Hilafetten Saltanata Emeviler Dönemi - İhsan Süreyya Sırma

Nefislerinin kördüğümleşen arzularına secde eden sultanların hayatlarından kesintiler sunularak hazırlanmış olan bu kitap, Emeviler Dönemindeki Şam şehrinin kapılarını aralıyor bizlere. Beşeri sistemlerin kanun koyma yetkisiyle kavrulan şehrin, yangınına açılan kapılarını... Kelimeler arasında dolaştıkça, zihnimizi kıvılcımlar kavrıyor. Yüreğimize taşıyor yangının alevi. İşte o an Allah'ın ipine sımsıkı sarılmak geçiriyor içimizden... Fakat iplerin zalim sultanların elinde kırbaç olduğu hatırlıyoruz o anda.
Unuttuğumuz gerçekleri, böyle bir ruh hali içerisinde terkip ederek bizlere sunan İhsan Süreyya Sırma; tek bir kişinin tekelinde olan yönetimlerin, kendi kendilerine zulmettiklerini defaatle tekrarlayarak; Hulefa-i Raşid'inden sonraki devirlerde, devletin halife için var olduğu olgusunu ortaya atıyor. Yani hilafetten saltanata giden yolların, kanla beslendiği gerçeğiyle baş başa bırakıyor bizleri. Hemen akabinde ise şu hadisi şerifi bizlere takdim ederek, iktidarın hırsıyla secdeden fırlayan halifelerin almış olduğu kararlarda şeriatın kesmiş olduğu parmağın da acıyabildiğini gösteriyor. "İki Müslüman birbirine kılıç çekerse, katil de maktul de Cehennemdedir."
Kitabın giriş bölümünde ise daha çok vicdani duyarlılıkların, zaman kalıpları arasında sıkışıp kalmış benlikleri çözümlenmektedir. Öyle ki bu çözümlemelerin ardından gerekli analizlerin yapılmasıyla birlikte; Emevilerin doksan bir yıllık hilafet dönemi, Muaviye'nin, oğlu Yezid'i veliaht tayin etmesiyle başlamıştır. İlk olarak da "Muaviye kimdir?" sorusuyla, hilafetin kıyameti olarak adlandırabileceğimiz Sıffîn savaşındaki Hakem Olayına bizleri müşahit kılan Süreyya Sırma; aynı zamanda, sayfaların içerisine bırakacağımız değer yargılarının da bizler için ne kadar önemli olduğunu hatırlatıyor.
Küçük puntolarla yazılmış satırların arasından rahatlıkla akıp geçen büyük olaylar, ilerleyen sayfalarda (her ne kadar kalbimiz bu sayfaların derinliklerine çöküp kalmışsa da)bizlere hilafet döneminin kapanmış olduğunu, emin beldelerin güvenilirliğinden şüpheye düşülerek başkentin Muaviye tarafından Şam'a aldırıldığını göstermektedir. Artık büyüklenenlerin şehri olan Şam, Emevi saltanatının merkezi olmuştur...
Secdenin yerde bırakıldığı o gönden beri ise "Emiru'l-Müminîn" hattıyla meşruiyet kazanmış olan zulmün, günümüze kadar da gelmiş olduğu gerçeğiyle bizleri karşı karşıya getiren kitap; paslanmış zihniyetlerin, olayları Kabe'yi mancınıklarla tahrip etmeye kadar vardırdıklarını (dili varmasa da) bizlere aktarmak mesuliyetini yerine getirmiştir. Ve fiziksel olarak var olmanın yetmediği bir zamanda, varlığın, tanınma diktasını sonuna kadar kullanan Emevi hükümdarları, şu ayeti Abdulmelik dönemine kadar unutmuş olsa gerekti. "Zalimlerin yaptıklarından Allah'ı gafil sanmayın.O cezayı gözlerin şaşkınlıktan fırlayacağı güne erteliyor"
Ve Abdulmelik dönemi... Kitabın kilit noktası. Anahtar ise Süleyman b. Abdulmelik'in ellerinde. Saltanat kapısını kapatmaya çalışıyor. Fakat asıl kapıyı kapatacak olan Peygamber varisi Ömer b. Abdulaziz...
Süreyya Sırma bu isimleri itina ile kaleme alarak hilafet dönemlerini farklı bir bakış açısıyla değerlendirmiştir. Ve Rasulullah'ın elinden alınan, Saadet asrının rayiha muştusunun da hicapla muhafaza edildiğini açıklıkla dile getirmiştir.
Fakat kitabın sonuna geldiğimizde ise ne yazık ki mevki uğruna adalet duygusunu yitirmeye başlayan insanlık ihtirasının sirayet ettiği şehir, bir kez daha yapacağını yapmış; hükümdarların vazgeçilmezlerinden olan saltanat zafiyetlerine sonuna kadar aralanmıştır...
Hilafetten Saltanata Emeviler Dönemi
İhsan Süreyya Sırma
Beyan Yayınları
Yazar: Misafir Köşesi - Yayın Tarihi: 26.02.2013 10:34 - Güncelleme Tarihi: 03.12.2021 11:22