Halil Cibran’ın Kum ve Köpük’ü

Bir adam kıyıdaki kumun üzerine şu sözleri yazar: "Sadece büyük bir acı ya da büyük bir sevinç ortaya çıkarabilir senin hakikatini. Ortaya çıkmak istiyorsan bütün varlığınla, çıplak dans et ya da çarmıhını sırtında taşı." (Sayfa; 30).
Bu adam Kum ve Köpük kitabının yazarı Halil Cibran'dan başkası değildir. Cibran kuma, denizin dalgalarına kurban olacağını bile bile acısını ve sevincini çiziktirir. Her şey köpük olmadan güneşin altında çıplak dans edilecektir ki bu sevinçtir ya da çarmıh sırtta taşınacaktır ki bu da acıdır. Ama biri olmadan diğeri olamaz.
Cibran gölgesiyle barışıktır. O sadece sırtını güneşe çevirdiğinde güneşini görebildiğinin farkındadır. Geceyi ve gündüzü bir bütün olarak algılar. Platon'dan mağara idesini ödünç almıştır. Gecenin bir kısmında bedenini dinlendirmek için mağarasına çekilir. Sonra yine dans ve çarmıh arasında, kum ve köpük içinde, gel-gitlerle yaşamın ağlarını örmeye devam eder.
Cibran çokluktaki tekliği, teklikteki bütünlüğü görmüştür. Her insanın bir denizi vardır. Ya denizlerimizde yüzmeyi öğrenip başka denizlere açılırız ya da kendi denizimizde boğuluruz bir başımıza. Bu bakımdan Kum ve Köpük "Kendi Denizinde Bir Başına Yüzme Kılavuzu"dur. Kılavuzunu alacaksın ve sessizce okuyacaksın. Kelimeleri içinde yaşayacaksın. Her kelimenin hakkını vereceksin. Anlamsız ve içi boş kelimeler köpük olur yaşam kıyılarımızı dolduran kumlarda. Her kelimenin ruhu vardır. Kendi ruhunla kelimelerin ruhu arasındaki bütün engelleri kaldıracaksın. Konuşan sessizlik olacak, konuşturulan yalnızlık.
Kaynağı ve dökülecek okyanusu olmayan bir nehirdir Cibran. İşaret taşlarına hiç ihtiyaç duymaz Cibran'ın nehri. Çünkü nehrin bir yere varmak, birine kavuşmak gibi bir gayesi yoktur. O sadece ve kendiyle akmak için vardır. Kendince ve özgürce akmaktan başka bir şey istemez Cibran'ın nehri.
Kum ve Köpük bir daha bize gösterir ki Cibran kavmini terk eden bir münzevi, müridi olmayan bir mürşit, sahabesiz bir Muhammedî, havarisiz bir İsevî, cemaatsiz bir Musevî, tapınaksız bir Budisttir.
Bu haliyle Kum ve Köpük soruları çıkar yüzeye:
Deniz duyar mı köpüğün acısını?
Su uyanır mı köpüğün çığlığına?
Gökyüzü kulak verir mi köpüğün şarkısına?
Kıyı tutar mı kumun sancısını?
Kıyıdakiler hisseder mi kumun binlerce yıllık hasretini?
Toprak eşlik eder mi kumun türküsüne?
Cibran hem köpüktür denizin dibinde hem kumdur kıyının uçurumunda. Denizin şarkısını ve toprağın türküsünü birlikte söylemiştir. O vahiysiz bir peygamber, ekolsüz bir filozof, tanıksız bir sanatkar ve huzursuz bir gezgindir. Modern dünyayı mağarasına taşımıştır, Platon'a ve onun idesine rağmen. Bu da onun farkıdır. O Büyük İskender gibileri talebeliğe kabul etmeyen çağdaş bir Aristo'dur.
Cibran köpükte denizi görmüştür, denizde köpüğü solumuştur. Böylelikle sonsuzluğa uzanmıştır. Cibran kumda kıyıyı yaşamıştır. Kıyıda kumu kuşanmıştır. Bu sayede toprağın derinliğine kavuşmuştur. Gök hep başının üzerinde, mağara ayaklarının dibindedir. O kendisiyle yalnızlığı arasına kimseyi almamıştır. Mağarasında bir Yalnızlık Ülkesi inşa etmiştir. Yalnızlık Ülkesinde sadece Cibran vardır ya da hiç kimse yoktur. Yalnızlık Ülkesinde kavmine ait olmak ile kavmini terk etmek arasında hiçbir fark yoktur. Yalnızlık Ülkesinde akıl veren ile akıl alan arasında bir ayrım yoktur. Akıl kendi silahıyla kendini ebediyen susturmuştur.
Yalnızlık Ülkesinde ne bilginin gücü vardır ne de cehaletin yeri vardır. Yol yolcuda kaybolmuştur, yolcu yolda sukuta gark olmuştur. Zaman ve mekan arasındaki mesafeler, menziller kalkmıştır. Ne geçip giden bir zaman vardır ne de üzerine çökecekmiş gibi duran bir mekan vardır. Hakikati dile getirecek bütün araçların yetersizliği ve eksikliği kesinleşmiştir, yalanla hiçbir yere varılmayacağı açık ve net olarak anlaşılmıştır. Karanlık, sırlarını geceden almaktan ümidini kesmiştir, mum ışığı ince parmaklarını gün ışığına uzatmaktan vaz geçmiştir. Denizdeki köpük ile kıyıdaki kum arasında bir fark olmadığı gün gibi aşikar olmuştur. Yalnızlık Ülkesinde iyilik kuma yazılmıştır, kötülük köpükle uçmuştur.
Kum ve Köpük
Halil Cibran
Çev. Kenan Sarıalioğlu
Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları
Sayfa 83
İstanbul, 2014
Yazar: Faik ÖCAL - Yayın Tarihi: 21.07.2023 09:00 - Güncelleme Tarihi: 06.07.2023 16:02