Günümüzün Anlatıcıları: M. Fatih Kutlubay İle Konuş, Söyleşi, Müzeyyen ÇELİK K.

Günümüzün Anlatıcıları: M. Fatih Kutlubay İle Konuştuk yazısını ve Müzeyyen ÇELİK K. yazarına ait tüm yazıları Kitaphaber.com.tr sitemizden

Günümüzün Anlatıcıları: M. Fatih Kutlubay İle Konuştuk

25.07.2022 09:00 - Müzeyyen ÇELİK K.
Günümüzün Anlatıcıları: M. Fatih Kutlubay İle Konuştuk

Kişiyi yazmaya yönelten temel etken hayaller mi yoksa gelişen şartlar mı? Ya da diğer bir etken... Sizde hangisi daha etkili oldu?

- Bunun cevabını eğilim diye vereyim. Ya da fıtrat diyelim adlı adınca. İlkin okumayla başlayan ardından da onun verdiği itici güç ve iştahla yazmayla devam eden bir süreçten bahsediyorum. Geçenlerde bir söyleşide daha anlatmıştım. İlkokul öğretmenimiz sınıfta kütüphane kurmuş ve ayda bir kitap okumamızı istiyordu. O kütüphaneden ayda en az üç defa kitap aldığımı hatırlıyorum. Bunun tamamen benim fıtratımdan kaynaklandığını çok iyi kavrıyorum şimdi. O kitapların açtığı kapıyı başka bir oyun açmamış olacak ki bana; kimi zaman arkadaşlarım sokakta oynarken dahi balkonda onların sesleri arasında bir şeyler okuduğum olurdu. İşte bu eğilim çocukken nasıl bir hareket tarzı olarak kodlanmışsa sonrasında da yazma eylemi aynı şekilde gelişti. Yeri geldi yazmaktan duyduğum hazzı başka bir sosyal aktiviteden bulamadım.

Anlatmanın arkaik yanı düşünüldüğünde, anlatının kutsal yanı var gibi görünüyor. Sizce de öyle mıdır?

- Vardı. İnsan, tüm sanat dallarında olduğu gibi edebiyatla da Tanrı'ya ulaşmaya çalışıyordu çünkü. Dünyada sanatın işlevi uzun süre buydu hatta. Bizdeki hat, menakıbname, arabesk bezeme, mesnevi ya da Batı'daki fresk, kilise müziği veya ikonları düşünelim. Hepsi Tanrı sevgisi ve bilgisine ulaşmak için birer vesile. Sanatın bütünüyle kutsal bir geçmişi varken edebiyat da bundan nasiplenmiş. Hatta kutsal metinlerin anlatılardan ve kıssalardan oluştuğunu düşündüğümüzde belki de kutsalla sanat ilişkinin en sıkı hissedildiği alan edebiyat. Bu işlev günümüzde aynı motivasyonla ele alınmıyor elbette. Alınmamalı da. Anlatmanın kutsal bir yerden neşet ettiğini bilerek; bu bilinçle hareket edersek metnimiz zaten bizim kutsalımız için övünç kaynağı olur.

fk1

Post modern anlatım imkânları bağlamında metinlerarasılık yanında türlerarasılık da gündemde. Hatta aynı metinde hem modern hem de post modern imkanlar birlikte kullanılabiliyor. Bu konunun bir şablona oturması gerekir mi?

- Bu mevzuda hiçbir şeyden emin değilim artık. (Gülüşmeler) Şaka bir yana bence iş artık öyle bir hale geldi ki bütün sanat anlayışları ve imkânları aynı zamanda aynı kişi tarafından kullanılıyor. Marazlı sonuç verip kendisini hala yirminci yüzyıl başındaki insanın dertleri ile derde salan metinler de var. Post modernizm bu her şeyi götürür diyerek çıkan ucubeler de. Buna kolayca bir şablon çıkarılabileceğini de sanmıyorum. İyi metni bu dağınıklık arasında arayıp bulacağız artık.

Edebiyat dergilerinde görünüyor musunuz? Görünmek de gerekir mi? Edebiyat dergileriyle ilgili ne düşünüyorsunuz?

- Eskisi kadar bir iştahım olmasa da hâlâ yazdığım ve bundan öte merakla takip ettiğim birkaç dergi var. Eskiden her ay ona yakın dergiyi tarar üzerine birileriyle tartışırdım. Pandemi öncesinde de vardı ama pandemiyle birlikte iyice hissettiğim bir sonucu paylaşayım sizinle: Dergicilik atsan atılmaz satsan satılmaz bir noktaya geldi. Masraflardan veya okura ulaşımdan bağımsız bir problem. Genel bir hevessizlik havası hâkim gibi hissediyorum. (Sadece kendi hissim de değil, fiilen işin içinde olanlardan edindiğim izlenim de öyle) Ama dergiler olmadan da edebi sahanın daha kurak olacağının da farkındayım. İnşallah yeşeririz yine.

Yazarken karşınıza birini alıyor musunuz? Okuyucu yahut hayali bir karakter de olabilir. Yoksa kendiniz mi kendi muhatabınızsınız?

- Yazarken böyle bir duruma girmiyorum ama metne uzun bir zaman sonra fazlalıklarını atmak ve eksiklerini belirlemek adına dönüş yaptığımda bir muhatap düşündüğüm oluyor.

Öykü yazmak için en haklı nedeniniz nedir? Yazmasınız ne olur?

fk2

- Bir şekilde kendimi anlatacak, içimdekileri dışarıya atacaktım. Buna kendini ifade etme diyeyim. Okumaya olan eğilimle yazma işi kendiliğinden yolunu buldu. Ama bu sahada kendimi geliştirmesem yani yazmasam da olurdu ama anlatmasaydım olmazdı. Yine edebiyata paralel olarak yaptığım gibi dijital sanatla hikâyeler kurardım. Onunla kurduğum hikâyeleri de çok seviyorum zira. Onun muhatabından da çok güzel dönüşler alıyorum. Demek ki mesele kendini anlatmak. Mağara duvarına resim çizen adamın derdi hepimizin derdi.

Yazdığınız kurgunun kaderinizi etkileyeceğine inanır mısınız? Böyle bir deneyim yaşadınız mı?

- Hiçbir zaman böyle bir vehme kapılmadım. Metnin kutsallığı mevzuundaki açıklamam ile birlikte düşününce başka kaygılarım oldu ama böyle değil.

Öykücüler, romancılar genelde birbirini sever ama bu eğer bir yarış olsaydı çağdaşlarınızdan kimi geçmek isterdiniz?

- Konu, tür, tarz, üslup, kurgu... Çağdaşlarımdan o kadar farklı o kadar orijinal olduğunu bildiğim çokça isim var. Ben bu çeşitliliği seviyorum. Herkes farklı bir yönüyle öne çıkıyor. Benim de bu noktalardan birkaç tanesinde daha ileri gitme çabam var. Böyle yarışta benim en çok imrendiğim isimler üretkenliği ile öne çıkanlar olurdu. Arka arkaya ve nitelikli eser veren kim varsa.

Hikâye ile öykünün farklı türler olduğuna dair dergiler dosya hazırlıyor ve yazarlar bazen görüş ayrılığına düşüyor. Sizce böyle bir fark var mı? Bu iki kavramla ilgili sizin tanımınız nedir?

- Hikâye ve öykü meselesi kadar edebiyat camiasında tartışılıp sonuca varılmayan başka bir mesele yoktur sanırım. Kimisi eylemsel yoğunluğu kimisi de duygusal - düşünsel yoğunluğu dikkate alarak sınıflandırmaya giriyor. Metninin yerini bilmek ve bunu kompleks haline getirmemek daha makul geliyor bana. Yeter ki iyi metin çıksın kabuldür. Çıkan şeye de ister öykü denilsin ister hikâye. Neyi kastettiğimizi herkes anlıyor artık.

Öykü yazıyorsunuz ama iyi bir öykü okuru olduğunuzu düşünüyor musunuz? Dergileri takip eder misiniz? Yeni çıkan kitapları alır mısınız? Bir de son çıkanlardan bize önermek istediğiniz öykü kitabı var mı?

- Takip ettiğim dergilerde iyi bir öyküye denk geldiğimde çok heyecanlanıyorum. Yazarının kitabı varsa edinmeye çalışıyorum. Yoksa başka mecralardaki öykülerine ulaşıyorum. Çok fazla çağdaşım olduğu için doğal olarak hepsine yetişemiyorum ama tarzını bildiğim, kendime yakın bulduğum, tavsiye aldığım, enikonu onda beni kendisine bir şekilde çeken her ismi okuyorum. Son çıkanlardan bir isim verecek olursam Süleyman Arif Yıldız'ın Kör Yarış kitabını tavsiye edeyim. Deniz Tarsus'un Ben Murtaza'sı bir de.


Yazar: Müzeyyen ÇELİK K. - Yayın Tarihi: 25.07.2022 09:00 - Güncelleme Tarihi: 25.07.2022 10:09
932

Müzeyyen ÇELİK K. Hakkında

Müzeyyen ÇELİK K.

Müzeyyen ÇELİK KESMEGÜLÜ 1983 Kütahya doğumlu. İlk, orta ve lise öğrenimini Kütahya’da tamamladı. Trakya Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü mezunu. Afyon Kocatepe Üniversitesi’nde Yeni Türk Edebiyatı Anabilim Dalı’nda “Edebî Yönden Hazîne-i Evrak Dergisi” adlı teziyle yüksek lisansını tamamladı. Hayal Bilgisi, İzafi, Hece Öykü, Hece, İtibar, Mahalle Mektebi, Aşkar, Nordik, Türk Dili, Karagöz, Olağan Hikâye, Geçerken dergilerinde öyküleri yayınlandı. Halen Kütahya’da öğretmenlik yapıyor. Evli ve Ali Mahir’in annesi. 

Eserleri

Kamu Baş Rüyacısı, 2014, Ebabil Yayınları
Omzumda Biri, 2017, Hece Yayınları
Nasiruddin Tusi, 2020, Kaşif Çocuk Yayınları
Bütün Ağırlıklarım, 2021, Hece Yayınları
Akşemseddin, 2021, Diyanet Vakfı Yayınları
Kudüs’e Yolculuk, 2022, Mecaz Çocuk Yayınları
Mutlu Dinozor Tontinosoruz, 2023, Tulu Kitap

Müzeyyen ÇELİK K. ismine kayıtlı 96 yazı bulunmaktadır.

Yazarımıza ait 7 kitap bulunmaktadır.

Twitter Instagram Kitap Satış Sitesi Kitapyurdu.com