Hagop Mıntzuri’nin Turnası
Nereden geldiğini biliyorum Turnam. Uzakların kalbinde kaybolmuş Armıdan'dan gelirsin. Bilirim, yorgun kanatlarında uzak diyarların pusulası saklıdır. Beni nerede gömmek istersin? Ölümüm, yorgun kanatlarının altında beni beklemektedir. İnsanın insana yetmediğini ama bir avuç toprağın insana yettiğini öğrendim Turnam.
"Altınlar" bir gün doğumunun yerini tutmuyormuş Turnam. Gözleri açık gitmedi mi Kalos Baba? Vosig'in altınları yılan yuvasında kalmadı mı? Dünya malı dünyada kalırmış Turnam.
"Sonbahar"ın geldiğini karga seslerinden anlıyorum. Şıhların ceviz ağaçlarının altındayım. Ayaklarımın altında sararmış ceviz yaprakları. Bana biçilen sonu görüyor musun Turnam.
Turnam "Isdanbul"a selam götür. Erzincan ile İstanbul arasında tut gördüklerimi, göremediklerimi. Bir tarafım hep Erzincan'a benzesin, öbür tarafım İstanbul'da kalsın.
"Çocukluk" eski bir yara olarak kalacak ömrümün göğünde. Sürekli kendini yenileyen, kendine yenilen eski bir yara. Çocukluğumu unutma Turnam. Bana her daim başka dünyaların var olduğunu hatırlatan çocukluğumu.
Turnam "Analarımız"ı unutma sakın. Onların hayatımızda apayrı bir yeri var. Onlar çalışırdı, biz yerdik. Onlar gecelerini gündüzlerine katardı, bize yeni bir hayat armağan etmek için. Fakirlik hayatlarımızdan daha büyüktü Turnam. Yoksulluk yoksunlukla bir olup hayata dair biriktirdiğimiz az şeyi de alıp götürüyordu.
Turnam beni anneciğime götür müsün "İlk Çocukluk" halimle, imkansız olduğunu bile bile. Zaten bizim için her zaman geçer akçe imkansızlık değil miydi? Turnam beni son bir defa kutsar mısın yitik cennetimin acısıyla.
Gördün mü Saro'nun "Utanç"ını. Utanmak kendimize olan saygımızdandı. Turnam ölümün durulaştırdığı bir sesle okur musun Sarı Gelin türküsünü Saro'ya. Ben bir tarafta ağlayayım, Saro bir tarafta. Türkü tadında kalsın bütün bir geçmiş ve hatıralar.
Sen de diğerleri gibi İstanbul'un yolunu tutacaksın Şaban Ali ve kaybolacaksın oğlunla birlikte. Kimse sizi tanımayacak, kimse sizi tutamayacak. Turnam görürsen Şaban Ali ile oğlunu, Agop Usta'nın selamını söyler misin? Sonra insanların zamandan daha acımasız olduğunu.
"Alların Düğünü"nde ölülerimle halaya durmuşum. Kimler yok ki. Hunar, Hanbak, Alo başta olmak üzere tanıdığım, tanımadığım her kes. Sen halayın başındasın Karam Nene, iki dünyanın arasında, bir ayağın burada, diğeri Alların orada. Gidip geliyorsun kendinden habersiz. Aklını yitirmemek için çok uğraşıyorsun. Anlıyorsun: Sevdiğin bir ölü, sevmediğin bir diriden daha çok huzur veriyormuş insana.
"Biz Çocuklar" oynamak için dünyaya gelmiştik. Sonra büyümüştük ve çocukluğumuza ihanet etmiştik. Sen her şeyi görmüştün Turnam. Yorgun kanatlarının altında ebedi uykuya dalarsam, gözlerimi açar mıyım çocukluk ülkesinde?
Turnam, Zimaralı'nın attığı "İğde Çiçeği", attığı yerde, yani sahanlığın köşesinde hala sarı sarı parlıyor mu? Yoksa diğerleri gibi o da soluyup gitti mi, çürüyüp toprağa mı karıştı? Senin yorgun kanatlarının altında ebedi uykuya dalmak üzereyim ve burnumda sararmış iğde çiçeği. Ölüm böyle bir şey miydi Turnam? Biriktirdiğin ayrılıkların bana sararmış iğde çiçeğinin kokusunu getirir mi?
Ben Sıloyan, İstanbul ile Diyarbakır arasında sılamı tutuyorum hala. Sevgili karıcığım Arek, biz nasıl insan olduk ve acı çektik. Sılamız koyunumuzda, çocuklarımızla büyüttük, büyüdük ve yaşlandık. Çocuklarımız büyüdükçe sılamız büyüdü. Memleketsiz yapamadık. Turnamızın yorgun kanatları altında sakladığımız ilk göz ağrımız değil miydi? Bildim Turnam: Bir sıladan gelip bir başka sılaya gidiyorduk. Ben Sıloyan, bütün bir ömrümle.
Turnam Onno ve Yesayi'ye selam söyle ve yine eskisi gibi "Düge Mama'nın Öküzü"nü otlatsınlar. Değişen bir şey yok çocuklar. Değişen zaman, dönüşen insan, yerinde kalansa hasretliklerimiz.
Ağa Emminin "Ballar"ında alıyorum, Surp Agop'un yolunu tutuyorum. Sahag evlenecek Turnam. Mutlu olsun Sahag. Bilirim Turnam: Eski ballardan eser yok ve çok mutsuzuz. Hiç tadımız tuzumuz yok. Belki de ballarımız çok şekerlendiği için hayatlarımız yavan bir hal aldı, mutluluk semtimize uğramaz oldu.
"Armıdan'ın Bağları"nda kaybolmuşum. Sesimi duyan yok. İstanbul, Varna, Bükreş, Odesa nereye düşer Turnam. Neden sesimi duymaz Armıdan. Yoksa eskisi gibi akmıyor mu Fırat buralardan ötelere? Küstürdük mü Fırat'ı Dicle'ye? Bunu da yaptık mı Turnam. Yitirdik mi Fırat ile Dicle'yi birbirine bağlayan türkülerimizi? Fırat, yitirir miydin sen türkülerini? Dicle, böyle melül mahzun akar mıydın? Nehirlerin Kitabı'nda var mı böyle bir şey? Böyle değilse neden gitmez sesim Armıdan'a. Söyler misin Turnam? Yoksa yine susar mısın, yorgun kanatlarının altına gömerek beni. Yoksa hayat sadece uzun bir suskunluktan, ağır bir yorgunluktan, derin bir iç çekişten mi ibaretti Turnam?
Turna Nereden Gelirsin?
Hagop Mıntzuri
Çev. Silva Kuyumcuyan
Aras Yayıncılık
334 sayfa
İstanbul, 2010
Yazar: Faik ÖCAL - Yayın Tarihi: 02.02.2024 09:00 - Güncelleme Tarihi: 02.02.2024 10:33