İnsan Ne Zaman Tam Olur?
Hatice Günday Şahman: Yarım Kalmasın
İnsan ne zaman tam olur? Olabilir mi? Her hikâye yarım kalır sanki... İnsan sonsuzca varmış gibi yaşar bu hayatta. Ondandır belki de ruhlarda dolaşan daha yapacak çok şey varmış hissi... Ya da yolun sonu gelecek korkusuyla bir şeyleri tamamlamaktan kaçınma hissi... Belki de sadece zeigarnik sendromu...
Türlü sorulara sürükleyen, Hatice Günday Şahman'ın Yarım Kalmasın isimli öykü kitabını okudum. Kitap, 12 öyküden oluşuyor. Eser ismini ilk öyküden almış. Yarım Kalmasın Hiçbir Öykü başlığıyla tüm yarım kalmış hikâyeler için daha en başında iç çekiyor okur. Sonu olmayan yarım hikâyelerle karşılaşacağınız fikrine kapılıyorsunuz. Fakat hep yarım değil hikâyeler. Tamamlanmış hissini taşıyan da var tamamlanma umuduna bürünen de... Ancak başta da söylediğim gibi her şey yarım olmak zorunda belki de tamamlanmış gibi gözükse bile. İnsan ruhu için tam hiçbir zaman var olmamış olabilir mi şu dünyada... Zeigarnik sendromu dedik ya hani. Yarım kalan tamamlanandan daha çok hatırlanırmış Psikiyatr Bluma Zeigarnik'e göre. Unutulmak istemeyen de insanoğlu değil mi? Bu yüzden yarım kalmasın demek, yazar için de bir dilek olabilir mi?... Kim bilir...
Fazlaca sorularla yüklendik gibi. En iyisi kitaba dönelim geri. Hatice Günday Şahman'ın, İlmek ilmek dokuduğu hikâyelerin sonuncusu İlmek İlmek ismini taşıyor ve sanki yarım kalmasın dileğini böylece tamamlıyor yazar. Hatice Günday Şahman, kendi hikâyeleri içinde metinlerarasılık yaparak ilk öykü ve son öyküyü bütünleştirmiş. İlk öykünün sonunda Oğuz Atay'ın Demiryolu Hikâyecileri – bir rüya isimli öyküsüne bir atıf hissi uyandırırken son öyküsünde hikâye toplayıcısı kahramanıyla ve özellikle narçiçeği göndermesiyle de bu hissi kuvvetlendiriyor. Ayrıca İlmek İlmek öyküsünde mise en abyme (Film teorisi ve edebiyat teorisinde bir hikâyenin içine başka hikâye yerleştirme tekniği) tekniğini oldukça başarılı bir kurguyla kullandığını belirtmeliyim.
Düğüm düğüm yüreğe oturan cümlelerle bezenmiş hikâyeler. Bizlerden çok uzakta var olan hayatların, gizli kalmış özneleri belirginleşmiş yazarın cümleleriyle. Kimi zaman masalsı bir rüzgâr esiyor sayfalardan kimi zaman büyülü ezgiler. Derenin can verdiği kelimeler konarken Hatice Günday Şahman'ın kalemine, can yakarak akıyor okuyucunun dilinden... Ölümün renkleri var bu kitapta. Ölümün ağırlığı ile ölümün ferahlığı bir arada.
Yazarın öykülerle içselleştirdiği dizelerden iyi bir şiir okuyucusu olduğunu hissetmek mümkün. Ayrıca doğayla güçlü bir bağı olduğu da çok net öykülerindeki yansımadan anlaşılıyor. Metinlerde, ağaçlar, çiçekler, akarsular mutlaka önemli bir yerde konumlanıyor. Bununla birlikte yaptığı türler arası göndermelerle sinema, tiyatro, kitap isimlerine de yer veriyor. Anlatmak istediği meselenin özünü disiplinler arası analoji yaparak aktarıyor. Tüm bunların oldukça net ve yerinde olduğunu söyleyebilirim. Şah Mat öyküsünde güçlü bir kadınla birlikte olan erkek anlatıcının hislerine tercüman olurmuşçasına bahsettiği, kadınların varoluşu ve toplumdaki yeriyle ilgili tespitlerin yer aldığı Kurtlarla Koşan Kadınlar kitabı ile Gök ve Kök isimli öyküsünde kabullenilmeyen ancak kabullenilmek zorunda kalınan göç meselesini anlatan Bir Valize Ne Sığar ki? adlı tiyatro oyununu örnek olarak verebilirim.
"Kızına da anlatır, yani kızı olursa. Masal yerine başucu kitabı Kurtlarla Koşan Kadınlar'ı okur." (s. 45)
"Yerde iki büyük valiz ağzı açık bekliyordu. Hadi artık ne koyacaksan koy dercesine. Yıllar önce izlediğim bir tiyatro oyunu canlanıyor valizin kapağında. Bir Valize Ne Sığar ki?" (s. 22)
Kafka'nın baba kavgasının da kokusu sinmiş satırlara. Üslubu tertemiz ve net yazarın. Okurken yaşıyoruz. Kelimelerle örülmüş hayatların acısını da mutluluğunu da... Ve biz yazarın Yarım Kalmasın kitabındaki karakterlerinde kadını da anlıyoruz adamı da. Nice çentiklerle geçiyor insan ömrü. Bir yere sığamayanların, çatışmaların, çıkmazların, korkularının alt zeminini bencillikle bezeyenlerin, gölgelerin hepsine aynı mesafede durmayı başarmış bir yazar Hatice Günday Şahman.
Tüm eser boyunca özellikle yunan mitolojisinden izler bulmak mümkün. Yazar, her türden insanı metinlerine konu ederek karnaval bir yapı kurmuş. Mesela, kendi sınırlarını aşmaya çalışan bir yaşam hikâyesini Dedalus ve İkorus'un esintileriyle bütünleşmiş.
"Aklımla yüreğimin bitmeyen kavgasına rağmen, İkarus'un kanatlarının aksine çelik kanatlarım vardı artık. Hazırdım uzun mesafeli uçuşlara. "Konacağım yer belliydi. Ancak uzun bir çizgiyle yenidünyalar bulunur," diyen Deleuze'un izinde masamdaki küçük yerkürede tekrar çizdim rotamı." (s. 24)
Hatice Günday Şahman'ın metinlerinde yer yer özellikle hayvanlardan oluşan metaforlara da rastlıyoruz. Hayvan metaforlarına bakıldığında toplumlarda genelde sosyal kimliği özelde de toplumsal cinsiyet kimliğini inşa etmek için kullanıldığı görülür. Kitapta birkaç öyküde kullanılması nedeniyle en çok dikkat çeken kırlangıç metoforudur. Kırlangıç yaşamak için özgürlüğe ihtiyaç duyar. Sınırları olmaz ancak göç ettiği yerlerde de yine eski yuvasına gidip konar. Bu nedenle sadakat ve özgürlük sembolüdür. Öykülerde de anlatılmak istenen tam olarak budur.
"Bacağımdaki kırlangıç dövmesine bakarak, "Aha bu kırlangıçlar götürse nenemle beni. Sen de gelsen örtmenim." Kırlangıçlarımın beni ancak bu dere kenarına getirdiğini söyleyemezdim." (s. 16)
"Kokluyorum kendimi, giysilerimi. Rahatlıyorum. Kasabanın kokusu sinmemiş üzerime, çürümemiş içim. Kırlangıç dövmemi tutuyorum sıkıca, açık kanatları." (s. 38)
Sonuç olarak Yarım Kalmasın isimli öykü kitabı için çeşitli represyonlara maruz kalan insanların kendini bulacağı, diğerlerinin ise o kişileri anlayabileceği bir eser olmuş diyebilirim. Hatice Günday Şahman'ın kaleminden nice eserler okumak dileğiyle...
Hatice Günday Şahman
Yarım Kalmasın
105 sayfa
h2o Yayıncılık
Yazar: Merve YURTSEVER - Yayın Tarihi: 02.08.2024 09:00 - Güncelleme Tarihi: 26.07.2024 11:44