Hayat Kadar Gerçek Hikâyelerin Kitabı: Miyase Çıkmazı
Yazdığı tüm öyküleri heyecanla takip ettiğim, kitabı çıksa da okusam dediğim Fatma Nur Uysal Pınar, Şubat ayında çıkardığı Miyase Çıkmazı isimli kitabıyla benim gibi bekleyenlerini mutlu etti. Uzun süredir dergilerde yayımlanan öykülerini nihayet iki kapak arasında topluca okuma zevkine eriştik.
Miyase Çıkmazı, toplam on beş öyküden oluşuyor. Eser, ismini okumaktan büyük keyif aldığım ilk öyküden almış. Daha önce yayımlandığı dergide okuduğum zaman "İnsanın Miyase olası geliyor." diye bir yorum yapmıştım. Hâlâ aynı fikirdeyim. Yazar, samimi anlatımıyla karakterinin duygu yoğunluğunu imrendirecek bir havada aktarıyor okuruna.
Manevi açıdan önemli olan 33 rakamı dürüstlük, cesaret ve şefkatin sembolü olarak bilinir. Miyase Çıkmazı öyküsünün kahramanı otuz üç metrekare bir dükkânda, otuzüçlük tespih çekerek anlatıyor hikâyesini. Öykü içeriğinden anlıyoruz ki otuz üç, tüm sırlarıyla hikâyeyle örtüşüp okura da aynı anda sabır ve tövbe çektiriyor.
"Başım belada bu Miyase'yle. Allah kimseye vermesin Miyase'yi. Benden başka kimseye. Hiç kimseye. Uyanır uyanmaz aklıma gelir. Gerçi aklımdan gitmez ki gelsin, uyanınca aklım onunla başıma gelir." (s. 11)
Yazarın en büyük mahareti doğal bir akışın ortasına vurucu cümleleri ustaca yerleştiriyor olması. Öyküde öyle bir noktadan keskin giriş yapıyor ki okur afallıyor. Bir cümle binlerce anlam doğuruyor. Sarıyor ve aynı zamanda sarsıyor. Fatma Nur Uysal Pınar'ın yazarken karakterlerinin hepsinin psikolojisine büründüğü çok belli. Üzerinde iyi çalışılmış metinler olmasının yanı sıra bu yazarın güçlü bir empati yeteneğine sahip olduğunu gösteriyor.
Yazarın kaleminden daha çok acılar akıyor. Ama yazarın dili kullanma becerisi ile okuduğunuz acıdan zevk alıyorsunuz diyebilirim. İnsan acıyı sever mi? Fatma Nur Uysal Pınar'ın anlatımıyla seviliyor.
"Anlatmadan anlaşılmak ne büyük armağanmış insana. Sessizliğimden çok şey anlasınlar istedim, olmadı." "Sesin, sesi yuttuğuna şahit olsaydım keşke." (s. 21)
Kitabın dikkat çeken odak noktası aile kavramı. Yazar, her şeyin başlangıcı her şeyin ana kaynağı aileyi merkeze koyarak hüznü, yıkımları, yalnızlığı ve yeni başlangıçları işlemiş. Hayat kadar gerçek hikâyeleri kendine özgü üslubuyla aktarmış.
Çocuklar tepki vermeyi en çok annelerinden öğrenirler. Ses-sizlik isimli öyküsünde de susmayı annesinden öğrenen bir karakter görüyoruz. Ruhunu geçmişe akıtan bir kadın bugünü yaşamayı beceremiyor. Yaşadığı travmanın getirisi sayı sayma kompulsiyonuna kapılıyor. Olur mu Olur öyküsüne ise psikanalatik açıdan bakıldığında duygu küntlüğü yaşayan bir baba görülüyor. Fatma Nur Uysal Pınar'ın karakterinin psikolojik tahlilini çok başarılı işlediğini söyleyebiliriz.
Radyocu Nagfel ismini verdiği öyküsünde yazar, flaşbelleklerle zamanı içeriye akıtıyor. Burada kolaj tekniğini kullanarak metnine haber bülteni kattığını görüyoruz. Ayrıca Radyocu Nagfel öyküsünü okumanın yanı sıra Nisan Kumru'nun seslendirdiğini de not düşerek, dinlemenin de ayrı keyif verdiğini söylemek isterim.
"Hayat insanı eğiyor büküyordu, ince bir tel gibi evirip çeviriyor bazen de sivriltiyordu." (s. 41)
Fark etmeden biraz biraz tüketiyoruz ömrü. Vakit ne zaman gelse erken belki de... Kalanı biliyoruz da giden ne âlemde... Gidenin gözlerinden akıtmış Fatmanur Uysal Pınar, Biraz Biraz öyküsünü. Bir iç sızısı oturuyor insana ve en çok da sevda kalıyor akıllarda. Aslında kitap bütününe bakınca yazarın kalemi hep büyük sevdaları dile getiriyor diyebilirim. Geneli sevda olsa da tabii ki nefrette var metinlerinde. Nefrete bürünen hâllerin de aynı büyüklükte olduğunu fark edince ise yazarın, duyguların her hâlini yoğun yaşatmayı sevdiğini anlamak mümkün.
"Nazan'a dokunmasınlar yeter. O benim gençlik hevesim, olgun zamanlarımın dengi, yaşlılığımın direnci..." (s. 50)
Hani deriz ya sevgi her şeyin ilacıdır diye. Ya sevgiyi hiç tatmayanlar için ne demeli... Kapı Duvar öyküsü işte bunun resmini çiziyor bize. Bir ömür sevgisizliği yaşayan, sevgiyi görünce yanlışlarını silip de sütten çıkmış ak kaşık ol-a-muyor. Süt kokulu günlerinden kara hatıralar içine işlemiş söküp atamıyor. İstiyor belki ama istemek yetmiyor. Düşmanca düşler, içeriden kemire kemire yok ediyor. Tüm sevme ihtimalleri korkuyla birleşiyor. Acıyla doluyor, korkuyla doluyor, sevgiyle dolamıyor öykü kahramanı İsmet.
"Beni unutma. Doya doya bakamadığım gözlerinden öperim." (s. 67)
Yoğun duyguların yaşandığı ve okura da aynı duyguların benzer yoğunlukta geçtiği bir diğer öykü de Ekşi Mesele. Ben diliyle yazılmış olması bunun en büyük etkeni. Bir kadın kahramanın başından geçtiğini sandığımız hikâyenin, erkek kahramanın başından geçmiş olması şaşırtıcı olsa da kullanılan üslupla oldukça doğal yansımış. Öykü için tam anlamıyla hayatın gerçekleri vuruyor insana, insanın duygularının üstüne diyebilirim.
"Unutuyorlar hayatın sirkte ip üzerinde tek ayak yürümekten farksız olduğunu. Denge meselesinin aslında hayat meselesi olduğunu." (s. 73)
Takılıp kalır ya insan bazen bir ana. Saplanır acı tüm varlığına. Üç yaşında son bulan bir ömrün sonsuz acısına bulanıyor Bir İki Üç isimli öyküde okur. Bir... İki... Üç... Ötesi yok.
"Keşke trafik lambasının ışıkları gibi sembollerimiz olsa. Kırmızı yansa, bazen hep kırmızı yansa..." (s. 79)
İnsan yükü ağırdır derler. Ne çok yük ne çok sorumluluk yüklemiş Fatma Nur Uysal Pınar sayfalara. Tığ ve Onun Yerine öykülerinin ortak meselesi yol bekleyen annelerin ardını toplamak zorunda kalan evlatlar. İnsanın aklını yitirecek kadar dertlere bulanmış karakterler. Kime yansan diğerine yazık...
"Annemin kendine göreydi morali. Ne fazla ne az. Kimseye zırnık koklatmazdı." (s. 94)
Elma Çekirdeği öyküsünü çocuk karakterin dilinden kaleme almış yazar. Aile olmayı beceremeyen ebeveynlerin hissettirdiklerini çocuk kelamıyla anlatmak da ayrı bir başarı. Kurguya işlenen yeşil pasta arzusu en çok iç sızlatan nokta. Yeşil dengenin sembolüdür. Psikanalisttik bakışta ise pasta anneyi simgeler. Hayatında denge isteyen bir çocuğun özlemini etkileyici bir metaforla aktarmış Fatma Nur Uysal Pınar.
"Yeşil pasta için ıspanakların çıkmasına daha çok var mı?" (s. 103)
Mevlana, istenilen ve ulaşılması gereken bilinç hâlini tanımlamak için ayna metaforunu sıkça kullanmıştır. Aynı zamanda büyük çaba ve irade ile temizlenen gönüldür onun için ayna. Hayat boyu çabalar insan. Kimi acılarından güç alır devam eder kimi acılarından kendini unutur. Unutulan Nihan'ın ağzından sevdanın yükünü okuyoruz Aynadaki Ben Bendeki Ayna öyküsünde. Mevlana'nın ayna metaforunu yansıtan bir kurgu diyebilirim. Gerçeklerle yüzleşen karakterin aydınlanışına ve arınışına şahit oluyoruz.
"Aynadaki Nihan'a gülümsedi mağrur şekilde ve içeri geçip kanepeye uzandı, zil hiç çalmamış gibi." (s. 110)
Ne anlattığından çok nasıl anlattığın esas mesele deriz ya hep. Fatma Nur Uysal Pınar'ın son öyküsünü okurken aynı cümleyi tekrar söyledim. Birçok kişinin hayatında var olan klasik bir babaanne anlatımıyla giriyor F/elek isimli öyküsüne ve ardından düzeni bozan meseleleri yalın kelimelere derin anlamlar yükleyerek aktarıyor. Öykü bitiyor, kitap bitiyor ve okura işte okumanın lezzeti bu dedirtiyor.
Miyase Çıkmazı'nın yolu aydınlık, okuru bol olsun.
Miyase Çıkmazı
Fatma Nur Uysal Pınar
Loras Yayınları
119 Sayfa
Yazar: Merve YURTSEVER - Yayın Tarihi: 25.11.2024 09:16 - Güncelleme Tarihi: 25.11.2024 09:18