Günümüzün Anlatıcıları: Ömer Mümin Munis İle Konu�, Söyleşi, Müzeyyen ÇELİK K.

Günümüzün Anlatıcıları: Ömer Mümin Munis İle Konuştuk yazısını ve Müzeyyen ÇELİK K. yazarına ait tüm yazıları Kitaphaber.com.tr sitemizde

Günümüzün Anlatıcıları: Ömer Mümin Munis İle Konuştuk

23.01.2025 09:00 - Müzeyyen ÇELİK K.
Günümüzün Anlatıcıları: Ömer Mümin Munis İle Konuştuk

Kişiyi yazmaya yönelten temel etken hayaller mi yoksa gelişen şartlar mı? Ya da diğer bir etken... Sizde hangisi daha etkili oldu?

Anlatılması gerektiğine inandığı bir şeyler ve her konuşmasını kesen susturucu silah gibi dominant, katı, anlayışsız insanlar. Bu ikisinin bir kaderde buluştuğu yerde, yazmak kaçınılmaz bir hastalık olarak kişiyi yakalıyor. Kanında dolaşan bir tür kanser gibi… Doğal, akıcı bir hastalık… Sonraları da bağımlılığa dönüşüyor galiba.

Bazıları tarafından çok kutsanan, yazarların da sık sık dile getirerek bolca ekmeğini yediği o fildişi kuledeki janjanlı içe dönüklüğü, yapay histeri krizlerini kağıda dökme olayından bahsetmiyorum. Bunu büyütüp havalı münzevi yazar pozları atan tiplerden nefret ederim. Ama işin gerçeği yazarak bir şeyleri ifade etme çabası diğerleri tarafından susturulmak ve anlaşılmadığını düşünmekle ilgili bence.

Zavallılık doğurgan bir şeydir.

Anlatmanın arkaik yanı düşünüldüğünde, anlatının kutsal yanı var gibi görünüyor. Sizce de öyle midir?

Üzgünüm ama ben öyle bir yanı olduğunu göremiyorum. Bilmiyorum belki sorun bendedir. Ancak anlatmak, yazmak diyelim, birinin ayağının takılıp düşmesi gibi bir şey… Belki aşağıdan yukarı ya da sonundan başına doğru düşünüldüğünde konu ruhanilikle bağlanıp kutsi bir havaya bürünüyordur. Tanrı, yukarıda bahsettiğim "biri"nin takılıp düştüğü taşı yürüyüş yoluna koymakla neyi kastetmiş olabilir.

Post modern anlatım imkânları bağlamında metinlerarasılık yanında türlerarasılık da gündemde. Hatta aynı metinde hem modern hem de post modern imkânlar birlikte kullanılabiliyor. Bu konunun bir şablona oturması gerekir mi?

Gerekmez. Yazı buna bakmaz. Kuralsız kaidesizdir demiyorum ancak hangi mutlak otoriteden, aşılmaması gereken sınırlardan, taşılmaması şart kalıplardan bahsedebiliriz. Bu akışkan bir şey…

Bir yazı üzerine konuşmakla o yazıyı yazmak arasında uçurum vardır. Ancak bir yazı üzerine yazan için de yazarken az önce söylediğim şeyler geçerli. O da yazıya dair yazarken logar kapağından çıkıp balçığını ellerine bulaştırmış jölenin sıcak kıvamındaki o tuhaf varlıkla muhataptır.

Ben konularda sessiz bir dinleyici oldum hep. İşin teknik tarafıyla ilgili ne anlatılırsa anlatılsın, ne tartışılırsa tartışılsın dikkatlice takip ettim. Sirk çadırındaki vahşi ama eğitimli kaplanların tuhaf bir gösterisi gibi… On beş santimlik dişlerle bir geyiğin boynunu tek seferde kırabilecek müthiş bir yaratığın büyük topun üzerinden atlayıp çemberin içinden geçmesi gibi…

Edebiyat dergilerinde görünüyor musunuz? Görünmek de gerekir mi? Edebiyat dergileriyle ilgili ne düşünüyorsunuz?

Bir zamanlar… Dergilere düzenli yazı gönderiyordum. Bazen onlar rica ediyordu, yazdığımı veriyordum, yayına alıyorlardı. Sonra bilmiyorum neden, yazdıklarımı kendime ayırmaya başladım. Bazılarını birkaç yakın dostumdan başka kimse okumadı. Zaman zaman neden hiçbir yerde yoksunuz, yazmıyor musunuz diyenler de oldu. Yazıyorum ancak hiçbir yere göndermiyorum. Neden? Bilmiyorum. Sebep yok. Donukluk.

Okur da bu duruma biraz bozuluyor. Çık kabuğundan, ver damardan abi diyen kafası az çizik kesim...

Başıboşluk Mevsimi bu donukluğun sonu olur belki…

Yazarken karşınıza birini alıyor musunuz? Okuyucu yahut hayali bir karakter de olabilir. Yoksa kendiniz mi kendi muhatabınızsınız?

1000060794 Bilmiyorum. Yazarken, o esnada kafamın içinde ne olduğuna bakarım. Belki bu sebeple kafamın neyin içinde olduğuna o kadar dikkatli bakmamışım galiba. Sırf soruyu cevaplamak için bir şeyler yumurtlamak istemem.

Öykü yazmak için en haklı nedeniniz nedir? Yazmasanız ne olur?

Şimdi tam burada, haklı sebebi açıklamak için, insanı ve evrenle kurduğu o büyük bağı anlatmanın gerekliliğine, bütün zorluklarına rağmen insan ruhunun derinliğince parlayan o göz alıcı cevherin gün yüzüne çıkarılmasına ve -başka kimse kalmamış gibi- bu yüce misyonun ağırlığını hissettiğime, yazmanın benim için bir ihtiyaç olduğuna dair falan bir şeyler söylemem gerekiyor galiba. Ama yok. Öykü yazmak için bir sebebim yok. Yazmazsam bir şeylerin eksik kalacağını da düşünmüyorum. Yazmadığım çok uzun dönemler de oldu. Bir şey eksilmedi, artmadı, bir şey olmadı yani. Yazmaya yüklenen anlamın yazılanı aşması abes görünüyor bana. Neden yapılır bilmiyorum. Ancak bence mevzu basit, sade; yazarsan kağıdın üzerinde durur ve senindir; yazmazsan senin üzerinde bir yerlerde durur ve senindir.

Yazdığınız kurgunun kaderinizi etkileyeceğine inanır mısınız? Böyle bir deneyim yaşadınız mı?

"Bir Adam Yaratmak"ı okuduğumda orta sondaydım. 28 Şubat dönemiydi, İmam Hatip'teydim. Herhalde bu sorunun bütün cevabı o kitapta her yönüyle verilmiştir.

Ben yazdığım bir kurguyla ilgili öyle bir deneyim yaşamadım ancak yaşasam da yazdığım kurgu kaderimi etkiledi şeklinde bir inanışa sahip olmazdım. Yaşanabilir bir şeyi kurgulamışım derim.

Öykücüler genelde birbirini sever ama bu eğer bir yarış olsaydı çağdaşlarınızdan kimi geçmek isterdiniz?

Tereddütsüz cevabım Gospodinov. Bulgar komşi. Sınırlarımız dahilinde yerini derhal ayıracağım isimler Güray Süngü ve Silvan Alpoğuz'dur. Beri yandan Kadir Daniş, ciddi yetenek. Onurhan Ersoy, kalemi rahat okunan türden. Mustafa Aplay, okurken kelimelerin hareket ettiği hissini veriyor. Kadın yazarlardan da iki isim, Handan Acar Yıldız ve Aynur Dilber. Geçme hırsıyla düşünerek saymadım hiçbirini. Takdir etmek falan da değil. Gerçekten iyi kalemler.

Hikâye ile öykünün farklı türler olduğuna dair dergiler dosya hazırlıyor ve yazarlar bazen görüş ayrılığına düşüyor. Sizce böyle bir fark var mı? Bu iki kavramla ilgili sizin tanımınız nedir?

Dergilerin işlevi budur zaten. Görüş ayrılıkları da normaldir. Ben öykü ve hikâyenin farklı türler olduğunu düşünüp öyle tanımlasam da, cümle içinde özellikle ayrım hassasiyetim yok.

Öykü yazıyorsunuz ama iyi bir öykü okuru olduğunuzu düşünüyor musunuz? Dergileri takip eder misiniz? Yeni çıkan kitapları alır mısınız? Bir de son çıkanlardan bize önermek istediğiniz öykü kitabı var mı?

Kayda değer bir şeyler yazanların pek çoğu kayda değer bir şeyler okumuştur. Editörlük mesleğini sürdürdüğüm beş yıl okumayı benden çaldı. Elime bir kitap aldığımda anlatım bozuklukları, yazım hataları, uyulmayan imla kuralları batıyordu gözüme. Son yıllarda bu meslek hastalığını üstümden silkelemenin rahatlığı içindeyim.

Bu rahatlıkla okumak özlediğin bir şeye kavuşmak gibi… Evet, bazı yayınevlerinin yeni çıkan kitaplarını hususen takip ediyorum. Dergilerden birkaçını takip edebiliyorum. Çok fazla. Özellikle tavsiye edeceğim bir öykü kitabı olmayacak çünkü okur öyküyü aramaz, öykü okuru bulur.

Teşekkür ederim.


Yazar: Müzeyyen ÇELİK K. - Yayın Tarihi: 23.01.2025 09:00 - Güncelleme Tarihi: 30.12.2024 14:23
2.655

Müzeyyen ÇELİK K. Hakkında

Müzeyyen ÇELİK K.

Müzeyyen ÇELİK KESMEGÜLÜ 1983 Kütahya doğumlu. İlk, orta ve lise öğrenimini Kütahya’da tamamladı. Trakya Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü mezunu. Afyon Kocatepe Üniversitesi’nde Yeni Türk Edebiyatı Anabilim Dalı’nda “Edebî Yönden Hazîne-i Evrak Dergisi” adlı teziyle yüksek lisansını tamamladı. Hayal Bilgisi, İzafi, Hece Öykü, Hece, İtibar, Mahalle Mektebi, Aşkar, Nordik, Türk Dili, Karagöz, Olağan Hikâye, Geçerken dergilerinde öyküleri yayınlandı. Halen Kütahya’da öğretmenlik yapıyor. Evli ve Ali Mahir’in annesi. 

Yayınlanmış Kitapları

- Elim Kolum Kulaklığım, Tulu Kitap, 2024
- Mutlu Dinozor Tontinosoruz, Tulu Kitap, 2023
- Kudüs’e Yolculuk, Mecaz Çocuk Yayınları, 2022
- Akşemseddin, Diyanet Vakfı Yayınları, 2021
- Bütün Ağırlıklarım, Hece Yayınları, 2021
- Nasiruddin Tusi, Kaşif Çocuk Yayınları, 2020
- Omzumda Biri, Hece Yayınları, 2017
- Kamu Baş Rüyacısı, Ebabil Yayınları, 2014

Müzeyyen ÇELİK K. ismine kayıtlı 108 yazı bulunmaktadır.

Yazarımıza ait 8 kitap bulunmaktadır.

Twitter Instagram Kitap Satış Sitesi Kitapyurdu.com