Hastalık Değişir, Yaşananlar Asla!
Her dönemin kendine has siyasi ve sosyolojik bir yapısı vardır. Bu yapı her alana olduğu gibi fikir dünyasına da sınırlar çizer. Düşüncenin olgunlaşma sürecine etki eden bu egemen yapı, kimi zaman kavramları ve hayatı kavramayı daha geniş pencerelere layık görürken, kimi zaman da dar kalıplara hapsetmekte ve köhneleştirmektedir.
Ne için olursa olsun herhangi bir baskı ve zulümle mücadelenin olduğu yerde, edebiyatın dili de kendi içinde bir sivrilik taşımaya başlar. “Coğrafyanın kader olduğu” hükmüne varılan bu yerlerde, kavramlara yüklenen anlamlar farklılaşır, cümleler sert bir balyoza dönüşür, eserler bir kargaşa ve çöküntünün ortasına umut yüklü bulutlar taşır. Filhakika bu durum, karanlığın içinde duran aydınlığı işaret etmek açısından oldukça önemlidir.
Bir taşra doktorunun oğlu olan Karel, Çek deneme, tiyatro, öykü ve roman yazarıdır. Hayatı boyunca omurga rahatsızlığı peşini bırakmamıştır. Adı, "Karel Çapek" olarak okunur. Yaygın kullanımı ile robot kavramını ortaya atan kişi olarak bilinir. "Robot" kelimesi, ilk olarak Karel Čapek'in 1920 yılında yazdığı R.U.R. - Rossum's Universal Robots adlı eserinde yer almış ve daha sonra tüm dünyada kullanılmaya başlanmıştır.
Beyaz Veba
Eserde “Beyaz Veba”, deride çıkan beyaz lekelerden mülhem olarak, cüzzam ile karıştırılan ama inatçı olduğu için tıp dilinde “macula marmorea” olarak tanımlanan bir hastalık olarak belirtilmektedir. Aynı zamanda Çin’de çıkması, hastalığı Pekin’deki bir hekimin tanımlaması üzerine “Cheng Sendromu” olarak da tanımlanmaktadır. Tabi Çin günümüzde olduğu gibi yine her türlü sıkıntının kaynağıdır: “Çin neredeyse her yıl yepyeni bir sorun çıkarıyor… (S.15)”
Gerçekte böyle bir hastalık olmamakla birlikte, veba hastalığı, deri altındaki siyah renge benzer izlerden dolayı kara/kızıl gibi sıfatlar almakta ve halk arasında da genellikle bu şekilde söylenmektedir. Bu tanımlamanın aksine, hastalığa “Beyaz Veba” denmesi ve yazarın kitabını bu isimle ele alması, düşünce dünyasının taşıdığı zenginlik yanında distopik dilini de ortaya koyan bir boyut taşımaktadır.
“Beyaz Veba”nın bir oyun eseri olarak tiyatro biçiminde kaleme alınması, meseleye yoğunlaşmayı kolaylaştırmakta ve vurguyu tam anlamıyla okuyucuya iletmeyi de oldukça iyi başarmaktadır. Yirmi bir rol olarak kurgulanan oyun eseri, genellikle Dr. Galen, Dr. Sigelius, Muhabirler, Mareşal ve Baron ekseninde işlenmektedir.
Üç perdeden oluşan eser, ilk perdede beş sahne, ikinci perdede altı sahne ve üçüncü perdede üç sahneden oluşmaktadır. Eseri dram kategorisinde değerlendirebiliriz. Konu olarak hastalık üzerinden “barış” teması ve dünyada savaşı bitirme arzusu olarak tanımlayabiliriz.
Galen ve Sigelius
Bir kenar mahalle doktoru Galen, ülke çapında ünlü doktor olan Sigelius’a giderek kliniğinde hastalar için bulduğu tedaviyi denemek istediğini iletir. Sonuçları itibariyle oldukça yıkıcı olan, hatta istatistik olarak beş milyon insanın öldüğü bu hastalık günden güne yayılmakta ve tedavisi bulunamamaktadır.
Sigelius Galen’in tedavisine inanmasa da, kayın babası dünyaca ünlü Dr. Lilienthal’in öğrencisi olduğunu söyleyince karşı koyamaz ve on üçüncü koğuştaki hastalarla ilgilenebileceğini iletir.
Galen bu hastalara uyguladığı tedaviyle onların iyileşmesini sağladıkça, klinikteki çalışanların da dikkatini çeker. Galen hastalığın tedavisini kendisinden başka kimsenin bilmediğini, bu tedaviyi fakirlere adadığını, zenginlerin barış için çaba göstermeleri halinde bu tedaviden yararlanabileceğini muhabirlere açıklar: “İnsanların birbirine kurşun ve gaz yağdırdığı bir dünyada, doktorlar niçin hayat kurtarsın? (S. 46)”
Galen ve Baron
Baron Krug, bir silah ve mühimmat fabrikasının sahibidir. Savaşa hazırlık noktasında ekibi oldukça kuvvetli olan ve sürekli üretimde bulunan Baron hastalanınca soluğu Galen’in yanında alır. Galen kendisini fakir kılığına sokan bu adamı tanır ve onu ancak fabrikasını kapattığı zaman tedavi edebileceğini söyler.
Baron tedavi için istediği kadar para verebileceğini, bu parayla barış için reklam kampanyası yapabileceğini iletir. Galen ise, Baron’un reklam kampanyasını sahiplenmesi ve fabrikasını kapatması karşılığında tedaviye devam edileceğini kesin olarak belirtir. Baron savaşın hiç bitmeyeceğini ve Galen’in bu çabasının boşa olduğunu şu sözlerle ifade eder: “Tanrı biliyor korkuyorum! Ancak korku insan davranışlarını belirleseydi, savaş diye bir şey olmazdı. Ama savaş hep oldu ve olacak. (S.67)”
Baron Galen’in teklifini kabul etmez. Ülkenin Mareşal’ine savaş hazırlıklarının iyi gittiğini belirtir, çıkarken elini sıkmadığında Mareşal durumu anlar. Baron için iki haftalığına fabrikanın durmasını kabul edebileceğini iletir, fakat Baron bunun Galen’i kandırmak için yetmeyeceğini biliyordur.
Mareşal ve Galen
Mareşal, çok sevdiği Baron için Galen ile görüşerek tedavi hususunda onu ikna etmeye çalışır. Galen’in barış teklifine karşı bütün hazırlıkların yapıldığını ve böyle bir şeyin mümkün olmadığını söyler. Tehditkâr sözlerinin de Galen için bir şey ifade etmediğini anlar. Gelen telefon üzerine, artık dil dökmenin anlamsız olduğunu ve Baron’un hayatını kaybettiğini öğrenir.
Zaman, Mareşal’in savaş hazırlıklarını sıklaştırdığı, hatta savaşa başladığı bir dönemdir. Kalabalık toplanmış ve komutanlarına övgü ile tezahürat yapmaktadır. Mareşal konuşurken göğsünde bir ağrı hisseder. Bu ağrıya bakan kızı göğsünde mermer gibi beyazlık görür ve bunun beyaz veba hastalığı olduğunu anlarlar. Tedavi ancak Galen’in elindedir ve şartı da bellidir: “Barış çağrısı yapsanız, bütün dünya silahları bırakır. (S.77)”
Kızı, ikna olmayan Mareşal’i ikna etmeye çalışırken savaş da seyrini değiştirmektedir. Sağlığında bunu hiç kabul etmeyecek Mareşal, artık barış teklifini kabul etmek zorunda kalır. Galen aranır ve Mareşal’in yanına davet edilir. Kalabalık Mareşal’i beklerken Galen bu kalabalığı yarıp geçmeye çalışır. Bu arada savaş yanlısı sloganlara karşı, savaşın artık biteceğini belirten Galen topluluğun birden dikkatini çeker. Daha ne olduğu anlaşılmadan Galen’in üzerine giderek onu tartaklamaya başlayan öfkeli topluluk, bütün umutları yumruklarla bitirir.
Galen yerde anne karnındaki bir bebek misali kıvranmış yatmaktadır. Topluluk çekilir, Galen’in öldüğü anlaşılır. Çantası açılır, serum şişeleri kırılır. Mareşal’e slogan atılmaya devam edilir: “Çok yaşa Mareşal!(S.96)”
Barış ve Savaş
Aslında Mareşal’in savaş isteğine karşı, Bilgi Bakanı tarafından, ülkenin Kral’ının teyzesinin de bu amansız hastalığa yakalandıktan sonra savaş düşüncesinden vazgeçtiği, hastalıktan korktuğu ve Galen’in istediği Evrensel Barış Konferansı hazırlıklarının başladığını belirtilir: “Tüm dünya savaşa karşı intikamdan bahsediyor. Vebanın intikamından. (S.81)”
Oysa Mareşal’in tek düşüncesi savaştır. Bilgi Bakanı isteğine göre savaş ortamı yaratılacağını belirtir. Barış karşısında savaş, insanlardan kahramanlar çıkaran değil, nice eve ölüler gönderen bir olguydu. Hitler’in ölüm saçtığı ve savaş çığlıklarının her yanı kapladığı noktada ise bir başkaldırıydı barış isteği. Galen, tıp ve eczacılığın babası görülmekteydi. Aslında her karakter kendi rolünü temsil ediyordu. Zaman izafileşmiş ve olaylar sadece farklı zamanları birleştirmekteydi.
Sonuç
Eserin genelinde beyaz veba hastalığı bir dip akıntı şeklinde işlenmektedir. Karakterler bu konu minvalinde çok da aşırıya kaçmadan yerinde tutulmuştur. Konu örgüsü birbirini destekleyecek minvalde yumuşak geçişlerle sağlanmıştır. Trajik son olan Galen’in ölümü ise barış hayaline son vermektedir.
Bugün Covid-19 ekseninde düşündüğümüzde yıllardır beklenen o barış özlemi hala sağlanabilmiş değildir. Yazarın öngörüsü, bulunduğu iklimi bir tiyatro eseri ile ortaya koyması takdire şayan görülmektedir. Yeni bir hastalık tanımı yapması, bunun Çin’de tanımlanmış olması, pandemiye dönüşmesi ve tedavinin bulunma süreçleri oldukça dikkat çekicidir.
Çeviri hakkında da, imla ve noktalamaya biraz daha dikkat edilmesini hatırlatmak dışında, güzel olduğunu belirtebiliriz.
Beyaz Veba
Karel Čapek
Çeviren: Arzu Eylem
NotaBene Yayınları
96 Sayfa
Yazar: Mustafa ATALAY - Yayın Tarihi: 30.04.2021 09:00 - Güncelleme Tarihi: 26.04.2021 22:45