İçinde Bir Dünya Muhatap Barındıran Şiirler

Fatih Pala, kitaphaber için kaleme aldı.
Mustafa Ökkeş Evren ismini ilkin Yitik Düşler dergisinde yazdığı şiirlerden bilirim; sonra da Erdoğan Akın'ın kimi ezgi albümlerinde (Adım Adım'da mesela) yorumladığı şiirlerinden. İçeriğinde güzelliklerin boy verdiği pek çok nitelikli eserler verdiğini de biliriz. Çocuk edebiyatına verdiği ağırlık, çalışmalarına coşkunluk kazandırmış, diyebiliriz. Deneme (Efendimiz (sav) İle Hasbihal-Çizge Yay, Kırk Hazine-Nar Yay, İnsanlığın Onuru Hz. Muhammed (sav)-Çizge Yay.), ve öykü türünde (Naribik-Salıncak Yay.) de eserler vermesine rağmen şairliği daha üstün geliyor, baskın çıkıyor diğerlerine nazaran. En azından bizim için, böyle bu.
Kuşlarla Uyanmak (Güneysu Yay.), Kırk Yağmur Damlası, Bir Oruç Masalı (Salıncak Yay.), Dört Kanatlı Kelebek (Milli Eğit. Bak. Yay.) şiir kitaplarından sonra, Adana'nın çiçeği burnunda yayınevlerinden Çizge Yayınları tarafından, yayınevinin dokuzuncu kitabı olarak Haziran ayının başında çıkardığı Düş Sonrası Sessizlik eseri, bağrında elli şiirle birlikte geldi kondu şiir yanımıza, şuur diyarımıza.
Mümin olmak, Mümin kalmak ve Mümince yaşamak gibi soylu bir sevdanın yüklediği büyük kaygılarla kelimelerini cümlelere ısmarlayan şairimiz Mustafa Ökkeş Evren, şiirlerine kendini tanıtarak, anlatarak bereketli bir "bismillah" diyor; önüne o kadar çok muhatap almış ki, hepsine söyleyecek mısrası da olmuş maşallah. Hayatın tam içinden, yaşanmışlıkların tâ kendisinden yoğrularak gelen her bir şiiri, okuyucusunun kalbine hece hece, ince ince dokuyor. Bazen Rabbi beliriyor, bazen Peygamber'i, bazen babası, bazen ninesi, bazen dedesi, bazen eşi, bazen evladı, bazen kurulu düzen, bazen kendi, bazen şair/şiir, bazen dünya, bazen ahiret; ez cümle resmini çekmediği, gözünü kırpmadığı kalmamış, dikkate almadığını bırakmamış şair.
Kelimeleri fazla yormamış. Nereye bu gidiş, diye sormamış. Geldikleri gibi yol vermiş. Anladığı gibi anlatmış, anlattığı gibi anlayıvermiş. Bazılarında meramını hemen çözsek de, bazıları yordukça yordu bizi sözlerinin. Kısacık Soy şiirinde mesela, "Soyun, koyu kalın ırk elbiseni ki/Görünsün ümmet derin." diyorken, esasen bizi daldırdığı düşünce ummanından çıkılmaz kıldığını bilir mi şair, görür mü? Ümmet olmanın anlam verdiği inançlılığın başına, şemsiye uzatıyor; ki yağan düşmanlıklar zeval vermesin kalbine rahmetin, merhametin.
'Ebedi Bahar' ve 'Epik Bir Sevdanın Peşinde' şiirlerinde bir 'Meryem' var, hem de 'Evren'i olan (acaba aynı kandan ve çamurdan mı bu kişi şairimizle?). Nereden mi anladık? Hani bir şiir tarzı vardır ya akrostiş adı verilen, mısraların ilk kelimelerinin ilk harflerine serpiştirilir bahsekonu edilenler. Yukarıdan aşağıya okunduğunda bir sürpriz karşılar okuyanı. Bu, kimi vakit bir isim olur, kimi vakit de bir başka şey olarak gelir. İthaf şiirlerinde göze çarpar, genelde bu. Şiirde kişiyi, kişide de şiiri buluruz bu usulle. Evren'in kelimelerinin başlarına nakşettiği kişi, şiire can olmuş, şiirde can bulmuş.
Şiirlerin bazılarında, hani albenili bir manzara karşısında elinizi başınıza destek yapar da seyre koyulursunuz ya hayranlıkla muhteşemlikleri; işte, hissiyatınıza bunların koşuştuğu oluyor. Hayalinize sevinçler doluşuyor.
Şairimiz sevdiklerini, sevecenlikleri şiirine konu ve konuk etmenin yanında, sevmediklerine de yer ayırdığı olmuş, şöyle en soğuk geçirici, en kahredici pencere kenarından. Sevmediği Pazar'a dokundurmuş sert bakışlarını, sözlerinin birinde. Afrika'nın yüzölçümünü soran coğrafya öğretmenine: 'yüreğimde sınırsız siyah bir acıdır Afrika!' cevabını yapıştıran/yakıştıran kızının bileylenmiş bilincine verdiği onurlu selam, sıfır vermekte çareyi bulan öğretmene, duyduğu kini bastırmış. Ve sonra kızına bu vaka'dan sonra öğüt faslına geçiyor şair: "üzülme" diyor, "Hocanın verdiği kırık not için sakın süzülme; ama bil ve unutma ki" diyor, "dünyanın yedi harikasını bilmesen de olur, yeter ki yedi başlı zalimleri, kan emici devletleri ve büyük şeytanın kimler olduğunu belleğine kazıyıver yavrucuğum." Evlatları okullu olanların, nasihatler listesine bir yenisini ekleme ihtiyacı hâsıl olduğunda, hiç düşünmeden ve üşenmeden bu şair öğüdünü tazelemeleri ne kadar da aklî olur değil mi? Ağır olur sözü şairlerin; hakikatler mevsiminde, ancak yaşayan ölüler, kör ve sağır olur.
Seksen'in on iki Eylül'ünü, sağcılık fenomenini, zulme isyanları, coplu gelen eylemlerde 'eş çağrısı'yla verilen yemek molasını, 'haydi kızlar okula' sloganıyla bayraklaşan yavruların canına okuma seferberliğini de okumuyor değiliz sayfalar arasında, kahırlar arasında, öfkeler arasında…
Alnı ak fikirlerin doğurduğu aydınlık şiirlerin tertemiz yatağı olan Düş Sonrası Sessizlik kitabının ön kapağı da, arka kapağı da insanı kendine bakmaya kaptırırken, dakikaları saatlere çevirtici nitelikteler. Şiir gibi tasarımları okuyucuya resmedenler sağ olsunlar. Tahminimizce, ön kapakta ceketi elinde yol alan, şairimiz oluyor. Başı dumanlı dağlarcasına, kimliksizliklere umarsız kalıcı bir yürüyüş, objektif çatlatıcı bakış hâkim burada. Arka kapakta, bendine/derdine gelmek için kendinden geçeni seslendiren bir susuşu var tatlı kızımızın.
Önünden arkasına, sağından soluna, altından üstüne, içinden dışına neresinden bakılırsa bakılsın, Müslüman şiirinin adını, tadını, yâdını ve dahi feryadını taşıyan bir çalışmayla, bize tefekkür burçlarını arşınlatan değerli şairimiz Mustafa Ökkeş Evren'e teşekkür borcumuzu ödeyerek hakkını teslim ettiğimizi düşünüyor ve de "böyle devam üstad, şiire devam" diyoruz.
Düş Sonrası Sessizlik
Mustafa Ökkeş Evren
Çizge Yayınları
Yazar: Misafir Köşesi - Yayın Tarihi: 31.07.2013 11:33 - Güncelleme Tarihi: 07.01.2024 21:33