Günümüzün Anlatıcıları: Özlem Karapınar İle Konuştuk
Kişiyi yazmaya yönelten temel etken hayaller mi yoksa gelişen şartlar mı? Ya da diğer bir etken... Sizde hangisi daha etkili oldu?
Sanatçı yeni bir gerçekliğe yaşam verendir. Eldeki şartlardan yeni gerçekler yaratandır. Ve yaratmak için de güçlü bir hayal gücü gerekir. Hayal gücünden yoksun bir yaratım düşünebiliyor musunuz? Bende etkili olan şey kendi içimde biriktirdiklerimi anlatma ihtiyacıydı. Fakat bunu düz bir biçimde anlatsaydım sıkıcı bir anlatıdan öteye gitmeyecekti. Mekânlar kurdum, karakterler yarattım, derdini anlatmanın çeşitli yollarını denedim. Tüm bunlar hayal gücüyle yoğruldu ve ortaya öyküler çıktı.
Anlatmanın arkaik yanı düşünüldüğünde, anlatının kutsal yanı var gibi görünüyor. Sizce de öyle mıdır?
Anlatmanın kutsal bir yanı olmalı ki her halkın, eski toplulukların kendilerine özgü anlatıları var. Destanlar, kıssalar, efsaneler, baladlar, masallar insanoğlunun hikâye anlatma isteğiyle ortaya çıkmıştır. Toplumlar hafızlarındaki birikimleri bu yolla birbirlerine aktarmışlardır ve hikâye/anlatı bir aktarma işlevi görür. Bunun dışında yazar, iyi bir anlatıcı olmak için yüksek bir yaratıcılık kabiliyetine ihtiyaç duyar. Yaratıcılığın doğasında da kutsallık vardır.
Post modern anlatım imkânları bağlamında metinlerarasılık yanında türlerarasılık da gündemde. Hatta aynı metinde hem modern hem de post modern imkânlar birlikte kullanılabiliyor. Bu konunun bir şablona oturması gerekir mi?
Şablon sözcüğü sanata çok uzak bir sözcük. O yüzden bence gerekmez. Şablonların, kalıpların, kuralların olduğu bir sanat olamaz. Dolayısıyla yazar istediği anlatım imkânlarından yararlanabilir, dâhi bir kalemse yeni imkânları kendi yaratabilir. Modern ve postmodern imkânları birlikte kullanmak ya da kullanmamak yalnızca yazarın tercihine bağlıdır. Üslubun bile yaratıcılığı sınırladığını düşünenler var. Proust “Üslup yazarın gerçeğe dayattığı dönüşümdür” der. Ben farklı türlerde ve üsluplarda yazmayı deneme taraftarıyım. Aksi halde belli bir üsluba sığınıp yazmanın kolaycılığa kaçtığını bile düşünürüm.
Edebiyat dergilerinde görünüyor musunuz? Görünmek de gerekir mi? Edebiyat dergileriyle ilgili ne düşünüyorsunuz?
Edebiyat dergileri belli bir birikimin ve emeğin yansıması sonucu oluşuyor. Özellikle yazar adayları haliyle bu birikimden faydalanmak, dergilerin ikliminde büyümek, havasından teneffüs etmek isteyebilirler. Eser gönderirsiniz, yayımlanır, yayımlanmaz, eksiklerinizi öğrenirsiniz, yayımlanan diğer eserleri takip edersiniz; tüm bunlar, yazma sürecine katkıda bulunuyor. Birçok büyük yazar dergilerden çıkmıştır. Ben de öyküleri dergilerde yayımlanmış biri olarak dergileri önemsiyorum.
Yazarken karşınıza birini alıyor musunuz? Okuyucu yahut hayali bir karakter de olabilir. Yoksa kendiniz mi kendi muhatabınızsınız?
Yazarken daha çok kendimle baş başayım. Kendime karşı acımasız olduğum zamanlar da olur, kendime şaşırdığım zaman da. Yazdığım metni beğenmem, yazdığım metne hayran olurum, yazdığım öyküye ağladığım dahi olmuştur. Metni okuyup kendi sesimi ve metnin ritmini dinlerim, anlatımdaki hantallığı kaldırmak için fazlalıkları atarım. Tüm bunları kendim yaparım. Hikâyelerimde hayali karakterler olabilir ama hikâyeden çıkıp metni yazarken ya da düzenlerken tek kişilik ekiple çalışıyorum, kendimle…
Öykü yazmak için en haklı nedeniniz nedir? Yazmasınız ne olur?
Farklı bir hayatım olduğunu düşünüyorum. Çok küçük yaşlardan itibaren ailemin yanında ayrıldım ve yaşam mücadelesi verdim. En güzel yaşlarım yalnız geçti. Yalnızlıkta çok şey biriktirdim. Kendisine böyle bir hayat verilmiş biri anlatmazsa kendisine ihanet etmiş olmaz mı? Yazmazsam kendime ihanet ederim. Öykülerim yayımlanmadan önce de bir şeyler yazıyordum, lise yıllarımda şiir yazdım. Yazmak en eski dostum gibi, hayatımda hep vardı. Yalnızca; insanlar benim sesimi dergilerde göründüğümden beri duyar oldular.
Yazdığınız kurgunun kaderinizi etkileyeceğine inanır mısınız? Böyle bir deneyim yaşadınız mı?
Böyle bir deneyim yaşamadım, yaşasam fena olmazdı. Kurgunun değil ama yazmanın kaderimi etkileyeceğine inanıyorum. Yazdıkça kendime yaklaşıyorum, yazıdan ve edebiyattan uzaklaştıkça içimde bir boşluk oluşuyor. Belki de yazmak benim kaderim, içimdeki boşluğu doldurma, hayatı anlama biçimim.
Öykücüler genelde birbirini sever ama bu eğer bir yarış olsaydı çağdaşlarınızdan kimi geçmek isterdiniz?
Evet, şükür ki öykücüler arasında hatrı sayılır bir dostluk ve dayanışma örneği var. Birbirimizin öykülerini okuyor, eleştiriyor, fikirlerimizi paylaşıyoruz. Aksi olduğu zaman insanın motivasyonunu düşüren bir atmosfer oluşabiliyor. Her ortamda dile getirdiğim gibi Emin Gürdamur’un kalemini çok güçlü buluyorum. Onu geçmek isterdim diyemem çünkü o zaman Özlem Karapınar değil, Emin Gürdamur’u geçen bir yazar olurdum ve kendime Gürdamur’un kalemine göre değer biçmiş olurdum. Yalnızca bu soru vesilesiyle onun özge sesini, gürül gürül akan kalemini beğendiğimi bir kez daha dile getirmiş olayım.
Hikâye ile öykünün farklı türler olduğuna dair dergiler dosya hazırlıyor ve yazarlar bazen görüş ayrılığına düşüyor. Sizce böyle bir fark var mı? Bu iki kavramla ilgili sizin tanımınız nedir?
Ben hikâye ile öykünün farklı türler olmamakla birlikte birbirlerinin yerini karşılamadığını da düşünüyorum. Yani bize ilkokuldan beri öğretildiği gibi; bu iki sözcük, ne eş anlamlılar ne de farklı türler. Yaşanmış veya yaşanması muhtemel olaylara hikâye dendiği öğretildi bize. Bu tanımdan yola çıkarak ikisinde de anlatı ve kurgu var. Fakat hikâye; olay örgüsüyle, anlatım biçimiyle daha klasik bir türken, öykü; yeni biçimler deneyen, imge, metafor ve çağrışımdan daha fazla faydalanan hikâyenin daha modern biçimi. Dolayısıyla hikâyeyi daha kapsayıcı, öyküyü ise daha genç ve yenilikçi buluyorum. Birinin diğerine üstünlüğü olduğunu düşünmüyorum. Ne hikâye daha geleneksel bir anlatı türü olduğu için üstün ne de öykü yenilikçi anlatım biçimleri olduğu için…
Öykü yazıyorsunuz ama iyi bir öykü okuru olduğunuzu düşünüyor musunuz? Dergileri takip eder misiniz? Yeni çıkan kitapları alır mısınız? Bir de son çıkanlardan bize önermek istediğiniz öykü kitabı var mı?
İyi bir öykü okuru olduğumu düşünüyorum. Öyküyü sanat haline getirmiş büyük sanatçıların eserlerini okudum ve okumaya devam ediyorum. Dergileri takip ediyorum ve özellikle özgün dergilerin o alandaki boşluğu doldurduğunu düşünüyorum. Yeni çıkan kitapları önceleri daha sıkı takip ederdim ve üzerine değerlendirme yazıları yazardım. Son dönemlerdeki yoğunluğumdan kaynaklı yalnızca tavsiye edilenleri okuyabildim. Gülhan Tuba Çelik’in Onlar ve Köpekleri kitabını tavsiye ederim.
Yazar: Müzeyyen ÇELİK K. - Yayın Tarihi: 05.11.2021 09:00 - Güncelleme Tarihi: 01.11.2021 14:44
Teşekkür ederiz efendim. Yeni yazarlar, yeni kitaplar tanımak ne güzel. Çevremiz genişliyor. :)