Günün Bütün Sorunlarına Temel Bir Çözüm Önerisi: “Çocuklarınıza Tutunun”
Sorunun ayyuka çıkmış olması nedeniyle "günün sorunu" diyerek başladım ama sorunun giderek büyüyeceğinin ve yarının ölümcül sorunu hâline geleceğinin de farkındayım. Çocuklarımızın elimizden kayıp gitmesinden, geleneğin, göreneğin, törenin, örfün, edebin, ahlakın artık yeni nesillere aktarılamamasından ve nihayetinde sınırlarımızın günbegün buharlaşıp düzenin kaybolmasından bahsediyorum.
Bugün hepimizin dilinde bir DEHB (Dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu), bir akran zorbalığı, bir sınırsız özgürlükler, bir eğitim sistemi sorunu, bir disiplinsizliktir gidiyor. Bunların her birinden tam bir mutabakatla şikayetçi, ölesiye dertliyiz. Ancak çok basit olan çözüm için parmağımızı telefonlarımızdan kaldırmaya da mecalimiz yok. Birileri çocuklarımızı düzeltirse çok sevineceğiz. Birileri bu hayati görevi neden bizim için yapmaz da bizi böyle müşküllere sokar, hiç aklımız ermiyor.
Maalesef sorun da bizde çözüm de bizde ama o sırada biz kusuru çocuklarımızda ve onların "yetersiz" öğretmenlerinde bularak mis gibi kafalarımızla ekran kaydırmaya devam ediyoruz. Psikolog Dr. Gordon Neufeld ve kendisinden biraz daha popüler aile hekimi Dr. Gabor Mate "Çocuklarınıza Tutunun" isimli ortak çalışmalarında işte bu duruma dikkat çekmiş, aile ilgisi eksikliğinin yerini doldurmaya çalışan çocuklarımızın içine düştükleri büyük tehlike, "akran yönelimi" hakkında bizleri hem bilgilendirmeyi hem de uyarmayı denemiş.
Ebeveynler Neden Akranlardan Daha Önemli Olmalı?
"Ebeveynler Neden Akranlardan Daha Önemli Olmalı?" alt başlığı kitap için oldukça yumuşak kalmış diyebiliriz. Çünkü yazarlarımız çocuklarımızı akranlarından korumak, mümkün olduğunca uzak tutmak gerektiği noktasına gelmiş durumdalar. Ülkemizde henüz yaygınlaşmaya başlayan akran sorunlarına bir bakılır ve bu tür sorunlarla boğuşmakta bizden en az 20-30 yıl kadar ileride olan Amerikan toplumunu önceleyerek yazdıkları da göz önünde bulundurulursa abartı gibi duran bu fikre çok yakında ısınacağımızı tahmin ediyorum.
"Üzüm üzüme baka baka kararır" sözüyle özetlenebilecek, "oğlum/kızım aman sen arkadaşlarına uyma" diyerek çaresizce önünü almaya çalıştığımız, ipler incelmeye başladığında toparlanması çok zor bir çöküş akran yönelimi. Ailesinden yeterli ilgiyi ve doğru yaklaşımı göremeyen çocukların akranlarını lider kabul etmesi, hayatı hayat hakkında hiçbir tecrübesi olmayan yaşıtlarından öğrenmeye çalışması ve böylelikle çocukların hep birlikte acılı bir sona doğru koşmalarını, toplumu da yanlarında götürmelerini ifade ediyor.
Ölümcül düzeye varabilen şiddet, erken yaşta başlayan cinsel ilişkiler, zorbalık, alkol ve uyuşturucu kullanımı, aile bireylerine eziyet, kamu otoritesine başkaldırı gibi bir çok sorunu doğuran bu yönelim ebeveyn-çocuk bağının zayıflamasıyla güçleniyor. Aileyle bağı zayıflayan çocuk hızla akranlarına bağlanmaya başlıyor. Akran yönelimi Amerika'nın en istenmeyen kültürel ihraç ürünü hâline gelmiş durumda. Japonya, Kore gibi Asya ülkeleri üzerinden çocuklarımıza ulaşan yeni kültür atağı aslında Amerikan kültürünün dolaylı bir girişim denemesinden başka bir şey değil. Amerika'nın her iki tarafından dünyaya yayılıyor ve artık son durak olarak bölgemize, en korunaklı toplumlara da yoğun şekilde nüfuz ediyor.
Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu da Nereden Çıktı?
Akran yönelimi hemen hemen hiç hayat ve dünya tecrübesi olmayanlardan taklit yoluyla yol yordam edinmek anlamına geldiği için son derece tehlikeli. Yaygınlaşan dikkat eksikliği bozukluğunun (DEB) en önemli sebeplerinden biri olarak akran yönelimi gösteriliyor. Çünkü akranlarına dikkatini vermeye alışan çocuk/ergen beyni yetişkinlere dikkat vermekte zorlanıyor ya da buna gerek duymamaya başlıyor. Ebeveyn-çocuk ilişkilerinin bozulmasının nedenlerinden biri olarak gösterilen DEB ve benzeri bozukluklar asıl nedenle aramızda duran ve asıl nedene odaklanmamızı engelleyen birer perde durumuna dönüşmüşler. Yayın ve sağlık sektörlerinin de desteğiyle bu tanılarla ilgili yayın ve tedaviler hızla artmakta. Ama bu artışa ve bilince rağmen çözüm konusunda bir ilerleme kaydedilememekte. Kitabın her iki yazarı da bu konunun uzmanı oldukları hâlde çocuklarıyla benzer sorunları yaşamışlar ve hepimizin verdiği acemice tepkileri vermiş, çocukları üzerinde ancak bizler kadar etkili olabilmiş, aynı çaresizlikleri tatmışlar. Bu bizi bir anlığına avutabilir ama başkasının derdi bizim devamız olamayacağı için ve tehlikenin gücünü de açıkça gösterdiği için daha çok üzmeli, daha çok korkutmalı.
Eğitim Sistemi Düzelmeyecek mi?
Son yıllarda sürekli gençlerimizin vahim durumundan dem vurarak çocuklarımızın eğitilemez duruma geldiğini söylüyor, bunu öğretmenlerin yetersizliği, eğitim sisteminin çarpıklığı gibi nedenlere bağlayarak en ufak bir ilerleme kaydetmemize yardımcı olmayan ezberler üzerinde tepiniyoruz. Yazarlarımız bu konuyu da akran yönelimli çocukların "bağlanma" sorunuyla ilişkilendiriyor: "Çocuklar çarpık bağlar kurduklarında, öğretmenler ne kadar iyi eğitim almış, kendilerini işlerine adamış ve saygıdeğer olsalar da okuldaki öğretmenler bir anda etkisiz kılınır." (S. 267) Anlaşılıyor ki yazarlarımız öğretmenlerine sevgi bağıyla bağlanmayan çocukların en gelişmiş teknolojiler de kullanılsa, en iyi müfredatla da karşılaşsalar eğitimi kabul etmeyecekleri fikrindeler. Bu konudaki yaygın bir kanımızın da yanlış olduğunu düşünüyorlar. O da sorunun kati bir disiplinle çözülebileceği kanısı. Ülkemizde olduğu gibi Amerika'da da muhafazakar çevreler eğitimde daha katı bir disiplinden yanaymış ve fakat yazarlarımız otoriter yaklaşımların daha kötü sonuç vereceği, asıl yapılması gerekenin gönül bağına dayanan bir eğitim ilişkisi kurmak olduğu konusunda ısrarcı. Şımarıklık konusunda da ezber bozan fikirleri var. Sandığımız gibi her istediği yapılan çocukların değil, asıl temel ihtiyaçları karşılanmamış olan çocukların şımardığını söylüyorlar. Bu teoriye göre anne veya babasından beklediği ilgiyi göremeyen çocuklar bu eksiği kapatmak için farkında olmaksızın sık sık taleplerde bulunuyormuş. Bunun çözümü için önerileri ise çocuk talep etmeden önce ona vakit ayırmak, onun temel ihtiyaçlarını zamanında ve tam olarak karşılamak. Ancak böylelikle ebeveyni sıkıntıya sokan küçük ama sık ve ısrarlı talepler makul taleplere dönüşebilirmiş.
Otorite Karşıtlığı ve Özgürlükler
Karşıt irade gerçek bağımsızlığın yolunu açmak yerine akran bağımlılığını korur. En büyük ironi de burada yatar: Aslen çocukların bağımsız hareket edebilmesi için onlara yer açmaya yarayan bu dinamik, akran yöneliminin etkisi altındayken, bağımsızlığın temelini -çocuklarla ebeveynler arasındaki sağlıklı ilişkileri- çökertmeye hizmet eder. (s.131)
Yazarlar burada bağımsızlık, sınırsız özgürlük, kendi ayakları üzerinde durabilme, kendi kararlarını verebilme gibi söz öbekleriyle parlatılarak istenen şeyin aslında bir bağımsızlığa varmayacağını, aksine zararlı bir bağlanmayla sonuçlanacağını düşünüyor. Aile yerine akranlara bağlanmak onlarla birlikte yanlış seçimler yapmak! Bu, olumsuz ama zemin oluştuğunda bir o kadar da doğal bir süreç. Maymunların anne-babasız kaldıklarında saldırganlaştığı, deneylerle, fillerin normal şartlarda hiç yapmadıkları şekilde gergedanlara saldırdıkları, gözlemlerle tespit edilmiş. Öyle ki zorbalığa başlayan yavru fillerin sürüsüne yaşlı bir erkek fil katıldığında bu olağandışı şiddet eğilimi son bulmuş ve düzen yeniden sağlanmış. Burada olduğu gibi "bağlanma" doğal işlevini yerine getirdiğinde, kültürün aktarılması için ebeveynlerin çocuklarına bir açıklama yapması veya eğitim vermesi, hatta çocukların bir şeyi bilinçli bir şekilde öğrenmesine gerek bile kalmıyor (S.142). Jean Jack Roussaeu'nun Emili'sinde anlattığı gibi; eğitimin en iyisi en azı, ebeveynin en etkilisi çocuğuna en az müdahale edenidir. Ebeveynin sonsuz sevgisi ve hesapsız ilgisi sağlandığında, en az müdahale en iyi sonucu verecek, çocuğun öz güveni, merhameti, etik ve ahlaki değerleri, kabiliyetleri kendiliğinden en iyi bir şekilde gelişecektir. Neufeld ve Mate de çocuklara baskı veya aşırı eğitme/öğretme niyetleriyle değil sadece sevgi bağını her şartta koruyacak ve ebeveyne olan ihtiyacı her daim canlı tutacak şekilde yaklaşmak gerektiğini vurguluyorlar.
Bağlanmanın Altı Yolu
Kitabı kaleme aldığını anladığımız ve eş yazar Gabor Mate ile her satırında mutabık olduklarını her fırsatta beyan eden Dr. Gordon Neufeld bağlanmanın altı yolu kuramıyla ünlü bir doktor. Duyular, benzerlik, aidiyet ve sadakat, önem arz etmek, hisler ve tanınma başlıkları altında açıkladığı bu altı yolla ebeveyn-çocuk bağını yeniden güçlendirmenin temellerini anlatıyor, ipuçlarını veriyor ve bu bağın, yerini neden hiçbir şekilde çocuk-akran bağına kaptırmaması gerektiğini açıklıyor. Dr. Gabor Mate ise ailesi Auschwitz'de katledilmiş yahudi asıllı bir Macar olarak Filistin'de yaşananlar için samimiyetle üzüldüğünü gördüğümüz, İsrail'i gereğince kınayan, nesnel bakışı, aile, çocuk, fıtrat ve gelenek üzerine çalışmalarıyla hakikate tutunduğunu umduğumuz bir doktor olarak göze çarpıyor.
Çocuklarımızla bağlarımızın zayıfladığını açıkça gören bir ebeveyn nesli olarak belki de hâlâ yapılabilecek bir şeyler vardır, kurtulacak bir aile, yeniden sıkı bağlar kurabilecek bir toplum oluruz umuduyla bu kitabın evlere girip zihinlere dokunmasını arzu ettim. Başlarda da belirttiğim üzere asıl sorun bizim kendimizi çağın aletlerine, alışkanlıklarına, hırslarına kaptırmış olmamız olabilir. En önemli görevimizin ve en değerli varlığımızın çocuklarımız olduğunu fark edip şöyle bir silkinirsek belki de zamanımızın çoğunu onlarla geçirmemizin, hayatı yeniden paylaşmaya başlamamızın, kan bağını gönül bağıyla sağlamlaştırmamızın bütün sorunlarımızı çözeceğini göreceğiz.
Çocuklarınıza Tutunun
Dr. Gordon Neufeld & Dr. Gabor Mate
Hep Kitap
Temmuz 2024
483 Sayfa
Yazar: A. Erkan AKAY - Yayın Tarihi: 28.10.2024 09:00 - Güncelleme Tarihi: 27.10.2024 14:16