Günümüzün Anlatıcıları: Mete Güven İle Konuştuk
Kişiyi yazmaya yönelten temel etken hayaller mi yoksa gelişen şartlar mı? Ya da diğer bir etken... Sizde hangisi daha etkili oldu?
Her ikisi de diyebilirim. Ama verili iki sebepten çok, yalnızlık kaynaklı, okuma serüvenim ruhumu tetikledi. Şu an bile okuma alışkanlığım, içimdeki yazma isteğini tekrar tekrar körüklüyor.
Anlatmanın arkaik yanı düşünüldüğünde, anlatının kutsal yanı var gibi görünüyor. Sizce de öyle midir?
Değeri ve kalıcılığı yazıyı fazlasıyla kutsallaştırıyor. Hele ki etkileyici bir metin, yazara aynı oranda bir sorumluluk da yüklüyor. Bu sorumluluk bazen beni korkutmuyor değil. Ama çağımızda susmanın konuşmaktan çok daha etkili olduğunu ve sorumluluk içerdiğini düşünmek beni biraz olsun ferahlatıyor.
Post modern anlatım imkânları bağlamında metinlerarasılık yanında türlerarasılık da gündemde. Hatta aynı metinde hem modern hem de post modern imkânlar birlikte kullanılabiliyor. Bu konunun bir şablona oturması gerekir mi?
Hegel, sanatın yolunu tamamladığını ve bundan böyle, kendi kendisini tekrardan ibaret olacağını tespit ettiğinden beri sanatçı arayış içinde. Postmodernizm sanatsal açıdan bu sıkışmışlığın patlaması bence. Elbette "güzel olduğu sürece" hemen her yöntem kullanılabilir. Biçim açısından sınırım yok diyebilirim. Kategorilerden, keskin çizgilerden hoşlanmıyorum. Ama içerik için aynı şeyi söyleyemeyeceğim. Yazarın beğenisine uygunsa tartışamayız. Ama ben anlamsız diyaloglar veya metinler yerine eserlerimi felsefeyle, sosyolojiyle, iktisatla donatmayı daha çok seviyorum. Anlamsızlık ve izafiyette boğulacağıma; anlam ve bilimsellikte sörf yapmayı tercih ederim.
Edebiyat dergilerinde görünüyor musunuz? Görünmek de gerekir mi? Edebiyat dergileriyle ilgili ne düşünüyorsunuz?
Edebiyat dergilerinde şu ana kadar hiç ismim geçmedi. Gerekli midir? Bence ne istediğimize göre bunun cevabı değişir. Eğer tanınmaksa söz konusu derginin tirajından edebiyat dünyasındaki yerine kadar önemli farklılıklar içeren bir yelpaze çıkar karşımıza. Ama amaç aynı lezzeti paylaşan insanlarla bir araya gelebilmekse ben ikinci şıkkı tercih ederim.
Yazarken karşınıza birini alıyor musunuz? Okuyucu yahut hayali bir karakter de olabilir. Yoksa kendiniz mi kendi muhatabınızsınız?
Hasan Ali Toptaş'ın "okuyucuyu ensende hissetmek" gibi bir tabiri vardır. Ben okuyucuyu ensemde hissedersem yazamam. Bu düşünce benim için bir bağ olur ve yazarken bu bağdan olabildiğince kurtulmaya çalışırım. Ama bazen, şu an genç olanların ya da şimdinin çocuklarının yetişkinliğe adım attıklarını ve yazılarımı okuduklarını hayal ederim. Neden olduğunu bilmemekle beraber bu hayal beni gülümsetir.
Öykü yazmak için en haklı nedeniniz nedir? Yazmasanız ne olur?
İstemenin dışında bir çeşit sorumluluk olarak da görüyorum yazmayı. Etkisi o kadar büyük ki daha önce değindiğim gibi sevmeden yapılsa katlanılması ıstıraplı bir yük olurdu. Belki de bu yüzden yani yazmayı sevdiğim için yazmasam en nitelikli kaybı sanırım ben yaşardım.
Yazdığınız kurgunun kaderinizi etkileyeceğine inanır mısınız? Böyle bir deneyim yaşadınız mı?
Çok şeyi etki altında kalmadan yaptığımıza dair şüphelerim var. İzlemek, gözlemek, dinlemek, hissetmek o derece birbirine geçmiş vaziyette ki etki altında kalmadan düşünmek bile neredeyse mümkün değil. Okumak ve yazmak ise sanat dünyasının iki vazgeçilmezi. Açıkçası bazen işler o kadar karmaşıklaşıyor ki düşündüklerim benim düşündüklerim mi; hayallerim okuduğum ya da yazdığım bir karakterin hayalleri mi emin olamıyorum. Haliyle kaderlerimiz de bu karmaşadan nasibini alıyor.
Öykücüler genelde birbirini sever ama bu eğer bir yarış olsaydı çağdaşlarınızdan kimi geçmek isterdiniz?
Ben yine de sanatı bir yarış olarak düşünmemeyi yeğlerim. Ama uzay-zaman fırsat verse Ömer Seyfettin'in elini öpmek ve kendisine saygılarımı sunmak isterdim.
Hikâye ile öykünün farklı türler olduğuna dair dergiler dosya hazırlıyor ve yazarlar bazen görüş ayrılığına düşüyor. Sizce böyle bir fark var mı? Bu iki kavramla ilgili sizin tanımınız nedir?
Elbette bilim insanları böyle tasnifler veya çizgi belirlemeleri yapabilir. Taksonomi bilimin vazgeçilmezi. Fakat söz konusu sanatsa, sanata bilimsel yöntemle yaklaşanlar kadar sanatı icra edenlerin yorumu da önemli.
Örneğin, bir yazar olarak ben bütün sınırlamalara karşıyım. Dolayısıyla adının şu veya bu olmasından ziyade eserin estetiği ya da zihin kurcalaması çok daha önemli benim için.
Öykü yazıyorsunuz ama iyi bir öykü okuru olduğunuzu düşünüyor musunuz? Dergileri takip eder misiniz? Yeni çıkan kitapları alır mısınız? Bir de son çıkanlardan bize önermek istediğiniz öykü kitabı var mı?
Sadece öykü değil hemen her konuda dünyayı takip etmeye çalışıyorum. Bazen salt bu iştahım yüzünden kendime kızdığım olur. Yirmi yıla yakındır Varlık Dergisi abonesiyim ve Varlık Dergisi sayesinde, görevim gereği, çalıştığım hiçbir yerde dünya gündeminden geri kalmadım.
Mahir Ünsal Eriş 'in "Sarıyaz" kitabını tüm dostlara önerebilirim.
Yazar: Müzeyyen ÇELİK K. - Yayın Tarihi: 20.04.2023 09:00 - Güncelleme Tarihi: 19.04.2023 12:13