Günümüzün Anlatıcıları: Özlem Kurt İle Konuştuk, Söyleşi, Müzeyyen ÇELİK K.

Günümüzün Anlatıcıları: Özlem Kurt İle Konuştuk yazısını ve Müzeyyen ÇELİK K. yazarına ait tüm yazıları Kitaphaber.com.tr sitemizden okuya

Günümüzün Anlatıcıları: Özlem Kurt İle Konuştuk

12.10.2023 09:00 - Müzeyyen ÇELİK K.
Günümüzün Anlatıcıları: Özlem Kurt İle Konuştuk

Kişiyi yazmaya yönelten temel etken hayaller mi yoksa gelişen şartlar mı? Ya da diğer bir etken... Sizde hangisi daha etkili oldu?

Hepsi birden, en önemlisi de birikim. Olgunlaşmak. Bilindiği üzere, taşmak için dolmak gerekir. Beni yazmaya iten temel etmen taşan damlalar. Acele etmemek lazım. Paul Valery'nin şiir için belirttiği "İlk dize Tanrı vergisidir, ondan sonrası şairin çabasına kalır" deyişini genelleyerek hikâye için de söyleyebiliriz. Kaos, maruz kalınan hadiseler yazmaya yönelten etkenler olabiliyor. Yazar zaten hassas bir ruha sahip olan kişidir. Bu nedenle bunun birçok farklı değişkenleri olabilir. Her öykücüde farklı şekillerde etkilenme meydana gelebilir. Beni etkileyen "Yaratan Rabbinin adıyla oku" emri…

"Oku! Kalemle (yazmayı) öğreten, (böylece) insana bilmediğini bildiren Rabbin sonsuz kerem sahibidir." okumak, okumak… Çok okursanız belli bir süre sonra yazma eylemi kendiliğinden ortaya çıkmaya, kişiyi dürtmeye başlayabiliyor. Okumak, farklı hayalleri kurgulamak için elverişli bir araç. Yazmaya başlayınca kişi şartlarını kendisi oluşturmaya başlıyor. Yazmak kişimin kendisiyle yaptığı en büyük söyleşi olabiliyor. Bazen de katharsis…

Anlatmanın arkaik yanı düşünüldüğünde, anlatının kutsal yanı var gibi görünüyor. Sizce de öyle midir?

Bu sorunun şümullü bir cevabı olmakla birlikte evet, kutsal anlatılar, kutsal metinler diyoruz. Güçlü bir teolojik zemine dayanan kutsi, mukaddes, mübarek vb. kadim anlatılar. Klasik Çağ'a kadar gidebiliriz. Mürekkebin değdiği her şeye edebî kutsallık atfedilebilir, bir nevi. Örneğin kurucu metinler, zamanla kutsal metinler olarak tanımlanmaya başlanabiliyor. Bu bağlamda konuya bakınca bir anlatı kutsal görev icra edebilir lakin kırmızı çizgileri belirleyebilmek yüksek ustalık ve mürekkep yalamışlık gerektirmektedir. William Blake ne demiş "yaşayan her şey kutsaldır", hakeza "Mürekkebin değdiği her kâğıt kutsaldır, yeter ki; iz bıraksın" gibi söylemleri çoğaltabiliriz. Ancak bu kaleme alınan her metin için geçerli olmayabilir.

Post modern anlatım imkânları bağlamında metinlerarasılık yanında türlerarasılık da gündemde. Hatta aynı metinde hem modern hem de post modern imkânlar birlikte kullanılabiliyor. Bu konunun bir şablona oturması gerekir mi?

Yazar, kurgusal metninde bütün imkânları kullanabilir. Tabii ki bütün imkânları kullanabilmek için öncelikle sınırlılıklarını iyi etüt etmesi lazım, öyle bir sınır varsa! Gereksinimlerini bilmesi gerekir. Ancak o zaman kurgusal metnine gerektiği şekilde katkı sunabilir ve etkileyici, üstün bir anlatı ortaya koyabilir. Aksi takdirde tarih içerisinde zaman zaman farklı eğilimler olmuş ve olmaya da devam etmektedir. Meseleyi bir şablona dökmekten ziyade modern, postmodern vb. yaklaşımlardan yararlanmak gerekir ki zaten biz yazarlarda bunlardan faydalanmaktayız. Zamanın ruhu diye bir şey var. Bu durum biraz kişinin türlerle kurduğu ünsiyet ile alakalı sanırım. Ben kendi öykülerimde sorunuzdaki unsurlardan yararlanmaya çalışıyorum.

Edebiyat dergilerinde görünüyor musunuz? Görünmek de gerekir mi? Edebiyat dergileriyle ilgili ne düşünüyorsunuz?

Edebiyat dergilerinde öyküler yazıyorum, yazmanın da gerekli olduğu kanaatindeyim. Nihayetinde edebiyatçıyı canlı tutuyor. Lakin "görünüyorum o hâlde varım" manasında bir görünmenin taraftarı değilim. Ancak geleneksel manada düşünürsek dergilerde yazarların kendilerini göstermeleri, diğer yazarlarla irtibat kurmaları günceli yakalamaları adına önemli faydaları olduğu aşikâr. Edebiyat sanatında dergilerde yazma geleneği maziye dayanmaktadır. O yüzden modern zamanlarda yaşayan fertler olarak bizler görünmeyi âdeta yüceltmekte, kutsallaştırmaktayız. Çağımızda görünmek öne çıkmaktadır ve hatta bazen absürt bir hâl aldığı durumlar da olabiliyor. Dergilerin elzem bir görev ifa ettiğini, yazarların bu mecrada kendilerini kamuya takdim etme noktasında faydaları olduğu da ortadadır. Bu hususta denge her zaman önemli gibi duruyor. Bununla beraber diğer uç nokta olan edebî inziva babında yazar kulesinden seslenen insan da olmamalıdır.

Yazarken karşınıza birini alıyor musunuz? Okuyucu yahut hayali bir karakter de olabilir. Yoksa kendiniz mi kendi muhatabınızsınız?

Yazmayı tasarladığım metni öncelikle ana hatlarıyla bir şablona döküyorum, "tahayyülümde". Sonra sürprizlerle dolu bir yazım serüveni başlıyor. Daha sonrasında yazma eylemine başlayınca başkarakteri muhatap alıyorum ve böylecezaman zaman öne çıkardığım karakterlerim de oluyor. Bu değişkenlik gösteriyor hâliyle. Bazen kendimide muhatap alarak maceraya sürüklüyorum. Genel itibariyle okuyucuyu da düşünerek ve hikâyeye dâhil ederek yazma eğilimim olduğunu söyleyebilirim.

ozlem_kurt_2 Öykü yazmak için en haklı nedeniniz nedir? Yazmasanız ne olur?

Öykü benim için günümüz dünyasında yaşanan bazı olayları kayıt altına almak ve bu yönde görüş belirtmek için edebî bir araçtır. Benim için bunu yapmazsam, eğer yazmazsam bu olaylara kayıtsız kaldığım anlamına gelmektedir. Bu yüzden öykülerimin çoğu zaman belirli bir konteksti vardır. Bendeki yazma eylemini sadece öykü ile sınırlandıramam. Okuma-yazma öğrendiğim andan beri yazıya karşı duyduğum iştiyak beni öykü yazmaya sürükledi. Bu gelişme akademik olarak yazıyla uğraştığım için akademinin ötesinde edebî bir dil oluşturan kurgusal metinlerle de meşgul olmaya, yazmaya savurdu diyebilirim. Yazı sanatının sihirli, büyüleyici bir yanı var. Ben bunu şimdilik bilimsel makalelerimle, öykülerle yapmaya çalışıyorum. Öykü günümüz için modern insan yapısına uygun bir tür olarak karşımıza çıkmakta, çok konuşulduğu yerlerde birilerinin de yazması gerektiği düşüncesindeyim. Balkanlar efsunlu bir coğrafya. Uzun yıllardır, Türkiye/Payitahtta ikamet ediyorum. Yazmak için çok fazla haklı nedenlerim mevcut. Un var, tuz var...şeker beklemekte, bunu harmanlamakla meşgulüm.

Yazdığınız kurgunun kaderinizi etkileyeceğine inanır mısınız? Böyle bir deneyim yaşadınız mı?

Bu soru beraberinde başka soruları da getirmekte. Kapsayıcı bir yanıt mümkün mü? Bir deneyelim. Kışkırtıcı bir soru, ciddi bir yazar kaleme aldığı eserlerinde hâliyle dikkat eden, çevresine, tabiata, insana, dünyada olup bitene dair duyarlı olan biridir diyebiliriz. O yüzden yazdığımız şeyler hâliyle kendi ruh halimizi/psikolojimizi tabii ki etkileyebilir. Daha ilerisini şimdilik tecrübe etmedim. İlahi bir kudret ve güçlü bir irade üzerinden şekillenir ömür. Söylenilenlere nasıl dikkat ediliyorsa, yazılanlara da dikkat etmekte fayda vardır.

"Söz ola kese savaşı, söz ola kestire başı" demiş Yunus…

Ben de "Söz ola astıra koyunu bacağından" diyorum.

Bu bağlamda okurlarım, bazı öykülerimin ağlattığını ve yer yer de tebessüm ettirdiğini ifade ediyorlar. Yani bir düşünce ve eyleme teşvik anlamında fiiliyatı etkileyen öyküler olabilir. Fakat tam olarak nasıl ve ne kadar olduğu meçhul. Bu etkilenmenin bir boyutu, farklı boyutları da mümkündür.

Sorunuza amaçlar ve sonuçlar açısından değil, araçlar açısından cevaplayacak olursak, bu meselede kullanılan dile ve alt katmanlarına bağlı gibi geliyor bana. Bununla beraber hangi roman ve hikâye sorusu da önemli. Bin bir çeşidi var. Gerçek bir hikâye mi, tamamen fantezi mi, geçmişte mi yaşanmış, şimdi mi, gelecekte mi yaşanacak. İnsanların karakterleri üzerine mi ağırlıklı olarak, yoksa olaylar mı? Allah, yaratıcı, Tanrı, konuları var mı, yok mu? Kader konusunun kendisi var mı yok mu? Böyle binlerce soru var. Olabilir de, olmayabilir de. Sorunun özü yazılan konuya, yazarın niyetine, öykünün içindeki kontekstlere ve kullanılan kelimelere bağlı gibi duruyor.

Öykücüler genelde birbirini sever ama bu eğer bir yarış olsaydı çağdaşlarınızdan kimi geçmek isterdiniz?

Türk öyküsü iyi bir seviye yakaladı kanaatimce. Çağdaş manada birçok öykücü arkadaşlar, dostlar var. Onları okumaya gayret ediyorum. Bu aralar klasikler ve kuramsal eserler ile biraz meşgul oluyorum. Dünya klasiklerinden, Türkiye ve Balkan Edebiyatından okumalar yapıyorum. Uzun zamandır akademik meşguliyet vesilesiyle yazdığım öykülerin derlemesini ertelemiştim. Günümüz itibariyle kitap hâline geldiler, görücüye çıkmış oldular. Bu da sevindirici, motive edici oldu. Özetle, kendimle yarış içerisindeyim.

Hikâye ile öykünün farklı türler olduğuna dair dergiler dosya hazırlıyor ve yazarlar bazen görüş ayrılığına düşüyor. Sizce böyle bir fark var mı? Bu iki kavramla ilgili sizin tanımınız nedir?

Burada Yahya Kemal'in vecizesi önemli bir işlev göreceği için hatırlamakta fayda var. "Bizim romanımız türkülerimizdir" söylemini genişleterek şöyle diyebiliriz: Vardar Ovası'nı anımsayalım. Rumeli veya Balkan Türküleri'nin bizim en büyük hikâyelerimiz olduğunu rahatlıkla diyebiliriz. Türk kültür dairesine dâhil olmuş önemli temsilciler, misaller var. Edebiyat tarihinde tahkiye-hikâye geleneği belli bir maziye dayanmaktadır. İnsanlığın ihtiyaçları ve dönemin koşulları kendi öykülerini her zaman doğurmuştur. Hikâye anlatıcılığının kadim bir "meslek" olduğunu varsayarsak hikâyelerimiz hep vardı. Günümüz itibariyle öykülerimiz modern manada ön plana çıkarak mevcudiyetini sürdürüyorlar. Bir de Mustafa Kutlu'nun hikâyesi var. Akademik literatürde ve hikâye kuramcıları arasında tartışmalar olsa da, nihayetinde anlatılar denilebilir. Öykü, öykünmek... ortak çağrışımlar etrafında dönmektedir. Modern zamanların insanı uzun hikâyelerden ziyade küçürek-kısa öyküler okumayı tercih ediyor. Velhasıl hikâye ve öykü arasında farklılıklar, ince ayrımlar olduğu ortadadır. Balkan Türkleri sözlü olarak hikâye geleneğinden geliyor ancak farklı eğilimlerde söz konusudur. Yazılı kültürün çok güçlü bir etkiye sahip olması hasebiyle daima yeni yönelimler ve teşebbüsler doğurmaktadır.

Öykü yazıyorsunuz ama iyi bir öykü okuru olduğunuzu düşünüyor musunuz? Dergileri takip eder misiniz? Yeni çıkan kitapları alır mısınız? Bir de son çıkanlardan bize önermek istediğiniz öykü kitabı var mı?

Bu soruya aslında yukarıda kısmen cevaplamış oldum. Evet, öykü okumaya çalışıyorum, seçici olmaya dikkat ediyorum. Edebî değeri güçlü olan, okunacak çok fazla eserler var. O yüzden daha dikkatli davranmakta fayda var diye düşünüyorum. Çünkü zamanımız sınırlı ve bir yandan akademik çalışmalarımı sürdürüyorum. Bu aralar Joyce okuyorum diyebilirim. Süreli yayınları belli bir derecede takip ediyorum. Hâlihazırda öykü yazdığım dergiler de var. Dergileri önemsiyorum, dergi sürekliliği sağlıyor, motive edici bir yanı var. Yazmaya dair teşvik edici, etken bir araç olarak düşünebiliriz. Onun dışında yeni çıkan kitaplarla tabii ki ilgileniyorum. Kütüphanelerde ve kitapçılarda zaman geçirmeyi seviyorum, bana hitap eden eserleri de satın alıyorum. Böylece beğendiklerimi alıp okumaya gayret ediyorum. Bu aralar ilgi odağım daha çok edebiyat teorisi, öykü teorisi alanı olduğunu söyleyebilirim.

Sizlere teşekkür eder, okurlarınıza selam ve saygılarımı sunarım.

Kalın sağlıcakla…


Yazar: Müzeyyen ÇELİK K. - Yayın Tarihi: 12.10.2023 09:00 - Güncelleme Tarihi: 05.10.2023 14:34
732

Müzeyyen ÇELİK K. Hakkında

Müzeyyen ÇELİK K.

Müzeyyen ÇELİK KESMEGÜLÜ 1983 Kütahya doğumlu. İlk, orta ve lise öğrenimini Kütahya’da tamamladı. Trakya Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü mezunu. Afyon Kocatepe Üniversitesi’nde Yeni Türk Edebiyatı Anabilim Dalı’nda “Edebî Yönden Hazîne-i Evrak Dergisi” adlı teziyle yüksek lisansını tamamladı. Hayal Bilgisi, İzafi, Hece Öykü, Hece, İtibar, Mahalle Mektebi, Aşkar, Nordik, Türk Dili, Karagöz, Olağan Hikâye, Geçerken dergilerinde öyküleri yayınlandı. Halen Kütahya’da öğretmenlik yapıyor. Evli ve Ali Mahir’in annesi. 

Eserleri

Kamu Baş Rüyacısı, 2014, Ebabil Yayınları
Omzumda Biri, 2017, Hece Yayınları
Nasiruddin Tusi, 2020, Kaşif Çocuk Yayınları
Bütün Ağırlıklarım, 2021, Hece Yayınları
Akşemseddin, 2021, Diyanet Vakfı Yayınları
Kudüs’e Yolculuk, 2022, Mecaz Çocuk Yayınları
Mutlu Dinozor Tontinosoruz, 2023, Tulu Kitap

Müzeyyen ÇELİK K. ismine kayıtlı 98 yazı bulunmaktadır.

Yazarımıza ait 7 kitap bulunmaktadır.

Twitter Instagram Kitap Satış Sitesi Kitapyurdu.com