Günümüzün Anlatıcıları: Selma Aksoy Türköz İle Konuştuk

Kişiyi yazmaya yönelten temel etken hayaller mi yoksa gelişen şartlar mı? Ya da diğer bir etken... Sizde hangisi daha etkili oldu?
Herkesin farklı bir yazma hikâyesi var, dolayısıyla kişiyi yazmaya yönelten temel etkenler değişken nitelik arz edebilir. Subjektif bir değerlendirme yapacak olursam, beni yazmaya sevk eden asıl saik takdirdir. Hayaller ve gelişen şartların da bunda etkili olduğu söylenebilir ama bunlar arızî etkenler bence. Ya da şöyle ifade edebilirim, bir takdirin içinde yaşayıp ya da yaşayamadıklarım yani gerçekler ve hayaller eşlik etti yola çıkarken bana.
Anlatmanın arkaik yanı düşünüldüğünde, anlatının kutsal yanı var gibi görünüyor. Sizce de öyle midir?
Anlatanın zatıyla alâkalı bir mesele bu bence. Meseleyi üst anlatılar açısından ele alacak olursak, tabii ki kutsaldırlar çünkü kaynakları itibariyle uluhîdirler, mesela ilahi kelamlar. Bizim içinde bulunduğumuz yazma süreci bununla asla karşılaştırılamaz. Bu anlamda yazma eylemine kutsiyet atfedilmesi, haddi aşmak gibi geliyor bana. Bizler, fani canlılar olarak günün birinde yeryüzünden izi silinebilecek şeyler kaleme alıyoruz, oysa üst anlatılar zamana, zemine ve zata bağlı olmaksızın vardılar ve hep var olacaklar.
Post modern anlatı imkânları bağlamında metinlerarasılık yanında türlerarasılık da gündemde. Hatta aynı metinde hem modern hem de post modern imkanlar birlikte kullanılabiliyor. Bu konunun bir şablona oturması gerekir mi?
Ne yazma konusunda ne de başka bir konuda şablon olması gerektiğini düşünüyorum. Ben şablonlara, dayatmalara hep karşı oldum. Edebiyatta da durum böyle benim açımdan. Edebiyat dünyası ve edebi kamu, post modern ve çağdaş edebiyat faslının sona erdiğini, yeni bir faslın başlayacağını ve yeni edebi türler beklentisi içinde olduklarını ifade ediyor. Yenilik, adı üstünde yenilenmedir, tazeliktir. Modern ve post modern imkanların beraber kullanılmasını ya da doğabilecek yeni türlerin bunlara eşlik etmesini zenginlik olarak değerlendiriyorum.
Edebiyat dergilerinde görünüyor musunuz? Görünmek de gerekir mi? Edebiyat dergileriyle ilgili ne düşünüyorsunuz?
Evet, bazen öykülerimle bazen de çevirilerimle dergilerde yer alıyorum. "Görünme gerekliliği" ifadesi biraz yaban geldi bana. Bu, bir gereklilik değil, muhayyilenizin izin verdiği sürece üretme ve var olma çabası. Edebiyat gereklilikten daha çok bir çeşit güzelleştirme ihtiyacı olarak görülebilir, adı üstünde 'sanayi-i nefise'nin bir koludur aynı zamanda.
"Dergiler hür tefekkürün kalesidir." tespitine yürekten katılıyorum. Tecrübe edilmiş ve edilmekte olan bir tespit bu aynı zamanda. İyi ki varlar, nefes alabildiğimiz, içimizi dökebildiğimiz, öğrenebildiğimiz, paylaşabildiğimiz edebî ve fikrî platformlar olarak dergileri çok değerli ve gerekli buluyorum.
Yazarken karşınıza birini alıyor musunuz? Okuyucu yahut hayali bir karakter de olabilir. Yoksa kendiniz mi
kendi muhatabınızsınız?
Yazarken bir muhatap arayışı içinde değilim ya da kendimi yazdıklarımın muhatabı olarak görmüyorum fakat aynı zamanda yazdıklarımın hem bana hem okuyucularıma hitap etmesini istiyorum. Bu, doğrudan bir hedef olarak görülmemeli, akis-makes ya da fail-meful ilişkisi olarak da değerlendirebiliriz.
Öykü yazmak için en haklı nedeniniz nedir? Yazmasınız ne olur?
Yazmak bence inşa etmektir. Ben öncelikle kendimi inşa etmeye çalışıyorum. Şahitliklerimizi tescil etmek, maruz kaldıklarımızın etkisini en aza indirgemek için bir çeşit sağalma çabası olarak da görüyorum yazmayı. Yazmasaydım yarım kalırdım. En azından şimdilik tamamlanma çabası içindeyim.
Yazdığınız kurgunun kaderinizi etkileyeceğine inanır mısınız? Böyle bir deneyim yaşadınız mı?
İlk kitabım Ölmek İçin İyi Bir Gün Değil' de "Acemi Öykücü ya da Müjgan" adlı fantastik bir öykü kaleme almıştım. O öykümde acemi bir yazar var, öykü yazıyor ve öyküsünün kahramanı, yazarın yazgısına müdahale ediyor. Fantastik dünyada bunların olabileceğine hatta olması gerektiğine inanıyorum. Sonuçta hayal etmede sınır olmamalı. Ama gerçek hayatta bu kabil varsayımlara inanmıyorum. Kader, mukadder kılınmıştır, fani kalemler onu değiştiremez.
Öykücüler genelde birbirini sever ama bu eğer bir yarış olsaydı çağdaşlarınızdan kimi geçmek isterdiniz?
Edebiyatı varsayımsal anlamda dahi bir yarış alanı olarak görmediğimi ifade etmeliyim. Kaldı ki bugüne kadar hiçbir alanda hiç kimseyle yarışmadım. Biraz önce de ifade ettiğim gibi ben, kendini inşa etme çabasında olan biriyim. Edebiyatı, sınırsız bir paylaşma, öğrenme ve altını çizerek vurguluyorum tahsîniyyat olarak görüyorum.
Hikâye ile öykünün farklı türler olduğuna dair dergiler dosya hazırlıyor ve yazarlar bazen görüş ayrılığına düşüyor. Sizce böyle bir fark var mı? Bu iki kavramla ilgili sizin tanımınız nedir?
Evet, bu konuda hayli hararetli tartışmalara şahit oluyoruz. Ben, öykü ve hikâye arasında fark olduğunu düşünenlerdenim. Bildiğimiz gibi öykü, 19. yüzyılın ikinci yarısında doğan edebi bir türdür. Hikâye ise, içinde tahkiye barındıran her şeydir, bir üst başlık olarak değerlendirilebilir. Her şiirin, masalın, resmin, filmin, heykelin ve tabii ki öykünün bir hikâyesi vardır. Bu anlamda öykü ve hikâye benim zihnimde aynı karşılığa sahip değiller. Cemal Şakar hocamın Ketebe Yayınları'ndan çıkan Fragmanlar Gerçeklikten Koparılmış İmge adlı kitabında öykü ve hikâye ayrımına dair net tespitler var. Mesela orada hikâye tümel, öykü tikel olarak tanımlanıyor. Hikâyenin insanlığa, öykünün insana dair oluşunun altı çiziliyor. Yine hikâye bir süreçken öykünün durağan oluşu ifade ediliyor. Hikâye mutlakla mukayyetin, sonluyla sonsuzun, idealle gerçeğin anlık buluşması olarak tarif edilirken; öykü, bir ânın inşası olması ve o an geçince de fesada uğramanın ve mutlak olana ulaşılmazlığın çaresizce itirafı olarak görülüyor. Yine Cemal hocamın "Edebiyatta konular evrensel, türler tarihseldir" tespitini bilirsiniz, belki günün birinde öykü diye bir tür olmayacak. Edebi türler de doğar, yaşar ve ölür sonuçta ama hikâye hep var olacak. "Hikâye, öyküde yaşamaya devam edecek."
Öykü yazıyorsunuz ama iyi bir öykü okuru olduğunuzu düşünüyor musunuz? Dergileri takip eder misiniz? Yeni çıkan kitapları alır mısınız? Bir de son çıkanlardan bize önermek istediğiniz öykü kitabı var mı?
Bir ânın çoğaltılarak anlatılabilmesinin, o âna hâkim olan ruh hâlinin, duygu durumunun verilebilmesinin mümkün olduğu mucizevi bir tür olarak öykü okumayı çok seviyorum ve bunu ufuk açıcı bir süreç olarak değerlendiriyorum. İyi bir öykü okuru olma çabasında olan biri olarak görebilirsiniz beni çünkü 'iyi' kavramının üst sınırının olmadığını düşünüyorum.
Dergileri mümkün olduğunca takip ediyorum, edebiyatın vazgeçilmezi onlar. Tabii ki yeni çıkan kitapları alırım, almaya çalışırım. Aslında önermek isteyeceğim çok kitap var ama Ali Işık'ın Pruva Yayınları'ndan çıkan Üç Günlük Dünyanın İkinci Günü, Ketebe'den çıkan Hüseyin Ahmet Çelik'in Boz Dünya'sıyla Mahmut Coşkun'un Kendini Tanımadan Ölmek Korkusu ve Aynur Dilber'in Muhit Kitap'tan çıkan Geceleyin Bir Mümkün'ü aklıma ilk gelenlerden.
Yazar: Müzeyyen ÇELİK K. - Yayın Tarihi: 09.06.2022 09:00 - Güncelleme Tarihi: 13.06.2022 18:50