Flaş Ya da Absürt: Ahmet Murat Şiirinde Değişim
Şiirde Değişim Şiirin ve Şairin Değişimi
Şair sayısı kadar şiir tarifinden söz edilir sıklıkla. Çünkü şair bir kendilik ve özgüvendir. Başkasının yaptığı bilgilendirmeyi çoğunlukla temel almaz, alamaz. Kendi penceresinden görüleni isimlendirir. Değişkenliğe ad olan bir fenomendir şiir nihayetinde ve konu da sanat / sanatçı özerkliği meselesidir. Yeri gelmişken sanat / sanatçı özerkliği meselesine kısaca değinelim. Günümüzde yaygın kullanımıyla sanatın özerkliği, sanatçıya ve genel olarak sanata, sanat dışı bir alandan (mesela siyaset, ticaret, tarikat hatta ideoloji vb.) müdahale edilmemesi üzerine kuruludur. Sanatın özerk, yani kendi yasaları olduğu/olması gerektiğine dair bir tavırdır. Sanatın ve sanatçının ontolojik anlamda özerkleşmesi, bir kurumsallığı da içermesi bakımından, modernliğin karşısındadır. Çünkü modernizm bilime, akla, faydaya, gerçekliğe dayanır; sanat ise bir nevi bunlardan (yanına beher miktar alarak) kaçıştır. Modern anlamda "bilgi" tanımını yapan Kant, "sanatın rasyonalitesi, rasyonel olmamasıdır" belirlemesini de yapmaktadır. Sınırsız tanımlara sahip olan şiir sanatının, şairini de değişime zorladığı vakıadır. Sorularının cevabını şiir üzerinde bulmaya çalışanlar, sonsuza uzanan bir şiir evreniyle karşılaşır ve cevap yerine daha çok soru bulur. Çünkü değişen şeylerle beraber şiire bakış da, şiirin kendisi de değişmektedir. Bu değişim de bir 'kendilik'tir. Bir güç uygulayarak şiiri değiştiremezsiniz. Şiir tahrifçilerinin yanılgısı da tam buradadır ve hiçbir tahrifçi (ya da grubu) şiir anlamında kalıcı olamamıştır. Kalıcılık bu bağlamda şiiriyete matuftur. Dönemsel özelliklerinden dolayı literatürde yer alma gerçeğini bu bağlama katmadan ifade ediyorum. Şiirdeki değişimi, edebiyat tarihinin işaret ettiği şekilde ve kadar görme eğilimi; estetik zevk gelişiminin yükselmesiyle hüsrana uğrar. Aksi olsa, 'değişim' ve 'yeni' adlarıyla boy gösterenler çığlık yerine nâra atardı ve lise ders kitapları dışında da bir kıymeti harbiyesi olurdu. Her şairde, her dönemde, her akımda ve her toplumda farklılık ifadesi olan bir meseleye değinmek gerek: şiirin başat unsurlarına bakışın netleşmesiyle yukarıda çizilen manzaraya ihtiyaç kalmayacaktır. Ancak, şiirin başat unsurlarını tespit için üyelerine itiraz edilmeyen bir komisyon oluşturmak da imkânsızdır. Hadi bu oldu diyelim, başat unsurlar şiirin gövdesi olabilir ki hamuru için şairin iklimi, anlam dünyası ve imgelemi kişisel olacağı ve kendilik kuralı gereğince şiir yazılacağından, girişim akim kalacaktır. Şiir, bir kisveye bürünür ve bir zaman diliminde kendini yazdırır, değişimi ortaya koyar. Has şiirin her imgesi bir değişimdir esasen. Çünkü kendisinden önceki belirlemeler ve imgelerden bağımsızdır. Önemli bir noktadır burası, şiirimizdeki önemli değişimleri incelediğimizde alenen görülür; bağımsızdır ama kopuk ve tamamen o bağlamın dışında değildir. Bağlam, eklemlenen ve birbirini ya reddeden ya da geliştiren grupları gösterir bize. Mesela Tanzimat şiiri büyük ölçüde Divan şiirine tepki olduğu halde o şiirin bütün imkânlarını kullanmıştır. Yine Fecr-i Ati de Servet-i Fünun anlayışına eklemlenmedir. Şiirde değişim en kötü ihtimalle kasıtlı bir yok etme hareketine matuftur. Tanzimat'la başlayan ve Cumhuriyetle şiddetlenen bir "edebi yok etme" işleminden söz edebiliriz. Haşim içine, Akif ve Yahya Kemal dışına sürgündür. Daha somut örnek Garip akımıdır. Attila İlhan Garip'le ilgili "İsmet Paşa diktasının ürünü" tanımı yapar.(Özger, 2021, s. 53) Ancak değişimin bir sebeple ve şekilde ortaya çıkıp sahayı kasıp kavurması söz konusudur. Bazı şairlerin değişim havasına kendiliğinden ve dönemsel saiklarla girdiğini de söylemeliyiz.
Ahmet Murat Şiirinde Değişim
Bir söyleşide Ahmet Murat: "Şiirin ölçütü, kanıtı, yöntemi, mecrası şairdir." Der. (Yeğin, 2022) Şiire yaklaşım açısından çok değerli ve güçlü bir geleneği işaret eden bu cümle, kendisinden önceki benzer yaklaşımlara atıf olma ya da onları sürdürme eğilimi olması açısından, önemli bulduğumuz bir tavırdır. Şiirin şuurunu oluşturan altyapı yalnız şiir olmalı çünkü. Ahmet Murat'ın cümlesini kendi söyledikleriyle temellendirmeye çalışalım. Şairin "Şarkıyı Kes" şiir kitabı üzerine yapılan söyleşide S. Kemal Yazgıç soruyor: "Geçen zaman içinde şiirinde ne değişti ne aynı kaldı?" Şairin cevabı: "Bunu kesinkes söylemem zor. Çünkü şiirime belli bir mesafeden bakmamı gerektiriyor, zorluk da bundan kaynaklanıyor. Şiirimde, ses, ritim, imge, benzetme gibi yapıyla ilgili meseleler söz konusu olunca, belli bir tutarlılık ve bütünlük görüyorum. Şiirlerimi tek ciltte toplasam yadırgamam. Ama tema gibi, bence yapıyla doğrudan ilgisi olmayan bir meselede bazı değişimler var. Yıllar içinde şiirimin tematik bir çeşitliliğe uğradığını, hatta tematik bir çeşitlilik aradığını söyleyebilirim."(Yazgıç, 2022) Şairin cevabında yapısal olarak değişim olmadığı, tematik değişimler ve arayışlar olduğu belirtilmiş. Bu cümle önemli. Ancak bu cümleye biz ihtiyatla yaklaşmak zorundayız. Çünkü edebiyat dünyasında oluşan tecrübe bize şunu göstermektedir: şiirindeki değişimi en son şair fark eder. Önceki kitaplarından bazı örnekler alalım: "Toprağı ve suyu seyredişini öveceğim / Son cemrelerin dansa kaldırdığı" "Yalnız bir sincabım belki / Gömdüğü cevizlerine küsen" "Körler uyuyor, şimdi rengârenktir karanlıkları" "İlk insanlardan birinin gözleridir/gök geometrisiyle çarpışırken geceleri gözlerim" "Ta içinde bir bardak / bekliyor, dolunca kırılacak..." (Kaf ve Rengi) "Ben geçerdim kaşık bala gömülüyor gibi ağır/Bir çocuğa bir rüya damlıyor gibi hafif Hayır, anlatamadım." "Hayat fanidir, üç yudumda içilir, elhamdülillah/ Duvarlar göçer, açlıklar biter, uyku sevilir" "bir insan bir insana kışın bakmalı" (Kış Bilgisi) "Bir yudumda içilir akşam ezanı / Hilal göründü, kara göründü, kurtulduk İlk orucuyla süsleniyor kızım aynada Bir ümmet anlaşıyor ışık hızıyla / Hilal göründü, kara göründü, kurtulduk Ekmek sıcak, Allah güzel, sen iyi" "senin katı kalbin ya da yufka aklın" (Şair ve Bisiklet) Açıkçası en beğendiğim bölümler. Şairin soruya verdiği cevapta kullandığı, "ses, ritim, imge, benzetme" bağlamında tutarlılık ve bütünlük kavramlarından söz ettiğini dikkate alarak bu meseleye "Kaf Ve Rengi" kitabından aldığım mısralar üzerinden kısaca değinmek isterim. Aslında diğer dört kitapta da bu şiir akışı -Şarkıyı Kes hariç- hemen hemen aynı minval üzere sürüyor. Retoriğe yaklaşan söyleyiş olsa da şiir bariz şekilde kendini gösteriyor. Sesletme işçiliği olmasa da şiirlerde güçlü bir ses var. Bu güçlü ses şiirde müziği sağlıyor. Bazı kullanımlarda var olan artikülasyon bozukluğundan dolayı bu müzik için düzenli, makamlı ya da melodik demek çok zor. Onun yerine "serbest tartımlı" (parlando) ezgilerden oluşan bir bozlak ya da hoyrat benzetmesi yapılabilir. "Ta içinde bir bardak / bekliyor, dolunca kırılacak..." mısralarında bardak imgesi güçlü bir aktarmayla, Mürsel mecazla oluşturulmuş. Aynı zamanda halk içinde yaygın bir söylemi ifade ediyor. Güçlü sesi örneğin bu mısralarda benzer asonanslarla (5xa, 5xi) sağlamış. Aforizma mısralar şiirin tamamlayıcısı gibi. Son tahlilde güçlü, derli toplu ve iyi ve üst bir şiir dilinden söz edebiliriz. Meseleyi şairin verdiği cevaptaki cümlelerinden yola çıkarak açmıştık. Fazla uzatmayalım, yayınlandığı dönemlerin belki de en iyi şiirleri bu şiirlerdi.
Şarkıyı Kes Şiirlerindeki Yeni Atmosfer
Beşinci şiir kitabının ismi "Şarkıyı Kes" (Murat, 2021). Bu ilk dört kitabından da farklı bir isim. Argodaki "şekli kes, tipi kes, stili kes" gibi kullanımlardan uçlandığını düşündürdü bana. "…kes" ifadesi aslında 2010'larda yaygın bir kullanımdı. Dikkat çekme, şaşırma, övme ve hafifçe dalga geçme gibi anlamlara geliyordu. Böyle bir ismi niçin tercih ettiğiyle ilgili de söyleşide benzer bir soruya verdiği "şiirin artık toplum için bir anlam ifade etmiyor olması?" dolayısıyla bir nebze yeni kuşağa yaklaşma gerçekliği ve popülizmi olduğunu sanıyorum. Edebiyat sosyolojisi açısından bu yaklaşımı yanlış bulmak da söz konusu değil. Şiirden uzak genç kuşağı, bir tür yaklaştırma ameliyesi sayılabilir. "Şarkıyı Kes" kitabındaki söyleyici tavrının, önceki kitaplarından farklı yanları olduğunu söyleyebilirim. Şairin dış dünyayla uyum sağlaması veya ona karşı direniş göstermesi kaynaklı kişi Personadır. İki karşıt kişilik arasında dengeyi temsil eder. Persona bir tür şiirdeki söyleyici, başka bir açıdan da söyleyiciye karşı geliştirilen bir davranış şeklidir. Bu ikisi arasında farklılaşma ve çelişki ortaya çıkabilir. Şair, hemen her şiirde bir söyleyici üretir. Bu söyleyici kendisi değildir. Yalnızca o şiir için yaratılmış kişidir. Görevi ve varlığı o şiir metnini söylemekten ibarettir. (Aktaş, 2011). Ahmet Murat şiirinde de personaya hitap ve onunla söyleşme kısımları var. Bu bağlamda şairin önceki kitaplarındaki söyleyici tavrının kısmi şekilde devam ettiğini ve fakat büyük ölçüde değişime uğradığını ifade etmek gerekiyor. Mesela, şairin bütün kitaplarında olan, kullanımları tersine çevirme, şiiri sondan başa doğru kurma ve okuru şaşırtma itiyadı devam ediyor: "İçinde her şey evvela", "Edebiyat oluyor önce / daha yaşanmadan hayatta" (Yazma ve Lanet), "iki çırak küfürleşti dostça "(Fark eder mi Yaşlanırken). Hatta şairle söyleyicinin iki farklı şiiri tek potaya soktuğu, iki farklı söyleyiş ürettiği not olarak eklenebilir. İncelmiş ses ve inişli çıkışlı ses. Hangisinin şaire, hangisinin söyleyiciye ait olduğunu kestirmek çok zor. Dilin anlamsızları olan bağlaç ve edatların kullanımı da aynı, yani fazlaca ve "yerindelik" ilkesine aykırı. Evvelen ifade ettiğimiz gibi, "şiirde ziyade kelime, ziyade anlama yol açmaz." Çünkü kullanılan her gösterge alımlamayı dondurur-durdurur. "Gerçek hayat diye bir şey var, duyuyorsun / bir hayattır seninki de / gerçeği mi tartışılır ama"(Yazma ve Lanet). "Sence sever miyiz bu sabahı / taze cevizler gibi yuvarlanıyor neşesi / lastik bir top gibi fırlıyor sokağa güneşi / kepenk seslerindeki öfke mi, sevinç mi" (Fark eder mi Yaşlanırken). Yine bu aldığım birimlerde de görüldüğü üzere söyleyici ile persona arasında diyalog söz konusudur. Ahmet Murat şiirinin "Şarkıyı Kes" kitabında başka bir mecraya doğru yöneldiği görülüyor. Bunun hangi saiklarla olduğu bizce meçhul. Gördüğüm kısmına dair yorumlarımı sırasıyla yazayım. Bahse konu ettiğim başka bir mecra ifadesi absürtlük üzerinden ilerliyor. Bunları ses, aklın anlama sürati, bağdaştırmalar, benzetmeler ve imla açısından ele almak gerekiyor. "İçine bakmak serbest, derinliği korkutmaz ölüler" (DÜN:) mısraı örneğin. "İçine" kelimesinden sonra "serbest" sesi müzikal hale getirecek durumda. Ancak "İçine" den sonra "bakmak" gelmiş. Ses yatay seyirden bir anda yukarıya çıkıyor. Ses iniş ve çıkışlarının kademeli olması gerekir. "Dünyanın bir tadı vardıysa kaçtı / Halep'te farıdı büsbütün feri" mısralarında da durum aynı. Aslında şiirlerinin tamamında bu neviden ses sorunu bahis konusu edilebilir. "Halep'te farıdı büsbütün feri" mısraını aklın anlama sürati bakımından da ele almak mümkün. Mısraı anlamayı kapatmak adına bir tülle anlam örtülmüş gibi duruyor. Akıl, Halep şehri etrafında yan paslarla dolanıp duruyor. "Var git dünya, hilafsız yalan" mısraında da benzer şekilde yana ve geriye verilen pas, ileri doğru çalışan aklı bypass ediyor. "Günün geçmeyişinden kim incinir" ifadesinde de "sesinde çiçek tozları" kullanımında da aynı şeyler geçerli. Benzetme, malumunuz, zayıf olanı güçlü olana bir yönden yakıştırmadır. "Gün doğuyor ve siren gibi kıymık gibi ötüşün" mısraında bir varlık başka bir varlığa benzetilmemiş. Ötüş kıymığa ve sirene benzetilmiş. "Götürmediklerin batık gibi aklında" ifadesinde de benzer durum söz konusu. "Göçmen kuşların / çekip giderken açtığı çizikler zonklarken gökte", "yonga gibi kopuyor sesin senden sendeleyip" mısralarında alışılmamış bağdaştırma yapılmış ama bağdaştırma aklın sürat edebileceği sınırın dışında. Dolayısıyla bağdaşmamış diyebiliriz. "Fransız ihtilalini kafaya diktiğinden eminim" mısraı güçlü bir buluş. Fransız ihtilâli dünyayı "dandik devletler" çöplüğüne çevirdi, bu kesin. ("Ulus devlet dandik devlettir." Prof. Dr. Mehmet Çetin- Sıra Dışı-Ülke TV Programı) Dünyanın kimyasını bozan bir mayi-içki gibi görülmesi sağlam bir şiiriyete kapı açıyor ancak bağdaştırma açısından sıkıntılı. Şairin imlasıyla ilgili söylenebilecek şeyler var ancak bu hususu şair seçimi olarak değerlendirmek gerekir.
Sonuç
Ahmet Murat şiiri son aşamada sürekli artan bir dozda değişiyor. Durumun olumlu yanları da olumsuz yönleri de var. Buna şiire bakışınız karar verecek. Değişimi dildeki sarmallık helezonik dil, hastalıklı tekrar, kültürel ve felsefi fırtınalar, sabuklamalar, anlamsızlıklar, etimolojik bir bilinç akışı, delilik-akıllılık sınırı, gerçeklikle şiiriyet arasında kalmışlık vb. adlarla inceleyebilirsiniz; şiir hassaları olan ses, anlama sürat, bağdaştırmalar, benzetmeler ve imla açısından da. Çoklu inceleme yöntemleri açısından örneklem özelliği var bu şiirlerin. Malumunuz, şiir sanatların en incesidir. Fazlalık kaldırmaz. Bir ağırlık ya da yalpa mısra, kulağı tırmalayan bir ses şiiri yok edebilir. Ahmet Murat şiirinde ikili şiir söyleme (Şair ve söyleyici) fazlalığa yol açıyor. Şiiriyetin dış şartı olan çağrışım ve iç şartı olan özgünlük, duygu çoğaltma ve söyleyiş derinliği unsurları; şiirin atmosferini oluşturan imgeden bağımsız değildir. Ahmet Murat şiiri bunları karşılıyor. Hatta ürettiği imgelerin iç ve dış dinamiklerle beslendiği görülüyor. Şiirin imgelerle yetinmediği de malumdur. Ahenk, eskilerin tabiriyle derûni ahenk gerekir. Bu metni yazdıran itki de bağlamı oluşturan da değişimin, şairin kontrolünden çıkmış olması şüphesi…
Kaynakça
Aktaş, Ş. (2011). Edebiyat ve Edebi Metinler Üzerine Yazılar. Kurgan.
Murat, A. (2021). Şarkıyı Kes. İstanbul: Ketebe.
Özger, M. (2021). Kusurlu Güzellik. Ankara: Hece.
Yazgıç, S. K. (2022, 5 27). Edebistan.
Yeğin, H. (2022, 02 22). dünyabizim
Yazar: Ethem ERDOĞAN - Yayın Tarihi: 01.03.2023 09:00 - Güncelleme Tarihi: 02.03.2023 09:36