çocuksu ve temiz düşünceler içerisindeyiz. Zararı yok. İyilik düşüncesinin peşinden maraz arayanların ve “iyilikten maraz doğar” sözünden beriyiz. Varsın doğacak olan doğsun, çünkü her doğuş sancılı ve her doğum mucizevi bir gerçekliktir. Yeter ki iyilik eksilmesin kalplerden, pencerelerden, elden, ayaktan, sözden, kulaktan, gözden ve dilden. Eksilen iyilik dünya sahnesinde bir güzelliğin de eksilmesi demektir.
Güzelliğin eksildiği dünyada birbirini kovalayacaktır elzem olanlar…
Fırtınaya Sarılmak
Dünya üzerine söz söylemek, yaşanan insanlık durumunu gözler önüne sermek bu gün toplumsal gerçeklik adı altında çeşitli biçimlerde söz konusu edilmektedir. Bu gün kitlesel biçimde gerçekleşen göç olgusunu, mültecilerin dramını, yaşanan acı olayların çeşitli yansımalarını farklı mecralarda, çoğunlukla haber bültenlerinde üç-beş dakikayla göz önüne getiren ajanslar yaraya merhem olmaktan ziyade yarayı kaşımaktan öteye gidememektedir.
Mustafa Kutlu, “Fırtınayı Kucaklamak” adlı eserinde kucaklaşması zor, çetin ve büyük güç gerektiren bir olguyu gözler önüne sermeye çalışmaktadır. Mültecilerin yaşantısını sözü eğip bükmeden direkt olarak ifade ederek aktarmaktadır. “Sormaya Geldik” yazısı fırtınanın boyutunu da gözler önüne sererek… şunları aktarır:
“Bağırlarına basmışlar çocukları ve dişlerini sıkarak. Yağmura, kara, dipçiklere ve saat kulelerine aldırmayarak, Tel örgüleri yarıp duvara tırmanarak. Bozbulanık, coşkun bir nehrin kederli köpüğü gibi. Aniden havalanan sığırcık sürüsü gibi. O kadar kalabalık ve kocamanlar ki kimse görmüyor onları. Bakıyorlar ama görmüyorlar. Ne televizyonlar ne uydular ne çocuk mamaları ne don ne gömlek” s.9
Fırtınayı Kucaklamak, insana, hayata, şehre, hüzne, kuşlara, kedilere ve acıya dair Kutlu’nun biriktirdikleri. Güzelliklerin git gide eksildiği dünyamıza, bu güzelliklerin giderek eksildiğinin acı bir itirafı, fakat bu güzelliklerin artmasına, sahip çıkılmasına dair de bir ayrıntı…
Fırtınayı Kucaklamak
Mustafa Kutlu
Dergah Yayınları
144 Sayfa
Yazar: Bilal CAN - Yayın Tarihi: 11.04.2019 15:54 - Güncelleme Tarihi: 11.04.2019 15:54