Günümüzün Anlatıcıları: Fatma Nur Uysal Pınar İle Konuştuk
Kişiyi yazmaya yönelten temel etken hayaller mi yoksa gelişen şartlar mı? Ya da diğer bir etken... Sizde hangisi daha etkili oldu?
Aynı dili konuşan insanların ayrı hislere sahip olmaları etkenleri çoğaltıyor aslında. Anlaşılamamak yazmanın kapılarını araladı, diyebilirim çünkü mevcut yoldan yürümek bana sıkıcı gelirdi. Hep arayış içinde olmak, nefes alacak başka bir evren oluşturmak aklımdan çıkmazdı. Bu evren, okumanın ve yazının evreniymiş. Sadece yazınca kendiyle buluşan birini fark ettim. O farkındalık yolumu çizmiş oldu. Tam anlamıyla anlaşılmak güç fakat insan; hayatın zorlukları, engebeli yokuşları, çaresizlikleri karşısında biraz olsun anlaşılmak istiyor. Yazıda dilediğince at koşturabiliyor kişi, dilediğince esip gürlüyor, dilediğince sessizliğini savuruyor… Bütün bunlar yazana iyi geliyor, okuyana da iyi geliyorsa ne mutlu.
Anlatmanın arkaik yanı düşünüldüğünde, anlatının kutsal yanı var gibi görünüyor. Sizce de öyle midir?
Masallar, hikâyeler, kıssalar… Büyüklerimiz anlattı biz dinledik. Annem, iyi bir anlatıcıydı mesela. Ninesinden öğrendiklerini, takvim yapraklarından okuduklarını bir bir anlatır, ardından benim ezberleyip ezberlemediğimi test ederdi. Böyle böyle bana edebiyat sevgisi aşıladı. İnsan sosyal varlık diye tanımlarken anlatacaklarını, dinleyeceklerini de hesaba katmak gerekir. Öğrendiğimiz ilk bilgiler anlatıdan doğar. Yemek tarifi, yol tarifi hemen hemen her şey anlatmakla karşılık bulur. Kadim kültürümüz, gelenek göreneğimiz kuşaktan kuşağa anlatı yoluyla geçer. Bu sebeple anlatı, insan var oldukça hükmünü sürecektir.
Post modern anlatım imkânları bağlamında metinlerarasılık yanında türlerarasılık da gündemde. Hatta aynı metinde hem modern hem de post modern imkânlar birlikte kullanılabiliyor. Bu konunun bir şablona oturması gerekir mi?
Edebiyat kalıplara sığmaz. Türü ne olursa olsun gelişmeye, değişmeye müsaittir. Şablon oluşturmak, sen bunu yaz bunu yazma demektir ki yazarı duvara toslatır. Sağlıklı bir durum değildir. Yazar, dilediği türde dilediğince yazdığı zaman üslubu oluşur, onun üslubundan söz etmek mümkün olur. Aksi takdirde bütün yazarlar aynı biçimde yazmaya başlar bu da edebiyatı köreltir. Hemen hemen her türde yazılan eserlerin gayesi insana hizmettir; insanı, insana anlatmaktır. Bu bağlamda türlerarası da metinlerarası da yazılabilir. İyi bir öyküde tam yerinde kullanılan bir dörtlük hiç de fena olmaz. Klasik bir romanda üst kurmaca tekniği neden olmasın? Amaç her yönden iyi metin ortaya koymak olmalı. Neticede okurun zevkleri, edebiyata karşı ilgi ve tutumları değişebiliyor.
Edebiyat dergilerinde görünüyor musunuz? Görünmek de gerekir mi? Edebiyat dergileriyle ilgili ne düşünüyorsunuz?
Edebiyata emeği geçen, kalıcı ve nitelikli yapıtlar ortaya koyan her büyük yazarın yolu dergilerden geçmiş. Ömer Seyfettin'den Tanpınar'a, Peyami Safa'dan Yakup Kadri'ye biyografilerine baktığımızda dergiler karşımıza çıkıyor. Dergiler, edebiyat dünyasına adım atacak herkese hoş geldin diyen ev sahibi gibi. Tutunup tutunmamak yazıların niteliğine bağlı elbette. Kitap çıkmadan yazara görünürlük kazandırıyor. Editörlerin eleğinden geçmiş yazılar, yazara umut olurken geçemeyenler ise rehber oluyor. Dergiler, neyin nasıl olacağını gösteriyor. Ben de kitaptan önce dört yıl dergilerde yazdım, hâlâ yazıyorum. Dergiler yazarı dinç tutuyor. Okur kitlesi az da olsa varsa onlardan gelecek yorumları her sayı merakla beklemek, çok güzel bir duygu. Ayrıca beğendiğimiz yazarların son yazılarını dergilerden takip etmek de bir ayrıcalık. Dergicilik her yönüyle edebiyatın belkemiği.
Yazarken karşınıza birini alıyor musunuz? Okuyucu yahut hayali bir karakter de olabilir. Yoksa kendiniz mi kendi muhatabınızsınız?
Yazarın muhatabı olursa işler çığırından çıkabilir. Öykünün yapı unsurlarıyla oynamak olur biraz da. Kahramanların karşısına yine kahramanları çıkartıyorum ben. Yazar ortadan kaybolursa, tarafsız olursa metin nitelik kazanır. Karşıma birini alırsam okları ona çevirmiş olurum bu kendim de olsa böyle. Ona laf yetiştirmekten, onu ikna etmekten, onunla mücadele etmekten kurguyu toparlayamayabilirim. Bu sebeplerden ötürü karşımda kimse olmuyor.
Öykü yazmak için en haklı nedeniniz nedir? Yazmasanız ne olur?
Yazmasaydım yazmamış olurdum, benden bir şey eksilmezdi ama yüküm artardı. Yazmak, fazlalıklardan kurtulmak için doğru seçim. En haklı nedenim yalın bir ben kalmak. Zihnimden sürekli olaylar, durumlar geçiyor. Bunlar birikince oldukça ağırlaşıyor. Yazmasaydım çok karışık olurdu her şey. Düğümlerim çözülmezdi. Boğazımda, kalbimde, aklımda düğümlerle gezerdim. Öykü yazmak için bundan daha haklı bir sebebim yok.
Yazdığınız kurgunun kaderinizi etkileyeceğine inanır mısınız? Böyle bir deneyim yaşadınız mı?
İnanmamayı yeğlerim çünkü öykülerimin çoğu mutsuzluk üzerine kurulu. Bu bilinçli bir tercih değildi. İnsanların içsel sıkıntılarını, bunalımlarını, yalnızlıklarını, kederlerini yazdım, yazarken onlarla beraber aynı karın ağrısını çektim. O kadarla kalsın. Başıma çok şükür ki gelmedi, umarım gelmez de. Yaşayıp yazmak, yazıp yaşamaktan daha konforlu. Birinde olmuş bitmişin eminliği var diğerinde olacakların bilinmezliği.
Öykücüler genelde birbirini sever ama bu eğer bir yarış olsaydı çağdaşlarınızdan kimi geçmek isterdiniz?
Kimseyi. Herkes yerinde sağ olsun. Benim normal hayatta da yazıda da kendimden başka geçeceğim kimse yok. Henüz kendimi geçemediğim için bir başkasıyla yarışacak pozisyonda değilim. Çağdaşlarımı genellikle beğenir ve okurum.
Hikâye ile öykünün farklı türler olduğuna dair dergiler dosya hazırlıyor ve yazarlar bazen görüş ayrılığına düşüyor. Sizce böyle bir fark var mı? Bu iki kavramla ilgili sizin tanımınız nedir?
Her iki kavramı da zaman zaman kullanırım ve birinde diretmem. Çünkü yazılan öykülerin de anlatılacak hikâyeleri var. İçerik ve işleyiş bakımından aynı görünseler de farklılıkları söz konusu. Hikâye etmek diye bir kavramımız var mesela. Hikâye gücünü anlatıdan alır. Oysa öykü kurgulamaktır, zihnen tasarlamaktır. Hikâye, daha geleneksel; öykü ise yeni bir kavram.
Öykü yazıyorsunuz ama iyi bir öykü okuru olduğunuzu düşünüyor musunuz? Dergileri takip eder misiniz? Yeni çıkan kitapları alır mısınız? Bir de son çıkanlardan bize önermek istediğiniz öykü kitabı var mı?
Dergileri de yeni çıkan kitapları da takip ederim. Buna önem vermeye çalışıyorum. Benim okumadığım çağdaşım beni neden okusun? Hem de ne yazmışlar, neyi nasıl ele almışlar görmek isterim. Yazarın, kendini dinç tutması için bunlar gerekli. Okumayan, sürekli yazan bir yazar hiç görmedim. Yazdıkları, yazdıklarını tekrardan başka bir şey değildir. Yazar gibi okumak da okuyucu gibi okumak da kıymetli. Yeter ki yazıyla bağımızı sıkı tutalım. Son okuduklarımdan Nilay Erik'in Bir Yere Yolcu kitabını önerebilirim.
Yazar: Müzeyyen ÇELİK K. - Yayın Tarihi: 10.10.2024 09:00 - Güncelleme Tarihi: 03.10.2024 21:59