Günümüzün Anlatıcıları: Zeynep Sayman İle Konuştuk
Kişiyi yazmaya yönelten temel etken hayaller mi yoksa gelişen şartlar mı? Ya da diğer bir etken... Sizde hangisi daha etkili oldu?
Kişiyi yazmaya yönelten tek bir etken olabileceğini sanmıyorum. Hayaller ve gelişen şartlar muhakkak besleyici kaynaklar fakat kişinin yazma ihtiyacı ve isteği en büyük iki etken diye düşünüyorum. Bunlarla birlikte tanıklık edilen olayların, duyguların yazarın kalbinde çiçekler açtırması ya da yaralar açması öykünün kaderini belirliyor diyebilirim.
Yazma hususunda bende en çok etkili olan; henüz yeteri kadar kelimemin olmadığı, ne yazmam, nasıl yazmam gerektiğini dahi bilmediğim çocukluk dönemimde bile duyduğum yazma ihtiyacıydı. Zamanla gördüğüm, işittiğim, gözlemleyebildiğim hikâyelerle bu ihtiyacı daha fazla hissettim.
Anlatmanın arkaik yanı düşünüldüğünde, anlatının kutsal yanı var gibi görünüyor. Sizce de öyle midir?
Kelimeleri Hz. Adem'e Allah öğretti. Bizler de bugüne kadar türetip, çoğalttık. Bazen günlük yaşantımızda kullandığımız sıradan kelimeler bile durup düşündüğümde çok büyüleyici gelirler. Kelimelerle iletişim kuruyor olmamız, duygularımızı kelimelerin şekillendirebiliyor olması da öyle. Anlatıcılar kendilerince en iyi, en doğru kelimeleri seçerek anlattıklarıyla insanların kalbine dokunmayı amaçlıyor. Belki kimsenin umursamayacağı sıradan bir olay anlatıcının kelimeleriyle etkileyici bir anlatıya dönüşüyor. Kişinin düşüncelerini, davranışlarını, yaşamını şekillendirebiliyor. Bütün kelimelerin kökenini ve onların bir anlatıya dönüşüp insanlar üzerinde etkili oluşunu düşününce, anlatının kutsal bir yanı olduğunu düşünmek de kaçınılmaz elbette.
Post modern anlatım imkânları bağlamında metinlerarasılık yanında türlerarasılık da gündemde. Hatta aynı metinde hem modern hem de post modern imkânlar birlikte kullanılabiliyor. Bu konunun bir şablona oturması gerekir mi?
Hangi konuyu nasıl anlatacağımıza göre böyle bir şablon ihtiyacı duyulabilir belki, kesin bir cevap uygun olmaz ama öykü yazarken böyle bir şablonun sınır çizeceğini düşünüyorum. Ve öyküde sınırsızlıktan yanayım. Esas olan, anlatmak istediğimiz bir meseleyi aklımıza ve kalbimize yatan en iyi şekliyle anlatabilmek. Bunun için de herhangi bir şablona ihtiyaç duymadan dilediğimiz yöntemi dilediğimiz şekilde kullanabilmeliyiz. Kalıcı olan yöntemler değil öyküler…
Edebiyat dergilerinde görünüyor musunuz? Görünmek de gerekir mi? Edebiyat dergileriyle ilgili ne düşünüyorsunuz?
Günümüz edebiyatını gözlemleyebilmek için edebiyat dergilerini takip etmenin elzem olduğunu düşünüyorum. Farklı edebi türleri barındırıyor olmaları, genç yazarları ve deneyimli yazarları bir arada tutup bakış açısı zenginliği sunmaları açısından değerli buluyorum. Bununla birlikte pek çok yeni kitapla tanışmamıza aracılık etmeleri elbette çok değerli.
Zaman zaman ben de edebiyat dergilerinde görünüyorum, görünmeye gayret ediyorum. Hem okurlarla hem de yazarlarla bir tanışıklığın, muhabbetin sağlanması için dergilerde görünmek faydalı olacaktır bence.
Yazarken karşınıza birini alıyor musunuz? Okuyucu yahut hayali bir karakter de olabilir. Yoksa kendiniz mi kendi muhatabınızsınız?
Yazdığım öykülere mi yoksa içinde bulunduğum ruh haline göre mi değişiklik gösteriyor biliyorum ama karşıma aldığım kişiler değişiyor. Bazen değer verdiğim, düşüncelerini önemsediğim hocalarım ya da yazarlar oluyor, ben yazarken bir taraftan onların okuduğunu düşünüyorum. Bazen okurlar duruyor karşımda, okumadan önce yazdıklarıma şahitlik ediyorlar. Bu şartlarda daha sorumlu hissediyorum kendimi, biraz daha disiplin sağlıyor bende. Bazen de kendim oluyorum yine kendi karşımda. Bunları kasıtlı olarak yapmıyorum, karşı koyamadığım bir baş başalıktan söz ediyorum.
Öykü yazmak için en haklı nedeniniz nedir? Yazmasanız ne olur?
Sorunuz karşısında aklıma ilk gelen ve zihnimde güçlü bir yer edinen neden; "şahitlik" diyebilirim. Mümkün olduğunca insanları, yaşamlarını, davranışlarını izlemeyi seviyorum. Bir başkasından şahit olduğu bir hikâyeyi dinlemeyi seviyorum. Şahit olduğum birçok karakter ve olay, işittiğim detaylar benim zihnimde yeniden birer öyküye dönüşüyor. O yüzden benim öykülerimin büyük çoğunluğu gerçek karakterlerin gerçek hikâyelerinin birer yansıması.
Yazmasam huzursuz olurum. Yazmasam zihnimde yaşayıp duran ve yazacağım öykülerin kahramanları olmak için bekleyen karakterlerim acı içerisinde ölür ve içim bir kimsesizler mezarlığına dönüşür. Bunu hiç istemem.
Yazdığınız kurgunun kaderinizi etkileyeceğine inanır mısınız? Böyle bir deneyim yaşadınız mı?
Her ne kadar kurgu da olsa yazdığımız öyküler, öykülerdeki karakterler bizim dünyamızda yer almaya başlıyor. Kaderimizin birer parçaları oluyor bence. Zira o öykülerin, o karakterlerin yazarı olarak varlığımızı sürdürmeye devam ediyoruz. Ama kaderimizde yer almaları kaderimizi etkileyeceği anlamına gelmiyor.
Henüz böyle bir deneyim yaşamadım. Ama düşününce heyecan veriyor…
Öykücüler genelde birbirini sever ama bu eğer bir yarış olsaydı çağdaşlarınızdan kimi geçmek isterdiniz?
Bence böyle bir yarış olmazdı. Olmamalı da. Çünkü herkes farklı kültürlerde, farklı yaşam şartlarında, farklı karakterler olarak yaşamını sürdürüyor. Dolayısıyla her ne kadar aynı çağda yaşasak da bambaşka bakış açılarına ve bambaşka düşüncelere sahibiz. Bu durumda ancak birbirimize zenginlik katabiliriz.
Ama kendimle olan yarışın hep devam etmesini, hiç bitmemesini dilerim.
Hikâye ile öykünün farklı türler olduğuna dair dergiler dosya hazırlıyor ve yazarlar bazen görüş ayrılığına düşüyor. Sizce böyle bir fark var mı? Bu iki kavramla ilgili sizin tanımınız nedir?
Daha önce ben de merak ettim ikisi arasındaki ilişkiyi ya da farkı. Çoğunlukla karşıma çıkan cevap; hikâyenin daha geleneksel, kadim olduğu, öykünün ise modern dönemlerde yazılan kurmacalar olduğu yönünde. Daha farklı cevaplar da vardır muhakkak. Ama benim için hikâye, öykünün özünü teşkil ediyor. Yazdığımız öykülerin birer hikâyesi var diye düşünüyorum.
Öykü yazıyorsunuz ama iyi bir öykü okuru olduğunuzu düşünüyor musunuz? Dergileri takip eder misiniz? Yeni çıkan kitapları alır mısınız? Bir de son çıkanlardan bize önermek istediğiniz öykü kitabı var mı?
Hiçbir konuda çok iyi olduğum iddiasında bulunamam. İnsanım, eksiğim. Ama iyi bir öykü okuru olmak için gayret ediyorum diyebilirim. Dergileri takip etmeye çalışıyorum. Bütün dergileri alıp bütün ayrıntıları ile okuyabilmemiz için bir günümüzün en az kırk sekiz saat olması gerekiyor. En azından benim için öyle. O yüzden düzenli takip ettiklerim haricinde zaman zaman içeriklerine göre aldıklarım da var. Yeni çıkan kitapları da mümkün olduğunca almaya ve okumaya gayret ediyorum. Çağdaşlarımın neler yazdığını merak ediyorum.
Sorularınızı cevapladığım süreçte henüz okuduğum, Zübeyde Andıç'ın Hece Yayınlarından çıkan Kuşlar, Pıtraklar ve Tıraş Sandığı adlı kitabını tavsiye etmek isterim. Güzel bir anlatımı, temiz bir dili var Andıç'ın.
Yazar: Müzeyyen ÇELİK K. - Yayın Tarihi: 13.04.2023 09:00 - Güncelleme Tarihi: 05.04.2023 23:12