İslam Tarihine Giriş
Feyza Özçelik yazdı.
İslam dinini günümüz ihtiyaçlarına cevap verecek şekilde anlama ve yorumlama çabaları devam ederken, tarihi tecrübeyi, birikimi yeterince dikkate almadan yapılan yorumların, İslam toplumlarının yapısına uymadığı açıkça görülmektedir. Müslümanların kendi kimliklerini keşfetmeleri ve günümüzde bu şekilde var olma mücadelesi verebilmeleri için İslam tarihi alanında yapılacak araştırmalar büyük önem taşımaktadır. "İslam Tarihine Giriş" isimli kitabın yazarıİmadüddin Halil de bu hususa dikkat çekenlerden biridir.
1941, Irak doğumlu Prof. Dr. İmadüddin Halil önemli bir İslam Tarihçisidir. Yazarın daha önce yayınlanan "İslam Medeniyetine Giriş" adlı kitabı Aramkus Medya Kurumu tarafından 2005 yılında dünya çapında yayınlanan 10 kitap arasından birincilik ödülüne layık görülmüştür. Yazarın "İslam Tarihine Giriş" isimli eseri de bu kitabın devamı niteliğindedir.
Kitabın en ilgi çekici tarafı, İslam tarihinin klasik tarzda; Mekke-Medine dönemi, Raşid Halifeler, Emeviler, Abbasiler dönemleri şeklinde ele alınmayıp belli meseleler etrafında incelenmiş olmasıdır. Zaten yazar, İslam tarihini salt dönemlere hapseden bu geleneksel tarih algısının problemli olduğunu dile getirmektedir. (Yazar, Önsöz ve Giriş bölümlerinde İslam tarihi alanında araştırma yapacak olanlar için önemli tavsiyelere yer vermiş ve kitapta izlenen yöntemlere değinmiştir.) Kitapta her bir mevzu Hz. Peygamber döneminden yakın tarihe kadar ayrıntıya girilmeden -yazarın gerekli gördüğü belli hadiseler dışında- kısaca ele alınmıştır.
Kitap, İslam tarihinin şu dört temel meselesinin çözümlenmesi üzerine kurulmuştur (bu dört mesele aynı zamanda kitabın bölümlerini oluşturmaktadır):
1) Devlet, Otorite ve Liderlik
2) Davet, Yayılma ve Öteki ile İlişki
3) Meydan Okulmalar ve Devletlerarası Karşıt Saldırılar
4) Toplumsal Hayat
Yazara göre İslam tarihinin akışı içinde gerçekleşmiş küçük büyük bütün hadiselerin bu dört ana çerçeve içinde incelenmesi mümkündür. (s.41) Bu yazıda kitapta dikkat çeken birkaç meseleye yer verilecektir.
Kitapta en çok vurgu yapılan meselelerin başında "cihad" gelmektedir. Yazara göre İslam'ın yaşam modelinin hayali ve ütopik bir sistem olarak kalmayıp, hayata geçebilmesinin en önemli şartı cihaddır. "İslam ümmeti her ne zaman cihad ruhunu kaybetmiş, onu arka plana itmişse varlığının manasını kaybetmiş, birliği dağılmış, inancına olan özgüvenini kaybetmiş, medeniyet bağlamında insanlığa ışık tutamaz, uygarlık anlamında dünyaya öncülük edemez olmuştur." (s.57) Ayrıca tarihi süreç içinde İslam devletlerinin çöküş nedenlerinin başında, inancın zayıflamasından sonra, cihadın terkedilmesi gelmektedir.
İslamın evrenselliğinin ve cihad düşüncesinin sonuçlarından biri de fetih hareketleridir. Yazar; "İslam'ın savaş mefhumuna getirdiği farklılık onun mahza inanç temelli olmasında yatmaktadır." diyerek fetihlerin başlıca özelliğine dikkat çekmektedir. (s.127) Raşid Halifeler döneminde büyük fetihler gerçekleştirildikten sonra ikinci şahlanışı yapan Emeviler yazarın da belirttiği gibi birçok açıdan haklı olarak tenkid edilmişlerdir. Ancak yazar, aşırıya kaçmamak ve haddi aşmamak adına değerlendirmelerin yapılırken Emevi tarihinin yazıldığı dönemin de hesaba katılması gerektiğini vurgulamaktadır. Çünkü Emevi tarihi kendi enkazıüzerine kurulan Abbasi devrinde yazılmıştır. (s.88) Böylece yazar, tarih metodolojisiyle ilgili önemli bir noktaya işaret etmiştir.
Üçüncü şahlanışı gerçekleştiren Osmanlılar, Hıristiyan Batı'nın İslam topraklarına yönelik kapsamlı saldırıları karşısında İslam'ın ve ümmetinin güçlü bir kalkana, koruyucuya ihtiyaç duyduğu bir zaman diliminde tarih sahnesine çıkmışlardır. (s.96) Yazar, İslam'a büyük hizmetleri olduğundan bahsettikten sonra Osmanlıları belli noktalarda eleştirmiştir. Ona göre Osmanlılar uygarlık sahasında gelişmeye gerekli önemi vermemişlerdir. Osmanlı'nın toplumu daha ileriye götürecek kapsamlı bir planlamasının olmadığını savunan yazarın ayrıca şu ifadeleri de dikkat çekmektedir: "Evet, Osmanlılar İslam'a inanmış ve bu dini en güzel biçimde temsil etmişlerdir. Ancak Osmanlılar İslam'ın ideolojik yönünü idrak edemediler." (s.97)
İslam devletlerinin çöküş nedenlerinin başlıcalarına değinen yazar, en önemli etkenin inancın zayıflaması olduğunu belirtmektedir. Çünkü devleti inşa eden inançlardır. İnançla doğrudan ilgili olan diğer bir etken de cihadın terkedilmesidir. Ayrıca herhangi bir ırkın, mezhebin, grubun fetişizmine kapı aralamak, özellikle de siyasi otoritenin meşruiyetini bunlardan birine dayandırmak da İslam devletlerine önemli zararlar vermiştir. Yazarın zikrettiği diğer etkenler ise, fırsat eşitliliğinin olmaması, yönetimlerin baskıcı ve haksız uygulamaları sonucunda toplumsal bir öfkenin oluşması, ekonomik yeterliliğin sağlanamaması ve maddi ve manevi değerler arasındaki dengenin kaçırılmasıdır. Ancak bu etkenlerin de ötesinde elbette uygarlıklar üzerinde işlemekte olan doğa yasası vardır ki o da uygarlıkların doğup yükselmesi ve ardından çöküşe geçmesidir.
"İslam Tarihine Giriş" kitabında, İslam tarihi serüvenini kendine özgü metoduyla okuyuca sunan yazar, çok fazla detaya girmeden genel bir bakış açısı sunmayı hedeflemiş ve (tartışmaya açık olmakla birlikte) dikkat çekici tespitlerde bulunmuştur. Bu açıdan alanında önemli bir eserdir.
İslam Tarihine Giriş
İmadüddin Halil
Mana Yayınları, 2011
Yazar: Misafir Köşesi - Yayın Tarihi: 26.08.2013 14:10 - Güncelleme Tarihi: 17.11.2021 22:38