İlhamın atı, kelimelerin fişeği barutu, cümlelerin âl, Söyleşi, Misafir Köşesi

İlhamın atı, kelimelerin fişeği barutu, cümlelerin âlâsı, edebiyatın hası yazısını ve Misafir Köşesi yazarına ait tüm yazıları Kitaphaber.co

İlhamın atı, kelimelerin fişeği barutu, cümlelerin âlâsı, edebiyatın hası

26.08.2013 14:22 - Misafir Köşesi
İlhamın atı, kelimelerin fişeği barutu, cümlelerin âlâsı, edebiyatın hası

Yakup Çak, kitaphaber okurları için Hüzeyme Yeşim Koçak ile söyleşti.

Hüzeyme Yeşim Koçak kimdir, sorusu yerine kendinizi ifade eden ve bu benim dediğiniz bir cümleniz var mı?

Zor ve güzel bir soru. Ben kelime vereyim. "Taleb(e)" diyeceğim. Her duruma uygun sanırım. Malumunuz Cennet'e de sığamamış, Baş Ayartıcı'nın/ Bölücünün etkisiyle isteklendirilmiş, yeni bir yer, konum aramış, dünyaya düşmüştük.

Bir türlü sınırlandıramadığımız isteklerimiz veya taleplerimize paralel de, gönül(lü)-gönülsüz öğrenciliğimiz sürüyor.

Aşk Kapısı'nın nan(kör) kedisi; hakikat arayıcısı, yeniçağların mevsimsiz çilekeş cadısı, hünersiz kelime oynatıcısı, ironik kronik biricik kalem gibi fiyakalı(!) cevaplar da verebilirim.

Sizi tanımlayan cümle nedir? Ve yazmak sizin için neyi ifade ediyor?

Sevda Yollarında gayret, sabır ve seyir. Sevgi Dairesine intisap; fikir, zikir ve şükür. Hepsini silebilirsiniz, geriye kalır gafil kul, avuçları açık meraklı sâil, züğürt ve omzunda keşkül.

Yazma sebeplerim çok. "Yazar Hüzeyme'yi" seviyorum en başta. Mutluluk, güç, tevazu, iktidar, gövde gösterisi, ıstırap, eleştirel ihtiyaç, yeni bir dünya için ilk taşı döşeme; harflerdeki i(sti)kbal istiklâl, yazmanın bir duygu karmaşasına, yoğunluğuna, fıtrata verdiği cevap kadar, bir zihin açılımına verdiği cevaz, imtiyaz…

Keşfetmek, fethetmek, büyük aile, nizam ve imtizaç. Murat almak, kurcalamak ve sarsmak… Kadınlık, erkeklik, insan(lık) ve türap… Kuyuya taş atmak, onuncu köy, yerden gökten deniz "yıldız"(ı) toplamak, güzeli aramak. İnşanın dolambaçları, dehlizlerinde; kelimelerin raksı ve söylenmedik cümlelerin tutkulu çağrısı. İçinizdeki şair, yazar ve münekkidin estetik ve tetikleyici şarkısı. İstiap haddini aşmak, sarılmak, yanmak ve ışıklanmak…

Almışım kalemi elime, yaz "ALLAH" yaz! … Harflerle güreş tutmak, kitaplarda oynamak… Yazmak; izli, içli, işli serap…

Her kula nasip olmaz, edebiyat(ın)a gebe kalmak; bin türlü haz, niyaz…

Sizi kitapların dünyasına çeken ve yazarlığa iten sebep nedir?

Tek bir neden söylemek zor. Ailemden özellikle babamdan teşvik gördüm, en önce. Kitapları sevince, yazmak ve verdiği eserlerle donanmak, taçlanmak gibi bir arzu da boy atıyor içinizde.

Galiba, bir yazarlık nüvesi, ukdesiyle doğuyorsunuz; kader çizginiz de ona göre şekilleniyor. Eğer eli kalemli kişilerdenseniz, hayatınızda kelimelere yazılıysanız; bir gün mutlaka mürekkebe batıp bulanıyor, kaleme dadanıyorsunuz. Geçici de olsa, size verili bir gerçek o. Ortam, şartlar, kişiler, sürekli yenilenen gelişen (yazar) şahsiyetiniz; hepsi "yazı noktasına" hizmet ediyor.

Yanlış anlaşılmazsa, gerisi "hikâyedir" diyelim mi. Yani siz artık, "büyük hikâye(niz)de yazarsınız".

Kadın yazar olmak elbette ki bazı zorlukları da beraberinde getirmektedir. Bir taraftan ev, diğer taraftan iş ve edebiyat hayatı, çok yönlü bir yaşam gerektiriyor. Siz bu yolculukta en büyük desteği nereden alıyorsunuz?

Sağ olsun eşim, huzurlu rahat bir ortamı sağlamada en önemli yardımcım. Ama inançlarım yol haritam ve maneviyattan en muhteşem desteği alıyorum.

Erkekler de bu yolculukta çeşitli güçlüklerle karşılaştığına göre; cinsiyet ya da soruna değil, çözüme çıkışa odaklanan tabiatım, hırslarımı frenlemeye çalışan tab'ım, arıtmaya niyetlendiğim kabım da işi kolaylaştırıp zevklendiriyor sanıyorum.

Özellikle Edebiyat camiasına yeni katılacak olanların, anlaşılamayacağı veya yanlış anlaşılacağı korkusu var. Siz bu konuda neler söylersiniz?

Herhalde yazarlığın cilvelerindendir, anlaşılmamak duygusu. Ayağını yere sağlam bastıktan, yani gerekli teçhizatı sağladıktan sonra, ümitvar olsunlar. Enerji ve şevklerini muhtemel olumsuzluklar, mevhum şeyler için yok yere kesmesinler.

Zannettiklerinden daha problemsiz, keyifli de gelişebilir süreç. Tersine hiç ummadığınız yardımlar, manevî bağışlar gelir. Kapılar açılır; edebiyat içre nice dostluklar gelişir.

Bazen menfi gibi gözüken hadiselerden yararlı, kişiliğimizi mesleğimizi geliştirecek müspet sonuçlar çıkarabiliriz.

Biz aşarak, açılarak, cesaret ve hamleyle büyüyüp, yükseliyoruz. Yenilgiler, bazen olgunluk basamakları olup, zafere dönüşüyor. Bir yerde edebiyata, kabiliyetinize olan sadakatiniz, arzunuzun gücü ölçülüp sınanıyor.

Güç ve ivme böyle kazanılıyor. Koşulları zorlayarak, mahpus ve mahkûm kalarak değil.

Ayrıca yeni, zorlu şartlara göre de şahsiyetimiz hazırlanıp yapılandırılıyor.

Okumak yazmanın, yazmak ise hayatınızın neresindedir?

Özellikle yazarlar için ikisi de iç içe. Okumak, yazmak:

Kelimelerde er(i)mek, zihinlerde gezinmek, ruh(ları) beslemek. Tefekkür, hayalhane, çatışma ve birlik; yazıdaki âhenk, "al beni dirlik". Bin peçeli güzellik.

Saltanatlı yazılar, hürmetli sayfalar; yeni eserlerin yüz görümlülüğü; edebiyat postunda uzun, şahane geziler, adresler, bereket ve feyizler. Bir bitimsiz çeşmedir ki, kıyamete dek gider.

Hayatın özsuyunu çıkarmak; tükenmez bir heyecanla, yazı sarhoşluğuyla, evler, köşkler çatmak. Kendi gökyüzünü boyamak.

İlhamın atı, kelimelerin fişeği barutu, cümlelerin âlâsı, edebiyatın hası, yazarın sivri külâhı.

Edebiyat gölgesinde demlenmek, serin asude uykularda dinlenmek.

Yazar yağmalamaları, bilgi harmanı, yazının çatısı. Edebî bir ölçüdeki denklik; kelimedeki tutku, şenlik.

Çata pata, şamata, edebiyattaki patlama, yazıdaki sarsma, sallama(!)

İstersen; her insandan, cümle hayattan, geçmiş solgun baharlardan, geleceğin görkemli satırlarından yazılar devşirirsin, bazen imzanı güncellersin, genellikle de kitaplarda geceler, nefeslenirsin.

İnsana, kadere, ömre dâir yazılanlar, çizilenler. Yazın(ın) soluğu, kalem farkındalığı, ihtişamlı bir denizin dalgaları, soylu bir güzellik zincirinin halkaları…

Bazen de beraberce yazılanlar, dayanışma, bölüşme anları; uzak beldelere uzanışlar, söze sese sevgiye zamana karışan çağrılar. Mütevazı bir emeğin takdiri, hoşgörüsü, teşviki.

Edebiyat kanalıyla gelen lütuf, letafet ve kutlamalar, ak sayfalara düşen göndermeler, karşılıklı selâmlama, hediyeleşme ve bayramlaşmalar.

Buna rağmen, uzun seneler ara verdim; tutku, heves kalktı, yaz(a)madım. Meğerse varlığım dâhil, alınır verilebilirmiş, tümü emanetmiş.

Kitaplarınızda ve yazılarınızda, vermek istediğiniz mesajların okuyucuya ulaştığını görüyor musunuz? Geri dönüş konusunda neler söylemek istersiniz?

Mesajlarımın hepsinin anlaşıldığını söyleyemem. Fakat her zaman beni mutlu, tatmin eden geri dönüşler, akisler olmuştur.

Kimi kitaplarımın ikişer defa okunduğunu söyleyen sevgili okuyucularım, beni benden bile daha iyi anlayan üst düzey yorumlar, bazı edebiyat otoritelerinden onurlandırıcı, kıvanç verici tahlil ve değerlendirmeler…

Hoşuma gitmese bile, ders aldığım, okunduğuma yönelik bazı emâreler.

Yeterince emek verdiğiniz, nitelikli bir kitap dosyanızın bulunması dahi, birikiminizin size iyi bir geri dönüş yapması, hâsılattır aslında.

Kitaplarınızın yanı sıra aynı zamanda köşe yazarlığı da yapıyorsunuz. Bu çok yönlü kişiliğinizle, kendinizi en çok hangi alana daha yakın hissediyorsunuz?

Esasen bütün ifade ve iletişim araçlarının, edebî türlerin yeri ayrı, özel.

Bazı hassasiyet ve heyecanlarınız, gündem, o an için meydana gelen mühim olaylar, toplumsal sorunlar, gazetedeki acil, hızlı yazıları, tepkileri vücuda getiriyor.

Elinizdeki malzeme, türlü meselelerin iç-dış baskısı, esin, etkilenme, yazma hâlleri ve tespitler, şekli belirliyor.

Hissiyatıma; görgü ve tanıklıklarıma; kısa yoldan aktarma, canlandırıp yaşatma güdüsüne; belki gizli bir şiirsellik ve derinlerdeki hikâye(ci)yle uyuşan bir algılama ve çerçeveye denk düştüğünde ise öyküyü tercih ediyorum.

Biraz daha zihnî çabalamayı aradığım zaman denemeyi yeğliyorum…

Uzun süreli, büyülü bir atmosferin habercisi roman; daima cazip ve davetkâr.

Neticede birini ihmal ettiğinizde, üzerinde çalışmayı hatta ter döküp, bunalmayı özlüyorsunuz.

Kitaplarsa; edebî şahsiyetinizin özü, c(isimlenmesi); kolayca vazgeçemeyeceğiniz bir mahsul, hayatınızın tatlı meyvesi

Kitaplarınızdan biraz bahsedebilir misiniz?

SAKLI DEĞERLER: Yazarlığımın -artık bastırılmaz hale gelip- ortaya atılışıydı. Ne surette olursa olsun, "kitaplaşma", müşahhaslaşma. Varlığınızı delillendirme, "içinizdeki yazarın" kafa tutuşu, "iz'lenme". "Hayriye'nin Düğünü", "Yürekteki Kuş", "Saklı Değerler" gibi ödüllü üç öykünün yer aldığı bir ilk kitap.

"BIRAKIN GÜZEL KONUŞSUN" denildi, ilk deneme kitabıyla. Yazarın hiçbir zaman yeterince güzel, veciz, mükemmel konuşamayacağını bilerek, ama çabayla.

Çünkü Güzellere dayanmak güvenmek gerekti. Küçüksen de büyütürlerdi. Safi "diken" olsaydın dahi, gül veren ele gül kokusu sinerdi…

Hz Mevlâna, "Miski tene sürme, gönle sür" diyordu. Bu kokunun peşine düşerek, "BANA GÖNÜLDEN ÇALIP SÖYLE" diye niyaz ettik inançla, Hakk'la.

Mesnevi'de; Cenab-ı Hakk'ın dilinden, Eyüp Peygamber için, "Bedenine düşen kurtları, bir baba gibi sevme duygusu verdim. Bir baba gibi onları sever, onlara zarar vermezdi" deniliyor. Fakat "Hz Eyyup'un yarasında kaynaşan kurtlara da… Evladın babasını sevmesi gibi, ona karşı bir sevgi verdim; onu babaları gibi severlerdi…" diye buyurduğu ifade ediliyordu. (Cevahir-i Mesneviyye, cilt 2, sh.675)

Kurtlara kuşların payına bile düşen bu sevgi özü, eşsiz cevher neydi? İşte bütün bir ömrü verecek, harcayacak bir yöneliş! O halde…

"MUHABBET BUYURSUN GELSİNDİ".

Bizim köklü meselelerimizden biri de "aşksızlıktı". Kalp aslî işlevini kaybediyor; ortaya robotumsu insanımsı, sevgisiz varlıklar çıkıyordu. "Aşk Davası" anlatılmalı öze ve aşka tutunan, yürüyüş/yol hikâyeleri, romanları yazılmalıydı.

Batılı kisvesine bürünmüş Sinderella, Hakikatın hiçlik libasını giyince "Sinem'leşir". İsmiyle birlikte gerçekleri temyiz ve tefrik eder. Bilge kâmil "Çoban", kılavuzluğuyla başroldedir.

İlk romanım SİNDERELLA'NIN PABUCU "ÇOBAN AŞKIN ÇOCUĞUYDU" ile… "Hz. İnsana" ve "Hz. Aşka" saygıyla; yükselme vasıtası olan bütün gül deren "Çobanlara", "Hakikat Bilgisine" selâm duruldu.

Biz bir "Bekleyen"dik. Hayatımız "beklemeyle, beklemede" geçiyordu.

Ahmet Hamdi Tanpınar, bir yabancının tespitini bize şöyle aktarıyordu: "Siz fert olarak, cemiyet olarak sayısız meziyetleri bulunan bir milletsiniz. Yalnız acayip bir huyunuz var. Daima bir şey bekliyormuş gibi yaşıyorsunuz. Bir şey ki size her şeyi toptan düzeltmek değiştirmek imkânını verecek ve o olana kadar siz biraz da hayatın dışında yaşıyorsunuz. İşte tek anlamadığım tarafınız budur. Hayat yaşanmak içindir, beklemek için değil.."

Asıl yaşamak; "İnsan gibi yaşamak, kendindeki ve cemiyetteki "SAKLI DEĞERLER'İ" meydana çıkarak; şuurla, ülküyle, imanla "diri" yaşamaktı. İçindeki kahramanla, gönlündeki mükemmel yolla, ruhundaki kahramanla."BEKLEYEN" öyküleri çıka geldi.

Çağımızda, ruhumuzun varlığı şüpheliydi. Artık ruhların da sentetiği, medeniyet Avrupa görmüşü, ehlisi yabanisi, hanım evladı, taciri, ballısı nallısı andavallısı vardı. Tabii envai çeşit "çağırıcıları" da…

Kimileri medyum masalarında karanlık davetiyelerle; kimileri de fikirsiz eylemlerle, kupkuru yakarışlar, başıboş hedefler fiillerle; çağırıyor da çığırıyor çağırıyordu.

Hâl böyleyken biz de telâşa düştük, "EY RUH(UM) GELDİNSE MASAYA VUR!" dedik. O gelmedi lakin biz kayıp ruhun peşine düştük.

Âdem'in yarısı Havva ise, Havva'nın yarısı da Âdem'di. Yasak elmadaki sevap ve günah müşterekti. Şu dünyada Havvalar da vardı. Ki acıyla tatlıyla göz eder, bazısı yeryüzüne gökyüzüne karşı gülerdi.

Dördüncü öykü kitabım "HAVVA HANIM'IN GAMZESİ" bir gülüş; aşka bağlı, yüzde gamzeler açtıran; masumiyetin, saflığın gülüşü. Aynı zamanda, Aşk ve "ötesine" bakan, arınmaya çalışan bir gayret. Hayatımızın ana hikâyesi.

Adım adım öteye doğru gider, fakat sesine kulak vermeyiz. Hâlbuki içimizde bir "Öte" bulunur. Ötenin gözü, kulağı, ulağı olanlar haber verir.

Kimimiz ötededir. Görünüşün, biçimin, fiziğin, hayal ve düşüncemizin, ufkumuzun "ötesinde", bireyin de. Öte gerçeğine, öteden bir bakış… "ÖTEDE"…

Hayat boyu bir süzme, ayırma eylemi yapıyoruz. Süzme; bir anlamda seçme, görüntüleme demek.

EDİBÂNE SÜZ(ÜL)ÜŞLER; yazarın hem hayattan, edebiyattan süzdüklerini anlatıyor; hem de bu mânâda kitaplar ve edebiyat dünyasındaki süzülüşünü aksettiriyor.

"EDEBİYATÇIysam ne OLAYIM" isimli beşinci öykü kitabımda; ironi, çarpıcılık ve "Edebiyat kokusu hiçbir şeye benzemez" diyen bir yazar kadının muhabbet tüten cümlelerini bulacaksınız.

Şapka bir başlıktır ve altından ne çıkacağı meçhuldür. Dünya devasa bir şapkayken ve hayat yüzünü şapkayla örtmüşken; altındakileri görmek yürek ister. İçinden tavşan mı, bukalemun mu, koyun sürüleri ya da kırmızı şapkalı kız mı fırlayacaktır. Şapkalar, ardı ardına dizilmiş, resmigeçit mi yapacaktır? Bütün kavga, bir kel kafa, bir kuru şapka için mi olacaktır? Başlar gitse de, şapkalar mı kalacaktır?

ŞAPKAMIN ALTI, bir yazar şapkasına dönüşür sonunda. Şapkasını çıkartan Muharrire, yürek ve zihin emeğini paylaşır; kitabıyla okuru selâmlarken "kelimeler meydanında". Edebiyatın sihirli ve cazibeli şapkasıyla zevkli bir yolculuğa çıkarsınız, akıp giden cümleler sayfalar boyunca.

SARILMAK: Gerçekçiliğiyle, öne çıkışı, sonuçları ve sürüp gitmesiyle hayatımın romanı.

Bir kitabı değerli kılan sebepler sizce nelerdir?

Herkesin ittifak ettiği, ortak edebî ölçütler var. Ancak öyle kitaplarla karşılaşıyoruz ki; bütün k(irini), necaseti, çamuru normalleştirip, olduğu gibi, tarafsızca(!) ortaya dökmüş.

Okuduğunuzda kalbiniz zift bağlıyor, som kötülüğün şiddetiyle vurgun yiyorsunuz.

Sırf çöplükleri karıştıran, mezbeleliklerden çıkmayan, bilinçli muzır yapıtları; dinî- millî hassasiyetlere sahip, bu toprağın değerlerine ve kültürüne bağlı, her şeye rağmen insaniyete inanan ve yücelten bir yazar olarak, EDEBiyat adına değerli bulmuyorum.

Eserin ve yazıcısının da bir haysiyeti var.

Kitaplar ve yazı hayatınız dışında, başka uğraşlarınız var mı?

Küçük zevklerim bulunuyor. Ama yazıyla eşdeğer, yan yana koyabileceğim, onun kadar ciddi bir uğraşım yok.

Okurlarınıza sunacağınız yeni çalışmalarınız var mı? Varsa ondan da biraz bahseder misiniz?

HAYAT 7 RENKTİR isimli deneme kitabımın, sene sonuna kadar okurla buluşacağını tahmin ediyorum. İçinde hayata dâir okumalarım, gözlemlerim var.

Yazmaya ilgi duyan genç yazarlara önerileriniz var mıdır? Bir yazarın ve okurun heybesinde sizce neler olmalıdır?

Yazarlık kanaatime göre, özgünlüğü yakalamak için gelenek köprüsünü kurmayı da; Kabiliyet kadar ceht, sağlam bir donanım ve bakış açısını da icap ettiren bir inşa eylemi. Çağını iyi okumak, hazinelerinin farkına varıp, mazi-hâl-istikbal bütünlüğünde bir duruş, mevki edinmek.

Kazanmaktan ziyade kazandırmak. Yazıyla birlikte, insanî boyut; edep, kemâl, aşk gibi kılavuz ve ideal kavramların göz ardı edilmemesi. Topyekûn hayatımızın içinde gönülle birleşip, dünyamızda somutlaşıp seslenmesi.

Gençlere sadece sanatın değil, hayatın da manevî hazlarını keşfetme ve yaşamalarını, bir "istikamet" üzerinde bulunmalarını; hayatı "Güzelle, Güzelce" anlatmak ve anlamlandırmayı tavsiye ederim.

Biz, Kitap Haber olarak, tanıtım ve değerlendirme yazıları yazıyoruz. Kitap haber takipçilerine ve yazarlarına neler söylemek istersiniz?

İstifade ettiğimiz, hoş çalışmalar görüyorum. Uyanık, atak, zarif bir site. Kalıcılığını, başarılarının artarak, yaygınlaşarak devamını dilerim. Okur-yazar muhabbetinin ilelebet süreceğine inanıyorum. Edebiyata sağladığınız katkılardan, yazarlara tanıdığınız fırsatlardan, bilhassa bu söyleşiyi okurlarla paylaşımınızdan dolayı teşekkürlerimi sunuyorum.


Yazar: Misafir Köşesi - Yayın Tarihi: 26.08.2013 14:22 - Güncelleme Tarihi: 03.12.2021 15:15
2786

Misafir Köşesi Hakkında

Misafir Köşesi

Kitaphaber ailesine misafir olmuş konuk yazarların yazılarını bu profilde bulabilirsiniz.

Misafir Köşesi ismine kayıtlı 1014 yazı bulunmaktadır.