İsa’ya Rağmen Hıristiyanlık
Elif SULUBEY yazdı...
Prof. Dr. Bart D. Ehrman tarafından kaleme alınan "İsa'ya Rağmen Hıristiyanlık", geçtiğimiz yıllarda Prof. Dr. Mahmut Aydın'ın nitelikli çevirisi aracılığıyla Eski Yeni Yayınları etiketiyle okurla buluştu. Aydın'ın, önsözünde İsa'nın hayatından kesitler sunarak Kitab-ı Mukaddes'le olan ilişkisine değindiği yapıt, kısa bir önsözün ardından gelen sekiz bölüm ve dizinden oluşuyor. Aydın'a göre Hıristiyanlık, MS 30'lu yılların başında Kur'an'ın ifadesiyle, İsrailoğulları'na daha önceden yasak kılınan bazı şeyleri helal kılmak için gönderilmiş bir Yahudi peygamberi olan İsa öğretisi etrafında küçük bir Yahudi mezhebi olarak şekillenmeye başlayan ve daha sonra Yahudi kökenli bir aziz olan Pavlus'un öğretileriyle müstakilleşen bir yapı olarak tanımlanıyor. İsa-Mesih merkezli bir din olmasından ötürü Hıristiyanlığı anlamanın yolu, öncelikle İsa ve öğretileri hakkında bilgi veren metinleri incelemekten geçiyor.
İsa'ya Rağmen Hıristiyanlık'ın birinci bölümü olan "İnanca Tarihsel Saldırı"da kitabın yazarı Ehrman, Kitab-ı Mukaddes hakkındaki görüşlerinin neden değiştiğini açıklıyor. Buna göre Ehrman, Kitab-ı Mukaddes ile bilgilerini derinleştirmek için Princeton Akademisi'ne giriyor. Kendi ifadesiyle akademiye yeniden-doğmuş fundamentalist bir Hıristiyan olarak başlıyor, ancak Evanjelik Hıristiyanlığın liberal kanadına evrilmiş olarak mezun oluyor. Şüphesiz geçirdiği bu değişim, akademiye başlamadan önce Kitab-ı Mukaddes'i akademide öğretilen bakış açısıyla okumamasından kaynaklanıyor. Akademide Kitab-ı Mukaddes, tarihsel- eleştirel yaklaşımla ele alınıyor, kutsal metne eleştirel yaklaşımlar öğretiliyor, metinlerdeki tutarsızlıklar ve tezatlıklar hakkında bilgi sahibi olunuyor, her türlü hata ve yanlışlıklar keşfediliyor. Başta Kitab-ı Mukaddes'in kutsallığına sıkı sıkıya imanla inanan Ehrman, muhatap olduğu bu tür yaklaşımlara karşı savunmasını yaparken zamanla kafasındaki bazı fikirlerin değiştiğini fark ediyor. Ancak son tahlilde onu agnostisizme yönelten şeyin Kitab-ı Mukaddes'e olan tarihsel-eleştirel yaklaşımın olmadığını, kötülük probleminden kaynaklandığını açık yüreklilikle dile getiriyor.
Kitabın ikinci bölümü olan "Dünya Kadar Çelişki"de tarihsel bakış açısıyla ele alındığı takdirde Kitab-ı Mukaddes'te gün yüzüne çıkan önemli ve ilgi çekici tutarsızlıklardan bahsediliyor. Yazar bölümün başında, Kitab-ı Mukaddes'in baştan sona çelişkilerle dolu bir kitap olduğunu ve dolayısıyla bu kitaba inanmanın mümkün olmadığını göstermek niyetinde olmadığını dile getiriyor. Kitab-ı Mukaddes'in içindeki çelişkileri ve farklılıkları görebilmek için okura, dikey okumayı değil yatay okumayı tavsiye ediyor. İncil'i baştan sona okuyup öbürüne geçmek yerine, öncelikle İncil'de geçen olayı okuduktan hemen ardından aynı olayın geçtiği öteki İncil bölümlerini okumayı tavsiye ediyor. İnciller arasındaki çelişki ve farklılıklar bir yana, bazen aynı İncil'in içinde bile çelişkilerin göze çarptığını belirtiyor. Yazar bu bölümün isminden de anlaşılacağı üzere, İsa'nın doğumu, ölümü, dirilişi ve Yahuda'nın ölüm şekli gibi birçok konuda İncillerde yer alan çelişkileri ayrıntısıyla açıklıyor. Bölümün sonunda bu çelişkilerden çıkardığı sonuçlara yer veriyor. Elde edilen sonuçlara göre, bu çelişkiler bize Kitab-ı Mukaddes'in tamamen hatasız bir kitap olduğu yöndeki görüşün doğru olmadığını, tarihsel olayların anlatımındaki çelişkilere baktığımızda birinden birinin yanlış olduğunu gösteriyor. İkincisi, İncil yazarlarının kendi görüşlerini dile getirmelerine müsaade edilmesi gerekildiği ve hepsinin aynı şeyi söylediğinin iddia edilmemesi gerektiğini söyleyebiliriz. Çünkü çelişkilerden yola çıkarak Markos'un görüşünün Yuhanna'nınki gibi olmadığı ya da Yuhanna'nınkinin Matta'nınkine benzemediği görülüyor.
Kitabın üçüncü bölümü olan "Değişken Görüşler Yığını"nda yazar, Kitab-ı Mukaddes'teki çelişkilerin nedenleri arasında gördüğü yazarların bakış açıklarının farklılıklarına yer veriyor. Yazar, konunun girişinde, tarihsel-eleştirel yöntemin, eğer bir yazarı kendi adına konuşturmaz ve yazarın mesajını bir başkasınınkiyle birebir aynı olmaya zorlarsak; yirmi yedi kitap yerine Yeni Ahit'in bütün kitaplarını tek bir kitap olarak okuma konusunda yanlış okuma tehlikesiyle karşı karşıya olduğumuzu söylüyor. Bu kitapların farklı zamanlarda ve farklı mekânlarda yazıldığını vurguluyor. Markos ve Luka'nın, İsa'nın ölümü bölümlerini ele aldığımızda buradaki farklılıklardan yola çıkarak Markos, Tanrı tarafından terk edilmiş hissinden kaynaklanan yalnızlık ve ölüm acısıyla niçin boğuştuğunu anlamayan bir İsa tasvir ediyor. Luka ise Tanrı'nın kendisi ile birlikte olduğunu hisseden ve Tanrı'nın kendi safında olmasından dolayı rahat ve huzurlu bir İsa'yı betimliyor. İkisi de aynı olayı anlatırken farklı mesajlar veriyor. Neticede bu iki anlatım biçimine yönelik tek okuma yapmak, bu iki anlatımı birleştirmez ya da tamamlamaz; yalnızca üçüncü bir anlatım ortaya çıkarır. Yazar daha sonra Yuhanna ve Sinoptik İnciller arasındaki temel farklılıkları ele alıyor. Yuhanna, öteki İncillerden muhteva ve vurgu bakımdan farklı. Örneğin İsa'nın ezeliliği fikri sadece Yuhanna İncil'inde mevcut. Öbür İnciller onun bakire bir anneden dünyaya geldiğini söylüyor. Yazar daha sonra Pavlus ve öteki İnciller arasındaki farklılıkları ele alıyor. Bu bağlamda Pavlus'un aklanma öğretisine değiniyor. Son olarak Yeni Ahit'teki farklı bakış açılarına yer veriyor. Yazara göre şimdiye kadar aktardığı farklılık ve çelişkileri anlamak için, her bir yazara kendi sözünü söylemesi için hak tanımak gerekiyor.
"Kitab-ı Mukaddesi Kimler Yazdı?" başlıklı dördüncü bölümde, Kitab-ı Mukaddes'in gerçekten kitaba ismi verilen yazarlar tarafından mı yazılıp yazılmadığı konusunu ele alınıyor ve eserde sahtecilik konusuna yer veriliyor. Yazar, Kitab-ı Mukaddes açısından atfedilen yazarların o dönemdeki yaşam tarzlarını ve kitapların niteliğini inceleyerek, yazarların gerçek havariler olmadığı sonucuna varıyor. İsa'nın havarileri toplumun alt sınıfına mensup, okuryazar olmayan ve Aramice konuşan Celileli köylülerdi. Oysa metinlere bakıldığında yazarların iyi eğitim almış Hıristiyan cemaatinin olduğu büyük şehirlerde yaşadıklarını görülüyor. Şüphesiz ki bu yazarlar bir sonraki neslin Hıristiyanlarıydı. Yazar burada derinlikli bir tahlil yaparak İncillerin neden birbirlerinden bu denli farklı olduğu sorusunun yanıtını da veriyor. Peki, neden bu yazarlar yazdıkları metinleri havarilere atfediyor? Yazar bu sorunun anlaşılması için antikçağda sahtecilik yapmanın nedenleri meselesini ayrıntılı biçimde açıklıyor. Daha sonra erken dönem Hıristiyan sahteciliği bağlamında, Pavlus'un kendi adını taşıyan kanonik mektuplarından altısına yer veriyor. Yazar bu bölümün sonunda, Yeni Ahit'in yirmi yedi kitabından sadece sekizinin neredeyse kesinlik derecesinde geleneksel atfedilen yazarlar tarafından kaleme alındığı sonucuna varıyor. Bunlar Pavlus'un yedi mektubu ve Homonim (aynı isme sahip olma) bir kitap olarak nitelendirilebilecek olan Yuhanna'nın Vahyi'dir.
Kitabın beşinci bölümü olan "Yalancı mı, Meczup mu, Yoksa Rab mı? Tarihsel İsa'yı Keşfetmek"de yazar, tarihsel bir karakter olarak İsa'yı ele alıyor. Öteki bölümlerde İncil metinlerinin, Hz. İsa'nın ölümden yıllar sonra havarilerinden farklı insanlar tarafından ele alındığını ortaya koyuyor. Ehrman, Tarihsel İsa hakkında bilgi sahibi olmak için inceleme yaptığında İsa'nın ölümünden ilk İncil'in kaleme alınmasına kadar geçen süre zarfında, elle tutulur herhangi bir yazılı kaynağın olmadığını ve sözlü gelenek üzerinden, kulaktan kulağa yani anonim biçimde yayıldığını dile getiriyor. Hızlı bir incelemenin ardından Tarihsel İsa hakkında bilgi sahibi olmak için Matta, Markos, Luka ve Yuhanna İncillerinden başka bir seçeneğin olmadığı sonucuna varıyor. Daha sonra bu İncillerdeki tarihsel malzemenin doğruluğunu belirlemek adına birtakım kriterlere yer veriyor. Söz konusu kriterler özenli ve titiz bir şekilde tatbik edilirse müspet sonuçlara ulaşılacağını dile getiriyor. Daha sonra bu kriterleri baz alarak ulaşılan sonuçlara göre İsa'nın öğretilerini açıklıyor. İsa'nın eylemleri ve faaliyetleri konusunda, İsa'yı dünyanın yargılanması ve Tanrı'nın krallığı tezahürünü öngören bir peygamber olarak anlamak, İsa'nın işleri ve çalışmalarını bir takım kriterlerle tarihsel olarak saptayıp idrak etmede yardımcı olacağını söylüyor. Konuyla ilişkili olarak İsa'nın vaftizi, on iki havarisi, şifacılığı, cin çıkarması, Kudüs'e yolculuğu ve tutuklanması konularına yer veriyor. Son olarak diriliş ve İsa'nın yaşamındaki öteki mucizeleri aktarıyor. İsa'nın hayatı mucizelerle dolu. Bakire bir kadından doğması, yetişkinliğinde kör, topal, sağır ve kötürüm hastaları iyileştirmesi, cin çıkarması, ölüleri diriltmesi ve nihayetinde bir daha ölmemek üzere dirilmesi... Yazar bölümün sonunda en baştaki diriliş mucizesini baz alarak, İncil geleneklerindeki mucizelerin tarihsel delillerini tartışıyor.
Dinler Tarihiyle ilgili nitelikli çalışmalarıyla tanınan Prof. Dr. Mahmut Aydın tarafından çevrilen Kitab-ı Mukaddes uzmanı Prof. Dr. Bart D. Ehrman'ın yazdığı bu nitelikli yapıt, lisans düzeyinde öğrenim gören öğrenciler ve Dinler Tarihine ilgi duyan okurlar için son derece faydalı bir çalışma olarak göze çarpıyor.
Prof. Dr. Bart D Ehrman, İsa'ya Rağmen Hıristiyanlık, Çev. Prof. Dr. Mahmut Aydın, Eski Yeni Yayınları, Ankara, 2020
Yazar: Misafir Köşesi - Yayın Tarihi: 22.07.2024 09:00 - Güncelleme Tarihi: 02.07.2024 11:34