Gizemin Peşinde: Bir Gezginin Hikayesi
Amin Maalouf'un "Baldassare'nin Yolculuğu" romanı, 1666 yılının mistik ve apokaliptik havasını, Doğu Akdeniz'de doğup büyüyen Cenevizli bir kitap tüccarının gözünden anlatıyor. Romanın baş kahramanı Baldassare Embriaco, o dönemde dünyanın sonunun geleceğine dair yaygın inanışlarla çevrilmiş bir dünyada yaşıyor. 1666 yılı, "Canavar Yılı" olarak adlandırılıyor ve bu sayı İncil'deki 666 numarasına atıfla kıyamet işareti olarak kabul ediliyor.
Bu karanlık dönemde Baldassare'nin arayışı, sadece bir kitapla sınırlı değil; aslında o, Tanrı'nın "Yüzüncü Adı" olarak bilinen gizemli ve apokrif bir eseri bulmaya çalışıyor. Bu eserin, insanlığa huzur ve kurtuluş getirebileceğine inanılıyor. Ancak Baldassare'nin bu yolculuğu, yalnızca bir kitabı aramakla sınırlı kalmıyor; aynı zamanda kendini, inançlarını ve hayatta anlam bulma çabasını da içeriyor. Maalouf, bu hikâye aracılığıyla dönemin tarihsel ve kültürel karmaşasını ustalıkla betimleyerek, mistik ve felsefi temaları işliyor. Baldassare'nin arayışı, bireyin kendi varoluşsal sorularıyla yüzleşme çabasını temsil ederken, roman okuyucuyu da kendi içsel yolculuğuna davet ediyor.
Maalouf, bu tarihsel dönemi ve atmosferi ustalıkla kullanarak, sadece bir bireyin değil, bir toplumun da korkularını, umutlarını ve arayışlarını yansıtır. Baldassare'nin Tanrı'nın "Yüzüncü Adı"nı araması, bir anlamda insanın evrensel olarak mutlak gerçeği, huzuru ve anlamı arama çabasının sembolü haline gelir.
Roman hem dışsal bir macera hem de içsel bir sorgulamanın hikayesidir. Ana karakter Baldassare Embriaco, Gibelet'te yaşayan bir antika tüccarıdır ve hayatını az bulunan kitaplar ve eski eserler satarak kazanır. Onun serüveni, on yedi yıl önce Moskovalı bir Rus olan Evdokime'nin kendisine gösterdiği ve 1666 yılında kıyameti duyuracağını düşündüğü bir kitapla başlar. Baldassare, bu mistik ve apokaliptik kitabı bir dürtüyle satar, ancak sonrasında pişmanlık duyar ve onu geri kazanmak için bir yolculuğa çıkar.
Ancak Baldassare'nin peşine düştüğü sadece o kıyamet kitabı mıdır? Burada Maalouf'un derinlemesine işlediği bir tema öne çıkar: Baldassare'nin arayışı, bir nesneden çok daha fazlasıdır. Kitap, Baldassare için bir simge haline gelir. Hem dünyanın geleceği hakkındaki belirsizlikler hem de kendi hayatının anlamını bulma isteği bu kitabın peşinde birleşir. Kitap, bir umut ve anlam sembolü haline gelir; tıpkı insanların kıyamet beklentileriyle dolu bir dünyada, belirsizliğe rağmen bir anlam aradıkları gibi.
Yolculuğunun her durağı, içsel bir sorgulamayı tetikleyen bir aşama olarak işlenmiştir. Maalouf, tarihsel olayları ve kişisel krizi ustalıkla iç içe geçirerek, okuyucuyu karakterle özdeşleştirir ve onların da bu içsel sorgulamalara katılmasını sağlar. Hayatın belirsizlikleri içinde anlam bulma çabası, her okuyucunun kendi iç dünyasında yanıt arayabileceği bir düşünsel serüvene dönüşür. Anlatıcının bu maceraya nasıl sürüklendiği, karakterin içsel çatışmalarını ve ruh halini derinlemesine incelemek için ilginç bir kapı aralıyor. Kendi iradesi dışında bir yolculuğa çıkmış olması, onu bir kurban gibi gösteriyor; ancak bu durum, aynı zamanda içsel bir değişimin başlangıcı da olabilir. Belki de Baldassare, zengin hayatının monotonluğundan sıkılmış ve bilinmeyen bir maceranın peşinde koşan bir parça özlem taşımaktadır.
Büyü ve sihir imgesi, anlatımda mistik bir hava yaratıyor. Bu, Baldassare'nin hayatına dair sırların ve gizemlerin olduğunu, belki de ruhsal bir uyanışın eşiğinde olduğunu düşündürüyor. Kendisi olayların akışına kapılmış gibi görünse de, bu yolculuk ona kendi kimliği ve arzuları hakkında derin bir sorgulama yapma fırsatı verebilir. Kitabın sadece birkaç sayfasını okuyabilmesi, onun ruhsal ve fiziksel olarak karşılaştığı zorlukların sembolü olabilir. Günlüklerinde bazen çok konuşkan olması, onun düşüncelerini, duygularını ve gözlemlerini samimi bir şekilde paylaşma isteğini gösterirken, uzun süre boyunca hiçbir şey yazmaması, yaşadığı deneyimlerin ağırlığını ve belirsizliğini yansıtıyor. Bu durum, Baldassare'nin kendini içsel bir karmaşa içinde bulduğunu ve yaşadığı olayların onu düşündürdüğünü düşündürüyor. Yazma eylemi, onun için bir tür terapi ya da kendini anlama aracı haline geliyor.
Baldassare'nin sevgilisini arayışı, romanın temel hikayesini oluştururken, aynı zamanda 17. yüzyıl Akdeniz, Levant ve Avrupa kültürlerinin zengin bir tasvirini sunuyor. Bu, okuyuculara hem tarihsel hem de coğrafi bir bağlamda yolculuk yapma fırsatı tanıyor. Baldassare'nin kitabı ve imkânsız aşkı bulma serüveni, batıl inançlar ve dini önyargılar üzerine derinlemesine düşüncelere yol açıyor. Bu bağlamda, onun karşılaştığı çeşitli karakterler ve topluluklar, farklı inanç sistemlerinin ve dünya görüşlerinin zenginliğini ortaya koyuyor.
Osmanlı İmparatorluğu'nda bir Yahudi Mesih'in yükselişi gibi pek çok okuyucunun muhtemelen hiç duymayacağı tarihsel olaylar, romanın derinliğini artırıyor. Bu tür olaylar, dönemin çok katmanlı yapısını ve farklı toplulukların dinamiklerini keşfetme fırsatı sunarak, Baldassare'nin kişisel yolculuğunu daha anlamlı hale getiriyor. Akdeniz'in doğu uçlarından dünyanın farklı yerlerine uzanan bu yolculuk, sadece coğrafi bir keşif değil, aynı zamanda kültürel ve ruhsal bir derinleşme anlamına geliyor.
Roman boyunca, ahlaki ikilemleri, kaybedilen aşkları, gerçekten ait olduğu yeri ve kendi benliğini bulmak için çekilen acıları hissettim. Bu bir kurgu eseri, ancak yine de kendimi Levant, Osmanlı İmparatorluğu, Akdeniz çatışmaları ve hatta o dönemin siyasi iklimiyle kıyaslama yaparken buldum.
Baldassare'nin kitaplar, haritalar ve insan ilişkilerinde anlam arayışı, onun yalnızlığını ve kaybolmuşluğunu sembolize ediyor. Sürekli olarak bir şeyler peşinde koşarken, aslında aradığı şeyin ne olduğunu tam olarak bilememesi, derin bir içsel çatışmaya işaret ediyor. Bu boşluk, sadece maddi dünyada değil, aynı zamanda ruhsal ve duygusal düzeyde de var olan bir eksiklik hissini yansıtıyor.
Baldassare'nin aradığı kitap "Yüzüncü Ad" yanı başındaydı; onu istedi, buldu, geri aldı fakat kitabı okumaya başladığında kitap adeta kilitlenmişti. Her okumaya başladığında gözlerine perde iniyordu. Belki yeterince hak etmedi onu. Belki de sakladığı şeyi keşfetmekten çok korkuyordu. Başka gözler, örtülü olmayan başka gözler derinliklerine dalsın diye kitabı bir kütüphanenin kitap yığınlarına bıraktı.
Kitabın yanındayken onun arzusunun somutlaşması, ama okunmaya başlandığında adeta kilitlenmesi, Baldassare'nin kendi içindeki engelleri ve korkuları yansıtıyor. Kitap, ona sadece bilgi ya da bir sır sunma vaadinde bulunmuyor; aynı zamanda kendi içsel derinliklerine inme cesaretini bulması gereken bir ayna işlevi görüyor.
Kitabın Baldassare'nin gözlerine adeta bir perde indirmesi, onun ruhsal olarak ne kadar hazırlıksız olduğunu ortaya koyuyor. Belki de gerçekten bu derin sırrı öğrenmek için henüz yeterince olgunlaşmamış ya da sakladığı gerçeklerin açığa çıkma düşüncesi onu korkutuyor. Bu durum, okuyucuyu da benzer bir gerçekle yüzleştiriyor: Bazen aradığımız şey, aslında kendimizle yüzleşmekten başka bir şey değildir.
Yüzüncü Ad- "Baldassare'nin Yolculuğu"
Âmin Maalouf
Yapı Kredi Yayınları
402 Sayfa
*Apokaliptik: Anlaşılmaz, kapalı, karanlık (söz veya yazı).
Yazar: Elif MERT - Yayın Tarihi: 14.10.2024 09:00 - Güncelleme Tarihi: 03.10.2024 22:39
Çok iyi bir yazı olmuş ✌️Tebrik ederim💗
Teşekkür ederim Nuray hanım.