Günümüzün Anlatıcıları: Hatice Günday Şahman İle K, Söyleşi, Müzeyyen ÇELİK K.

Günümüzün Anlatıcıları: Hatice Günday Şahman İle Konuştuk yazısını ve Müzeyyen ÇELİK K. yazarına ait tüm yazıları Kitaphaber.com.tr sitem

Günümüzün Anlatıcıları: Hatice Günday Şahman İle Konuştuk

08.08.2024 09:00 - Müzeyyen ÇELİK K.
Günümüzün Anlatıcıları: Hatice Günday Şahman İle Konuştuk

Kişiyi yazmaya yönelten temel etken hayaller mi yoksa gelişen şartlar mı? Ya da diğer bir etken... Sizde hangisi daha etkili oldu?

Beni yazmaya yönelten en önemli etken yaşamla aramdaki göbek kordonuna benzettiğim çok erken yaşlarda başlayan okuma tutkusu oldu. Bu yoğun ve tutkulu okuma süreci, birikimi zaman içerisinde yazma arzusunu beraberinde getirdi. Zaten lise döneminde yazdığım kompozisyonların hocalarım ve arkadaşlarım tarafından beğenilmesi minik bir tohum olarak içimde bir yerlerde duruyordu. Fakültede değerli hocam Nevzat Dağlı'nın haber yazılarımı değerlendirirken "Senin kalemin edebiyata çok yatkın" söylemi de bu tohumu biraz daha büyüttü. Ama tohumun çatlaması, fidana dönüşüp boy vermesi, yazmayı geniş zamanlara erteleme tercihim nedeniyle gecikti. Dahası öznel bir yerde konumlandırıyorum öykü yazma nedenimi. Tanıklık ettiğim, bir anlamda bize emanet edilmiş hayatları kurmacanın sınırsız evreninde tekrar var etmenin ve bunu insanlarla paylaşmanın mutluluğu, bazen de bir vefa borcudur beni yazmaya teşvik eden.

Anlatmanın arkaik yanı düşünüldüğünde, anlatının kutsal yanı var gibi görünüyor. Sizce de öyle midir?

Hikâye anlatmanın tarihi mağara duvarına çizilen resimler kadar eski ve bence insanoğlunun temel ihtiyaçlarından. Anlatı kutsal kavramıyla ne kadar örtüşüyor emin değilim ama çok yönlü bir deneyim sunuyor. Gerçek ve kurgu arasında belirsiz bir alanda, bellek ve imgeler dünyasında mekik dokuyarak yeni bir dünya inşa ediyorsunuz yazarak ve anlatarak. Bu çok heyecan verici. Dilden, kalemden dökülen cümleler dinleyende, okuyanda faklı anlamlar yüklenerek çoğalıyor, sonsuzlaşıyor. Başka insanlarla zamandan, coğrafyadan azade olarak yazdıklarınız / anlattıklarınız aracılığıyla görünmez bir bağ kuruyorsunuz. Öte yandan zihnin kıvrımlarında gizli ya da bağlantısız gibi görünen duyguların, düşüncelerin, olayların kâğıt üzerinde oluşturduğu örüntüler, bir bakıma yazarın kendini keşfi, kendini gerçekleştirmesi anlamına da geliyor.

Post modern anlatım imkânları bağlamında metinlerarasılık yanında türlerarasılık da gündemde. Hatta aynı metinde hem modern hem de post modern imkânlar birlikte kullanılabiliyor. Bu konunun bir şablona oturması gerekir mi?

Türler arası geçişkenlik metni zenginleştiren, derinleştiren bir etmen. Edebiyat doğası gereği var olanı kırma, yeniden inşa etme, şablonları, ezberleri bozma eylemidir, 2+2=4 diyemeyeceğimiz bir alandır. Dolayısıyla yazma ediminin belli bir şablona oturtulması / hapsedilmesi yazarın kalemini sınırlar, yaratıcılığını, özgünlüğünü zedeler diye düşünüyorum.

img-20240720-wa0000 Edebiyat dergilerinde görünüyor musunuz? Görünmek de gerekir mi? Edebiyat dergileriyle ilgili ne düşünüyorsunuz?

Dergilerin edebiyat dünyasındaki yeri ve değeri tartışılmaz. Yazdıklarınızın kabul görmesi, yayınlanmaya değer görülmesi başlangıç için en güçlü motivasyon kaynaklarından. Okurla ilk teması orada kuruyorsunuz. Öykülerim kitaplaşmadan önce farklı dergilerde yayınlandı, heyecanlı bekleyişler, sadece yazanların anlayabileceği mutluluklar yaşadım. Son yıllarda öykülerimin görece daha uzun olmasından dolayı, dijital platformları tercih ediyorum. Ekonomik koşullar nedeniyle basılı dergiler haklı olarak uzun öykülere yer veremiyor.

Yazarken karşınıza birini alıyor musunuz? Okuyucu yahut hayali bir karakter de olabilir. Yoksa kendiniz mi kendi muhatabınızsınız?

Kurgunun ana hatlarının oluşmasından itibaren öykü kişileri zihnimde dolaşmaya başlıyor. Sürekli bir duygudaşlık/düşünce ortaklığı içinde oluyorum onlarla. Bu süreçte tek muhatabım kurmaca kişilikler oluyor, kendim ya da okuyucu değil. Ancak öyküye son halini verme aşamasında yazdığım metne yabancılaşarak masanın diğer tarafına geçerek okur gözüyle bakmaya çalışıyorum metne. Sezdirme, gönderme ya da imgesel anlatıda okura gerektiği kadar güvenmiş miyim? Açıklık/kapalılık dengesini ayarlayabilmiş miyim? Okura art alan bırakmış mıyım? şeklinde sorularla tekrar tekrar gözden geçiriyorum yazdıklarımı.

Öykü yazmak için en haklı nedeniniz nedir? Yazmasanız ne olur?

Bu sorunuzu sadece öykü ile sınırlandırmak istemiyorum. Edebiyata bütünsel bakıyorum. Şu an iki öykü kitabım var ama bir sonraki kitap roman da olabilir, deneme de. Aynı zamanda farklı mecralarda kitap incelemeleri ve yazar söyleşileri de yapıyorum. Hayatı / insanları edebiyat üzerinden anlamaya ve anlamlandırma çalışıyorum. Edebiyat yıllardan beri bu kadar merkezi konumdayken, yazmasam yerini neyle dolduracağımı bilemediğim çok büyük bir boşluk olurdu yaşamımda.

Yazdığınız kurgunun kaderinizi etkileyeceğine inanır mısınız? Böyle bir deneyim yaşadınız mı?

Böyle bir inancım ve deneyimim olmadı. Ama yazdıklarım sayesinde (normal koşullar altında belki yolumun hiç kesişmeyeceği) edebi dostluğun ebedi dostluğa dönüştüğü çok değerli kişiler girdi hayatıma. Onlarla kurduğum ilişki bir şekilde yaşamımı da etkiliyor.

Öykücüler genelde birbirini sever ama bu eğer bir yarış olsaydı çağdaşlarınızdan kimi geçmek isterdiniz?

Edebiyatı bir yarış alanı olarak görmediğim/göremeyeceğim için bu sorunuza verecek cevabım yok. Herkesin yazma nedeni, yolculuğu, yaşama ve edebiyata bakışı, beslenme kaynakları, anlatım tarzları farklı. Kulaç attığımız kulvar aynı gibi görünse de değil. Bu bir diğerini aşma, geçme meselesi daha iyi bir ürün ortaya koymak ise muhatabım kendi kalemimdir. Zaten belli bir yaştan sonra salt yazma bağlamında değil yaşamın her alanında kendinizi yarıştan, rekabet arzusundan sıyırıyorsunuz.

Hikâye ile öykünün farklı türler olduğuna dair dergiler dosya hazırlıyor ve yazarlar bazen görüş ayrılığına düşüyor. Sizce böyle bir fark var mı? Bu iki kavramla ilgili sizin tanımınız nedir?

Farklı nedenlerden dolayı tartışmalı bir konu hikâye öykü ayrımı/aynılığı. Bağlamına göre iki kelimeyi de kullanıyorum eski dil yeni dil yeni ayrımı yapmaksızın. Hikâyenin olay aktarımına dayalı daha geleneksel, sözlü kültüre ait bir tabir; öykünün ise kurguya, tasarlamaya dayalı, olay anlatımını yani hikâyeyi de kapsayan edebi tür olduğu düşüncesine katılıyorum.

Öykü yazıyorsunuz ama iyi bir öykü okuru olduğunuzu düşünüyor musunuz? Dergileri takip eder misiniz? Yeni çıkan kitapları alır mısınız? Bir de son çıkanlardan bize önermek istediğiniz öykü kitabı var mı?

Feridun Andaç'ın "Yazarın okulu başka yazarlardır. Onların yazdıklarıdır," dediği gibi bence de okumak yazmanın ön koşuludur. Sadece öykü ile sınırlamıyorum okumalarımı ve evet iyi bir okur olmaya çaba gösteriyorum. Okumalarımı hem kendi bireysel planım çerçevesinde, hem de kollektif olarak farklı okuma gruplarıyla gerçekleştiriyorum. Elbette dergileri de mümkün olduğunca takip etmeye çalışıyorum. Yeni yazarların kalemleriyle tanışmak, büyük emek ürünü, belli bir başlıkta toplanmış dosya ve inceleme yazıları, söyleşileri okumak her anlamda geliştirici oluyor.

Yeni çıkan kitapları ekonomik koşullardan dolayı istediğim düzeyde olamasa da almaya gayret ediyorum, en azından sosyal medya ve edebiyat sitelerinde çıkan inceleme yazılarını okuyorum, yazara/kitabına dair fikir edinebilmek için.

Çok iyi, çok güçlü genç kalemler var son dönem okuduklarım arasında. Gerek aktarım biçimleri gerekse bakış açıları, kıvrak zekâları ile etkilendiğim. Ama edebiyat çok göreceli, bu öneri işine sıcak bakmıyorum. Bir de ne yazık ki belleğim zayıf isimleri/eserleri sayarken arada unuttuklarım olur, üzülürüm sonrasında. Ama sadece yayınevi adına / büyüklüğüne ya da yazarın sosyal medyadaki görünürlüğüne, zincir kitapevlerinin yeni çıkanlar/çok satanlar kulesine bakarak karar vermeyin önerisinde bulunabilirim.


Yazar: Müzeyyen ÇELİK K. - Yayın Tarihi: 08.08.2024 09:00 - Güncelleme Tarihi: 26.07.2024 12:16
552

Müzeyyen ÇELİK K. Hakkında

Müzeyyen ÇELİK K.

Müzeyyen ÇELİK KESMEGÜLÜ 1983 Kütahya doğumlu. İlk, orta ve lise öğrenimini Kütahya’da tamamladı. Trakya Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü mezunu. Afyon Kocatepe Üniversitesi’nde Yeni Türk Edebiyatı Anabilim Dalı’nda “Edebî Yönden Hazîne-i Evrak Dergisi” adlı teziyle yüksek lisansını tamamladı. Hayal Bilgisi, İzafi, Hece Öykü, Hece, İtibar, Mahalle Mektebi, Aşkar, Nordik, Türk Dili, Karagöz, Olağan Hikâye, Geçerken dergilerinde öyküleri yayınlandı. Halen Kütahya’da öğretmenlik yapıyor. Evli ve Ali Mahir’in annesi. 

Yayınlanmış Kitapları

- Elim Kolum Kulaklığım, Tulu Kitap, 2024
- Mutlu Dinozor Tontinosoruz, Tulu Kitap, 2023
- Kudüs’e Yolculuk, Mecaz Çocuk Yayınları, 2022
- Akşemseddin, Diyanet Vakfı Yayınları, 2021
- Bütün Ağırlıklarım, Hece Yayınları, 2021
- Nasiruddin Tusi, Kaşif Çocuk Yayınları, 2020
- Omzumda Biri, Hece Yayınları, 2017
- Kamu Baş Rüyacısı, Ebabil Yayınları, 2014

Müzeyyen ÇELİK K. ismine kayıtlı 107 yazı bulunmaktadır.

Yazarımıza ait 8 kitap bulunmaktadır.

Twitter Instagram Kitap Satış Sitesi Kitapyurdu.com