İslam Dünyasının Krizlerine Dair Bir Çıkarım
Müellifin Diriliş Postası gazetesinde yayınlanan makalelerinden derlenmiş bir eser. Müellifin fikir dünyasının belirgin ilkelerinden biri de toplumsal değişimin bireylerin nefislerinin değişmesi ile mümkün olduğu görüşüdür. Değişimin bir sorumluluk olduğu ve bu sorumluluğu yerine getirmek için ilk önce değişim yasalarının bilinmesi gerektiği üzerinde durmaktadır. Bu eserde de müellif düşüncesinin merkez konusu olan şiddet karşıtlığını ince ince işlemektedir.
Ele alınan konular tartışmaya açık ve üzerinde durulması elzem olan konular. Dünyadaki devletler ve toplumlar arası sorunların merkezinde güçlü olan tarafların sorunları şiddet yolu ile düzeltme yöntemini tercih etmelerinden kaynaklandığını savunmaktadır. Yakın zamanda büyük yıkımlara ve ölümlere sebep olan savaşlara baktığımızda müellifin bu düşüncesinde haklı olduğunu görmekteyiz. Burada dikkat edilmesi gereken husus yıkımların ve ölümlerin sebeplerinin güçlüler/emperyalistler olduğu gerçeğidir.
Bizden farklı düşünen insanları değil yanlış ve bozuk düşüncelerini düşman olarak görmemiz gerektiği vurgusu insan ilişkilerinde önemli bir konu. Ötekileştirmenin, düşmanlaştırmanın, haksızlıkların bu kadar zirve yaptığı bir zaman diliminde ne kadar mümkün olduğu tartışılabilir lakin ideal olan yaklaşım budur. Kişilerin değil düşüncelerin merkeze alınması kaos ve karmaşanın önüne geçecektir. Olabilecek haksızlık ve zulümlerin önünü alacaktır. Fakat bu konuda büyük bir sıkıntımız var. Güçlü olanlar ya da insani düşman olarak görenler bu idealin önünde en büyük engel olacaklardır. Bununla birlikte yeni ve yaşanabilir bir dünya için insanlara değil düşüncelere düşman olmalıyız.
İnsanın insan olduğu için, Allah'ın yarattığı yüce bir varlık olduğu için değerli olduğu görüşü Yunus Emre felsefesi ile çok benzeşmekte. Müellif belki de insana büyük bir değer verildiğinde insana zarar verilmeyeceği düşüncesi ile böyle bir yaklaşım sergilemekte.
Darbeci Sisi'nin Mısır'da emperyalistlerin desteği ile yaptığı darbeyi ve uygulamaları eleştiren müellif, Batı dünyasının Sisi'yi demokrat olarak görmelerini eleştiriyor. Entelektüellerin eleştirileri de çok kibar oluyor. Batı her zaman iki yüzlü ve zalim olmuştur. Demokrasiyi her zaman için bir menfaat aracı olarak kullanmışlardır. Mısır'da halkın oyları ile seçilen meşru Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi'ye karşı yapılan darbeyi çok yönlü desteklemiştir.
Tarih bilmenin önemine vurgu yapan müellif bu konuda Malik bin Nebi'nin yönlendirmesi ile Toynbee ve Wels'in birçok kitabını okuduğunu ve istifade ettiğini okuyucu ile paylaşıyor. Tarih bilgisinin insan psikolojisine iyi geldiğini ve önemli olduğunu ifade ediyor. Tarih bilinci ve tarih ufku toplumların kültür seviyelerini direkt etkileyen iki başlıktır. Bu anlamda çok yönlü tarih okumaları yapmak ve toplumda tarih bilincinin artması için çok çaba sarf etmemiz gerekiyor.
İnsanın yeniden keşfedilmesi gerektiği görüşüne sahip olan müellif aynı zamanda dinin de yeniden keşfedilmesi gerektiğine vurgu yapıyor. Dinin yeniden keşfedilmesi konusunda kendisinin şiddet karşıtlığı görüşünü merkeze alıyor. İnsanın yeniden keşfi ile ilgili kısa değiniler dışında bir yorum yok. Müslüman düşünürlerin dine yeni yaklaşımları daha çok modernist veya oryantalist oluyor. Bu yönü ile baktığımızda müellifin teklifi yerinde olsa bile sonucu itibari ile istediği şey pek mümkün değil gibi görünüyor. İnsanın yeniden keşfedilmesi ise çok zor bir teklif. Müslüman düşünürlerde yaşanan fetret dönemi ve çevresel şartlar sebebi ile yakın zamanda çok zor bir ihtimal.
Malik bin Nebi'nin "sömürüye müsait olma" tespitini ele alırken insanın kendi kendine zulmettiğini ifade ediyor müellif. Tek çözümün ise tevhidi yeniden keşfetmek olduğu görüşünü savunmakta. Tevhidin yeniden keşfi ifadesini okuduğumda ilk aklıma gelen İsmail Raci Faruki oldu. Yazdığı tevhid kitabı ile tevhidi çok yönlü ve etkili şekilde tevhidi yeniden keşfeden bir eser ortaya koymuştur. Sömürü düzenlerini yerle yeksan edecek olan tek güç tevhidi bilinçtir. İnsanların sömürüye müsait olma halini ortadan kaldıracak tek gerçek tevhid bilincidir.
Fikir körlüğü veya entelektüel körlük diyebileceğimiz bir körlük çeşidine vurgu yapıyor müellif. Yöntem bilgisi ve tercihinin çok önemli olduğu vurgusu gerçekten önemli bir husus. Yöntem dışında kalan bütün imkanlara sahip olan insanlar yanlış yöntemi tercih ettiklerinde maalesef olumsuz ve hüsran diyebileceğimiz sonuçlarla karşılaşmakta. Nerde, ne zaman, hangi yöntemi kullanacağımızı bilmek hayat yolunda en önemli hususlardan biridir. Yanlış yöntemler hatalı sonuçlar doğururlar. Özellikle din alanında insanlara sunduğumuz yöntemlerin ne kadar doğru olduğu üzerinde özellikle durmamız gerekiyor. Suhulet, merhamet, sevgi, nezaket, adalet ve ahlak merkezli bir yaklaşım ile mutedil olan yöntemi tercih olumlu sonuçlar verecektir.
İnsan ilişkilerinde birinci önceliğin şiddet karşıtlığı olması, feodal yaklaşımlar, etnik ve mezhepçi yaklaşımlar ile ideal bir toplumun inşa edilemeyeceği, Müslümanların ana eksiğinin iman değil anlayış eksikliği olduğu, insan hakları krizi, öze dönüşün gerekliliği, raşit insan, algı yönetimi ve psikolojinin önemi, Allah'ın koyduğu yasaları (Sünnetullahı) bilmenin önemi, bizim gibi düşünmeyen ve inanmayan insanlara güzel muamele etmenin gerekliliği, fikir savaşı dışında bütün savaşların kötü olduğu, nefsi levvame konularında okuyucuyu her anlamda yenilenmeye davet ediyor müellif.
Eserin adı "İslam dünyasının krizleri" olarak belirlenmiş lakin konuların bağlamına ve içeriğine bakarak "Müslüman düşünürlerin krizleri" veya "Müslümanlarda anlam krizi" daha yerinde bir isim tercihi olurdu gibi. Kritiği yapıldığında eleştirilecek yaklaşımlar olmakla birlikte okuyucunun düşünce dünyasını zenginleştirecek bir eser.
İslam Dünyasının Krizleri
Cevdet Said
Pınar Yayınları
Yazar: Ferhat ÖZBADEM - Yayın Tarihi: 18.04.2022 09:00 - Güncelleme Tarihi: 17.04.2022 23:14