Görüş: ❝Kitaplar Dergiye mi Dönüşüyor?❞
"Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?" Kuran-ı Kerim, Zümer: 9
Deri ciltten bez kapağa oradan da karton kapağa dönüşen kitaplar, bilginin de artık geçiciliğine işaret etmektedir. Kitaplar da artık dergilerin geçiciliğine mi bürünüyor? Ülkemizde televizyon izlemeye altı saat, internet ve sosyal medyaya üç saat, kitap okumaya sadece bir dakika ayrılıyor. Cep telefonuyla konuşmada ve sosyal medya kullanımında Avrupa birincisiyiz. Dünyada en az kitap okuyan ülkeler arasındayız. Ülkemizin kültür sanata olan ilgisizliği ile oluşan tablo düşündürücüdür.
"Kitap basımı icadı, dünya tarihinin en mühim hadisesidir." Sözüyle Victor Hugo'ya katılmamak imkânsız. Arapça bir sözcük olan kitap, aslının yazmak anlamına gelen ketebe'den yazılı olan, yazılan anlamı taşımaktadır. Türkçesi "bitig", "bitik", "betik" olarak bilinmektedir. Kaşgarlı Mahmud, 1072 ile 1074 yılları arasında Bağdat'ta iken yazdığı Türkçe Arapça sözlük olan Divânu Lügati't-Türk adlı eserde kitap sözcüğünün karşılığı Türkçe bitig olarak yer vermektedir. Göktürkler'den kalan Orhun Yazıtları'nda da kitap sözcüğü bitig olarak geçmektedir. Kenarından birleştirilerek kapak ile ciltlenmiş olarak baskılı kâğıt sayfalarının bir araya gelmesiyle oluşturulan okumalıktır. Bilgi barındıran okumalık, kitaptır da diyebiliriz. Okuyarak öğrenilen bilginin de yetersiz olduğu kanısında olan Anton Çehov: "Uygulamaya koymadıkça, bilgi değersizdir." der.
Edebiyat, felsefe, bilimsel ve birçok alanda bilginin bir bütün halinde sunulduğu, genellikle kâğıttan yapılan ciltlenmiş okumalıklara kitap denir. Elektronik ortamda yayınlanan kitaplara ise e-kitap açılımı elektronik kitap olarak kabul görmüştür. Dergi, gazete gibi süreli yayınlardan ayırt etmek için monograf olarak da adlandırılmaktadır. Eskiden kâğıt yerine kil tablet, mum tablet, papirüs, palmiye yaprağı kitabın yaprakları olarak kullanılmış olsa da günümüzde kullandığımız kâğıt kadar dayanıklı olmamıştır.
Belirli aralıklarla yayımlanan, kuşe veya mat kâğıda basılan ya da elektronik olarak dağıtılan süreli yayınlar olan Dergiler, genellikle belirli zaman aralıklarıyla okurla buluşan sayılar halinde yayımlanır. Dergilerin her sayısında birden fazla bilgi içeriği barınır. Reklam alma, satış ve abonelik yöntemleriyle gelir elde ediyorlar. Dergilerde içinde barındırdığı çeşitli konulara ilişkin haber, makale, eleştiri, inceleme ve araştırmanın yanı sıra renkli fotoğraflar, resimler ve karikatürlere de yer verilebiliyor.
Tarihe bakıldığında bilinen en eski dergi, 1663'te Hamburg'da yayımlanan edebiyat ve felsefe dergisi "Erbauliche Monaths Unterredungen" olduğu bilinmektedir. İlk bilimsel dergi "Journal des Savants" adlı yayın olarak tanınır. Londra'da 1731'de yayımlanan "The Gentleman's Magazine" adlı ilk genel kültür dergisiymiş. Edward Cave, "Sylvanus Urban" müstear ismi ile, bu derginin ilk editörü olup dergi yani magazine ismini ilk kullanan isim babasıymış. Arapça kaynaklı makhazin yani ambar isminden türemiş askerî kökenli materiel yani askerî ambar, İngilizce isim kökenini oluşturmaktaymış. Osmanlı basınının ilk Türk dergisi, 1849 yılında çıkan ve 26 sayı yayımlanan Vekayi-i Tıbbiye adında mesleki bir dergiymiş. II. Mahmud döneminde Moniteur Ottoman adında 1831'de çıkarılan gazete, Osmanlı'daki ilk süreli yayın olarak kayıtlara geçmiştir. Moniteur Ottoman birkaç ay sonra Takvim-i Vekayi adıyla Osmanlı Türkçesi olarak yayımlanmıştır.
"En iyi yatırım bilgiye yapılan yatırımdır." diyor Benjamin Franklin galiba bu nedenle ülkemizde her gün yeni bir kitap yayınlanıyor ama her gün yeni bir okur daha kazanmak yerine, var olan okur yavaş yavaş kitaptan uzaklaşıyor, her geçen gün okur kazanmak yerine kaybediyoruz. Gittikçe düşen okuma oranımız şu anda korkunç bir vaziyette. Yazar ve yayınevi okunmayacağını bile bile eser ortaya koyuyor. Yazar olmadan önce iyi bir okur olmanın yanında iyi bir okur grubu kurmalı diye düşünen yok nedense. Kitap okutamadıktan sonra ne diye eser üretirsiniz? Sadece okur ve yazar olmak yeterli mi sanıyorsunuz? Okur olma uğraşına galip geldikten sonra sırada okutucu olmak yatar. Bir okur grubu oluşturup bir kitap okutabiliyor musunuz da eser üretiyorsunuz? Okur ve okutucu olmadan yazar olamazsınız, bir okur grubu kurun ve düzenli olarak kitap okuyup okutun sonra yazarsınız.
Ülkemizde her gün yeni bir kitap yayınlanıyor ama her gün yeni bir okur daha kazanmak yerine, var olan okuyucuyu da yavaş yavaş kaybediyoruz. Gittikçe düşen okuma oranımız şu anda ele alınmazsa halimiz korkunç bir vaziyet alır. Şimdiye dek dikte edilen kitap okuyun söylevleriyle kitap okutamazsınız. Okur olmayı öğretmeden kitap okuyun diye dikte edemezsiniz. Geçtiğimiz yıllarda yayınlanmış bir rapora göre, bir Türk 10 yılda 1 kitap okuyormuş. 10 yılda 1! İnanabiliyor musunuz? Bir düşünün.
Uluslararası Yayıncılar Birliği'ne göre Türkiye'de kişi başına sekiz kitap düşüyor. TÜİK verilerine göreyse kitap okumak Türk insanının ihtiyaç listesinde iki yüz otuz beş'inci sıradaymış. İnanılır gibi değil. İnsanlara neden okumadığı sorulduğundaysa, aralarında gizli bir anlaşma ya da söz birliği yapmış gibi hepsinin verdiği cevap sözleşmişler gibi aynı olmuş: Vakitsizlik! Kimsenin okumaya vakti yokmuş. Aslında olan vakitlerini telefona bakarak öldürmeyi tercih ettiklerini söylemek istemiyorlar. Kitap değersiz geliyor. Okumak değersiz geliyor. Her nasılsa yazar olmak değerli geliyor.
"Hayatımızı, halka hakikatleri anlatmak yolunda harcıyoruz." der, Sabahattin Ali. Kime sorsan magazin program sunucularını neredeyse kültürlerine kadar hakimken dünya klasiğine üç örnek söyleyemiyorlar. Ya da kültürlü görünebilmek adına popüler bir iki ünlü söz ile bilgi sahibi olduğunu göstermeye çalışıyorlar. Toplum olarak ne yazık ki yerli ve yabancı nice yazarı tanımıyoruz. Kitapları hakkında hiçbir fikrimiz yok. Ama ne hikmetse her gün bir kitap çıkarabiliyoruz. Bugün halen Sabahattin Ali'nin, Madonna'sını tanıyan yok. Aklını gereksiz tüm bilgilerle doldurup taşıranlarla dolu etraf. Ama okuyup okutmaya çalışanların vakti yok. Çocuk edebiyatıyla dönen kütüphane ve kitap fuarlarının önüne geçen tek şey alışveriş merkezi kültürü. Okumayan kesimin oluşmaması nasıl mümkün olabilir ki?
Okuru oturduğu yerden başka dünyalara götüren en güzel, en konforlu seyahat. Kitap okumak insanın hayal gücünü geliştirdiği gibi; aklını, fikirlerini, hayata ve kendine bakışını da değiştirip geliştirir. Aynı zamanda akıllı telefonların bizi aptallaştırmasını önleyecek en etkili ilaçta okumaktır. Kitap okumak tüm bunların yanında başka hayatları da tanımak demektir. Bazen en yakın arkadaşınız yanınızda duran değil, okuduğunuz kitaptaki karakterdir. Kitap karakterine duyulan hayranlık, yine de insanı her gün okumaya iten bir nedendir. Merak ettiğiniz için bile alıp okursunuz kitabı. Böylelikle kendinize okumayı da sevdirmiş olursunuz. Okumayı bir an önce toplum olarak öğrenmemiz gerekir.
Hani Francis Bacon diyor ya: "Bazı kitaplar tadılmak, bazıları yutulmak, bazıları ise sindirilmek içindir." Okumamız gereken tek şey kitap değil elbette. Gazete, dergi, makale de okuyup ülkemiz ve dünyada neler olup bittiğinden haberdar olmamız için herkesin takip ettiği en az bir dergi, gazete, köşe yazarı olması gerekirken fikri olmayan insanın ne kendisine ne başkasına ne de ülkesine faydası olur. Fikir üretmenin en iyi yolu okumak ve okur grubuyla aynı kitap üzerine konuşmaktır. Nereden ve nasıl okursanız okuyun kitaptan dergiye kısalan bilgi aktarımını sürdürmek için çaba vermek gerekmektedir.
Londra'da kitap yayıncılığının geleceği tartışılır. iPad, Kindle gibi elektronik kitap okuyucuları gerçekten de alıştığımız haliyle 'kitabın sonunu' getireceği gibi Kitapları da geçici bir hal almasına neden olabiliyor. Yayıncılık için bu önemlidir. Sadece okur yazar ve yayıncılık üzerinden yürümez bu iş. Mutlaka okur olmayı öğreten merkezler kurmalı ve okur gruplarını ciddi anlamda ele almalıyız.
"Bir kitabın ne kadar okuyucusu varsa, o kadar değişik çeşidi var demektir." güzel söylemişsiniz sevgili Anatole France. Biz okuyucu bulamazken çeşit arıyor Anatole France. University College London'da Profesör Ian Stevenson, yayıncılığın geleceği üzerine bir konferans verir. 30 yılı aşkın süredir Macmillan, Longman gibi yayınevlerinde çalışan Stevenson ayrıca doğa dostu yayınevi Belhaven'in kurucusudur. Iain Stevenson "Kitapların geleceği var mı?" Başlığı altındaki konuşmasına, 300 yıl şarj etmeden dayanan "pili", oldukça dayanıklı "kasası" bir bebeğin bile kolaylıkla kullanabileceği bir "işletim sistemi" sahibi olan insanlığın en önemli icatlarından biri olarak kitabı tanıtmaktadır. Britanya'nın gayri safi milli hasılasının 7'de birini oluşturan kitap endüstrisinin büyüklüğünden bahsetmektedir. Ekonomik krizin en ağır yaşandığı 2009 yılında bile Britanya'da 133 bin yeni kitap basıldığını belirtmektedir. "İçinde yaşadığımız küre, iki dünyaya ayrılmıştır: Bildiğimiz coğrafya dünyası ve kitapların dünyası." haklısın Leigh Hunt, hem de çok.
Yapılan araştırmalarda insanların ekrandan okumayı sevdiği ancak üzerinde düşünme gerektiren, daha derin konuları kâğıttan okumayı seçtiklerini aktarır. Kitabın dokunma hissinin, kokusunun ve prestijinin günümüzde önemli bir yer tuttuğu, Belle de Jour gibi internet bloglarıyla ünlü olmuş pek çok kişinin bile halen kitap yayımlama isteğinde olduğunu açıklar. Stevenson, kitaplar için henüz "iPod anı"nın gelmediğini savunur. iPod devrimine en yakın olan Amazon'un çıkardığı Kindle ise henüz geniş kitlelerce kabul görmüş değil. Stevenson'ın Kindle konusunda altını önemle çizdiği bir nokta; Amazon'un kitapların haklarını tüketiciye sattıktan sonra bile elinde tutmasıdır. Bir diğer deyişle Kindle'a yüklediğiniz e-kitaplar hiçbir zaman tamamen size ait olmuyor, Amazon istediğinde bu kitapları silme hakkına sahip oluyor.
Kütüphanenizi Kindle üzerinde kurmayı düşünüyorsanız bir daha düşünün derim. Google'ın tüm kitapları dijital platforma taşıma deneyinden ve bunun halen süren davasından da bahseder Iain Stevenson, e-kitabın tüm cazibesine rağmen günümüzde kitaplarla yarışamadığı. Ancak dikkate alınması gereken konu, kitapların henüz çevreye duyarlı bir hale getirilememesi. Günümüzde kitaplarda kullanılan kâğıtlar sürdürülebilir kaynaklardan elde edilmiyor, kullanılan materyal çevre dostu olmamakla suçlanıyor. "Kelimeler olmasaydı, yazı olmasaydı, kitaplar olmasaydı; tarih olmazdı, insanlık kavramı olmazdı." derken çok haklı Herman Hesse.
Yazar: Ülker GÜNDOĞDU - Yayın Tarihi: 28.02.2024 09:00 - Güncelleme Tarihi: 19.02.2024 18:36