Günümüzün Anlatıcıları: Ümit Köksal İle Konuştuk

Kişiyi yazmaya yönelten temel etken hayaller mi yoksa gelişen şartlar mı? Ya da diğer bir etken... Sizde hangisi daha etkili oldu?
Genel bir tanım yapmak yanıltıcı olur. Yazmaya meyletme serüveni farklılık gösterir. Sadece bir etkenle de ifade edilemeyebilir. Onlarca parçanın bir araya gelerek yazmaya dair devamlılığı sağlaması, anlatmaya karşı da diriliği bağladığı söylenebilir. Tek bir etkenle hareket edildiğinde, o etken ortadan kalktığı sırada yazmaya dair meyil de yok olur. Unutulmamalıdır ki, yazmak zamanla ana dili olur yazarın, kendini yazdıklarıyla anlatır. Anlattıkları etkenlerin toplamıdır.
Anlatmanın arkaik yanı düşünüldüğünde, anlatının kutsal yanı var gibi görünüyor. Sizce de öyle midir?
Anlatmanın öğretici yanı olduğu kanısındayım, anlamın kuytu yanlarını çıkarmaya fırsat tanır. Bu anlatı kişinin kendi menkıbesini keşfetmesi, dinleyicinin/okuyucunun bir hisse kazandırmasını merkeze alarak devam eder. Hikâye anlatmak, sanki bütün ekmeği parçalara ayırmayı, üzerine marmelat sürmeyi, öğüterek yiyebilmeye imkân tanır.
Post modern anlatım imkânları bağlamında metinlerarasılık yanında türlerarasılık da gündemde. Hatta aynı metinde hem modern hem de post modern imkânlar birlikte kullanılabiliyor. Bu konunun bir şablona oturması gerekir mi?
Türlerin birbirini beslediğini görmezden gelemeyiz. Zamanın anlatı dili, yeni yöntemlerin belirlenmesi, görselliğin ön planda olması gibi birçok etmen anlatıyı da şekillendirdi, odak noktasını değiştirdi.
Buna tür takıntısıyla yaklaşanların, muhafaza etmekten öteye gidemeyeceğini, yaşadığı zamanın diline uzak kalacağını kabul etmesi gerekir.
Edebiyat dergilerinde görünüyor musunuz? Görünmek de gerekir mi? Edebiyat dergileriyle ilgili ne düşünüyorsunuz?
Yazarlığın ilk yıllarında kendimi tanıtmak, hatırda tutmak maksadıyla edebiyat dergilerinde görünürde olmayı tercih ediyordum. Zamanla belirli bir okur kitlemin oluştuğunu gördüm. Dergilerin formatı gereğince yazardan istediği sınırlı sayfada öyküyü bitirme talebi doğrultusunda öykü dinamiğinin bozulduğu oluyordu. Etraftaki hikâyeler bu taslakta öyküye dönüşüyordu. O sınırı öykülerimden uzaklaştırdığımda öykünün uzadığını, ama sünmediğini fark ettim. Bu süreçle oturuyor. Yazar, zaman zaman öyküleriyle dergilerde görünebilir, yalnız zihnini oraya kiralamaması gerekir.
Yazarken karşınıza birini alıyor musunuz? Okuyucu yahut hayali bir karakter de olabilir. Yoksa kendiniz mi kendi muhatabınızsınız?
Karakterim haftalarca yanımda dolaşıyor. Bazen birkaç kelime fısıldıyor. Not alıyorum. Yazmak, yaşamın bir tezahürüne dönüşüyor. Yaşadıkça yazabiliyorum. Yaşadıkça da karakter bana olması gerekenleri söylüyor. Bu hayali bir durum değil, yazmanın bıraktığı tecrübe birikimi de bunu şekillendiriyor. Karakterim bazen bir olay da olabiliyor.
Öykü yazmak için en haklı nedeniniz nedir? Yazmasanız ne olur?
Yaşamakla ilgili derdim var. Yaşamaya dair derdim azaldığında yazmaya dair yönelimimin azaldığını gördüm. Ne zamanki yaşamakla ilgili derdim biter, yazmayı da bırakacağımı düşünüyorum.
Yazdığınız kurgunun kaderinizi etkileyeceğine inanır mısınız? Böyle bir deneyim yaşadınız mı?
Açıkçası bu konuda bir hadise başıma geldi. İlk öyküsünü beş yıl önce yazdığım Yüzümde Kaybolan Gölgeler eserim, karakterin dumansız alevle anlaşması sonucunda farklı coğrafyalarda hikâye dinlemeye başlama serüvenini anlatıyor. Birçok ülkeyi dolaşıyor. Eserin çıktığı vakitle, işimden istifa edip Zanzibar'a yeni hikâyelere tanık olmaya geldiğim vakit aynı zaman dilimine denk geldi, üstelik yaşadığım bölge dumansız alevle bağlantısı olan insanlarla dolu olduğunu sonradan öğrenince, yazmanın kimi zaman yaşamaya da bir şekilde tezahür edebileceğini gördüm.
Öykücüler genelde birbirini sever ama bu eğer bir yarış olsaydı çağdaşlarınızdan kimi geçmek isterdiniz?
Benim derdim kendimle. Her bir yarışta kendimi geçmek istiyorum. Güncelde bildiğim çok güzel yazarlar var. Bilirim ki, onlar da bunu isterler.
Hikâye ile öykünün farklı türler olduğuna dair dergiler dosya hazırlıyor ve yazarlar bazen görüş ayrılığına düşüyor. Sizce böyle bir fark var mı? Bu iki kavramla ilgili sizin tanımınız nedir?
Hikâye ve öykü üzerine birçok mütefekkir yazılarında açıkça bunlardan bahsetti. Uzun uzadıya ifade etmeye gerek yok. Benim anlam dünyamda kullandığım manaları, hikâyeyi tahkiye kökeniyle düşünürüm, filmin-öykünün- tarihin-hayatın-herhangi bir nesnenin hikâyesi diyerek geniş bir alanı ona tanırım. Öyküye ise belirli teknik özellikler yükler, yeni dönem anlatıyla ilişkilendiririm.
Öykü yazıyorsunuz ama iyi bir öykü okuru olduğunuzu düşünüyor musunuz? Dergileri takip eder misiniz? Yeni çıkan kitapları alır mısınız? Bir de son çıkanlardan bize önermek istediğiniz öykü kitabı var mı?
İyi bir öykü okuru olmak için güncel eserleri alıyor, üzerine düşünüyor, sorular hazırlıyor, Nasıl Yazılır adlı bir podcast programıyla eserin yazarıyla birlikte eserini inceliyoruz. Bu anlatının ve hikâyenin peşinde olduğumu da gösteriyor. Dergileri son dönemde takip edemiyorum.
Engin Türkgeldi – Orada Bir Yerde
Yazar: Müzeyyen ÇELİK K. - Yayın Tarihi: 06.07.2023 09:15 - Güncelleme Tarihi: 06.07.2023 09:20