İnsan İnsana ve Tabiata Dokundukça İnsan Kalır!
Sümeyye Ergün yazdı..
Büyüyünce ne olmak istiyorsun? sorusunu hepimiz duymuşuzdur. Kimilerimiz olmak istediği yerde kimilerimiz ise olmak istediği yerin çok uzağında. Bu soruyu şu anda bizim için ilginç kılan şey ise incelemesini yapacağımız "Hayata Yolculuk" kitabının yazarı Hasan Söylemez'in cevabı: Gitmek istiyorum!
Hasan Söylemez, henüz küçük bir çocukken babasının dizi dibinde Evliya Çelebi'nin seyahatlerindeki hikâyeleri dinlediğini bu hikâyelerde ise kendisini en çok etkileyen şeyin Evliya Çelebi'nin seyahate hazırlanma ve çıkış biçimidir. Evliya Çelebi, eserinde seyahatlerinin sebebini gördüğü bir rüyaya bağlıyor. Bir gün rüyasında kalabalık bir cemaatle birlikte Peygamber Efendimizi (s.a.v.) görür. Resûl-i Ekrem'in elini öperken, "Şefaat yâ Resûlellah" diyeceği yerde heyecandan "Seyahat yâ Resûlellah" der. Hz. Peygamber (s.a.v.) tebessüm ederek şefaati, seyahati ve ziyareti ona müjdeler. Hasan Söylemez de aynı rüyayı hiç görmediğini ama umudunu kaybetmeden hayalini kurarak yatağa girdiğini söylüyor.
Edvard Munch'un "Çığlık" Tablosu
Hasan Söylemez, umudun doğaya yakın insandan doğacağını söylüyor. Yüksek yüksek binaların olduğu, toprağı her geçen gün görmekte zorlandığımız, hayvan olarak -eğer onlarda bir vahşete kurban gitmediyse- sadece kedi, köpek görebildiğimiz, gürültüsü, kalabalıklığı, trafiği ayrı problem olan şehirlerde günlük koşuşturma içerisinde yaşamın canlılığı ve ruhun varlığını unutmak kaçınılmaz gözüküyor. Mesleği gazetecilik olan Hasan Söylemez'in tüm bunların içerisinde bir de yoğun bir şekilde olumsuz haber akışına maruz kalmamız: ölümler, cinayetler, savaşlar, hastalıklar… Yaşamı bu olumsuzluklar içerisinde seyrederken modern insanın haleti ruhiyesini çok güzel ifade ediyor: Edvard Munch'un "Çığlık" tablosu…
Yolculuk hayalini hep koruyan, gitmenin, geride bırakılanların zorluğundan dolayı bir gün mutlaka diyerek bu hayalini erteleyen Hasan Söylemez, buhranlı ve hafakanlı bir uykudan uyanıp aynanın karşısına geçtiğinde artık o bir günün geldiğini anlıyor.
Bir Bisiklet, Sıfır Lira, Sekiz Ay, On bin Kilometre
Hasan Söylemez, önce işinden istifa ediyor. Sonra yakınlarını ikna ederek ve kendisine yöneltilen "Sen deli misin?" ya da bu minvaldeki tüm soruları göğüsleyerek kitabında ifade ettiği gibi yanına hiç para almadan bu yolculuğa çıkıyor. Adeta bir harita çizer gibi Türkiye'nin altı coğrafi bölgesindeki sınır illerini sekiz ayda bisikleti Kurtik ile dolaşıyor. Bisikleti Kurtik'ten bahsetmişken onun Hasan Söylemez'in ilk bisikleti olduğunu ifade edelim. Yolculuğa çıkmadan bu yolculuğa kendisini hazırlıyor. Antremanlar yapıyor, bisikletinde herhangi bir sorun olduğunda bunu nasıl gidereceğini öğreniyor. Hazırlıklarını tamamladığında Kadıköy İskele Meydanı'nda kendisini yolcu etmeye gelenlerin eşliğinde başlıyor pedalları çevirmeye. Kendisi gibi onu yolcu etmeye gelenler de yolculuğun Hasan Söylemez' e neler getireceğini merak ediyor. Hasan Söylemez bu merakın "öze dönüşün bir özlemi" olduğunu söylüyor. Ve yine maddi ağırlıklarından kurtularak çıktığı bu yolculuğun manevi ağırlıklarına da şifa olacağını, yollarda kendiliğinden bir bir sökülüp gideceğine inandığını söylüyor. Yolların ihya ve inşa eden yönünün farkında olarak bu yolculuğa çıkan Hasan Söylemez için nitekim öyle de oluyor. Onunla birlikte sizler de yolculuk yapıyor, üzülüyor, seviniyor, acıkıyor, susuyorsunuz. Kâh Mehmet Amcanın, kâh Ayşe Teyzenin sofrasına konuk oluyorsunuz. Bazen tandır ekmeğine yoğurt bandırıyorsunuz, bazen yol üstündeki portakal ağacının portakalı ile yetiniyorsunuz. İstanbul'dan yola çıkan Hasan Söylemez; Zonguldak, Bartın, Kastamonu, Sinop, Samsun, Ordu, Giresun, Trabzon, Rize, Artvin illerine giderek Karadeniz Bölgesini üç ayda bitiriyor. Ramazan ayını ve bayramı da burada geçirdikten sonra yoluna devam ediyor. Ardahan, Kars, Ağrı, Van, Hakkâri, Şırnak, Mardin, Şanlıurfa, Gaziantep, Adana Mersin, Antalya, Muğla, Aydın, İzmir, Çanakkale, Tekirdağ illerine giderek beş ayını da bu şekilde geçiren Hasan Söylemez toplamda sekiz buçuk ay süren yolculuğunda dört mevsimi de yaşıyor. Onunla seyahat ederken coğrafyadaki yaşam koşullarına aşina oluyorsunuz. Karadeniz'deki HES'lerin dereleri kuruttuğunu, Doğu'daki köy okullarındaki fiziksel koşulların yetersiz olduğunu, Akdeniz bölgesinde orman yangınları için önlemlerin arttırılması gerektiğini, doğanın her yerinin tahrip edilerek imara açılmasının kimseye bir faydası olmayacağını öğreniyorsunuz. Bunları o bölgedeki insanlarla dertleşerek, yakınlık kurarak öğreniyor Hasan Söylemez ve bizlere aktarıyor. Bisikleti de bu yüzden tercih ediyor. Bisikletin bir iletişim aracı olduğunu söylüyor. Onu zorla alıkoyup misafir etmek isteyenler, mola vereceği benzinlikleri tahmin edip oralara hediye bırakanlar, susuzluğunu ve açlığını gideren nice güzel insanlarla tanışıyor ve bizleri de tanıştırıyor. Bunun yanında olumsuzluklar da yaşıyor. Kendisine çarpan arabaların bırakıp gittiğini de görüyor, acıktığında bir lokma ekmek vermeyeni de… Yaşadığı onca güzel anı ve tanıştığı iyi insanlara nazaran oldukça az olsa da kendisini üzen bu hadiseler de yaşamın içinde. Yaşamak büsbütün iyi olmak değil ki…
Umutların Yeşermesi
Hasan Söylemez'in yolculuğunun başka bir yönü de hem kendisinin hem de başka insanların hayatını iyileştirmiş olması. Pek çok insanın hayatına olumlu anlamda temas ediyor. Bunlardan birisi: Tayfun… İntiharın eşiğine gelen Tayfun, es kaza Hasan Söylemez hakkında bir haber okuyor. Yaptığı onca güzel şey ona da umut oluyor ve intihar etmekten vazgeçiyor. Gittiği bölgelerdeki sosyal sorunlara dikkat çekerek o bölge insanlarının seslerini duyuruyor. Tek tek konuştuğu ya da daha sonra hikâyesini dinleyen insanlara da ilham ve cesaret veriyor. Van'da fotoğrafladığı Van Kedisi fotoğraflarını satarak Van'daki depremzedelere en azından ayakları ısınsın diye çorap ulaştırıyor. İyilik de bu değil mi zaten: Yapabildiğin…
Yolculuğun kendisinde bıraktığı izlenimi Hasan Söylemez'in dilinden aktaralım:
"Hem kendimin hem de insanların en çıplak haliyle tanışıyordum. Kimine göre ütopik, kimine göre mazoşistçe görünen bu yolculuk, bana göre insani daha ötesi ulvi bir yolculuktu. Hayatımın sonuna kadar asla unutmayacağım muhteşem anılar biriktirdim heybemde. Kendimi bazen bir arı gibi gördüm. Hiç tanımadığım insanlardan polenler toplayıp kursağımda biriktirdim. Ben onların hayatına dokunurken onlar da benim hayatıma dokundu. İnsanlarla ve tabiatla her şeyimizi paylaştık. Paylaştıkça çoğaldık ve çoğalmaya devam edecektik." s.175
"Babama "Seni Seviyorum" dedim."
Yolculuk esnasında tüm yüklerinden kabuk kabuk soyulan Hasan Söylemez bu yolculuğun kendisine ve başkalarına pek çok şey kattığını söylüyor. İçerisindeki tüm haykırışları dile döktüğünü ve ilk defa bu yolculuk esnasında babasına "Seni seviyorum." dediğini ifade ediyor. Yolculuktan sonra ailesini ziyarete gittiğinde babası her zaman onu tek yanağından öpermiş, bu defa iki yanağından öpüyor. Bu da onun "seni seviyorum" deme şekli… Bu ziyaretten sonra İstanbul'a döndükten iki gün sonra babasının vefat haberini alıyor. Siz ne düşünürsünüz bilmiyorum ama bence bu yolculuğun en güzel yanı bu: Yetişebilmek…
Ve Nihayet…
Kitabı okuduğunuzda tıpkı bir yaranın kabuk bağlaması gibi Hasan Söylemez'in iyileştiğini göreceksiniz. Yaşadığı pek çok hadiseyi, dinlediği insanları, konuk olduğu evleri ve sofraları merak edenleri, çektiği fotoğrafların bir kısmını görmeyi arzulayanları, pedal pedal Türkiye'yi dolaşmak isteyenleri, kim bilir belki de yaralarına merhem bulabilecekleri kitaba davet ederek yazımızı Bişr el-Hâfî hazretlerinin şu cümlesi ile nihayete erdirelim: "Seyahat ediniz ki arınasınız. Su bir yerde fazla kalırsa bozulur."
Hayata Yolculuk
Hasan Söylemez
Hayy Kitap
İstanbul, Nisan 2015
206 Sayfa
Yazar: Misafir Köşesi - Yayın Tarihi: 04.10.2021 09:00 - Güncelleme Tarihi: 12.12.2023 11:35
Kıvamında bir değerlendirme olmuş, ne çok uzun ne kısa,
eser tadında olmuş...
Teşekkürler...
Bana da bir "Kurtik" lazım :) Güzel yazınız için teşekkür ederiz Sümeyye hanım⚘