Hollywood Rüyasının Sonlarına Doğru, Düşünce, Misafir Köşesi

Hollywood Rüyasının Sonlarına Doğru yazısını ve Misafir Köşesi yazarına ait tüm yazıları Kitaphaber.com.tr sitemizden okuyabilirsiniz.

Hollywood Rüyasının Sonlarına Doğru

18.01.2023 09:00 - Misafir Köşesi
Hollywood Rüyasının Sonlarına Doğru

Banu ÖZBEK yazdı...

(Amerikalılara çok büyük iyilik yaptım!)

Sinemanın ne olduğu değil ama ne olmadığını Hollywood Sineması üzerinden örneklendirmek gelenek haline gelmişse bunda elbette bir gariplik ya da yanlışlık yok. Zira Hollywood, sinemayı araçsallaştırarak var olageldi. Bu araçsallaştırmanın ürettiği stereotipler ile düşünmeye maruz bırakılmamızın en temel amacı ise, Amerikan Rüyası denilen illüzyonu yaratmak ve yaşatmaktı. Bir yaşam tarzının, dünyayı yorumlayışın, öteki kültürlere yaklaşımın taşıyıcılığını üstlenen Hollywood, önce Amerikan halkını Amerikan Rüyası'na uyumlamak, sonra da, ilanihaye olabilmesi için tüm dünyayı bu rüyaya biat ve hizmet eder hale getirmek misyonunu sinema üzerinden gerçekleştirdi. Bu rüyanın ürettiği yıkım, acı, gözyaşı savaş zayiatından sayılırken, ganimetleri toplayan ise sanayi ve ticari yığışımlar oldu. Elbette Hollywood eliyle.

Yazar Alev Alatlı "Hollywood'u Kapattığım Gün" kitabı ile Hollywood'un bu perde arkasındaki bileşenlerini, araçsallaştırılan sinemanın yarattığı illüzyonların etkilerini ele alıyor. Yığışımlar, politika, gizli servis, basın işbirliğinden müteşekkil Hollywood'u kapatmadan önce, Hollywood'un suç dosyasını torunu Kaan için açıyor. Konuşma formatında, soluksuz, ara başlığın olmadığı, ele alınan her mevzu açılan pencerelerle (pencerelerin de pencereleriyle) derinleştiği için "buraya nerden gelmiştik?" diye sordurtan kitap, kurduğu şaşırtıcı bağlantılarla yazarın tarzına alışkın olmayan okur için zorlayıcı olabilme özelliği taşıyor. Hollywood zihniyeti ve bu zihniyeti oluşturan unsurların adeta hücrelerine kadar sızan yazar, Hollywood'u kapatma nedenlerini ikna edici argümanlarla ortaya koyuyor. Ama bu kapatmanın bir delete değil, re-boot olduğunun da altını çiziyor. Resimlerle zenginleştirilmiş, orijinal dipnotlarla gelebilecek itirazların önünü kesen yazar, kitabın son elli sayfasını yeniden yapım (remake) işlere ayırırken, muzip bir başlık seçiyor: "Yaratıcılık mı" Dediniz, Yok Canım!

Yazar, bu dünyanın turistleri olarak gördüğü Amerikalıların, bu turistik hallerinin kendilerini ve dünyayı maruz bıraktıkları yıkımın sebebi olduğunu Alatlı'ca bir üslupla anlatır. Bunun, toptancılığa, indirgemeciliğe, malumatfuruşluğa tenezzül etmeyen ve "türdaşlarımızla paylaşmadığımız niteliğimiz yoktur"* bilincinden hareketle oluşmuş bir üslup olduğunu kitap boyunca görürüz. Alatlı'nın turist gibi yaşamaktan kastı, yatağını toplamadığın, sofrayı kaldırmadığın, çöpü dökmediğin bir yasam tarzı. Bir fotoğrafçı edasıyla gözünün gördüğü an ile yetinmek, süreçlerinden bağımsız olmak. Hayatla hayatının arasına mesafe koymuşluk hali. Yazarın ifadesiyle "Tarihi, kültürleri, sanatı, edebiyatı, müziği, inançları, dinleri, ideolojileri, hatta savaşları, soykırımları, BM toplantılarını turist gibi turlamak, gördüklerini hediyelik öteberiye dönüştürüp tüketmek için varlar" (Alatlı, 2009, s.1-2). Hediyelik öteberi dediği ise, iyi paketlenmiş sakil duygusallıklar ki, Amerikalıların masum bir kültürün iyi yürekli çocukları oldukları şeklindeki öz izlenimlerini zedelemeden idamesini mümkün kılar.

180416201343_hollywoodsign Alatlı, Hollywood'un coğrafi ve sosyolojik tarihinden başlar. New York'ta doğan ve iki üç yıl içinde kalıcı olarak Kaliforniya eyaletinin Los Angeles kentine göçen Hollywood'un tarihçilerin, politikacıların ve sinema sektörünün yok saydığı gerçeklerini irdeler. Kaliforniya'nın aslında Kızılderililerin memleketi olduğu, İ.Ö 15.000'lere kadar giden ve hayli gelişmiş medeniyetler kuran yerlilerin, Kolomb'dan hemen sonra, İspanyollar ve Katolik Kilisesi ile beraber katledilmelerini, 1849'da altına hücum furyasıyla hem can hem de geçim kaynaklarının yok olmasını tarihi vesikalarıyla ortaya koyar.

Yazar, Amerikalıların toplumsal sorumlulukları üzerinde düşünmeyi reddetmelerini kolaylaştıran, ulusal masumiyetlerine ısrarla yatırım yapmalarını sağlayan Teddy Bear'in doğuş hikâyesindeki uzlaşmaz çelişkileri ortaya koyar. 1847'de açlıktan kırılan İrlandalılar'a onca yoksulluklarına rağmen yardım elini uzatan Çoktav kabilesinin hikâyesinden alır, ABD Başkanı, Sultan Vahidettin'in yaşıtı, Kızılderililer için "en aşağılık kovboydan bile daha ahlaksızlıklardır" diyen (Alatlı, 2009, s.20), akıllara ziyan sözlerin daha da beterlerini sarfeden namı diğer cowboy, Theodore (Teddy) Roosevelt'ten devam ettirir. "Şiddet bir erkeklik ayinidir" (Alatlı, 2009, s.37) söyleminin içini doldururcasına 1909'da Afrika seyahatinde 11,397 hayvanı öldüren, dönüşte Norveç'e 1906'da kazandığı Nobel Barış Ödülü'nün parasını almaya uğrayan Roosevelt, 1902 yılında Mississippi ve Louisiana eyaletlerinde kara avına çıktığında eli boş kalınca, kendisine eşlik edenler ona yavru bir ayıcık bulup, vursun diye ağaca bağlarlar. Başkan "bağlı bir hayvana ateş etmem!" deyince Teddy Bear efsanesi doğar. Başkanın ismini alan oyuncak ayı Teddy koleksiyonlarına kucakla anlamında hug adını verirler. Sosyal psikologlar, Amerikalılarda mazbut aile çağrışımı yaptığını, kız ya da oğlan çocuklar aradıkları şefkati Teddy Bear'larda bulduğunu iddia ederler. Teddy Bear, büyük, küçük, kız, oğlan meraklılarının gözünde adam gibi erkektir (Alatlı, 2009, s.39). 1995 Oklahoma City bombalama olayında, olay yerine doluşan Amerikalıların göğüslerine sıkı sıkı bastırdıkları Teddy Bear'in toplumsal bir yas totemi şeklindeki işlevine daha sonra 11 Eylül'de tanık oluruz (Alatlı, 2009, s.41). Yazar, bu ruh halinin filmler, müzikaller, dizilerde de görüldüğünü, Hollywood'un turistik tutumunun, Amerikan halkının dünya görüşünü bir biçimde şekillendirmeyi başarmış olup, oyuncak ayılar, peluş tavşanlar gibi, hemen her olayın ardından dikilen anıt müzeler, kupalar, plaketler, madalyalar, protest tişörtleri, dövmeler, flamalar, butonlar, sticker'ler gibi, halkın gazını alan, yatıştıran ve hatta teselli eden tüketim nesneleriyle, Amerikan kültürünü yeniden tanzim ettiğini, Amerikan halkına bir yandan dünyevi politikalara bulaşmamışlık (ve dolayısıyla temiz kalmışlık) duygusu verirken, öte yandan da, mezheplerinin adamakıllı genişlemesine neden olduğunu söylerken (Alatlı, 2009,s.41-43), bilmenin yüklediği sorumluluktan kaçınmanın, görmezden gelmenin iç huzursuzluğunu bastırmanın Amerikan toplumu için handiyse bir refleks haline gelmiş olmasının fecaatlığını da gözler önüne serer.

Hollywood'un Alametifarikası: İdiografi

Yazar, Hollywood'u kapatma nedenlerinden en önde gelenin, bir Hollywood terimi olup, belirli bir şahsa, örgüt ya da olaya özgü imza ya da işaret olarak tanımlanan, Hollywood stüdyolarında imal edilerek, halkları, bireyleri, olayları, hayata kendi iradeleriyle attıkları sahici imzalardan mahrum bırakan idiografi olduğunu söyler. Gerçeği silahsızlandıran ve Hollywood'un varlık sebebi olan idiografikleştirme üzerinde ısrarla durur. Bu meyanda, Hollywood tarihinin all American erkeği/idiograf'ı yaratma tarihi olduğunu, Tarantino'nun atası, eski asker, avcı, Kızılderili kasabı, Roosevelt muharebelerini sahneleyen, show business sektörünün ilk prototiplerini sergileyen şovmen Buffalo Bill'in show business + siyaset + işdünyası+ medya işbirliğinin sembiyotik ilişkisi üzerinden anlatır. Hollywood'un ilk western mega starı Tom Mix'in, ABD'ne iki büyük katkısından biri Reagan, diğeri CIA'nın içinde kurulan Sinema Dairesi ile doğrudan işbirliği içinde olan John Wayne olurken, Tom Mix'in ABD'ne asıl hediyesi "Amerikalı"nın ta kendisi olmasının süreçlerine değinir (Alatlı, 2009,s.80).

Yazar, Hollywood'u kapatma nedenlerini sağlam temellere oturmak noktasındaki ciddiyetini bu sembiyotik ilişkiler ağına yaptığı tarihi seyrüseferle gösterir. Bu ilişkiler ağına dair tespitleri resmin bütününü görme açısından okura doneler verecektir. Bir kaç tadımlık örnekle değinecek olursak, mesela, Reagan'ın da oynadığı, 45 yıl kadar süren 532 episodluk ve insan mühendisliğinin en başarılı örneklerinden Death Valley Days projesinin aldığı ödülün nedenini yazar şöyle açıklar: "Amerikalıların ırksal kimliklerine ilişkin güvensizliklerini, dilerseniz ikircikliklerini, gidermeye yönelik bir manken oluşturmuş olması. istatistiki bir anlamı yok, bu mankenin. Sahici bireylerle birebir örtüşmediği de muhakkak. Hele de Amerika gibi toplama bir ülkede toplumun somut (objektif) koşullar karşısında ne tür tepkiler verebileceğini kestirmemize yardımcı da olamıyor; ama şunu yapıyor: all American dedikleri idiograf'ı oluşturuyor. Fevkalade önemli olması da bundan" (Alatlı, 2009,s.74). Ve çok önemli bir bağlantı, aynı tornadan çıkmışçasına bir örnek olan all American'ın, Reagan'la ete kemiğe bürünen geniş cephe neo-con harekâtının ilk kıpraşmaları olarak da görülmesi ki, idiografiklestirmenin ardındaki sabrı, ince ayarı göstermesi bakımından dikkat çekicidir.

Diğer bir örnek ise, 2004'te, seçim kampanyası yapan George W. Bush'un babasının ismindeki W harfinin peşini bırakmaması. Çünkü 1987'de Newsweek babasını tek kelime ile bir wimp, yani renksiz, kararsız, ağlak olarak kapağa çekmiştir. Danışmanlar hemen ön alır, kamuoyunu başkanın ismindeki W harfinin John Wayne'in "Wayne"i olduğuna inandırırlar (Alatlı, 2009,s.79). Zira John Wayne, erkekliğin şahikası, bir savaş kahramanı, bir kovboy, the asli American icondur! Ama tabii ki Hollywood'un yarattığı hayal dünyasında.

Yazar, Anglosakson dilinde "acıya hakaret eklemek" denen durum tanımlamasının içini dolduran Hollywood'un bu hayal dünyasının, 26 madalya ile taltif edilen Stallone'nin canlandırdığı Vietnam gazisi (aslında esiri) Rambo serisinde de karşımıza çıkmasını "Acı savaş idiyse, hakaret, Sylvester Gardenzio Stallone olmalı" sözleriyle kınar (Alatlı, 2009, s.178). Acının gerçeklik kaybına, duyarsızlık kalkanına çarpıp ufalandığı en çarpıcı örnek, dudaklarından sarkmış sigarası, donuk bakışları, yüzü yara bere içindeki Amerikan askerinin "The Marlboro Man Felluce'de!" başlıklarıyla Felluce'nin yüzü olarak lanse edilmesi. Kamuoyu tepkisi ise ağzında sigara olan bir resmin seçilmiş olmasınadır, sebep olunan yıkıma değil. Felluce'nin yüzünü bir surete indirgeyen sanatsal mazereti ise "fotoğraf olsun, film olsun, olgunun siyakını sibakını bırakır, deklanşöre bastıkları o "an"da takılır kalırlar. Sonra o "an" gerçeğin bütünüymüş gibi olur, olguyu isimlendirir" diyerek sanat ve dokunulmazlık arasındaki iş ve suç birliğine, sanatsal mazeretin meşrulaştırıcı rolüne dikkati çeker (Alatlı, 2009,s.184).Yazar, uzlaşmaz çelişkilerden mürekkep, gerçeği tahrip eden, başarılı bir piarla halkları manipüle eden, olguyu sabitleyip tüketime sunan, acılar üzerinde tepinen bu zihniyetin paketleyip sunduğu doğrularının hiç üşenmez peşine düşer.

Hollywood'un Yan Ürünü: Kadın

Yazar, dünyanın gelmiş geçmiş en uzun soluklu, yaratıcı, radikal ve başarılı kadın hakları savaşını veren Amerikalı kadınların Hollywood için yan ürün olmasının dikkat çekiciliğine vurgu yapar. Amerikalı kadın 1896'da Thomas Edison'un filminde erotik/pornografik konu mankeni olarak yer bulurken, 1909-1914 Amerikan orta sınıfının true woman'dan new woman'a geçişin sancılarının yaşandığı dönemdir. Ama new voman, Amerikan erkeğinin ne gönlüne ne de aklına hitap eder (Alatlı, 2009,s.222). Hollywood, Yeni Kadın'ın cinsel özgürlük talebini arkasına alır, 1908'de kadın çıplaklığını sergileyen ilk film çekilir. 1916 yılları Femme fatale, namıdiğer, sexual wampiress tipolojisi kurgulanır. Rüzgâr Gibi Geçti filmiyle ev hizmetçisi, çocuk bakıcısı devasa bedenli, anaçlık gibi la-cinsel imajlı karaderili kadın ikonografı oluşur (Alatlı, 2009,s.261). Sinema, 50'li yıllara kadarki süreçte Amerikan kültürünün lokomotifi olurken, Amerikan Rüyası'nı diri tutmak misyonunu başarıyla ifa eder.

1929 finansal kriz, on yıl içinde Amerika'nın çehresini değiştirirken, sanayi ve ticaret yığışımlarının kontrolü altındaki Hollywood'un çehresi hiç değişmez. Ama halkın gazını almak vazifesini de üstlenir. Mesela Büyük Çöküş'ün sefaletini yaşayan Amerikan halkı ile sokak çetelerini aynı ideolojide buluşturan gangster filmleri yapılır. Özellikle 1931 yapımlı The Public Enemy (Halk Düşmanı) filmi önemli bir prototiptir (Alatlı, 2009,s.239). Amaç, düzenin sorgulanmasına izin vermemek, sistemi, çetelerin oluşumundaki sorumluluğundan sıyırıp halkın meselesi olarak pazarlamak. Daha önemli ve esas amaç ise sanayi ve ticaret yığışımlarının çıkarlarını korurken Amerikan Rüyası'na halel gelmesinin de önünü almak.

Yazar, Büyük Çöküş'ün yaşandığı yıllarda, sarışın bomba ibaresinin filmler aracılığıyla yerleşmesiyle standardizasyonun başlaması, Esguire adlı ilk erkek dergisinin çıkışı, Amerikan kültüründe seks, şiddet ve motorlu araçların iç içe girmişliği gibi başlıklarla, cinselliğin insani işlevlerinden kopması, porno kültürünün olduğu yerde Guantanamo'nun mutlaka olduğu, objectification'ın yabancılaşma denilen psikopatoloji ile aynı kapıya çıkması bağlantılarını özellikle film ve starlar üzerinden kurarken, kitabın yazıldığı tarihlerde yeni başkan olan Obama'nın ilk başkanlık konuşmasında, aynı tas aynı hamam görüntüsü sergilemesiyle Hollywood'u kapatma işlemini şu sözler ile tamamlar: "Oysa ona ulusça sevilmeme nedenlerinin diplomatlarının münasebetsizliklerinden, hatta silahlı kuvvetlerinin yerli yersiz müdahalelerinden çok, başta Hollywood, Amerikan medyasının kurguladığı "Amerikalı" imajından kaynaklandığını anlatmaya hazırlanıyordum. Hollywood sinemasının evil Araplarının bir yanılsamadan ibaret olduğunu halkınıza anlatabilirseniz, Ortadoğu sorununu bile çözebilirsiniz! diyecektim. 11 Eylül felaketinin bizi neden fazla sarsmadığını açıklayacak, tepkisizliğimizi faciayı bize hayatın sanatı taklit ettiği garip bir film gibi sunan Amerikan medyasına borçlu olduğumuzu anlatacaktım" (Alatlı, 2009,s.299).

Sonuç olarak Alev Alatlı "Hollywood'u Kapattığım Gün" kitabında; Sinemanın çıktığı günden günümüze değin sanayi ve ticari yığışımlar, politika, gizli servis ve basın işbirliğinden müteşekkil Hollywood elinde aldığı şekli, kullanılma biçimini, ürettiği kültürü, yarattığı etkileri kontekst bir şekilde ele alır.

Özelde Amerikan halkını genelde ise tüm dünyayı etkisi altına alan Hollywood'u, mistifike etmeden tüm boyutlarıyla ele alırken, kurduğu çarpıcı bağlantılarla görünenin perdelediği dip kurguyu/asıl amacı açığa çıkarır.

Aynı adı taşıyan kitabına atıf yaparsak "Hadi, Baştan Alalım!"** ve yetinmeyip sonra ne oldu? doğrultusunda fikri takibi bir refleks olarak edinme kültürünü, bilincini gerek Hollywood'u Kapattığım Gün, gerekse tüm kitaplarında öne çıkaran Alev Alatlı, mizah duygusunu, merhameti ve "çıkmadık candan ümit kesilmez" düsturunu yedeğinde taşıyan üslubuyla aydın sorumluluğunun hakkını verir.

Kaynakça

Alatlı, A.(2009). Hollywood'u Kapattığım Gün (Amerikalılara çok büyük iyilik yaptım!) İstanbul: Everest Yayınları.

*Alatlı, A.(1992 s. 193). Viva La Muerte! İstanbul: Everest Yayınları

**Alatlı, A.(2009). Hadi, Baştan Alalım! AKLIN YOLU DA BİR DEĞİLDİR. Ankara: Destek Yayınları.


Yazar: Misafir Köşesi - Yayın Tarihi: 18.01.2023 09:00 - Güncelleme Tarihi: 15.01.2023 23:15
581

Misafir Köşesi Hakkında

Misafir Köşesi

Kitaphaber ailesine misafir olmuş konuk yazarların yazılarını bu profilde bulabilirsiniz.

Misafir Köşesi ismine kayıtlı 967 yazı bulunmaktadır.