Günümüzün Anlatıcıları: Müzeyyen Ç. Kesmegülü İle Konuştuk
Kişiyi yazmaya yönelten temel etken hayaller mi yoksa gelişen şartlar mı? Ya da diğer bir etken... Sizde hangisi daha etkili oldu?
Yazmak benim için küçük yaşlardan beri hep bir var olma biçimiydi. Ben kendimi ifade etmeyi hep zorunlu gördüm. İçimin derinliklerini, hayatı algılamaya çalışmayı, hayata anlam yüklemeyi hep yazmakla çözümledim. Bu yüzden yazmaya sıkı sıkıya sarıldım. Ama iyi ama eksik ama yeterli yazmaya devam ediyorum. Kendi sesimi bulmaya çalıştım hep. Bazen bulduğumu düşünüyorum bazen de daha yoğun olarak bu sesi aramam gerektiği hissine kapılıyorum. Bu yüzden bu soruma hem hayaller hem de gelişen şartlar sebep oldu diyebilirim. Bazen derinden kurduğum bir empati bazen içimde kalmış bir şeyler bazen kayıplar bazen kazanmak istediklerim bazen gördüklerim beni hala yazmaya itiyor. Daha da yazacak enerjiyi içimde taşıyorum.
Anlatmanın arkaik yanı düşünüldüğünde, anlatının kutsal yanı var gibi görünüyor. Sizce de öyle midir?
Ben anlatmayı kutsal bulanlardanım. Anlatmayı aklımla ruhumla tamamlıyorum. Sadece gözlemlerim, yaşantılarım yetmiyor. Akıl ve ruh da kutsal kavramlar. Tabi herkesin kutsalı da birbirinden farklıdır. Tartışmaya çok açık bir konu.
Post modern anlatım imkânları bağlamında metinlerarasılık yanında türlerarasılık da gündemde. Hatta aynı metinde hem modern hem de post modern imkânlar birlikte kullanılabiliyor. Bu konunun bir şablona oturması gerekir mi?
Gerekmez. Edebiyat kelimelerle yapılan bir sanat dalı. Sanat dalı olduğu için de teknik olarak olabildiğince özgür olmalı, esnek olmalı. Ben her ne kadar özentili tekniklere kendi adıma mesafeli olsam da bunu yapanların bazıları güzel yapıyor. Konu ve mesaj bakımından özgürlüğü konusundan bahsetmiyorum. Çünkü suça, kötü ahlaka yönlendirdiğinde özgür olmaktan çıkar diye düşünüyorum. Neticede kelimelerin de bir vebali vardır.
Edebiyat dergilerinde görünüyor musunuz? Görünmek de gerekir mi? Edebiyat dergileriyle ilgili ne düşünüyorsunuz?
Edebiyat dergilerinde görünüyorum. Son yıllarda sayıyı azalttım ama düzenli olarak Hece Öykü'de var olmaya çabalıyorum. Hem kişisel hayatımın yoğunluğu hem de vefa gereği birkaç dergi dışına çıkamıyorum. Cahit Zarifoğlu, Mavera dergisini çıkarırken yazarların başka dergilerde görünmelerinden pek hoşlanmazmış mesela. Böyle olmasından da oldukça memnunum. Edebiyat dergileri birer okuldur. Bu yüzden edebiyat dergilerinde olmayı gerekli görüyorum. Edebiyat dergilerinin bir çete değil de ekol oldukları kanaatindeyim. Edebiyat tarihine baktığımızda büyük ediplerin hep edebiyat dergileri çevresinde olduklarını görürüz. Hatta yazarlarımızın çoğu bir dergi etrafında toplanmışlar ve dergi çıkarma gayretinde olmuşlardır. Edebiyat dergileri gerekli olmasaydı zaten biri akıl eder ve dergicilik biterdi. Son ekonomik şartlarda bile insanlar dergi çıkmaya çalışıyor. Bu sebeple de kıymetli buluyorum.
Yazarken karşınıza birini alıyor musunuz? Okuyucu yahut hayali bir karakter de olabilir. Yoksa kendiniz mi kendi muhatabınızsınız?
Ben yazarken her zaman kendimi muhatap alırım. Neticede her ne yazacaksam benim süzgecimden geçecek. Benim yaşantımdan, sesimden beslenecek yazdıklarım. Kendimden sonra sıra okuyucuya gelir. Okuyucunun gözünden de metne baktıktan sonra olmuş kabul ederim. Hayali bir kahramanı karşıma alamayacak kadar da gerçekçi biriyim. Belki de kendimde ve metnimde en sevmediğim şey bu gerçekçilik.
Öykü yazmak için en haklı nedeniniz nedir? Yazmasanız ne olur?
Öykü yazmayı seviyorum. Yazmasam eksik hissederim ama ölmem. Her yerde görünmek gibi bir çabam ve hırsım da yok. Az ama benim sesimi yansıtan öyküler yazmaya çalışıyorum. Sadece seviyorum yazmayı. Ayrıca öykü yazmak benim için hayatı anlamlı kılan da bir ideal. Sanırım en çok böyle olduğu için seviyorum. İdeal olmasına rağmen de yazmaya tapmıyorum. İnce çizgiler var dediğim şeyler arasında.
Yazdığınız kurgunun kaderinizi etkileyeceğine inanır mısınız? Böyle bir deneyim yaşadınız mı?
Yazdığımız şeylerin kaderimizi etkilediğine inanıyorum. Kelimelerin kutsal olduğuna da inanıyorum. Belki tek başlarına anlamları zayıf olsa da birleştiklerinde çok güçlü olabiliyorlar. Allah da mesajını iletmek için kelimeleri seçti bu yüzden. Buna inandığım için de yazdığım kurgular bazen beni korkutuyor. Kendi hayatımda da anlattığım hayatlarda da kurgusal da olsa bazı ilginç olaylarla karşılaştım. Tabi Allah'ın kader planı nasıldır ancak kendisi bilir. Dua kaderi değiştirir diye de bir görüş var ama ben kaderimizde olanı yazıyoruz diye de bir görüş beyan edebilirim.
Öykücüler genelde birbirini sever ama bu eğer bir yarış olsaydı çağdaşlarınızdan kimi geçmek isterdiniz?
Öykücüleri genel olarak severim. Hem bu söyleşiler hem sosyal medya hem de gerçek hayat aracılığıyla çok sayıda öykücü tanıdım. Bu sebeple bende olumsuz intiba uyandıran çok az kişi oldu. Bunun bir yarış olduğunu da düşünmüyorum. Hepimiz bir rengiz ve bu rengârenkliği seviyorum.
Hikâye ile öykünün farklı türler olduğuna dair dergiler dosya hazırlıyor ve yazarlar bazen görüş ayrılığına düşüyor. Sizce böyle bir fark var mı? Bu iki kavramla ilgili sizin tanımınız nedir?
Ben bütün türlerin bir hikâyeye ihtiyacı olduğunu düşünüyorum. Hikâye bütün türlerin çekirdeğidir. Öykü ve hikâyeyi ayrı bir tür olarak değerlendirsek de öykü, oluşabilmek için hikâyeye ihtiyaç duyar. Aslında şiir de ne kadar modern ne kadar anlamdan uzak olursa olsun bir hikâyeye ihtiyaç duyar. Sadece o hikâyeyi soyut ve algılaması zor bir hale getirir. Hikâye çekirdektir. Bütün diğer türler bundan hareketle doğar. Bence tabi.
Öykü yazıyorsunuz ama iyi bir öykü okuru olduğunuzu düşünüyor musunuz? Dergileri takip eder misiniz? Yeni çıkan kitapları alır mısınız? Bir de son çıkanlardan bize önermek istediğiniz öykü kitabı var mı?
İyi bir öykü okuruyum. Klasiklerin çoğunu okudum. Çağdaşım öykücüleri elimden geldiğince takip etmeye çalışıyorum. Bunu gerekli de görüyorum. Ben bu edebiyat dünyasında neredeyim diye görmek için ve meraktan özellikle takip ediyorum. Hatta dergilerden tanıdığım isimlerin kitaplarını görünce büyük heyecan duyuyorum. Dergileri de takip etmeye çalışıyorum. Hatta eski dergileri bile elime geçtikçe okuyorum.
Sıddık Yurtsever ve Sema Bayar'ın son kitaplarını önermek istiyorum. Bunların yanında Emin Gürdamur'un yeteneğini ve derinliğini, Safiye Gölbaşı'nın titiz kurgusunu ve dil işçiliğini, Muhammet Erdevir'in çok güçlü, imgesel, şiirsel tadı olan öykülerini, Yunus Emre Özsaray'ın toplumumuza bakışını ve gerçekçi-eleştirel gözlemlerini, Özlem Karapınar'ın bunalımlı kadınlarını, Esra Demirci'nin öykülerindeki dil ve kurgu zevkini, Salih Tokgözoğlu'nun üslubunu, Hüseyin Safa Ak ve Olvido Ayşe Akan'ın öykü zekâlarını ve kafalarının çalışma şeklini çok seviyorum. Şu an düşününce buraya yirmi isim daha ekleyebileceğimi de fark ettim. Çok tehlikeli bir suda yüzdüğümü de fark ettim ama bu isimleri muhakkak anmam gerektiğini düşündüm. Yola beraber çıktığımız Mehmet Kahraman, Numan Altuğ Öksüz'ün öykülerini de çok beğenirim. Zeynep Sayman, Süleyman Arif Yıldız da Anadolu'muzun güzel sesleri. Halil Yörükoğlu söyleşiler vasıtasıyla tanıştığım çok iyi bir kalem, Gülhan Tuba Çelik'i anmasam olmaz. Eskiden beri hayranıyım. Handan Acar Yıldız derin bir okyanus, Ömer Çelik, Merve Koçak Kurt, Hüseyin Kılıç. Severek takip ettiğim isimler. Liste git gide uzuyor. Merve Çakır beğendiğim çok genç bir yazar. Üzeyir Karahasanoğlu bende modern toplumcu gerçekçi bir tat bıraktı. Metin Nart çok eğlenceli üslubuyla güçlü bir gözlemci. Vildan Külahlı Tanış ve Ayla Burçin Kahraman yeni tanıdığım güçlü isimler. Bakın öykücüler birbirini seviyor. Genel olarak yani.
Yazar: Kitaphaber - Yayın Tarihi: 15.06.2023 09:00 - Güncelleme Tarihi: 13.06.2023 12:08