Hale Seval İle Kitaplar ve Yazma Üzerine

Merhaba, bize kendinizden söz eder misiniz? Hale Seval kimdir?
Edebiyat alanındaki çalışmalarım okul yıllarına dayanır. Hayatımın ilk beş yılı Urfa /Suruç'ta -babamın görevi dolayısıyla- diğer yarısı Liseyi bitirene kadar Yalova'da geçti. Yalova'da aile evimiz durmaktadır. O zamandan şiir ve roman denemelerim vardı ama kimseye göstermezdim. Yıllar sonara Attila İlhan'ın öğrencisi olma şansım oldu. Emeklerini hiç unutamam. Her hafta ödevler vererek yazmamı geliştirdi, yönlendirdi. Tabii bu arada asistanı Belgin Sarmaşık'ı da anmadan geçemeyeceğim. O, Attila İlhan'ın nerelerde neden düzelti yaptıklarını detaylı bir şekilde anlatırdı, bazan ödevler yeniden yazılırdı. Attila İlhan 6 ay gibi bir sürenin sonunda birkaç öykü ve şiirimi seçerek, bunlar dergilere gidebilir demişti. Ben, dergilerde yazarak edebiyata başladım. Hâlâ da dergiler hayatımda önemli bir yer tutar. Önce edebiyat dergileri, mimarlıktan sinemaya, ev dekorasyonuna kadar çeşitli dergileri takip ederim. İlk öykümü de rahmetli Hikmet Altınkaynak yayımlamıştı. Ve tabii rahmetli Hami Çağdaş Gösteri Sanat dergisinde tüm gönderdiklerimi yayımladı.
Ortaokul yıllarımda Guy de Musappant ve O Henry'nin öykülerini zevkle okurdum. Varlık Yayınlarından ödemeli istediğim Türk Nesir, Macar ve Çekoslovak Hikâyeleri Antolojisinden okuduğum kısa öyküler edebiyat alanındaki çalışmalarımın temelini oluşturdu. Türk Nesir Antolojisi, hikâye ve romanın yanı sıra diğer nesir türlerinde (anı, söyleşi, deneme vs.) gerçekten ustalık göstermiş başlıca yazarlarımızın en güzel örnekleri olan küçük boyutlu bir kitaptı. Kimlerden örnekler yoktu ki içinde; Ahmet Rasim, Halit Ziya, Mehmet Rauf, Nurullah Ataç, Sabahattin Eyüboğlu, Halide Edip ve diğerleri...
Macar Hikâyeleri Antolojisinde yer alan öyküler ise geceler boyu uykusuz kalmama yetmişti. Özellikle Macar Dezsö Kosztolanyi'nin "Banyo" isimli öyküsünde; küçük çocuğun uzun, sıcak bir yaz günü ölümünü işlemesi, yaşam ve ölüm arasında bağın kısalığını anlatmıştı bana. Hiç unutamadığım bir cümle ile giriyordu öyküye; "Güneş, her şeyi yakıp kavuruyordu". Öyküden o kadar etkilenmiştim ki, o günden itibaren hep kısa hikâyeler yazmak istedim.
Bir de Çekoslovak yazar Nezval'ın "Güllü Kadın" isimli hikâyesi, yine aynı ülkenin yazarlarından Ludvıg Askenazy'in "Mart" adlı öyküsü. "Mart" öyküsünde bir parkta eski sevgiliyle karşılaşmayı anlatır. Oktay Akbal'ın çevirisinden okuduğum bu öykü beni kısa ve öz cümleler ile vurucu anların nasıl anlatılacağına dair bir örnek oluşturmuştu. Girişindeki "Bir gün baharın geldiğini anlayıverdik" cümlesi ve sarı fuların günlerce etkisinde kalmıştım.
Ve devamında lise yıllarında, bir inşaattan düşerek ölen doğulu işçi ve etrafında toplanan kalabalık beni çok etkilemişti. O'nun hayatını roman olarak yazmalıyım diyerek eve gelmiştim. Belki de bu ilginin kaynağı, çocukluğumun ilk yıllarının babamın görevi nedeniyle, Urfa'nın Suruç kasabasında geçmesiydi. Bunlardan etkilenerek yazdığım denemelere, benim edebiyat alanındaki ilk karalamalarımdı diyebiliriz. İktisat öğrenimi görmem ve finans sektöründe yaptığım çalışmalarım uzun süre iyi bir kitap okuyucusu kimliğini taşımamı sağladı. Attila İlhan şiirleriyle girerken hayatıma, Türk öykücülerinden Sait Faik, Selim İleri'nin öykülerinden etkilendim. Nedim Gürsel'in öyküleri benim yeni odaklara yönelmemi sağladı. Onun çizdiği Paris- İstanbul rotasına yeni bir yol eklemek isteği, sürekli gidip geldiğim Cambridge ve yaşadığım İstanbul şehrinin kaleme alınış yolunu açtı. Arduvaz çatılı Paris'e karşılık olarak İngiltere'nin kırılgan kuleli şehri girdi öykü dünyama. Şavkar Altınel'in gezi izlenimlerinin içinde yer alan öykülerde gerçek ve kurguyu aramam, okuma ve yazma boyutumu farklı yöne taşıdı. Ayrıca Altınel'in şiirlerini, düz yazılarını -ki roman olarak nitelediklerim de var, yeni kitabı Wisconsin, 1963 bence felsefi bir roman. Biri hakkında yazmamadan yola çıkarak onun hakkında yazmak gibi…- çeşitli açılardan inceleyebilmem edebiyat çalışmalarıma derinlik kazandırdı.
Rus klasikleri ve daha sonra İngiliz edebiyatına bir yönelme oldu. Özellikle Virginia Woolf, Irish Murdock ve İrlandalı yazar Samuel Beckett... Irish Murdock'dan etkilenmemim nedeni karmaşık ilişkiler içindeki çok sayıdaki kişilerin romanlarında yer alması. Anglo-Amerikan edebiyat tarzını benimsememiş olması. Romanlarını iki ana karakter üzerine kurmamasıydı. Woolf'ta ise, romanda konu diye bir şey yoktu. Her duygu düşünce romana en uygun anlatı, bilinç akışı yöntemiyle taşınabiliyordu.
Birçok yazar öykülerinde, romanlarındaki mekânları gerçek yerlerden seçerler. Ya da bir kısmını alırlar. Thomas Hardy'de bunun daha da ileri gittiğini gördüm. Romanlarındaki kişilerin yürüdüğü yollar, evler, tepeler öyle gerçekti ki, gittiğimde o kentte, o yeşilliklerde kahramanların yürüdüğü yolu, kopardığı çiçeği bulabilecektim. Bizde de Yaşar Kemal'in Çukurova'nın ayrı bir dilini, coğrafyasını yarattığını unutmamak gerekir. Bu konuda genişletilecek bir çalışmam bulunmakta. Cambridge gidip gelmeler aynı zamanda bana Grantchester yolunu açtı. Grantchester, Cambridge yakınlarında küçük bir köy. Virginia Woolf, Keynes, V. Bell, Rupert Brooke'nun bir edebiyat grubu oluşturdu Cam nehrinin kıyısındaki meyve bahçesi. Bu gidiş-gelişler beni Rupert Brooke'un şiirlerine yönlendirdi.
Sizce sanat nedir, sanatçı kime denir? Sanat insanda neye tekabül ediyor?
Sanat kavramı geniş bir kavram. Farklı yaklaşımlar hep olmuştur. Sanat, sanat için mi yoksa halk için mi? Sanat, en dar anlamıyla duygu ve düşüncenin dış dünyada hayat bulmasıdır. Çizgi, resim, yazı, heykel vs… Ben hep sanatı ve/veya tüm kültürel faaliyetleri bizim çocukluktan gelen örselenmiş taraflarımızı iyileştirici bir yapısı olduğunu düşünürüm. Hepimizin kırılganlıkları vardır. Bu kırılganlıkları sanatla iyileştiririz. En çıkmaz anımızda bir şiir o kadar dokunur ki bize, işte dersin yaşamak bu!
Veya bir roman okusun, bir hikâye alır götürür seni.
Sanatçı, eserlerindeki üslubuyla kendini var eden kişidir. Resme bakarsın, imzayı görmeden bu onun eseri dersin. İşte sanatçıyı sanatçı yapan budur.
Ara Güler fotoğraflarına bakarsınız, o bakış açısındaki üslup öyle oturmuştur ki bu onun çektiği fotoğraf dersiniz.
Eserlerinizle ilgili bilgi alabilir miyiz?
Kentlerin dokusunu, insan dokunuşlarıyla gerçek ve kurgu ekseninde okuyucuya taşıyorum diyebilirim. Yazarlar olarak, çaldığımız yüzleri, hayatları yazıyoruz. Yolda gördüğün bir kadına bir hayat yakıştırıyorsun, olmasını istediğin hayat, tüm kurgu böyle başlıyor. Bir anlamda, olabilecek olanı gösteriyoruz. Kitaplarımın adlarından belli olacağı üzere, yazma sebebim kentlerdir. Belki de var olma duygumu en çok bu şekilde besliyorum.
Yazma yolculuğunuz nasıl başladı, çocukluk hayallerinizin içinde yazmak var mıydı? Yazmasaydınız ne olurdu?
Ortaokul ve lise yıllarında elbette şiir, roman -novella- yazma girişimlerim vardı ama bunları saklardım. Evimizde kitap okunurdu, bu yüzden ben de kitap okuma alışkanlığı edindim. Ben çocukken çok fazla hastalanırdım ve hep yatağımın başucunda bir kitap bulunurdu. Belki daha önce ailemle, babamla paylaşsam, yazma eylemim çok önce profesyonellik kazanacaktı. Çocukluğum Yalova'da geçti. Her ay, babam beni iskeledeki bayiden dergi fasikülleri almaya yollardı. Aslında kendi alabilirdi ama bu eylemi bana yaptırmış olması, benim hala dergilerle sıkı bir ilişki içinde olmamı sağladı. Hala dergi alır, okurum.
Siyasette olmayı isterdim.
Bulunduğunuz çağdan memnun musunuz? Eğer cevabınız "hayır" ise hangi çağda sanat icra etmeyi dilerdiniz?
Tabii ki yaşadığım çağda, değerler, haklar kavramının yitirilmiş olmasından memnun değilim. Nezaketin, saygının, onurun yerini hiçbir şey alamaz. Yapay zekânın konuşulduğu, kullanıldığı günümüzde bütün bu değerler yok olmuş durumdadır. Cengiz Aytmatov'un güzel bir sözü vardır "her gün insan olabilmek/ kalabilmek". Derin düşündüğünüzde ne kadar zordur. Tıpkı Aristoteles'te Phronesis (doğru görüş, pratik akıl, etik) kavramı gibi… Takiyettin Mengüşoğlu, İoanna Kuçuradi'nin söylemlerini hatırlarsak bir arada yaşamanın temelini oluşturan değerler, etik ve insan haklarıdır. Ne yazık ki günümüzde birçok ülke insanı, her yeni doğan günde savaşa gözlerini açmaktadır. İnsanlar göç etmeye zorlanmakta, önce, insan olmaktan, yurttaş olmaktan çıkarılmaktadır. İnsan, sistemin, yaşadığı yurdun dışına itiliyor. Hiçbir yerde yeri yok. Ne sağlık bakımı ne eğitim-okul, ne ev, kimliksiz, işsiz insan yaratılıyor. Yurttaşlıktan çıkarılıyor. Yığın insan kitlelerine dönüştürülüyor. Zalimlik, zulüm, aşırı şiddet her yerde. Haklı savaş yoktur. Karşı şiddet anlaşılır ama meşru değildir.
Zor beğenen biri misiniz? Eserlerinizle ilgili olarak "tamam oldu, bitti işte" dediğiniz ve buna tam anlamıyla inandığınızı nasıl anlıyorsunuz?
Estetik benim için önemlidir. Eserlerim de öykücü olduğumdan ve öykü yazımının genel kuralı olarak bir kerede yazıldığından, öykülerimi tek oturuşta bitiririm. Elbette devamında düzeltmeler oluyor. Demlenmesini bekliyorsun, sözcükler yer değiştiriyor… Hiçbir yazar yazdıkları için tamam oldubitti demez. Eksik kalan bir yer bir sonraki kitabın habercisidir.
Yazarken size eşlik eden bir uğurunuz, ritüeliniz, içeceğiniz, şarkınız, vb. var mı?
Masamın üzerinde bulunan, çeşitli ülkelerden aldığım objeler vardır. Onların kaybolmasını istemem. Uğur olarak inanmam.
Yazdıklarını merakla bekleyip takip ettiğiniz bir yazar var mı?
Orhan Pamuk eserleri üzerine hem yüksek lisans tezimi hem de doktora tezimi yazığımdan, takip ettiğim bir yazardır. Ayrıca Şavkar Altınel ve Nedim Gürsel ki ikisinin kitapları üzerine de yoğun çalışmalar yapan biri olarak ne yazdıklarını takip eder, okur ve hakkında yazarım.
En son hangi kitabı okudunuz, ne tür kitaplar okursunuz? Sizden bir okuma listesi istesem, neleri verebilir misiniz?
Süregiden Felsefe Macit Gökberk
Şiire Felsefeyle Yönelmek
Cézanne Üzerine Anılar
Wisconsin, 1963
Demokrasinin Sonbaharı 1977-1978
Hafıza Kazısı
Cadılar, Ebeler ve Hemşireler
Hayatınızda yer etmiş veya birden fazla defa okuduğunuz bir kitap var mı?
Acı Limonlar, Yaseminler Tüter mi Hâlâ? İlhan Berk'le Şiirin Anayurdunda, Beş Şehir, Beşir Ayvazoğlu'nun biyografi çalışmalarını dönerek okurum. İran sinemasına ait özel bir ilgim var, Abbas Kiyarüstemi olsun, Ashgar Farhadi olsun üzerlerine yazılmış kitapları da özellikle okuyorum, alıyorum ve tabii bir de Walter Benjamin üzerine yazılmış kitaplar. Özel ilgim olarak yazarlar, şairler, filozoflar arasında yapılmış olan mektuplaşmaları alırım. Çünkü orada başka bir yerde göremeyeceğiniz bir naiflik yakalarsınız, bir ipucu.
Devam etmekte olan ve gelecekte planladığınız projeleriniz var mı, bilgi verir misiniz?
Birkaç dosyam var. Akademik hayatım boyunca edebiyata yönelemedim, o dosyalarımı toparlamaya çalışıyorum.
Sizin dergilerle de ünsiyetiniz var, bize biraz bu konudan bahseder misiniz?
Daha önce bahsettiğim gibi Attila İlhan'ın öğrencilerindenim. Uzun dönem çalıştım onunla. Yazdıklarımı okur, çizer, düzeltirdi. Aylardan sonra bir gün, "artık dergilere gidebilirsin" demişti ve eklemişti, birkaçı dergilerde yayımlanabilecek düzeyde. Dergilere çalışmalarımı ondan sonra götürdüm. Tabii yayımlananlar, geri döneneler oldu. İlk dergi yazımı rahmetli Hikmet Altınkaynak yayımlamıştı.
Sizi taklit eden konuşmaya meraklı bir muhabbet kuşunuz olsa ona ne söylemesini öğretirdiniz?
Sevgi
Bu röportaja bir soru ekleme hakkınız olsa kendinize hani soruyu sorarsınız?
Edebiyat alanını daha doğrusu sanat dünyasında yol kesen ve yol açanların olduğunu biliriz. Size yol açan kimlerdi?
Attila İlhan'dan sonra Şavkar Altınel'in adını anmadan geçemeyeceğim. Bana çok geniş bir okuma dünyası kazandırdı. Yazdıklarımı eleme, tekrar okuma alışkanlığını edindirdi. Onunla yazışmak her zaman yeni bir şey öğrenmekti. Hem İngiliz hem de dünya edebiyatı üzerine. Kendisine gönülden teşekkür ediyorum. Tabii yazarlar üzerine çalışmak sadece yazmakla kalmayan bir edebiyat düşüncem var. Bir yazar, şair, denemeci edebiyatın hangi alanında eser verirse versin size yeni ufuklar açıyor. Nihat Behram'ın şiirlerinde geçen limon ağacı Lorca'nın şiirlerine uzandırır insanı. Nedim Gürsel ki hakkında iki kitabım var, o da edebiyat alanı hakkında en azından neyin ne olduğunu öğretmiştir. Örneklemek gerekirse, bir dergiye yazı gönderdiğinde takip et derdi. Üç kere beş kere ara ne oldu ne zaman yayımlanacak, hangi sayıda diye sor. Sen etmezsen onlar atlar derdi.
Yazar: Necla DURSUN - Yayın Tarihi: 02.11.2023 10:17 - Güncelleme Tarihi: 02.11.2023 13:53
Bu ulkenin yazarlarive dusunurleri insanlarinruhunu oksayip dusundurenguzel insanlarina sahip cikilmasi gerek onlar bu ulkenin gerceklerini insanlarin guzel ve zihin matamatigi yaptirmayi basaran ustun insanlar saygilar ve onlara nice basarilar