İç Diyalogların Romanı: Tatar Çölü
“Subay çıkan Giovanni Drogo, ilk atandığı yer olan Bastiani Kalesi’ne gitmek üzere, kenti bir eylül sabahı terk etti.”
Tatar Çölü, bir subayın atanma hayali ile başlar. Yıllardır hayal ettiği ve mutluluğu umduğu bu adım, Giovanni’yi insan ömründe tahmin edemediği pek çok aşamaya da ulaştıracak olan adımdır aslında.
Dino Buzzati, 1906- 1972 yılları arasında yaşamış İtalyan bir yazardır. Hukuk profesörü bir baba ve veteriner bir annenin oğludur. Kendisi de hukuk okur. Henüz öğrencilik yıllarında başladığı gazetecilik işi, edebi kişiliğine de büyük katkı sağlayacak muhabirlik vazifesi ile devam eder. İkinci Dünya Savaşı süresince, İtalyan Kraliyet Deniz Kuvvetleri’nin muhabiri olarak çalışır. Bu sürede kaleme aldığı Tatar Çölü, 1949 yılında Fransa’da çevrilerek büyük beğeni toplar. Yazar, Tatar Çölü ile beraber dört romana daha sahiptir. Yazar, pek çok öykü, tiyatro oyunu, çocuk romanı gibi edebiyatın farklı bölümlerinde eserler ortaya koymuştur.
Tatar Çölü insan ömrünün ilk gençlik, gençlik, orta yaş, yaşlılık evreleri diyeceğimiz safhalarını gözlerimizin önüne serer. Romanın ilerlemesi ve kahramanın ömrü paralel bir şekilde gelişir. Bu sayede bir kişinin, gençliğinden yaşlılığına geçirdiği evreleri gözlemleriz. Subay olmayı hayal eden bir genç, yıllardan beri kurduğu hayale ilk ataması ile kavuşur. Bastiani Kalesi ilk görev yeridir. Uzun ve yorucu olan bu yola çıkarken, henüz okula gitmeden önceki hayatı da kısaca göterilir. Sıcak sayılacak bir aile hayatı, çocukluklarını birlikte geçirdiği arkadaşı ilk tayini ile beraber kahramanın dünyasından çıkar. Büyük bir umutla beklediği görevi, kahramanlık arzusu, ilk gençlik hevesi ile kaleye ulaşmakta ve geride bıraktığı arkadaşı, kardeşi ve ailesi ile keskin bir ayrılığın ilk evresini yaşamaktadır. Bu geçişlerde yazarın kahramanı için ifade ettiği duygu durumu çok net ifade edilir.
“…Evet artık subaydı, para kazanacak, belki de güzel kadınların bakışlarına maruz kalacaktı. Ama sonuçta en güzel yıllarının, ilk gençliğinin belki de artık tükendiğini fark etmekteydi.” Kahraman hayallerine kavuşur fakat içinde bulunduğu duygu durumu attığı adımlarla aynı hızda ilerlemez. Kazandıkları ve kaybettiği değerleri sürekli kıyaslar.
“Ne saçma! Neden Giovanni Drogo, annesiyle vedalaşırken kaygısız bir biçimde gülümseyemiyordu ki? Neden onun son öğütlerine kulak bile vermiyor, o çok yakın ve çok insani sesin tınısını güçlükle algılayabiliyordu?” Kayıp giden değerleri aslında seçtiği yeni geleceğin bedelleridir.
Bastiani Kalesi, yaşadığı ülkenin sınırında bulunan, yıllardır herhangi bir olumsuzluğun görülmediği bir kaledir. Yüksek duvarları, çevresindeki uçsuz bucaksız çölü ve kale duvarlarının yıllardır muhafaza ettiği soğuk askerleri ile sıra dışı bir yerdir. Giovanni ilk günden buradaki tayinini başka bir yere aldırma hayalleri kurar. Bulunduğu yerin sakinliği, çevresindeki hareketsizlik, Givanni’ye dayanılmaz gelir. Yıllarca zamanını burada çalışarak harcayan meslektaşlarına şaşkınlıkla bakar.
“ …ama kalenin tepesinden hiç olmazsa birkaç yerleşim alanı, tarla ya da bir ev görünüyor muydu yoksa yalnızca, hiç kimsenin oturmadığı bir toprak parçasının mutsuzluğu mu uzanıyordu?” Kale, büyük kahramanlık umudu ile yıllarını harcayarak gelen genç subayı da içine alır. Şaşkınlığı ve buradan gitme isteği sorgulamaları ile devam eder. “ Drogo ürküntüyle ona bakıyordu. Kalede geçirdiği yirmi iki yılın sonunda bu askerden geriye ne kalmıştı?”
Aslında ülkemizin şartlarına bakıldığında bu romanı en çok gençlerin beğeneceğini ve kendini bulacağını düşünüyorum. Başarılı bir eğitim süreci geçirmiş pek çok genç büyük umutlarla iş hayatına atılır. Eğitim sürecinin en önemli dönemlerini oluşturan sınav stresi, ders çalışma mecburiyeti ve nihayet -başarılırsa mutlu sona ulaşacağı inanç- gençlerimize büyük bir gayret hediye etmektedir. Sonunda iş dünyasına girmeyle beraber gerçek hayat başlamakta ve pek çok insan şimdi ne olacak? Sorusuyla baş başa kalmaktadır. Peki, o halde hayatta doğru ilerleme nasıl olmalıdır?
Yolda hep en zirveyi ve yolun sonundaki mutluluğu hayal etmek insana bir ömrü tek bir an için geçirdiği hissini vermektedir. Bu da peşinden harcanan yılların boşuna geçtiği hissini getirmektedir.
Giovanni bu yolun son durağı olan Bastiani Kalesi’nde bekleyerek tüm yolunu düşünür. “ Daha çok yol var mıdır? Yoo, şu ilerdeki nehri geçmek, şu yeşil tepeleri aşmak yeterlidir. Belki de varmışızdır bile.” Kalenin ve içindekilerin ilginç aurası Giovanni’yi de içine alır. Yıllarını burada harcayan insanları anlayamayan Giovanni, kendisini hızla geçen ve birbirinin aynısı olan on beş yılın içinde bulur. Yıllar geçtikçe geriye bakıp kendini, hayal ettiği hayatı sorgulamak daha zor gelmektedir. Ara ara eski hayatını özler. Ailesi ve şehirle bağı neredeyse kopmuştur. İzne geldikçe hiçbir şeyin eskisi gibi olmadığının farkına varır. Sahip olduğu tutku ve umut elindekileri kaybetmesine yol açmıştır.
Kale, gençliğini harcadığı o yer, şimdi boşa harcadığı ömrünü gizleyen bir sığınaktır. Bu arada kalede kalan herkes gibi Giovanni de kaleyi benimser. “ Sizin gibilerini daha önce de gördüm,” diye devam etti komutan. “ Yavaş yavaş kalede kalmaya alıştılar, buraya hapsoldular, hiç kıpırdayamadılar. Sonuçta otuz yaşında kocadılar.”
Bu boşa geçen ömrü simgeleyen kale; askerlerin kahramanlık hayalleri ile tahammül edilir bir yer olur ancak. Bu sebeple nöbetteki askerler, kaleye saldıran çeşitli düşman hayalleri kurarlar. Uzakta beliren tehlikeli düşmanlar… Bu düşmanlardan birer kahramanlık hikayesi umarlar. Her seferinde bu da boşa çıkar. Giovanni, yıllar ilerledikçe, yaşlandığını da fark etmektedir. “O zamandan bu yana dört yıl geçmiş ve bunca umudun varlık nedenini açıklayacak hiçbir şey gerçekten hiçbir şey olmamıştı.” Giovanni’nin neşesi artık hüzne dönüşmüştür. Orta yaşın sonlarına gelmiş, bedeni dinç olsa dâhi hevesi yaşlanmıştır. Artık onu sadece yaşayacağı bir kahramanlık hikâyesi kurtarabilecektir.
Hikâyenin sonuna doğru kahraman son hayalini gerçekleştirmeden kaleden ayrılmayı artık göze alamayacak hale gelmiştir. Bedeni yaşlanmaktadır. Ruhu ise tecrübesiz ve yalnızdır. Kaleye yıllarını vererek kıdemli bir mevkiye gelmiştir. Fakat bu mevki yıllarını çürüterek ve yalnızca bekleyerek kazanılmıştır. Giovanni hikâye boyunca bu duruma içerler. Kahramanlık arayışı bu sebeple roman boyunca devam eder. Kaledeki herkes bu kahramanlık emeli ile ayakta kalabilmektedir. Nihayet kalede tehlikeli bir durum olur. Fakat bu kahramanlık hikâyesi ihtimalini bu kez de Giovanni, arkadaşlarının hilesi ile kaleden safdışı edilerek kaybeder. Çünkü herkes bu anlamlı kahramanlık hikâyesine muhtaçtır. “…ve geçmiş şeylerin, doyurulmamış isteklerin, katlanılan kötülüklerin acı kuyusundan yukarı doğru hiçbir zaman sahip olamayacağı bir güç çıkıyordu.” Elinde koca bir kayıp daha vardır artık. Kendine onurlu(!) sayacağı tek şey kalmıştır yapacağı. Kaldığı handa, beyaz bir sabaha uyanabilmek…
Tatar Çölü, başından sonuna pek çok insanın hayatını anlatır. Burada, yaşadığı ömrü sorgulamadan ilerleten insanların takılacağı pek bir dert yok gibi durur. Fakat yıllar geçtikçe hayat, kurulan hayaller, insandan hesap sormaya karşılık beklemeye başlar. İnsan, anlamlı her romandan sonra sorduğu o soru ile bizi baş başa kalır? İnsan ne için yaratıldı? Neyi aramaktadır? Ne için emek harcar, neyi bekler?
Dino Buzzati, peş peşe olaylar zinciri ile değil durumlardan ve iç diyaloglardan oluşan bir roman kurgulamıştır. Şüphesiz iç diyaloglar ve anlam yoğunluklu bu kurgu, romanı son derece etkili ve başarılı kılmıştır.
Başından sonuna bir kalede geçen gençlik, ömrün sonuna doğru kendinden anlamlı bir hikâye beklemektedir. O halde beklentilerimiz ve yolculuğumuzun en büyük derdi, anlam arayışı olmalıdır. Eğer gözlerimizi bu duruma kapatırsak, çevremizdeki her şey bize bu hakikati bağıran seslere dönüşür, bu durumu hiç yaşamadık mı?
Tatar Çölü
Dino Buzzati
Çev. Hülya Tufan
İletişim Yayınları
232 s.
Yazar: Sueda KURT - Yayın Tarihi: 12.08.2020 08:52 - Güncelleme Tarihi: 12.08.2020 08:52